MEB etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MEB etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ekim 2021

Mahmut Özer’e “Ulufe Tarlası”na Konan Nilüfer Soruları

 

Mahmut Özer’e MEB’in “Ulufe Tarlası”na 

Konan Nilüfer Soruları

Atalay Girgin*

Anımsayacaksınız. Başlıkta yer alan konuya ilişkin, kısa bir süre önce iki yazı yayımlamıştık. İlki “MEB’de Siyasal Mobbing Mağduruna ‘Bakan’ Onaylı Sürgün1 başlığını taşıyordu, ikincisi de “MEB’in ‘Ulufe Tarlası’na Konan Bir Nilüfer2

Söz konusu yazılar sonrasında farklı kaynaklardan birçok bilgi ve iddia gelmeye başladı. Bu iddialardan bazıları öylesine çarpıcı bilgiler içeriyordu ki soru formunda yazmak bile olanaklı değildi. Bazıları ise çok çok ‘özel’di. Bunlar da ilgi alanımızın dışındaydı.

Ancak, yazıların kahramanı olan Nilüfer Karakoç’a ilişkin aktarılan bilgilerin ve dile getirilen iddiaların bir kısmı doğrudan yazdıklarımızla ilgiliydi. Bunlardan bazıları Nilüfer Karakoç’un 2015 yılında öğretmenliğe başlatılır başlatılmaz Büyükorhan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne “Müdür” sıfatı ve statüsüyle atanmasına ilişkindi.

İddia sahiplerinden bazıları, şaşkınlıklarını dışa vururcasına diyorlardı ki “İlçe Milli Eğitim Müdürü olmak için gereken hiçbir koşula ve yeterliliğe sahip olmayan biri nasıl bu göreve atanır?”

Başka birileri ise “Bursa Olgunlaşma Enstitüsü müdürü olmak için hangi koşula sahipmiş Nilüfer Karakoç?” diyerek devam ediyorlardı: Nerede, ne zaman öğretmenliğe başladığı bile bilinmeyen biri… Hakkında bilinebilecek tek şey 2002’den 2015 sonunda Büyükorhan İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak ortaya çıkıncaya dek AKP İl Kadın Kolları geçmişi… Öncesinde ne yapmış? Vekil öğretmenlik mi? Asil öğretmenlik mi? Peki; ne zaman, nerede, hangi okullarda?

Velhasıl sorular ve iddialar böylesine uzayıp gidiyordu. Soruların yanıtı yoktu. Ve bunların hepsi geçtiğimiz günlerde Bursa Olgunlaşma Enstitüsü Müdürlüğüne dördüncü kez atanan Nilüfer Karakoç’a ilişkin söyleniyordu.

11 Ekim 2021

MEB ve TBMM’ye Cinsel Taciz ve Tecavüz Soruları

 

MEB ve TBMM’ye Cinsel Taciz ve Tecavüz Soruları

Atalay Girgin*

Aşağıda yazılanlar yalnızca birer iddia, yalnızca birer soru değildir. Aynı zamanda çağrıdır. Sorumluluk sahibi olan, çocuklar için kaygı duyan, başta veli ve öğretmenler olmak üzere herkes için bir çağrı…

Yeni eğitim öğretim yılının başlaması ve okulların açılmasının peşi sıra, yine basının ve sosyal medyanın gündemine, öğretmen ve özellikle de idareci kaynaklı cinsel taciz ve istismar haberleri düşmektedir. Haberlere konu olan bu olaylar ve failleri eğitim ve öğretmen camiasına duyulan güveni sarsmaktadır.

Kökeni geçmiş yıllardaki özensiz ve liyakatsız yönetici atamalarına kadar giden ve hâlâ devam eden bu atamalarla birlikte iyice ayyuka çıkan, öğrenci ve öğretmenlere yönelik cinsel taciz ve istismar olaylarına karşı acilen ve şeffaf bir biçimde önlemler alınması gerekmektedir.

Bu amaçla hiçbir gerekçenin ardına sığınmaksızın, geçmiş yıllardan itibaren, öğrenci ve öğretmenlere dönük gerçekleşen cinsel taciz ve istismar dosyaları yeniden açılmalıdır.

Atama aşamasından başlayarak, bu konuda dahli ve sorumluluğu olan, görevi kötüye kullanan, failleri korumak ve kollamak için yalan söyleyen kişi ve kişiler (bunlar genellikle idareci ya da onlara yakın öğretmenlerdir) hakkında adli ve idari işlemler yapılmalıdır.

Cinsel taciz, tecavüz ve istismar dosyalarındaki failler, onların bu fiillerini örtmek için soruşturma ifadelerinde yalan söyleyenler, 657’ye 125’in “zaman aşımı” maddesinin ardına saklanarak koruma altına alınmamalıdır.

Buradan hareketle, Milli Eğitim ‘Bakan’ı Mahmut Özer aşağıdaki soruları bir an önce yanıtlamalı ve Teftiş Kurulunu harekete geçirmelidir.

05 Ekim 2021

MEB’de Cinsel Taciz Ve Tecavüze Karşı Mahmut Özer’e Çağrı

 

MEB’de Cinsel Taciz Ve Tecavüze Karşı 

Mahmut Özer’e Çağrı

Atalay Girgin*

Yeni eğitim öğretim döneminin başlaması ve okulların açılmasının üzerinden bir ay bile geçmedi. Ama öğretmen ve okul idarecilerine ilişkin cinsel taciz ve istismar haberleri basının ve sosyal medyanın gündemine düşmeye başladı.

Sanki zillerin çalışı, derslerin başlangıcının ya da bitişinin değil de yeni bir cinsel taciz ve istismar sezonunun açılış habercisine dönüştü.

Elbette genelleme yapmanın doğru olmadığını biliyorum. Keza bütün okulların cinsel taciz ve istismarda bulunan öğretmenler ve idarecilerle dolu olmadığını da biliyorum. Hatta birçok öğretmenin ve idarecinin öğrencileri kıskançlıkla koruduğunu da… Bu niteliklere sahip olan öğretmen ve idarecilerin de yazılanları, gereksiz bir alınganlıkla kendi üzerlerine alınmayacaklarını düşünüyorum.

Ancak bu durum, yaşanmış ve yaşanmakta olan gerçeklikleri görmezlikten gelmenin nedeni de olamaz ve olmamalıdır. Çünkü cinsel taciz ve istismara ilişkin kamuoyunda bilinenler yalnızca haberlere konu olanlarla sınırlıdır. Ve haberlere yansımadığı sürece, cinsel taciz ve istismar olayları, yaşandığı çevrenin sınırları içinde kapatılıp gitmektedir. Üzeri örtülerek, unutulmaya terk edilmektedir.

Mağdurlar korkudan ya da bilemediğimiz başka nedenlerden dolayı sorunu dillendiremezken; bunlara ilişkin bilgi ve duyumları olanlar da adam sendeci bir tutumla susmakta ve konuyu yetkililere taşımamaktadır. Olay büyüyüp, basının gündemine gelmediği ya da savcılıklarda şikâyete dönüşmediği sürece bir sır perdesinin ardında yaşanmaya devam etmektedir.

Oysa mağdur olan ya da mağduriyetine sessiz kalınan her öğrenci, yaşadığı travmaların ve korkuların etkisiyle, bilinci derinden yaralanmış ve sakatlanmış bir fert olarak toplumun içine ve geleceğine salınmaktadır. Buna kimin hakkı vardır ki… Elbette hiç kimsenin hakkı yoktur. Anne babalarının bile…

03 Ekim 2021

MEB’de Euro Aşkı

 

MEB’de Euro Aşkı

Atalay Girgin*

“Milli Eğitim Bakanlığı 2020 Yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporu” yayımlandı. Bu raporun ardı sıra, geçmiş yıllarda olduğu gibi, basının ve sosyal medyanın gündemine birçok bilgi ve iddia içeren haber düştü. Neredeyse birbirinin benzeri olan bu haberleri okudunuz.

Ancak Sayıştay Raporunda yer alan ve başlığa taşıdığımız konuyu hiçbir yerde okumadınız. Geçen yıl yayımladığımız, “MEB’in 640 Milyon Eurosu Nerede?”1 ve “Ziya Selçuk’tan 640 Milyon Euroluk MuhteşemCevap2 başlıklı yazılarda anlatılanlar gibi bu da herhangi bir yerde yayımlanmadı.

Süzgeçten Geçen Sayıştay Raporları

Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk’ün , “Sayıştay raporlarına müdahale mi ediliyor?” başlıklı yazısı, bu raporların süzgeçten geçirilmek bir yana, sansüre tabi tutulduğu kuşku ve iddialarını gündeme taşıdı.

Öztürk’ün yazısında yer alan, “Geçen haziran ayının sonunda yeni Sayıştay başkanı, TBMM tarafından seçildi ve göreve başladı. Seçilen kişi Cumhurbaşkanlığı bünyesinde görev yapan bir bürokrattı. Ne hukukçu ne de herhangi bir denetim tecrübesi bulunmayan bir kişi. İktisat mezuniyeti dışında Sayıştay ile ilintili tek bir yanı yok.” diyen satırlar kuşku ve iddiaları güçlendiriyor.

 Ancak bunun yanı sıra yazılan,Yeni başkanın son yayınlanan raporlara müdahale ettiği iddiası alabildiğine yaygın. Başkan Yener'in, iki danışmanı aracılığı ile Değerlendirme Kurulu raporlarından bazı bölümleri, başkanın isteği üzerine çıkarttırdığı belirtiliyor.”3 sözleri, “sansür” iddialarını kuşkudan öteye geçerek pekiştiriyor.   

İşte bu,  “özel ve sıkı” denetim koşullarından geçerek yayımlanan Sayıştay Raporlarına rağmen, yine de kırıntı kabilinden geriye kalan tespitler bile basılı ve internet ortamında yayın yapan gazetelerin ve sosyal medyanın ilgisini çekecek, gündemini meşgul edecek denli önem taşıyor. Acaba süzgeçten geçirilmese ya da iddialara konu olduğu gibi “sansür”e uğramadan yayınlansa neler olur, neler?

Sorunun olası yanıtlarını bir yana bırakıp, başlıkta yer alan ve “Milli Eğitim Bakanlığı 2020 Yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporu”nda belirtilen konuya dönelim.  MEB’deki Eurolara ne olduğuna…

29 Eylül 2021

MEB’de Siyasal Mobbing Mağduruna Bakan Onaylı Sürgün

 

MEB’de Siyasal Mobbing Mağduruna Bakan Onaylı Sürgün

Atalay Girgin*

Geçtiğimiz günlerde haberlere konu olan ve Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaşanan mobbing sıradan bir olay değildi. Bunu herhangi bir mobbingden ayıran ise öncelikle siyasal temelli ve sistematik bir mobbing oluşuydu.

Üst üste verilen yargı kararlarına rağmen, hem yerel hem de merkez MEB bürokrasisinin bilgisi dâhilinde gerçekleştirilmesiydi. Bu durum tam beş yıldır sürmekteydi. Ve son nokta sürgün kararıyla konuldu. Bilin bakalım bu sürgün kararının altına, adına imza atılan ahlâk ve adalet abidesi ‘bakan’ kimdi? 

Siz sorunun yanıtını düşünürken ben devam edeyim: Siyasal iktidar, eğitim, öğretmen ve kadrolaşma ilişkilerinin ne denli iç içe geçtiğini, ne denli ayağa düştüğünü gösteren bu olayın ayrıntılarını aktarmadan önce, yazıyı uzatmak pahasına, eğitimci ve öğretmen bağlamında iki kişinin sözlerine değinmek gerek.

Bu sözlerden ilki Nermi Uygur’a ait. Diğeri ise yazdıklarından dolayı uzun yıllar cezaevlerinde kalmış ve öğretmenliği sürgünlerle geçmiş olan Fakir Baykurt’a…

Nermi Uygur Der Ki…

Betül Çotulsöken’in “Eğitim ve Kültür Filozofu Olarak” nitelediği Nermi Uygur’a göre, öğretmenin, eğitimcinin, eğitimbilimcinin “İşi, görevi, sözüm ona resmen kendisine buyrulanları yerine getirmek değildir.”1 Çünkü bu yola giren biri asla iflah olmaz.

Eğitimin hangi kademesinde bulunursa bulunsun; bir eğitimci, bir öğretmen, resmen kendisine buyrulanları yapmaya başladıkça bu niteliklerini yitirmeye ve hızla öğretmenlikten memur ‘öğretmen’liğe doğru evrilir. Yani düzenin efendilerinin ve onların temsilcilerinin istediği yöne doğru…

Yalnızca bununla da kalmaz. Her geçen gün siyasal iktidarın ve egemenlerin her tür işini gören bir hizmetkâra, bir emir erine, bir ayakçıya dönüşür. Dahası her tür yolsuzluk, hırsızlık ve adaletsizlikle kaim bir düzenin duvarındaki tuğlaya…

26 Eylül 2021

MEB Cinleri

 

MEB Cinleri

Atalay Girgin*

Sakın yanlış anlaşılmasın!

MEB Cinleri” derken, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarında yer alan ya da kafayı huriler, periler ve gılmanlarla bozmuş ve onları düşleyerek yaşayan malum ‘öğretmen’ taifesinin, sınıflarda “gerçektir” diye anlattığı cinlerden söz etmiyorum. Çünkü bunların, zihinsel ifrazattan öte hiçbir gerçekliği de hükmü de yoktur.

Tıpkı; huri, peri, gılman, melek, anka kuşu, tek boynuzlu at, cennet, cehennem, vb ad ve kavramlar gibi, cin de salt imgesel bir kavramdır. Çünkü insan zihninden bağımsız olarak, zamanda ve mekânda var olmayan ve değişmeyen hiçbir şey gerçek değildir.

Bundan dolayıdır ki cin, insanın düşsel / düşünsel olarak zihninde yarattığı ve dış dünyada hiçbir gerçekliğe tekabül etmeyen, neliği olup da gerçekliği olmayan kavramlardan biridir. Ve zamanında bu ayrım yapılamazsa eğer, çocuklarını “öcü”yle korkutarak büyüten bir toplum, gün gelir, birilerinin önünde ya da ardında cinlerle diz çöktürülür.

Dolayısıyla “MEB Cinleri” derken bunlardan söz etmiyorum. Çünkü birilerinin salt kendisi öyle inandığı için hem “doğru” hem de “gerçektir” diyerek, soyut düşünme evresine bile erişmemiş çocuklara anlattıkları cinler, MEB’dekilerin eline su bile dökemez. O halde hangi cinlerden söz ediyorum?

20 Eylül 2021

Ha Ziya Ha Mahmut

 

Ha Ziya Ha Mahmut! Burası MEB’dir Eğitim Teferruattır

Atalay Girgin*

Velisinden öğrencisine, hatta öğretmenine dek herkes bilmelidir ki “MEB’de neler oluyor?” sorusu gereksizdir. Özellikle 19 yıldır bu sorunun yanıtı bellidir. Eğitimde oynanan ve kamuoyuna servis edilen mostralık oyunlar bir yana, rant ve koltuk kavgası, MEB içinde sahnelenen oyunların asli unsurudur.  

Ziya Selçuk’un affedilip Mahmut Özer’in ya da başka birinin koltuğa oturtulması olup bitenlerin niteliğini değiştirmiyor. Oyun kaldığı yerden, hatta ara vermeksizin devam ediyor.

Sendikalar bile kuyruklarına basılmadığı, kendi kadrolarına fazlaca dokunulmadığı ve denge gözetildiği sürece bu oyuna karşı seslerini çıkarmıyor. “Sendikalar bile” derken, elbette tümünden söz etmiyorum. Adlarını bile anmaya gerek yok. Yalnızca bu rant ve koltuk kavgasının kamberi olanları kastediyorum.

Bunlar öylesine işbirlikçi ve yancıdır ki MEB’e eğitim için hibe edilmiş yüz milyonlarca euronun bulunamadığı Sayıştay Raporlarında belirtildiğinde bile hiç oralı olmazlar. Kendi uhdelerinde bulunan kadrolara ve koltuklara helal gelmediği sürece MEB’in tamamı malum rant ve koltuk çetelerince iç edilse bile “gık”larını çıkarmazlar.

Eğitimden ve Niteliğinden Söz Eden Yok!

Kendi istedikleri olmadığında ya da bazı yerlerde dağıtılan kadrolar, yapılan ihaleler kendi onayladıkları birilerine verilmediğinde ise “MEB’in taşra teşkilatı çetelerin elinde”, “MEB’in taşra teşkilatını çeteler yönetiyor” türü açıklamalarla hemen sahne alırlar. Kuyruklarına basılmış kediler misali ciyaklamaya başlarlar.

Ama bir kez bile, o taşra teşkilatlarını da atayanın MEB merkez teşkilatı olduğundan ve buradaki rant ve koltuk çetelerinden söz etmezler. Acaba neden? Kamberliğin ve yancılığın adabı ya da şanından mı? Yoksa tahmin edilse de bilinmeyen ve söylenmeyen başka nedenlerden dolayı mı?

14 Eylül 2021

MEB'de Hesaplaşma ve Devr-i Sabık

 

MEB’de Hesaplaşma ve Devr-i Sabık

Atalay Girgin*

Anımsar mısınız, bilmem. Mahmut Özer’in bir gece yarısı kararnamesiyle MEB’in ‘bakan’ koltuğuna oturtuluşunun ardından iki yazı kaleme almıştım: İlki “Ziya Selçuk Gitti Hesaplaşma Bitti Mi?”1 başlığını taşıyordu, ikincisi ise “MEB’de Hesaplaşma Erken Başladı”2..

Söz konusu yazılarda MEB’deki rant ve koltuk çetelerinin kavgasında ortaya saçılan bilgi ve iddialardan bazılarını aktarmıştım ki bunlardan biri de yaklaşık bir yıl önce dile getirilen “Bu operasyon Mahmut Özer’i bakan yapma operasyonudur” sözüydü. Özer’in ‘bakan’ sıfatı ve statüsüne kavuşmasıyla da bu iddia doğrulanmıştı.

Elbette bu çatışmada taraf olmaktan öte, taraflardan birinin üç “üst akıl”ından biri olduğu söylenen Özer’in (ki iddiaya göre diğerlerinden biri ünlü bir valiydi, öteki ise eli ayağı uzun etkili ve yetkili bir vakıfla bağlantılıydı) bunun gereğini yapmaması da beklenemezdi. Ve beklendiği gibi de oldu. Hem de hızlı bir biçimde…

Bu gelişmeler, geçmişten bu yana rant ve koltuk çetelerinin çöreklendiği Milli Eğitim Bakanlığında olup bitenleri yakından izleyen ve bunlara gözlerini kapamayan hiç kimse için şaşırtıcı ve sürpriz değildi. Ve işin aslı bu daha başlangıçtı.

Hesaplaşmada İlk Perde Koltuk Değişimi

Mahmut Özer ve onu “bakan yapma operasyonu”nu birlikte yönettiği ileri sürülen rant ve koltuk çetesi ve onları destekleyen vakıf ve STK’lar, aylardır yaptıkları hazırlıklar doğrultusunda hiç zaman yitirmeden işe girişti.

Önce MEB merkez teşkilatında ve genel müdürlük gibi önemli koltuklarda oturanlar değiştirildi ardı ardına. Sonra daire başkanları, il milli eğitim müdürleri ve ilçe milli eğitim müdürlerine el atıldı. Ve birileri “Ne oluyor?” dercesine kaş kaldırdı. Bir yerlerden başka bir yerlere telefonlar edildi. Hatta bazı valiler de girdi işin içine… Yeni atanan il milli eğitim müdürlerini göreve başlatmadıklarına dair iddialar düştü gündeme.  Bu süreç, farklı rant ve çıkar gruplarının siyasi uzantılarından gelen tepkiler üzerine şimdilik duraksadı, ama bitmedi. Hesaplaşmanın bu denli hızlı ve keskin gerçekleşmesi birilerini rahatsız etmiş olmalıydı.

09 Eylül 2021

MEB’de Ziya Gider Mahmut Gelir Oyun Devam Eder

 

MEB’de Ziya Gider Mahmut Gelir Oyun Devam Eder

Atalay Girgin*

MilliEğitim sahnesinde görünen ‘aktör’ ve yardımcılar değiştirildi. Ve ardı sıra hızlı bir iç hesaplaşma görüntüsü eşliğinde alt kademe oyuncu kadrosundan birileri sahnenin dışına alınırken,  kimisi eski kimisi yeni oyuncular ve figüranlar sahneye sürüldü.

Ve ardı sıra, Mahmut Özer’in, “En kısa ömürlü yalan” diye nitelenen,  “Tüm önlemleri aldık” sözüyle “perde” denildi.

Gecikmeye mahal yoktu. Ne de olsa seyirci beklemezdi. Onları oyalamak gerekirdi ve oyun ertelenmeksizin devam etmeliydi. Hele de “Türkiye’de iktidarın oyun alanı”1 olan eğitimde…

Bu kez ne ‘yeni’ diye sunulan bir oyuna ihtiyaç duymuşlardı şimdilik ne de şaşaalı bir ambalaja… Kim bilir belki de anlamışlardı: Zarf değişse de mazruf değişmiyordu nasıl olsa… Ne sunarlarsa onunla yetiniyor ya da yetinmek zorunda kalıyordu, öğretmeninden velisine ve öğrencisine dek toplumun çoğunluğu... İtiraz bile edemiyorlar, en fazla sosyal medya üzerinden mızmızlanmakla yetiniyorlardı.

Hatta kendilerine ‘eğitim bilimci’ denilen ve adlarının önünde, kendilerinden bile daha çok değer atfettikleri “Prof. Dr”, “Doç. Dr.” vb etiketleri taşıyan bazı pazarlamacı esnafı da kim gelirse ona tornistan eylemek için hazır ve nazır bekliyordu sahnenin çevresinde.

Kiminin elinde kalem vardı kiminin dilinde kelam... Kimisi de hem kalemi hem kelamı gelenin hizmetine koşmaya çoktan teşneydi zaten. Kambersiz düğün olacak değildi ya… İktidarın MEB sahnesinde sergilediği eğitim gösterisinin kamberi de bu ‘eğitim bilimci’lerdi işte.

02 Eylül 2021

MEB’de COVİD-19’a Milli-Yerli Çözüm!

 

MEB’de COVİD-19’a Milli-Yerli Çözüm!

Atalay Girgin*

Bir yandan vaka sayıları ve COVİD-19 kaynaklı ölen insan sayısı artarken, diğer yandan okullarda yüz yüze eğitim-öğretimin başlayacağı güne doğru ilerliyoruz.

Okulların açılmasına sayılı günler kala hem bilim insanları, hem de öğretmen ve velilerden kaygılı açıklamalar / paylaşımlar geliyor.

Bu yazının yazıldığı saatlerde, Prof. Dr. Bengi Başer şöyle diyordu: Salgın çığırından çıkıyor…

Prof. Dr. Başer, yukarıdaki sözü, Sağlık Bakanlığı’nın “Son 24 saatte, 23.946 yeni vaka, 290 ölüm…” açıklamasının ardından söylüyordu. Hem de daha okullar açılmadan…

Salgın Döneminde Blok Ders

Bir öğretmen ise Sağlık Bakanlığı’nın aynı açıklamasına atıfla, “Son 24 saatte Covid-19 sebepli 290 ölüm varken bazı okullarınızda 80 dakika blok ders yapılacağı, öğretmenin 10 dakika teneffüsün ardından tekrar 80 dakika blok derse gireceği doğru mu?” sorusunu yöneltiyordu birilerine.

Sürekli “Maske, Mesafe ve Temizlik”ten söz edilirken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, bu iş için öğrenci başına 20 Lira ayırdığı haberleri yayınlanıyordu. Bu yetmezmiş gibi, bir de “blok ders” bilgisi düşüyordu gündeme.

Olacak şey miydi bu?  Hem de salgın döneminde… Havsalası almıyordu insanın. “Bu kadar da olamaz” diyordu, “Bir yanlış anlama olmalı…”

31 Ağustos 2021

‘Bakan’sız MEB’de Büyük Haram

 

‘Bakan’sız MEB’de Büyük Haram

Atalay Girgin*

Bakan Olmayan ‘Bakan’ Mahmut Özer

Sonunda olacağı buydu. Bir gece yarısı kararnamesiyle Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturtulan Mahmut Özer, kendi yasal sıfatı ve statüsü gibi, geçerliliği hukuken tartışmalı iş ve işlemlere imza atmaya başladı. Hem de koltuğa oturtulduğu günden itibaren…

Efendilerin çıkarlarına uygun düşmediği sürece uygulanmıyor, hatta bir paçavra misali çiğnenip bir kenara atılıyor ve sık sık yok sayılıyor olsa da hâlâ şeklen yürürlükte olan Anayasa, yasalar ve mevzuata göre TBMM’de yemin etmeden “Bakan” sıfatı, statüsü kazanması ve göreve başlaması söz konusu olmayan biri, MEB’de ortalığın tozunu atıyor.

Anayasaya göre ‘bakan’ olmayan Mahmut Özer, hukuken geçerli sayılan iş ve işlemler tesis ediyor! Kararlar alıyor! İmzalar atıyor! Kendi sıfatı ve statüsü Anayasaya uygun olmadığı halde, ünlü 76’ıncı madde kapsamında birilerini görevden alıyor, başka birilerini göreve getiriyor.

Bu toplumun gelecek nesillerini yetiştirmeye aday olduğu söylenen ‘öğretmen’ adayları, bu bakan olmayan ‘bakan’dan atama talep ediyor. Görevde olan memur ‘öğretmen’lerse neler istiyor neler…

Muhalefet milletvekilleri TBMM’de bile yemin etmemiş birine, yanıtlaması istemiyle soru önergeleri veriyor ya da onun imzaladığı cevapları dikkate alıyor. Bu tutum ve davranışlarıyla, fiilen, bir kararnameyi Anayasadan üstün gördüklerini anlatıyorlar topluma.

Anayasanın “Tağyir Tebdil ve İlga”sına Aldırmayanlar

15 Ağustos 2021

MEB'de Kıyak ve Yasak

 

MEB’de Atama Kıyak Savcılığa Soruşturma İzni Yasak!

Atalay Girgin*

Malumdur ki Türkiye’de MEB denilince eğitim akla gelir. Eğitim denildiğinde de (şu ya da bu tanımından ve işlevinden bağımsız olarak) kültürel ve ahlaki çürümenin her türlü zehrine karşı panzehir olması beklenen ve okullarda yapılan sistematik kitlesel etkinlik…

Lakin yıllar var ki hem eğitim hem de onun biçimi ve içeriğini belirleyen, atamaları yapan, organize eden MEB kültürel ve ahlaki çürümeyle yayılan zehre karşı panzehir olabilme işlevini yitirdi. Hatta kendileri bunun genelleştirici bir parçasına dönüştüler. Hem de ‘bakan’ından başlayarak…

MEB koltuğuna oturtulan her ‘bakan’, gelişinde ahkâm kesti. Ahlaktan, erdemden, iyi, güzel, doğru insan olmaktan ve yetiştirmekten söz etti. Giderken de yaptıkları yapmadıkları, söyledikleri söylemedikleriyle bunlardan ne anladığını sergileyerek ve eğitim enkazına katkılarını sunarak çekildi sahneden. Hiçbiri gök kubbede bir hoş seda bile değil artık. Düzenin efendilerine en iyi hizmeti sunanların adlarıysa okullara veriliyor yalnızca…

Ziya Selçuk da bu ‘bakan’lardan biriydi. Neler söylemedi, ne mostralık görüntüler vermedi ki… Hepsini tek tek sıralamaya gerek yok elbette. “Kuzucuklarım” diye seslendiği çocuklardan birileri taciz ya da tecavüze uğradığında bile ne onlara sahip çıktı ne de tacizcileri kınadı. Buna rağmen “ahlak”, “ahlaki değerler”, “ahlak telakkisi” ve “etik” sözlerini ağzından düşürmedi. Bunlardan ve geçmişten beri yaptıklarından dolayı da “Ne Öğretmenlere Ziya Olabildi NeEğitime1 dedik.

09 Ağustos 2021

Eğitime Yakışmayan Sadece MEB’de ‘Bakan’ Olur!

 

Eğitime Yakışmayan Sadece MEB’de ‘Bakan’ Olur!

Atalay Girgin*

Mahmut Özer’in Milli Eğitim Bakanı olarak atanmasının hemen ardından tartışmalar ve sorular başladı. Kimi “Gelen gideni aratır mı?” diyor, kimi “Ziya Selçuk’un günahı neydi?” Kimileri MEB’de yaşanan hesaplaşmada yitireceği kadroların derdinde… Başka birileri de eskilerinin yanına hangi yeni kadroları ekleyeceğinin…

Ve bu minval üzre birileri, “Ziya Hoca’nın esas günahı sistemli kurallı kaideli bir yönetim gerçekleştirme çabasıydı. Sistemi, kural kaideyi, düzeni ve nizamı istemeyen çıkar çevreleri ve menfaat çeteleri şimdilik başarmış görünse de umudumuz o dur ki yeni Bakan bir Anadolu evladı olarak devletin tahrip edilmesine müsaade etmeyecektir” diyerek sürdürüyorlar sözlerini…

Öyle zekiler ki hem gidenin giderayak kendileri için yaptığı “kıyak” atamalar karşısında şükranlarını sunuyorlar, hem de “Anadolu evladı” nitelemesiyle Mahmut Özer’e göz kırpıyorlar. Dahası Ziya Selçuk’u “çıkar çevreleri ve menfaat çeteleri”nin götürdüğünü, dolaylı bir biçimde de Mahmut Özer’i onların getirdiğini söylemeyi ihmal etmeden…

Lakin atayanlar gibi, söz konusu kesimler de Mahmut Özer’in eğitime yakışan bir bakan olup olmadığını sorgulamıyor, bununla da ilgilenmiyorlar. Hatta eğitime yakışan bir bakan ile MEB’e yakışan bir bakan arasında fark olup olmadığıyla da… Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi, ucunda rant ve koltuk yoksa, bunlar için eğitim, dertler sıralamasında bir dert bile değildir.

Oysa ikisinin arasında öyle farklar var ki… O halde başlayalım: MEB’e yakışan her bakan eğitime yakışır mı? Ya da eğitime yakışan her bakan MEB’e yakışır mı?

07 Ağustos 2021

MEB’de Hesaplaşma Erken Başladı

 

MEB’de Hesaplaşma Erken Başladı

Atalay Girgin*

Dün bir, bugün iki, demeye bile fırsat kalmadı. Milli Eğitim’in yeni ‘bakan’ı Mahmut Özer ayağının tozuyla işe koyuldu. İlk işlerinden biri de dört genel müdürü görevinden alıp, onların yerine, biri hariç, yenilerini atamak oldu.

Anlaşılan dersine iyi çalışmış, olası görevine iyi hazırlanmıştı. Ne de olsa, rant ve koltuk çetelerince ortaya saçılan bilgi ve iddialar arasında adı ilk telaffuz edildiği günden itibaren, önünde epeyce bir zaman vardı. Yeterince hazırlık yapabileceği…

Dile kolay! Yaklaşık 11 ay önce, MEB’deki rant ve koltuk çetelerinin birbirine düşmesi sonucu, 15 Eylül 2020’de şöyle yazılıp paylaşılmıştı: Bu, “Bakan yardımcısı Mahmut Özer’i bakan yapma operasyonudur”.

Mahmut Özer bu “operasyon”un neresindeydi? İçinde miydi, dışında mı? Yoksa hiçbir yerinde mi? İddia edildiği gibi, birinin de malum “Vali” olduğu yazılan ve adım adım bu operasyonu yürüttüğü belirtilen üç “üst akıl”dan biri miydi? Bilinmez ama 11 ay öncesinden söylendiği ya da öngörüldüğü gibi bakanlık koltuğuna oturtulmuştu sonunda.

Mahmut Özer’in, atamaya yetkili merciin lûtfuna mazhar olup, affedilerek ya da azledilerek görevinden ayrılacağı güne dek, Milli Eğitim’in yeni ‘bakan’ı olarak koltuğa atandığı gün sormuştuk: Ziya Selçuk Gitti Hesaplaşma Bitti Mi?1

31 Temmuz 2021

MEB’in “Müstafi” Bakanı Ziya Selçuk

 

  MEB’in “Müstafi” Bakanı Ziya Selçuk

Atalay Girgin*

Milli Eğitim ‘Bakan’ı Ziya Selçuk istifa etti mi, etmedi mi?

Bu soru kısa bir zamanda muammaya dönüştü. Özellikle de atamanın tek yetkili merciinden ve merkez teşkilatından taşrasına dek MEB bürokrasisi içinde kendisine karşı sistematik bir mobbinge varan tavır ve uygulamalara daha fazla katlanamadığı için istifa talebinde bulunduğu iddia edilen Ziya Selçuk’tan herhangi bir yanıt gelmeyince…

Elbette bu soruya verilecek yanıtın, bir enkaz yığınına dönüşmüş olan eğitim sistemi için olumlu ya da olumsuz hiçbir hükmü yok. Çünkü o, yani eğitim cemaatlerin, tarikatların, vakıfların ve Diyanet’in elinde, Allah’a bile emanet edilemeyecek denli kötürümleşmiş durumda artık!

Ancak, MEB özelindeymiş gibi görünse de yanıtı açık seçik ortaya konulamayan bu soru, arka planında yaşananlarla birlikte Türkiye’nin hali pür mealine işaret ediyor. Yani yasamadan yargı ve yürütmeye dek, eğitim dâhil olmak üzere tüm kurumlarıyla birlikte toplumsal çözülme ve kültürel-ahlaki çürümeye teslim olmuş bir toplumun çöküşüne…

Yanan ve küle dönüşen yalnızca ormanlar değil. Talan edilen yalnızca ülkenin yer altı ve yer üstü kaynakları da değil. Fiilen katledilen, işsizliğe ve yoksulluğa terk edilen insanları; zihinleri dinsel temelli ve saplantılı, yanılsamalı siyasal ideolojik düşüncelerle işgal edilen ve kobaya dönüştürülen nesilleriyle, neredeyse her şey çözülene ve çürüyene teslim…

Bu hengâmede Ziya Selçuk’un istifa talebi ya da iddiası, aslında küçücük bir figür, küçücük bir ayrıntı bile değildir. Sonuçta bir ‘bakan’ gider, pardon affedilir, onun yerine bir başka ‘bakan’ koltuğa oturtulur. Lakin sorun buna indirgenemeyecek kadar önemlidir. Peki; bu sorun nasıl başladı?

12 Temmuz 2021

Ziya Selçuk’a Erişim Engeli

 

Ziya Selçuk’a Erişim Engeli

Atalay Girgin*

Başlığı eksiksiz yazalım: Milli Eğitim ‘Bakan’ı Ziya Selçuk’a erişim engeli mi getirildi?

“Bu da nereden çıktı?” demeyin. Biliyorum başlık manidar… Koskoca ‘bakan’a, hem de “bakan değil gören olacağım” diyen Milli Eğitim’in ‘bakan’ına kim erişim engeli koyabilir ki onu o koltuğa oturtanlar dışında… Hem de ortada böyle bir talep bile yokken, hangi işgüzar hakim böyle bir karar verebilir ki sıfatına, statüsüne sığınarak… Olsa olsa bunun tersidir olanaklı olan…

Tıpkı; Ziya Selçuk’un isteği üzerine, AKP’de Gençlik Kolları Başkanlığı da yapmış olan Ali İde adlı bir hakimin, Mine Kırıkkanat’ın Cumhuriyet Gazetesi’ndeki “Kucaktan kucağa Milli Eğitim”, Gerçek Gündem’deki “Adnan Oktarcılar’a Eğitimde “Turnike” İzninin Belgesi” ve Hakan Erol’un Odatv’deki “… MEB’den İzinleri Böyle Kopardı” yazıları hakkında “erişim engeli” kararı vermesi gibi…

Yaşandığı ve olup bittiği, belgeleriyle ortaya konan hangi gerçeklikler ve o gerçekliklere ilişkin hangi bilgiler Ziya Selçuk’u rahatsız etmişti? Yazılanları ve sergilenen belge ve görselleri, Adnan Oktar’cı Altuğ Revvak Eti’yle ilişkisini yalanlayamadığı halde, söz konusu yazılara ve bunları paylaşan haber sitelerine ilişkin, neden, “erişim engeli” kararı talep etmişti? Gerçekliğe uygun hangi bilgileri harim-i ismetine bir saldırı saymıştı? Nelerin görünür ve bilinir olmasından rahatsızlık duymuştu?

Aslında bundan daha beteri, yazıların, belge ve görsellerin, yazılarda aktarılan bilgilerin gerçekliğe uygun olup olmadığını bile sorgulama gereği duymadan verilen “erişim engeli” kararıydı ya… Neyse… Şimdilik bu bir kenarda dursun. Kim bilir ki gün gelir onu da yazarız bir gün…

09 Temmuz 2021

Adnan Oktarcılar’a Son İzin Bilal’den

 

Adnan Oktarcılar’a Son İzin Bilal’den

Atalay Girgin*

Adnan Oktarcılar’ın, MEB’e bağlı resmi ve özel okullarda ve üniversitelerde, hem “evrim” karşıtı propaganda yaparak cirit attıkları hem de bunu kullanarak örgütlendikleri biliniyordu. Hatta buralardan devşirdikleri öğrencileri, “yarışma” adı altında Amerika’ya götürdükleri de…

Ancak, özellikle MEB’de, Oktarcılar’a ve onların farklı isimler altında kurdukları “Bilim”, “Eğitim”, “Teknoloji”, “inovasyon”, “robotik”, “biyomimetrik” kavramlarını kullanan BAV ve Doğa Bilimleri Derneği gibi paravan örgütlere kimlerin izin verdiği bilinmiyordu.

Mine Kırıkkanat’ın Cumhuriyet’te yayımlanan “Kucaktan kucağa Milli Eğitim” ve onun peşi sıra yayımlanan Gerçek Gündem’de “Adnan Oktarcılar’a Eğitimde “Turnike” İzninin Belgesi1” ve Odatv’de Hakan Erol’un “… MEB’den İzinleri Böyle Kopardı” başlıklı yazılar bazı izin belgelerinin ve isimlerin ortalığa dökülmesine neden oldu. Peki; Adnan Oktarcılar’a son izni kim verdi?

Paravan ‘Bilim’ Kuruluşu BAV

Adnan Oktarcılar’ın BAV, yani Bilim Araştırma Vakfı, yaklaşık yirmi iki, yirmi üç yıl öncesinden başlamıştı okullarda fink atmaya. Oktar’ın BAV şemsiyesi altında çalışan müritleri okullarda sergiler açıyor, konferanslar veriyorlardı. Boyalı sırma saçlarını laboratuvarlarda kedicikler üzerinde özel ve sistematik çalışmalar yaparken ağartmış; büyük ‘bilim alimi’ ve hem Türkiye’nin hem de Dünyanın tek kedicik uzmanı Adnan Oktar’ın yazdığı iddia edilen Harun Yahya imzalı “Evrim Aldatmacası” adlı kitabı bir bildiri misali her önüne gelene dağıtıyorlardı. Hem de kamyonları şehir merkezlerine çekerek…

06 Temmuz 2021

Adnan Oktarcılar’a Eğitimde “Turnike” İzninin Belgesi!

 

Adnan Oktarcılar’a Eğitimde “Turnike” İzninin Belgesi!

Atalay Girgin*

Mine Kırıkkanat’ın, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan “Kucaktan kucağa Milli Eğitim1” başlıklı yazısı ve o yazıda yer alan görseller birçok bilgi ve ilişkiyi ifşa etmenin yanı sıra, yeni sorulara da neden oldu.

Konuştuğum kişilerden en çok duyduğum söz ve sorular şunlardı: “Doğa Bilimleri Derneği” adı altında, okullarda binlerce konferans veren Adnan Oktarcılar’a bu izni kimler verdi? MEB’e bağlı resmi ve özel okullarda bu etkinlikleri yapabilmek için mutlaka resmi ve yazılı onay gerekir. Bu onayı verenler kimlerdi? Bunun belgesi yok muydu?

Belgesi Var

Elbette bunun belgesi vardı. Hem de iki tane… Bunlardan aşağıda söz edeceğim.

Ancak bu belgelerden öncesi de vardı. Adnan Oktar ve müritlerine Milli Eğitime bağlı okulların kapısının ardına kadar açılması çok daha öncelere dayanır. Geçmişi BAV’a, yani Bilim Araştırma Vakfı’na uzanır.

Daha o yıllarda BAV aracılığıyla eğitimde “Turnike”ler kurulmasının kapılarını açan bazı üst düzey MEB bürokratları, Adnan Oktarcılar’ı çok sevmiş olmalılar ki bu sevgilerini “Doğa Bilimleri Derneği” kurulduktan sonra da sürdürdüler.

Adnan Oktar ve müritlerini öyle sevdiler ki öğretmenlerin adres bilgilerini bile bunlarla paylaşmaktan sakınmadılar. Ve bir süre sonra bazı öğretmenlerin adreslerine, o ünlü ve devasa “Yaratılış Atlası” gelmeye başladı. Bunlardan biri de bendim.

01 Temmuz 2021

MEB ve Ziya Selçuk “Eğitimde Fırsat Eşitliği”ni Bitirdi

 

MEB ve Ziya Selçuk “Eğitimde Fırsat Eşitliği”ni Bitirdi

Atalay Girgin*

Muhtemelen başlığı okuyanlardan bazıları şöyle düşünmüş olabilir: Olmayan şey bitirilebilir mi?

Haklısınız elbette… Olmayan şey bitirilemez. Bir adın, bir kavramın sakız gibi çiğnenip duruyor olması da o şeyin varlığına delalet etmez. Tıpkı; gerçeklikte bir varlığı, bir var oluşu olmayan ve düşten, düşünsellikten öte herhangi bir gerçekliğe tekabül etmeyen, salt insan zihninin ürünü olan tüm varlıklar gibi… Bu tür varlıkların gerçeklikte hiçbir yeri yoktur.

Eşitsizlik Koşullarında Eşitlik Olmaz

Keza aynı durum neliği olup da gerçekliği olmayan kavramlar için de geçerlidir. “Eğitimde fırsat eşitliği” kavramı da bunlardan biridir. Var olabilmesi, var edilebilmesi için, öncelikle, hem kabuller hem de gerçeklik boyutunda toplumsal anlamda üzerine bina edilebileceği sağlam bir nesnel zemine ihtiyaç vardır ki bunun da başında ekonomik ve sosyal eşitlik gelir.

Ayrıntılara boğmadan, en basitinden söyleyeyim: Milyonlarca işsizin, yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşayan insanın var olduğu, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve eşitsizliğin her geçen gün arttığı koşullarda böylesi bir eşitlikten söz edilebilir mi? Yanıtı belli sorunun…

29 Haziran 2021

Mobbing Mağduru Öğretmenin Çığlığı

 

Mobbing Mağduru Öğretmenin Çığlığı Ölünce Mi Duyulur?

Atalay Girgin*

“Reva mıdır bu?” dedi Muhterem bey, “Reva mıdır hocam!” Öfkeliydi. Çantasından çıkardığı evrakları bana uzatırken aynı minval üzre sözlerini sürdürüyordu: Bir öğretmene yapılır mı bu hocam?

Birkaç sakinleştirici sözden sonra, “Ne olmuş? Ne yapılmış hocam?” dedim. “Okuyun ve siz değerlendirin hocam!” karşılığını vererek ekledi: Siz de bana hak vereceksiniz. Ölünce mi değerini anlayacağız biz bu öğretmenlerin? Ölünce mi?

Teoride Değil Pratikte Mobbing

Kulağım Muhterem beyde olsa da kaç sayfa olduğuna bakmadan ilk sayfadan itibaren merakla evrakları okumaya girişmiştim. “Değerli Bakanım Ziya Selçuk” hitabının ardından “Mobbing nedir?” sorusuyla başlıyordu.

Soruyu, kendi yaşadıklarını anlatan; “Mevzuata uygun şekilde yapılmayan deneme sınavlarından iki tanesini bu sınavlar yüzünden ders yapamaz hale geldiğim için yapmadığımdan dolayı yaşadığım Mobbing, arkasına aldığı siyasi destek ve örgütlü yapı ile liyakatsiz bir okul müdürünün bir öğretmeni önce “Tutanak tutalım terletelim, terlesin de görsün!’’ diyerek kapalı kapılar arkasında tehdit etmesi, mağdurun Bakanlığa şikayet etmesinden sonra yine kapalı kapılar arkasında ilçe Milli Eğitim Müdürü tarafından kendisine hakaret edilmesi, liyakatsiz okul müdürünün bazı öğretmenlere tutanak tutturarak 3 tane iftira atması ile başlayan İlçe Milli Eğitim Müdürü D.Ö ve muhakkik sıfatlı 2 tane lise müdürü N.E ve A.İ.K tarafından yapılan kesinlikle tarafsız ve objektif olmayan bir soruşturma ile 3 iftiranın da sübuta erdirilmesi ve öğretmenin alnına kesinlikle hak etmediği bir KINAMA cezasının yapıştırılması ile başlayan bir süreç ve bu sürecin devamında mağdurun kendisini aklayacak olan ve asıl suç işleyenlerin kim olduğunu gösteren delillere sahip olduğunu bildikleri için de İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Afyon İdare Mahkemesi desteğini de alarak üzerimdeki suçu kaldırmak için gösterdiğim çabaların engellenmesidir”, sözleriyle yanıtlıyordu.