MEB’in “Müstafi” Bakanı Ziya Selçuk
Atalay
Girgin*
Milli Eğitim ‘Bakan’ı Ziya Selçuk istifa etti mi, etmedi mi?
Bu
soru kısa bir zamanda muammaya dönüştü. Özellikle de atamanın tek yetkili
merciinden ve merkez teşkilatından taşrasına dek MEB bürokrasisi içinde
kendisine karşı sistematik bir mobbinge varan tavır ve uygulamalara daha fazla
katlanamadığı için istifa talebinde bulunduğu iddia edilen Ziya Selçuk’tan
herhangi bir yanıt gelmeyince…
Elbette
bu soruya verilecek yanıtın, bir enkaz yığınına dönüşmüş olan eğitim sistemi
için olumlu ya da olumsuz hiçbir hükmü yok. Çünkü o, yani eğitim cemaatlerin,
tarikatların, vakıfların ve Diyanet’in elinde, Allah’a bile emanet edilemeyecek
denli kötürümleşmiş durumda artık!
Ancak,
MEB özelindeymiş gibi görünse de yanıtı açık seçik ortaya konulamayan bu soru, arka
planında yaşananlarla birlikte Türkiye’nin hali pür mealine işaret ediyor. Yani
yasamadan yargı ve yürütmeye dek, eğitim dâhil olmak üzere tüm kurumlarıyla
birlikte toplumsal çözülme ve kültürel-ahlaki çürümeye teslim olmuş bir
toplumun çöküşüne…
Yanan
ve küle dönüşen yalnızca ormanlar değil. Talan edilen yalnızca ülkenin yer altı
ve yer üstü kaynakları da değil. Fiilen katledilen, işsizliğe ve yoksulluğa
terk edilen insanları; zihinleri dinsel temelli ve saplantılı, yanılsamalı
siyasal ideolojik düşüncelerle işgal edilen ve kobaya dönüştürülen nesilleriyle,
neredeyse her şey çözülene ve çürüyene teslim…
Bu hengâmede Ziya Selçuk’un istifa talebi ya da iddiası, aslında küçücük bir figür, küçücük bir ayrıntı bile değildir. Sonuçta bir ‘bakan’ gider, pardon affedilir, onun yerine bir başka ‘bakan’ koltuğa oturtulur. Lakin sorun buna indirgenemeyecek kadar önemlidir. Peki; bu sorun nasıl başladı?