MEB
Cinleri
Atalay
Girgin*
Sakın yanlış anlaşılmasın!
“MEB Cinleri” derken, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarında yer alan ya da
kafayı huriler, periler ve gılmanlarla bozmuş ve onları düşleyerek yaşayan malum
‘öğretmen’ taifesinin, sınıflarda “gerçektir” diye anlattığı cinlerden söz
etmiyorum. Çünkü bunların, zihinsel ifrazattan öte hiçbir gerçekliği de hükmü
de yoktur.
Tıpkı;
huri, peri, gılman, melek, anka kuşu, tek boynuzlu at, cennet, cehennem, vb ad
ve kavramlar gibi, cin de salt imgesel bir kavramdır. Çünkü insan zihninden bağımsız
olarak, zamanda ve mekânda var olmayan ve değişmeyen hiçbir şey gerçek
değildir.
Bundan
dolayıdır ki cin, insanın düşsel / düşünsel olarak zihninde yarattığı ve dış
dünyada hiçbir gerçekliğe tekabül etmeyen, neliği olup da gerçekliği olmayan
kavramlardan biridir. Ve zamanında bu ayrım yapılamazsa eğer, çocuklarını “öcü”yle
korkutarak büyüten bir toplum, gün gelir, birilerinin önünde ya da ardında cinlerle
diz çöktürülür.
Dolayısıyla
“MEB Cinleri” derken bunlardan söz etmiyorum. Çünkü birilerinin salt kendisi
öyle inandığı için hem “doğru” hem de “gerçektir” diyerek, soyut düşünme
evresine bile erişmemiş çocuklara anlattıkları cinler, MEB’dekilerin eline su
bile dökemez. O halde hangi cinlerden söz ediyorum?
Mahir ve Düzenbaz ‘Cinler’
Okuyanlar
anımsayacaktır. “MEB ve Eğitime Atılan Domuzbağı”1
başlıklı yazıda “Domuzbağının bir ucunda rant diğerinde kadrolaşma vardır”
demiş ve şöyle devam etmiştik: Bu işin, kadrolaşma
açısından MEB’deki önemli ayaklarından birisi Personel Genel Müdürlüğü, diğeri
ise Teftiş Kurulu Başkanlığı’dır.
İşte
bu yazıda sözünü edeceğimiz ‘MEB Cinleri’ bu iki birimde kümelenmiş olan tetikçilik
ve düzenbazlıkta mahir bazı kişilere ilişkindir. Ve bunlar, genellikle
işbirliği içinde çalışırlar. Elbette “MEB Cinleri” yalnızca bu iki birimle
sınırlı değildir.
Bunların
örneklerine, Milli Eğitim Bakanlığının merkez teşkilatından taşra
teşkilatlarına dek, birçok birimde rastlamak mümkündür. Şimdilik elimizde
bulunan belge ve bilgiler açısından ilk örneğimiz MEB Teftiş Kurulu Başkanlığına
bağlı olarak çalışan, sahibinin işgüderi, düzenbaz ve tetikçi bazı ‘cin’
müfettişlerdir.
Her Şey İki Müfettişe Bakar
Günümüzde
birileri tarafından bahşedilen sıfat ve statüleri kendilerinden daha değerli
sayacak kadar ilineğin de ilineğine dönüşmüş ve makamlarının ardına sığınarak
yetki kullanan birileri… Eğer ki kafalarında herhangi bir kişi hakkında hüküm
vermişlerse ya da talimat almışlarsa o andan itibaren ne hukuk ve mahkeme
kararları kurtarabilir o kişiyi, ne mevzuat, ne de kazanılmış haklar…
Düzenbazlık
ve işgüderlikte sınır tanımayan iki müfettiş yeter de artar bile… Gerisi
kendiliğinden gelir. Tıpkı; konumuz olan soruşturma gibi… Bazen müfettişe ve
soruşturmaya bile gerek görmeden tetiği kendileri çeker birileri… Bu satırların
ardından tam bir usulsüzlük ve kasıt abidesi olan soruşturmadan söz edebiliriz
artık.
Garip Bir Soruşturma2
Dönemin
Teftiş Kurulu Başkanı, ‘ünlü’ Atıf Ala’dır. Söz konusu soruşturma ise hem dosya
muhteviyatına hem de iddialara göre, ortada apaçık görünen herhangi bir şikâyet
dilekçesi dahi olmadan mevzuat hükümlerine aykırı ve usulsüz olarak açılır.
Her
şey yalnızca bir “olur”a dayandırılır. Bu usulsüz soruşturmaya ilişkin müfettişler
de bu “olur”a istinaden görevlendirilir. Müfettişler işlerini yine bu “olur”a
göre yapar, raporlarını buna göre tutarlar.
Soruşturulanın İfadesi Bile Alınmaz
Öyle
ki işler usulsüzlük üzre başlayınca gerisi de buna uygun bir biçimde
gerçekleşir. Ve müfettişler Ankara’dan kıpırdama ve hakkında inceleme,
soruşturma yapılan ve başka bir ilde bulunan kişinin ifadesini alma gereği bile
duymazlar.
Soruşturulan
kişiye, hakkınızda yapılan ya da yapıldığı varsayılan “şu, şu, şu iddialara
ilişkin ne diyorsunuz?” bile demezler. Bir tek soru bile sormazlar. Ve bir “olur”la
usulsüz bir biçimde başlayan soruşturma yaklaşık bir ay gibi kısa bir sürede
jet hızıyla tamamlanır.
Masa Başında Başlayıp Biten
Soruşturma
Tabir-i
caizse her şeyiyle masa başında başlayan inceleme soruşturma süreci yine masa
başında hitama erdirilir. Hüküm verilir ve rapor yazılır: Kişinin cezalandırılmasına, yöneticilik görevinin üzerinden alınmasına ve öğretmen olarak görevlendirilmesine…
Lakin
teklif edilen ve sınavla kazanılmış olan yöneticilik görevinin alınmasına
dayanak teşkil eden ceza, beklenmedik bir biçimde il disiplin kurulunda iptal
edilir. Ve bir alt dereceye indirilir. Aslında bu ceza da sorunludur ve bundan
dolayı mahkemece kaldırılır.
Ne
var ki soruşturma sürecinin tamamlanmasını beklemeyen Personel Genel Müdürlüğünün
mahir ‘cinler’i, mahkeme sonuçlanmadan hemen harekete geçer ve Teftiş Kurulu ‘cinleri’nce
yapılan yöneticilik görevinin üzerinden alınması ve öğretmen olarak görevlendirilmesi
teklifini uygulamaya başlar. Oysa sınavla kazanılmış olan yöneticilik
görevinden alınma teklifinin dayanağı olan tüm cezalar ardı ardına
kaldırılmaktadır.
İş
giderek garabet bir hale dönüşmektedir ki Atıf Ala bile bunun üzerine, Personel
Genel Müdürlüğüne, kişiye ilişkin durumun yeniden değerlendirilmesi gerektiğini
belirten resmi bir yazı yazar. Lakin bunların hiçbir önemi yoktur MEB cinleri
için…
Sonunda
amaca nail olunmuş, ‘cin’ müfettişler ve amirlerince görev tamamlanmış,
Personel Genel Müdürlüğündeki cinler de uysa da olur uymasa da misali gereğini
yapmıştır. Bundan ötesi cezalandırılmasına karar verilen ve cezalandırılan
kişinin, adalet beklentisi içinde mahkeme kapılarında sürünmeye ne kadar dayanıp
dayanamayacağına kalmıştır artık.
“Hak,
hukuk, adalet” mi, dediniz? Geçiniz efendim. Derdinizi anlatabilecek ve sizi de
dinleyecek bir Markopaşa bulursanız halinize şükredin…
Atıf Ala ve Metin Çakır Bu İşin
Neresinde?
Peki;
bunca usulsüzlük eşliğinde, kişinin ifadesi bile alınmadan hazırlanan ve ilgili
kurula sunulan soruşturma raporundan dönemin Teftiş Kurulu Başkanı Atıf Ala’nın
hiç mi haberi yoktur? Eğer varsa buna neden müdahale etmemiştir? Yoksa o da bu
usulsüzlükler zincirinin asli bir parçası mıdır?
Hadi
Atıf Ala bir yana… Peki; bu raporun altında, şu an Teftiş Kurulu Başkanı olan Metin
Çakır’ın imzası var mıdır? Eğer varsa, yani Metin Çakır, usulsüzlüklerle başlayıp
biten bu soruşturma dosyası sonuç raporuna imza attıysa, bunu onayladıysa, en
az soruşturmayı yürüten ve sonuçlandıran müfettişler kadar suçlu değil midir?
Eğer
öyleyse, bu durumda Metin Çakır da en az o müfettişler kadar “MEB Cinleri”nden
biri değil midir? Yoksa tam da bu niteliğinden dolayı mı Mahmut Özer tarafından
Teftiş Kurulu Başkanlığına getirilmiştir? Yanıtlar sizindir efendim.
Boşuna
kadrolaşma açısından MEB ve eğitime atılan domuzbağının en önemli unsurlarından
biri Teftiş Kuruludur, demedik. Elbette bunun bir de Personel Genel Müdürlüğü
boyutu var ki o da bir başka yazının konusu…
Velhasıl siz siz olun “MEB Cinleri”ne çarpılmayın! Çünkü “gerçektir” diye anlatılan cinlerin tümünü toplasanız bir tek MEB cini yapmaz. Çocukları korkutmanın dışında, üfürükten tayyare bile sayılmaz onların tamamı…
* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece: http://atalaygirgin.blogspot.com
1 “MEB ve Eğitime Atılan Domuzbağı”
başlıklı yazı: https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/2759/meb-ve-egitime-atilan-domuzbagi
2 Bu soruşturma
dosyasının, tarih ve sayısını, taraflarını hem yazıyı rakamlara boğmamak hem de
gereğinden fazla uzatmamak için, şimdilik, yazmıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder