MEB’de
Ziya Gider Mahmut Gelir Oyun Devam Eder
Atalay
Girgin*
MilliEğitim sahnesinde görünen ‘aktör’ ve yardımcılar değiştirildi. Ve ardı sıra hızlı bir iç hesaplaşma görüntüsü eşliğinde alt kademe oyuncu kadrosundan birileri sahnenin dışına alınırken, kimisi eski kimisi yeni oyuncular ve figüranlar sahneye sürüldü.
Ve
ardı sıra, Mahmut Özer’in, “En kısa ömürlü yalan” diye nitelenen, “Tüm önlemleri aldık” sözüyle “perde” denildi.
Gecikmeye
mahal yoktu. Ne de olsa seyirci beklemezdi. Onları oyalamak gerekirdi ve oyun
ertelenmeksizin devam etmeliydi. Hele de “Türkiye’de iktidarın oyun alanı”1 olan eğitimde…
Bu
kez ne ‘yeni’ diye sunulan bir oyuna ihtiyaç duymuşlardı şimdilik ne de şaşaalı
bir ambalaja… Kim bilir belki de anlamışlardı: Zarf değişse de mazruf
değişmiyordu nasıl olsa… Ne sunarlarsa onunla yetiniyor ya da yetinmek zorunda
kalıyordu, öğretmeninden velisine ve öğrencisine dek toplumun çoğunluğu... İtiraz
bile edemiyorlar, en fazla sosyal medya üzerinden mızmızlanmakla yetiniyorlardı.
Hatta
kendilerine ‘eğitim bilimci’ denilen ve adlarının önünde, kendilerinden bile
daha çok değer atfettikleri “Prof. Dr”, “Doç. Dr.” vb etiketleri taşıyan bazı
pazarlamacı esnafı da kim gelirse ona tornistan eylemek için hazır ve nazır bekliyordu
sahnenin çevresinde.
Kiminin elinde kalem vardı kiminin dilinde kelam... Kimisi de hem kalemi hem kelamı gelenin hizmetine koşmaya çoktan teşneydi zaten. Kambersiz düğün olacak değildi ya… İktidarın MEB sahnesinde sergilediği eğitim gösterisinin kamberi de bu ‘eğitim bilimci’lerdi işte.
Ziya Selçuk’tan Mahmut Özer’e
Anımsayacaksınız.
Ziya Selçuk ne şaşaalarla gelmiş, ne ambalajlarla sunulmuştu. Hem de terkisinde
sözüm ona dört başı mamur ‘yeni’ bir ‘oyun’ vardı. Adına da “2023 Eğitim
Vizyonu” demişlerdi.
Öyle
bir servis edilmişti ki Ziya Selçuk’un kendisi bile hemen inanmış ve kendini
kaptırıvermişti bu olup bitenlere. O inançla, bir enkaza dönmüş olan eğitimi ve
bunun müsebbiplerini bile hangi sözlerle nasıl övgülere, iltifatlara boğacağını
bilememiş ve sonunda “Nicel başarı hikâyesi”nde karar kılmıştı. “Nicel başarı
masalı” deyip de kameraların önünde ve spot ışıklarının altında daha ilk günden
baltayı taşa vuracak değildi ya…
Ziya
Selçuk’un adına “2023 Eğitim Vizyonu” denilen sözüm ona ‘yeni’ bir ‘oyun’la sahne
aldığı günlerin peşi sıra, onun Talim Terbiye Kurulundaki halefi olan Prof. Dr.
İrfan Erdoğan, tarihe kısa ve önemli bir not düşüyordu.
İşte O Not
Erdoğan,
“Türk Milli Eğitim Sistemi dev bir
sahne gibidir. Ve bu sahneye her an yeni bir oyun konabilir.” diyor ve bir
temenniyle bitirdiği sözlerine, manidar bir biçimde şöyle devam ediyordu: Bu
arada işin ilginç tarafı da şudur ki; sahneye konan vizyondaki oyun da çoğu zaman
yeni olmaz. Keşke bu dev sahneyi dağıtabilsek veya küçültebilsek de aynı
oyunlar oynanmasa.2
Eski bir Talim Terbiye Kurulu Başkanı olarak, eğitimde
ve Milli Eğitimde nelerin döndüğünden haberdar olan Erdoğan, hem “vizyondaki
oyun da çoğu zaman yeni olmaz” hem de “Keşke (…) aynı oyunlar oynanmasa” derken
“2023 Eğitim Vizyonu”nun aslına astarına ayna tutuyordu.
Elbette öğretmeninden ‘eğitim bilimci’sine dek
eğitim camiasında bu aynaya bakacak ve olup biteni sorgulayacak, kayda değer
sayıda fazlaca kimse yoktu. Hatta ilgililerinin ve bunu iş edinenlerin dışında “2023
Eğitim Vizyonu”nu okuyan da…
Birkaç ‘eğitim bilimci’nin bile kopyala
yapıştır yöntemiyle sözde tanıtım yazısı kaleme alıp yayınladığı sır değildi. Lakin
öğretmenlerin çoğunun okumayacağını, okusalar da anlamayacağını
düşündüklerinden olsa gerek ki birçok ‘eğitim bilimci’ “2023 Eğitim Vizyonu”nu allayıp
pullayarak onlara anlatabilmek, belki de onların seviyesine uygun bir biçimde
tercüme edebilmek için Anadolu yollarını arşınlamaya çoktan hazırdı. Elbette
ücreti mukabilinde…
Neyse… Sonunda Ziya Selçuk, adından öte hükmü
kalmamış ve çoktan “çöp tenekesi”ne3 boylamış
olan “2023 Eğitim Vizyonu”nu ve onun uzantısı olarak telaffuz edip durduğu “fırsat
adaleti” ya da “eğitimde fırsat adaleti” sözlerini de cebine koyup, bir “eski
bakan” sıfatıyla sahneden çekilirken, yerini Mahmut Özer’e bıraktı.
‘Bakan’
Bile Olmayan Kararname ‘Bakan’ı
Malumunuzdur ki Mahmut Özer’i bir gece yarısı
kararnamesiyle ‘bakan’ ilan edenler, onun Anayasal olarak bakanlık prosedürünü
tamamlamasına bile gerek görmediler. Ziya Selçuk’a gösterilen ilgi ve itibarın,
şaşaa ve ambalajın zerresini bile göstermediler ona.
Anayasal anlamda Milli Eğitim ‘Bakan’ı olmayan
Özer, apar topar, hem de bir terminatör ya da buldozer misali sahneye sürüldü.
O da görevine öyle hızlı başladı ki erken davranıp ziyarete koşanların
yakınları koltuğunu kurtarabilirken, geç kalanların yakınlarının altındaki
koltuk uçuverdi.
Mahmut Özer, yaklaşık 11 aylık ön hazırlık
sürecinin de etkisiyle MEB bürokrasisi içerisinde hızlı bir koltuk değişimi
operasyonuna girişti. Aslında bunun dışında da elinde sahneye koyabileceği yeni
bir şey yoktu zaten. Yaptığı tüm iş ve işlemler hukuken tartışmalı olmaktan
öte, yok hükmünde olsa da belki de ondan beklenen ve istenen de buydu: Kes,
biç, doğra!
Sormamak mümkün değil: Acaba tüm bunların
nedeni, asıl görevinin, kendisinden sonra gelecek olan meçhul ve müstakbel
halefi için sahayı düzlemek olması mıydı? Hem de Anayasal olarak ‘bakan’ bile
değilken…
İrfan
Erdoğan’dan Yeni Bir Not
Mahmut Özer ve yardımcıları koltuk
operasyonunun ötesinde sahneye yeni bir şey koyamazken, icraatın belirli bir safhasında,
Prof. Dr. İrfan Erdoğan yine kısa ve önemli bir not düşüyordu olup bitenlere
ilişkin.
Erdoğan, “Makam mevkilerde yaşanan değişikliklerle
birlikte Milli Eğitime dair bu notu düşmüş olalım:” diye başladığı sözlerini, “Terbiye
biraz daha kan kaybetti; talim tam tekmil devam ediyor. Eğitim revaçta olan
plancılar, programcılar yani teknikçiler aracılığıyla daha çok teknikleşiyor.
Buradan bir değer çıkmaz.”4 diyerek
bitiriyordu.
Erdoğan’ın “Buradan bir değer çıkmaz” hükmü
önemliydi. Tıpkı, “vizyondaki oyun da çoğu zaman yeni olmaz” sözü kadar önemli…
Peki; “Buradan bir değer çıkmazsa ne çıkar”dı?
İşte eski Talim Terbiye Kurulu Başkanı ve
eğitim bilimci Prof. Dr. İrfan Erdoğan’ın yanıtı: Üreten değil tüketen piyasaya
teslim olmuş bir eğitim sistemi. Türkiye’nin eğitimi değil uluslararası
konsorsiyumların etkili olduğu Türkiye’de eğitim olur5.
Ne olurmuş? Birincisi, “Üreten değil piyasaya
teslim olmuş bir eğitim sistemi.” İkincisi ise en az birincisi kadar önemli:
Türkiye’nin eğitimi değil uluslararası konsorsiyumların etkili olduğu Türkiye’de
eğitim.
Bundan dolayıdır ki boşuna yazmadık “MEB’de Ziya Gider Mahmut Gelir Oyun Devam Eder” başlığını… Çünkü ha Ziya ha Mahmut… Ha Ali ha Veli… Adlarına bakmayın siz... Eğer yerseniz hepsi de “Milli ve Yerli”…
* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
3 “2023 Eğitim Vizyonu Çöp Tenekesinde…” başlıklı yazı: https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/2663/2023-egitim-vizyonu-cop-sepetinde-ya-ziya-selcuk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder