29 Eylül 2021

MEB’de Siyasal Mobbing Mağduruna Bakan Onaylı Sürgün

 

MEB’de Siyasal Mobbing Mağduruna Bakan Onaylı Sürgün

Atalay Girgin*

Geçtiğimiz günlerde haberlere konu olan ve Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaşanan mobbing sıradan bir olay değildi. Bunu herhangi bir mobbingden ayıran ise öncelikle siyasal temelli ve sistematik bir mobbing oluşuydu.

Üst üste verilen yargı kararlarına rağmen, hem yerel hem de merkez MEB bürokrasisinin bilgisi dâhilinde gerçekleştirilmesiydi. Bu durum tam beş yıldır sürmekteydi. Ve son nokta sürgün kararıyla konuldu. Bilin bakalım bu sürgün kararının altına, adına imza atılan ahlâk ve adalet abidesi ‘bakan’ kimdi? 

Siz sorunun yanıtını düşünürken ben devam edeyim: Siyasal iktidar, eğitim, öğretmen ve kadrolaşma ilişkilerinin ne denli iç içe geçtiğini, ne denli ayağa düştüğünü gösteren bu olayın ayrıntılarını aktarmadan önce, yazıyı uzatmak pahasına, eğitimci ve öğretmen bağlamında iki kişinin sözlerine değinmek gerek.

Bu sözlerden ilki Nermi Uygur’a ait. Diğeri ise yazdıklarından dolayı uzun yıllar cezaevlerinde kalmış ve öğretmenliği sürgünlerle geçmiş olan Fakir Baykurt’a…

Nermi Uygur Der Ki…

Betül Çotulsöken’in “Eğitim ve Kültür Filozofu Olarak” nitelediği Nermi Uygur’a göre, öğretmenin, eğitimcinin, eğitimbilimcinin “İşi, görevi, sözüm ona resmen kendisine buyrulanları yerine getirmek değildir.”1 Çünkü bu yola giren biri asla iflah olmaz.

Eğitimin hangi kademesinde bulunursa bulunsun; bir eğitimci, bir öğretmen, resmen kendisine buyrulanları yapmaya başladıkça bu niteliklerini yitirmeye ve hızla öğretmenlikten memur ‘öğretmen’liğe doğru evrilir. Yani düzenin efendilerinin ve onların temsilcilerinin istediği yöne doğru…

Yalnızca bununla da kalmaz. Her geçen gün siyasal iktidarın ve egemenlerin her tür işini gören bir hizmetkâra, bir emir erine, bir ayakçıya dönüşür. Dahası her tür yolsuzluk, hırsızlık ve adaletsizlikle kaim bir düzenin duvarındaki tuğlaya…

26 Eylül 2021

MEB Cinleri

 

MEB Cinleri

Atalay Girgin*

Sakın yanlış anlaşılmasın!

MEB Cinleri” derken, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarında yer alan ya da kafayı huriler, periler ve gılmanlarla bozmuş ve onları düşleyerek yaşayan malum ‘öğretmen’ taifesinin, sınıflarda “gerçektir” diye anlattığı cinlerden söz etmiyorum. Çünkü bunların, zihinsel ifrazattan öte hiçbir gerçekliği de hükmü de yoktur.

Tıpkı; huri, peri, gılman, melek, anka kuşu, tek boynuzlu at, cennet, cehennem, vb ad ve kavramlar gibi, cin de salt imgesel bir kavramdır. Çünkü insan zihninden bağımsız olarak, zamanda ve mekânda var olmayan ve değişmeyen hiçbir şey gerçek değildir.

Bundan dolayıdır ki cin, insanın düşsel / düşünsel olarak zihninde yarattığı ve dış dünyada hiçbir gerçekliğe tekabül etmeyen, neliği olup da gerçekliği olmayan kavramlardan biridir. Ve zamanında bu ayrım yapılamazsa eğer, çocuklarını “öcü”yle korkutarak büyüten bir toplum, gün gelir, birilerinin önünde ya da ardında cinlerle diz çöktürülür.

Dolayısıyla “MEB Cinleri” derken bunlardan söz etmiyorum. Çünkü birilerinin salt kendisi öyle inandığı için hem “doğru” hem de “gerçektir” diyerek, soyut düşünme evresine bile erişmemiş çocuklara anlattıkları cinler, MEB’dekilerin eline su bile dökemez. O halde hangi cinlerden söz ediyorum?

20 Eylül 2021

Ha Ziya Ha Mahmut

 

Ha Ziya Ha Mahmut! Burası MEB’dir Eğitim Teferruattır

Atalay Girgin*

Velisinden öğrencisine, hatta öğretmenine dek herkes bilmelidir ki “MEB’de neler oluyor?” sorusu gereksizdir. Özellikle 19 yıldır bu sorunun yanıtı bellidir. Eğitimde oynanan ve kamuoyuna servis edilen mostralık oyunlar bir yana, rant ve koltuk kavgası, MEB içinde sahnelenen oyunların asli unsurudur.  

Ziya Selçuk’un affedilip Mahmut Özer’in ya da başka birinin koltuğa oturtulması olup bitenlerin niteliğini değiştirmiyor. Oyun kaldığı yerden, hatta ara vermeksizin devam ediyor.

Sendikalar bile kuyruklarına basılmadığı, kendi kadrolarına fazlaca dokunulmadığı ve denge gözetildiği sürece bu oyuna karşı seslerini çıkarmıyor. “Sendikalar bile” derken, elbette tümünden söz etmiyorum. Adlarını bile anmaya gerek yok. Yalnızca bu rant ve koltuk kavgasının kamberi olanları kastediyorum.

Bunlar öylesine işbirlikçi ve yancıdır ki MEB’e eğitim için hibe edilmiş yüz milyonlarca euronun bulunamadığı Sayıştay Raporlarında belirtildiğinde bile hiç oralı olmazlar. Kendi uhdelerinde bulunan kadrolara ve koltuklara helal gelmediği sürece MEB’in tamamı malum rant ve koltuk çetelerince iç edilse bile “gık”larını çıkarmazlar.

Eğitimden ve Niteliğinden Söz Eden Yok!

Kendi istedikleri olmadığında ya da bazı yerlerde dağıtılan kadrolar, yapılan ihaleler kendi onayladıkları birilerine verilmediğinde ise “MEB’in taşra teşkilatı çetelerin elinde”, “MEB’in taşra teşkilatını çeteler yönetiyor” türü açıklamalarla hemen sahne alırlar. Kuyruklarına basılmış kediler misali ciyaklamaya başlarlar.

Ama bir kez bile, o taşra teşkilatlarını da atayanın MEB merkez teşkilatı olduğundan ve buradaki rant ve koltuk çetelerinden söz etmezler. Acaba neden? Kamberliğin ve yancılığın adabı ya da şanından mı? Yoksa tahmin edilse de bilinmeyen ve söylenmeyen başka nedenlerden dolayı mı?

16 Eylül 2021

Okulları Cinler Bastı Zihinleri Örümcekler

 

Okulları Cinler Bastı Zihinleri Örümcekler…

Atalay Girgin*

Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan, “4-6 yaş grubu Kur’an kurslarının okul öncesi zorunlu eğitimden sayılmasına yönelik” talebini içeren raporun gündeme düştüğü gündü. 

“Kızım sekiz yaşında” diyordu bir anne, “İlk din dersinde öğretmeni cinlerin gerçek olduğunu söylemiş.”

Ardı sıra kızının “Anne ya yanımda yatıyorsa -Ya beni izliyorsa -Ya kapıda dikiliyorsa - Anne ya yatağımın altındaysa…” dediğini aktarıyordu. Kızgın ve kaygılıydı.

Kızgınlığı sözlerine yansıyordu annenin… Nasıl yansımasın ki soyut düşünmeden uzak ve hala somut düşünme evresinde olan bir çocuğun zihnine, bir imgeden ve kavramdan öte herhangi bir değeri ve hükmü olmayan; salt düşsel/düşünsel, hayal mahsulü nesneleri, gerçek diye çakmaya kimin hakkı olabilirdi ki…

Elbette haddini hududunu çoktan aşmış olan Diyaneti ve zihinleri örümcek bağlamış; kafayı cinler, periler, huriler ve gılmanlarla bozmuş; çocuklar dâhil, herkes ve her şey üzerinde hakları olduğunu düşünen ve iddia eden eser akıllı zerzevatları ve onların, toplumsal hayatın her alanında boy veren çemişlerini saymıyorum bile…

Kim Takar Eğitim ve Öğretmen Etiğini

Ancak söz konusu okul olunca, hiçbir ‘öğretmen’in böyle bir şey yapmaya hakkı olamazdı. Olmasına olamazdı. Lakin okullarda yaşanan gerçeklik, en basit eğitim ve öğretmen etiğine, uluslararası çocuk ve insan hakları sözleşmelerine rağmen, bunun tam aksi yönündeydi.

Ve birilerinin örümcek bağlamış zihinlerinin ifrazatı olarak, müfredata ve ders kitaplarına giren ve ‘öğretmen’ sıfatını taşıyan başka birilerinin ağzından da söze dökülen cinler sınıflarda, okullarda arz-ı endam eyliyordu. Tebdil-i kıyafete bile gerek görmeden, her yerde anadan üryan dolaşıyorlardı. Ne de olsa görünmezdi bunlar! Allah muhafaza herhangi biri ansızın içinize kaçabilirdi!

14 Eylül 2021

MEB'de Hesaplaşma ve Devr-i Sabık

 

MEB’de Hesaplaşma ve Devr-i Sabık

Atalay Girgin*

Anımsar mısınız, bilmem. Mahmut Özer’in bir gece yarısı kararnamesiyle MEB’in ‘bakan’ koltuğuna oturtuluşunun ardından iki yazı kaleme almıştım: İlki “Ziya Selçuk Gitti Hesaplaşma Bitti Mi?”1 başlığını taşıyordu, ikincisi ise “MEB’de Hesaplaşma Erken Başladı”2..

Söz konusu yazılarda MEB’deki rant ve koltuk çetelerinin kavgasında ortaya saçılan bilgi ve iddialardan bazılarını aktarmıştım ki bunlardan biri de yaklaşık bir yıl önce dile getirilen “Bu operasyon Mahmut Özer’i bakan yapma operasyonudur” sözüydü. Özer’in ‘bakan’ sıfatı ve statüsüne kavuşmasıyla da bu iddia doğrulanmıştı.

Elbette bu çatışmada taraf olmaktan öte, taraflardan birinin üç “üst akıl”ından biri olduğu söylenen Özer’in (ki iddiaya göre diğerlerinden biri ünlü bir valiydi, öteki ise eli ayağı uzun etkili ve yetkili bir vakıfla bağlantılıydı) bunun gereğini yapmaması da beklenemezdi. Ve beklendiği gibi de oldu. Hem de hızlı bir biçimde…

Bu gelişmeler, geçmişten bu yana rant ve koltuk çetelerinin çöreklendiği Milli Eğitim Bakanlığında olup bitenleri yakından izleyen ve bunlara gözlerini kapamayan hiç kimse için şaşırtıcı ve sürpriz değildi. Ve işin aslı bu daha başlangıçtı.

Hesaplaşmada İlk Perde Koltuk Değişimi

Mahmut Özer ve onu “bakan yapma operasyonu”nu birlikte yönettiği ileri sürülen rant ve koltuk çetesi ve onları destekleyen vakıf ve STK’lar, aylardır yaptıkları hazırlıklar doğrultusunda hiç zaman yitirmeden işe girişti.

Önce MEB merkez teşkilatında ve genel müdürlük gibi önemli koltuklarda oturanlar değiştirildi ardı ardına. Sonra daire başkanları, il milli eğitim müdürleri ve ilçe milli eğitim müdürlerine el atıldı. Ve birileri “Ne oluyor?” dercesine kaş kaldırdı. Bir yerlerden başka bir yerlere telefonlar edildi. Hatta bazı valiler de girdi işin içine… Yeni atanan il milli eğitim müdürlerini göreve başlatmadıklarına dair iddialar düştü gündeme.  Bu süreç, farklı rant ve çıkar gruplarının siyasi uzantılarından gelen tepkiler üzerine şimdilik duraksadı, ama bitmedi. Hesaplaşmanın bu denli hızlı ve keskin gerçekleşmesi birilerini rahatsız etmiş olmalıydı.

10 Eylül 2021

“Terör, Terörist, Terörle Mücadele…”

 

“Terör, Terörist, Terörle Mücadele…” 

Fikret Başkaya 

İstikrar: Amerika’nın düşmanıdır.”                                                      (Stability: America’senemy)

                                                                 Albay Ralph Peter 

ABD, ikinci emperyalist savaş sonrasında tartışmasız hegemonik bir güç haline geldi ve emperyalist hiyerarşinin tepesine oturdu. İngiliz hegemonyası 1910’lu yıllardan beri aşınmaktaydı; 1945 sonrasında hegemonya Atlantik’in öte yakasına geçti. ABD, savaş sonrasında dünya sanayi üretiminin %50’den fazlasını bir başına sağlıyordu… Emperyalist savaşın sonunda Almanya ve Japonya çökertilmiş, İngiltere ile Fransa büyük kan kaybetmişti. ABD’ye sorun yaratma istidadı olan iki odak vardı: Savaştan gücünü ve prestijini artırarak çıkan Sovyetler Birliği ile o zamanlar Üçüncü Dünya da denilen, bağımsızlığını yeni kazanmış ülkeler… Malum, kapitalist-emperyalist Batı’nın zenginliği, o ülkelerin beşerî ve doğal kaynaklarının sömürüsüne, yağmaya ve talana dayanıyordu… Oysa ikinci emperyalist savaş sonrasında, Üçüncü Dünya ülkeleri, “Artık biz de varız ve yüzyıllardır uzak kaldığımız sofraya dahil olmak istiyoruz,”diyorlardı… 

İşte, 1950’li yıllardan itibaren‘Hür Dünyanın Timsali ABD’, söz konusu iki odağı etkisizleştirmek amacıyla her yola başvuracaktı… Başka türlü söylersek, bu amaçla, geride kalan yaklaşık yetmiş yılda aralıksız olarak insanlık suçu işledi ve işlemeye devam ediyor… Elbette insanlık suçunu tek başına işlemedi; savaş sonrasında oluşan kolektif emperyalizmin diğer bileşenleriyle (İngiltere, Fransa, Japonya) birlikte işledi. 

Hâkim ideoloji, ABD’yi demokrasinin beşiği ve timsali sayarak dünyanın geri kalanını da o yalana inandırdı. Başını kaldıran ABD’ye bakar ama aslında neye, nereye baktığını bilmez… ABD’nin demokrasiyle hiçbir zaman uzaktan yakından ilgisi olmadı, olamazdı da… Esasen sorun, kavramların içeriğini kimin, nasıl doldurduğuyla ilgilidir. Bidayette Amerikan demokrasisi denilen şey, ‘köle ve plantasyon sahiplerinin demokrasisi’ idi…Bağımsızlığı izleyen ilk otuz dört yılın otuz ikisinde Amerikan başkanlarının köle sahibi olduğunu bilmek, bu konuda fikir verecektir. 

09 Eylül 2021

MEB’de Ziya Gider Mahmut Gelir Oyun Devam Eder

 

MEB’de Ziya Gider Mahmut Gelir Oyun Devam Eder

Atalay Girgin*

MilliEğitim sahnesinde görünen ‘aktör’ ve yardımcılar değiştirildi. Ve ardı sıra hızlı bir iç hesaplaşma görüntüsü eşliğinde alt kademe oyuncu kadrosundan birileri sahnenin dışına alınırken,  kimisi eski kimisi yeni oyuncular ve figüranlar sahneye sürüldü.

Ve ardı sıra, Mahmut Özer’in, “En kısa ömürlü yalan” diye nitelenen,  “Tüm önlemleri aldık” sözüyle “perde” denildi.

Gecikmeye mahal yoktu. Ne de olsa seyirci beklemezdi. Onları oyalamak gerekirdi ve oyun ertelenmeksizin devam etmeliydi. Hele de “Türkiye’de iktidarın oyun alanı”1 olan eğitimde…

Bu kez ne ‘yeni’ diye sunulan bir oyuna ihtiyaç duymuşlardı şimdilik ne de şaşaalı bir ambalaja… Kim bilir belki de anlamışlardı: Zarf değişse de mazruf değişmiyordu nasıl olsa… Ne sunarlarsa onunla yetiniyor ya da yetinmek zorunda kalıyordu, öğretmeninden velisine ve öğrencisine dek toplumun çoğunluğu... İtiraz bile edemiyorlar, en fazla sosyal medya üzerinden mızmızlanmakla yetiniyorlardı.

Hatta kendilerine ‘eğitim bilimci’ denilen ve adlarının önünde, kendilerinden bile daha çok değer atfettikleri “Prof. Dr”, “Doç. Dr.” vb etiketleri taşıyan bazı pazarlamacı esnafı da kim gelirse ona tornistan eylemek için hazır ve nazır bekliyordu sahnenin çevresinde.

Kiminin elinde kalem vardı kiminin dilinde kelam... Kimisi de hem kalemi hem kelamı gelenin hizmetine koşmaya çoktan teşneydi zaten. Kambersiz düğün olacak değildi ya… İktidarın MEB sahnesinde sergilediği eğitim gösterisinin kamberi de bu ‘eğitim bilimci’lerdi işte.

05 Eylül 2021

Kararname ‘Bakan’ı: Tüm Önlemleri Aldık!

 

Kararname ‘Bakan’ı: Tüm Önlemleri Aldık!

Atalay Girgin*

Biliyorsunuz. Elbette yalnızca sizler değil, Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyelerinden TBMM Başkanına, muhalefet parti ve liderlerinden milletvekillerine dek başka birileri de biliyor.

Anayasanın amir hükmüne rağmen ve bunun vecibelerini yerine getirmediği için, şu ana kadar ‘bakan’ sıfatıyla altığı kararlar, gerçekleştirdiği atamalar, attığı imzalar, söylediği sözler, velhasıl yaptığı tüm iş ve işlemler, hukuken tartışmalı ve kadük olmak bir yana, yok hükmünde olan biri oturuyor, Milli Eğitim Bakanlığı’nın başında.

MEB’in ‘bakan’ koltuğunda arz-ı endam eyleyişinin tek dayanağı, tek seçicinin altına imza attığı ve Resmi Gazete’de yayımlanan bir kararname… Lakin öyle sıradan bir kararname değil. Bir kararnamenin Anayasadan bile üstün olduğunu cümle âleme ilan eden bir kararname…

İşte yalnızca böylesi bir kararnameyle ‘bakan’ statüsüne yükseltilen ve o andan itibaren kendisine Milli Eğitim ‘Bakan’ı sıfatı bahşedilen Mahmut Özer, geçtiğimiz günlerde şöyle dedi: Okullarda alınması gereken tüm önlemleri aldık.

‘Bakan’ın Sözünün Ömrü

02 Eylül 2021

MEB’de COVİD-19’a Milli-Yerli Çözüm!

 

MEB’de COVİD-19’a Milli-Yerli Çözüm!

Atalay Girgin*

Bir yandan vaka sayıları ve COVİD-19 kaynaklı ölen insan sayısı artarken, diğer yandan okullarda yüz yüze eğitim-öğretimin başlayacağı güne doğru ilerliyoruz.

Okulların açılmasına sayılı günler kala hem bilim insanları, hem de öğretmen ve velilerden kaygılı açıklamalar / paylaşımlar geliyor.

Bu yazının yazıldığı saatlerde, Prof. Dr. Bengi Başer şöyle diyordu: Salgın çığırından çıkıyor…

Prof. Dr. Başer, yukarıdaki sözü, Sağlık Bakanlığı’nın “Son 24 saatte, 23.946 yeni vaka, 290 ölüm…” açıklamasının ardından söylüyordu. Hem de daha okullar açılmadan…

Salgın Döneminde Blok Ders

Bir öğretmen ise Sağlık Bakanlığı’nın aynı açıklamasına atıfla, “Son 24 saatte Covid-19 sebepli 290 ölüm varken bazı okullarınızda 80 dakika blok ders yapılacağı, öğretmenin 10 dakika teneffüsün ardından tekrar 80 dakika blok derse gireceği doğru mu?” sorusunu yöneltiyordu birilerine.

Sürekli “Maske, Mesafe ve Temizlik”ten söz edilirken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, bu iş için öğrenci başına 20 Lira ayırdığı haberleri yayınlanıyordu. Bu yetmezmiş gibi, bir de “blok ders” bilgisi düşüyordu gündeme.

Olacak şey miydi bu?  Hem de salgın döneminde… Havsalası almıyordu insanın. “Bu kadar da olamaz” diyordu, “Bir yanlış anlama olmalı…”

31 Ağustos 2021

‘Bakan’sız MEB’de Büyük Haram

 

‘Bakan’sız MEB’de Büyük Haram

Atalay Girgin*

Bakan Olmayan ‘Bakan’ Mahmut Özer

Sonunda olacağı buydu. Bir gece yarısı kararnamesiyle Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturtulan Mahmut Özer, kendi yasal sıfatı ve statüsü gibi, geçerliliği hukuken tartışmalı iş ve işlemlere imza atmaya başladı. Hem de koltuğa oturtulduğu günden itibaren…

Efendilerin çıkarlarına uygun düşmediği sürece uygulanmıyor, hatta bir paçavra misali çiğnenip bir kenara atılıyor ve sık sık yok sayılıyor olsa da hâlâ şeklen yürürlükte olan Anayasa, yasalar ve mevzuata göre TBMM’de yemin etmeden “Bakan” sıfatı, statüsü kazanması ve göreve başlaması söz konusu olmayan biri, MEB’de ortalığın tozunu atıyor.

Anayasaya göre ‘bakan’ olmayan Mahmut Özer, hukuken geçerli sayılan iş ve işlemler tesis ediyor! Kararlar alıyor! İmzalar atıyor! Kendi sıfatı ve statüsü Anayasaya uygun olmadığı halde, ünlü 76’ıncı madde kapsamında birilerini görevden alıyor, başka birilerini göreve getiriyor.

Bu toplumun gelecek nesillerini yetiştirmeye aday olduğu söylenen ‘öğretmen’ adayları, bu bakan olmayan ‘bakan’dan atama talep ediyor. Görevde olan memur ‘öğretmen’lerse neler istiyor neler…

Muhalefet milletvekilleri TBMM’de bile yemin etmemiş birine, yanıtlaması istemiyle soru önergeleri veriyor ya da onun imzaladığı cevapları dikkate alıyor. Bu tutum ve davranışlarıyla, fiilen, bir kararnameyi Anayasadan üstün gördüklerini anlatıyorlar topluma.

Anayasanın “Tağyir Tebdil ve İlga”sına Aldırmayanlar