14 Şubat 2021

Yeryüzünün “En Güzel Ve Üretken” Aşkı

 

Yeryüzünün “En Güzel Ve Üretken” Aşkı; MARX VE JENNY

Halit Suiçmez

                                        “Aşk, düşünsel, duygusal, bedensel boyutuyla, öznenin                                                 özne/nesnesini bütünsel anlamda fethetme ve onun                                                     tarafından fethedilme isteğine dayanan bir ilişkidir…”                                                                 (Atalay Girgin, Edebiyat Nedir Ki, s; 159)

 

 

                                            “…bitmedi daha sürüyor o kavga

                                                                            ve sürecek

                                        yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! ..”   (Adnan Yücel)

 

Marx ve eşi Jenny arasındaki sevgi ve aşk bağı birçok bakımdan önemlidir, örnektir.

Hem çok güzeldir, hem de olağanüstü üretkendir.

Aileleri birbirlerini epeyce eskiden beri tanımaktadırlar.

Marx’ın babası hukuk danışmanıdır.

Jenny’nin babası da Prusya hükümetinin Trier danışmanı.

İki aile arasında uzun süredir arkadaşlık ilişkileri vardır. Karl çocukluğunda Jenny’lerin evine gider, onu izler, gözlerdi.

Marx’ın ablası Jenny’nin en yakın arkadaşıdır. Jenny’nin kardeşi de Marx’ın sınıf arkadaşıdır. Jenny Marx’tan 4 yaş büyüktür.

Karl lise son sınıfta, 17 yaşında, Jenny ise 21 yaşındadır.

1835 yılında, 17 yaşında iken Karl liseyi bitirmiş ve Jenny’lerin evinde hem Jenny’nin kardeşi hem de Marx için bir mezuniyet töreni yapılır.

Karl Marx liseyi bitirip üniversiteye gideceği günlerde Jenny’ yi artık çocukluğundan kalma eski bir dost gibi, abla gibi, anne gibi, ulaşılmaz biri olarak görmüyordu.

Karl ve Jenny doğada yürüyorlar. Lise bitmiş. Üniversiteye gidecek.

Karl Jenny’e anlatıyor;

“Beni asla hiçbir şey tatmin etmiyor. Ne kadar çok okursam o kadar bilgisizliğimi anlıyor ve bundan dolayı acı çekiyorum… İnsanlığın mükemmel olduğu durumu hayal ediyorum…”(Galina Serebryakova, Ateşi Çalmak, 1. Cilt, s,159)

“ Bence insanın seçeceği yaşam tarzı, kendisinin de inandığı idealler üzerine kurulmalıdır. İnsanlığın hedefi ortak olmalıdır…”(a.g.e.  s, 159)

Jenny karşısındaki insanda korkunç bir güç seziyordu.

Jenny konuştu;

“ Ben her zaman sizin dostunuz olacağım. Bana her konuda güvenebilirsiniz…”

Jenny elini Karl’ın omuzuna atar.  Sadece bir abla ve dost olmak istiyordu.

Ve Marx hukuk okumak üzere Bonn’a doğru hareket eder.

Atlar yokuşu büyük zorluklarla çıkar.

Karl sorunların kökenine ulaşıp gerçeği bulmak istiyordu. Bu Karl’da doymak bilmeyen bir bilme isteğiydi.

Marx’ın ablası Sophie, Karl ve Jenny arasında başlayan aşk yarışına yardımcı oluyordu. (a.g.e.  s,198)

Sophie bu duyguya yabancıydı. Bunu meraktan ve tatmin edilmemişlikten yapıyordu. Her ikisine de duygularını çözümlemede yardımcı oluyordu.

Sophie’ye göre, ne Trier’de Jenny’den daha iyi ve daha güzel bir kız vardı, ne de Karl’dan daha akıllı ve daha yetenekli bir erkek. Böyle düşünüyor ve onların birbirleri için yaratıldıklarına inanıyordu.

Karl ve Jenny’nin arkadaşlığı aşka dönüştü.

Marx’ın gürbüzlüğü, enerjisi, düşüncesinin açıklığı, zihinsel uçuşları Jenny’yi sarsmıştı. Kendisine yapılan birçok evlenme teklifini kesin bir şekilde reddetmişti.

Karl’ın aşkını nasıl kabul ettiğini bilmiyordu.

Niye özellikle Karl?

Niye özellikle Jenny?

Karl için aşk kutsaldı. Aşk sözcüğü çok değişik anlamlar içeriyordu.

Bunlardan biri de, “sonsuza dek” ti.

Çocukluğundan beri anne ve babası arasındaki sevgiye ve sonsuz saygıya tanık olmuştu.

Eş, yoldaş, dost; bu üç sözcük eş anlamlıydı.

Karl’a göre aşk, bilgi gibi sonsuz, gerçek gibi hareketli ve ulaşılmazdı.

Sophie’ye göre, Karl’da her şey; duygular da dâhil, bir bütünlük ve uyum içinde. Her olayın derinlerine iniyor.

Gece balolarında Karl ve Jenny dans ediyorlar. Vals yaparken Jenny’nin saçları ona değmişti. O muhteşem koku hala nefesini okşuyordu.

Karl âşıktı.

“Sevgilim, bir tanem…”(a.g.e.  s,202)

Karl’ın babası karşı çıkar.

“Senin yaşında aşk bir tutam saman…”

Sonra kabullenir. Nişan yapacaklardır.

Berlin’de pansiyon penceresinden bakar Karl;

Çirkin bir kargaşa ve bezginlik vardır. Şimdi hiç hüzünlenmez. Çünkü dünyadaki hiçbir şey, düşüncesinden, arzusundan, sevdiği Jenny’den uzaklaştıramaz onu.

Düşüncesi; sömürüyü anlamak, açıklamak, yok etmek..

Arzusu; sosyalizm-komünizm..

Sevdiği; Jenny’ dir.

Karl duygunun yarım yamalak olanını tanımıyordu. Aşkta da kendisine sadıktı. Bu olağanüstü duygu yoğunluğu da onu aşk arayışlarından, yıpratıcı “denemelerden”, kendini birilerine kaptırmaktan kurtarıyordu.

Eğer kadınlara bakıyorsa, bu sadece Jenny’nin muhteşemliğini tekrar görmek içindi.

Berlin’de, aslında tüm evrende, onun için daha çekici ve daha fazla arzu ettiği bir kadın yoktu. Karl güvenli içgüdüsüyle Jenny’de ideal kadını bulmuştu. Dünyanın en güzel ve en akıllı kadınları onun yanında sönük kalıyordu.

En sevdiği kitapların kadın kahramanları bile Jenny’nin eline su dökemezdi. Tüm bu kadın kahramanlar Jenny ile kıyaslanamaz, ancak onun üstünlüğünü vurgulayabilirdi.

Çünkü Jenny Karl’ın sevgilisiydi..

Karl’ı seçmişti.

Bu duyguların karşısında, geçecek olan yıllar ve ayrılık güçsüz kalırdı, bu duyguyu ancak derinleştirirdi..

Marx, olgunluğun tüm gücü, berraklığı ve doluluğu ile sevmişti. Bu, onun başarısıydı. Aşk, Karl için her türlü “yasak elma” ve başka arzulara karşı  bir zırh olmuştu. Bu zırh ise, saygıdan, düşünce eşitliğinden doğan gururdan,Jenny’e tertemiz duygulardan örülüydü..

Jenny’e sadık kalmasının nedeni, aşk ahlakının gereklerinden değil, babasının isteğinden de değil, yeminlerden dolayı da değil, bu, Jenny’den başka biriyle yapamadığı içindi…”(s;258)

Karl Marx’  ın babasının aşk anlayışı;

“Kalbi düşüncesiz, geçici ilişkilerden daha fazla hiçbir şey yıpratamaz. O tür ilişkilerden sonra oğlum, insanın midesi tıpkı ekşi bir şaraptan bulandığı gibi her şeyden bulanır. Ancak uzun süren aşklar doyurucu olabilir.”(a.g.e.   s,279)

Marx hep kendi gözlemleriyle değerlendirirdi. Arkadaşları Jenny için, “Trier’in en güzel kızı” diyorlardı. Marx bundan çok gurur duyardı.

Marx Jenny için,

“dünyada en uyumlu ve en mükemmel…” diyordu.

Jenny de Karl gibi çok okuyordu. Kalbi de çok duyarlıydı.

Karl Üniversite öğrencisiyken 1,5 yıl Trier’e dönmez. Jenny’den de uzak kalır,Jenny ve babası bekler.

Jenny Marx için aşk gibi sonsuz bir şeydi..

Jenny konuşuyor;

“…Kasım ayında bana gönderdiğin mektubu okuduktan sonra Hegel’i tanımaya karar verdim. Senin bildiğin her şeyi bilmek istiyorum. Senin ilgilendiklerinle yaşayıp düşüncenin yollarını anlamak istiyorum.”(s,384)

Karl çok şaşırır. Jenny’nin derin ve ciddi zekası, kadınsı görünüşü ve davranış tarzı.. muhteşem bir uyum..

Jenny bir arkadaşına diyor ki,

“…ileride kocam olacak adamın hayatını belki de tamamen dolduracak olan şeyleri anlamak isterim...”(a.g.e.  s 410)

Jenny bir arkadaşına diyor ki;

“…ben kocamın rakibi değil, onun yardımcısı, eşit bir dostu, yoldaşı olmak istiyorum. Bu büyük bir görev. Kaç kadın böyle bir mutluluğa erişebilmiş?..”

“Düğün için acele etmiyoruz,iyi bir eş, iyi bir anne değil sadece, onun dostu, sırdaşı olmalıyım. Sadece güven değil, saygı da kazanmak istiyorum. Çünkü kalbim ona ait. Aksi takdirde evlilik sadece alçakça bir alışveriş, paslı bir zincir ve karşılıklı işkence çektirmektir.”(s; 410)

Jenny anlatıyor;

“…Karl’ın acı ve sevinçleri benim de acı ve sevinçlerim olacak, onun yolu benim yolum, onun idealleri benim ideallerimdir, onunla birlikte olarak ben ona inanıyorum, hedeflerimizin ortak olduğuna inanıyorum, yoksa niye Karl da bir başkası değil?”

“Ruhları birleştirmeden vücutları birleştiremezsin..

Biz hayvan değil, insanız..

İşte bu nedenle, evlilik benim için gizemli, yüce ve çok insanca bir şey.

Evlilik aslında aşktan başka bir şey değil”(a.g.e.   s,411)

Marx ve Jenny’nin bir önemli özelliği de birbirlerine her şeyi anlatmaktı.

1840’ta Karl 22 yaşındadır. Üniversite tezi- ki bu tez ile dr. unvanını alacaktır-“Demokritos ile Epiküros’un Doğa Felsefelerinin Kıyaslanması” dır.

Marx ve Jenny birbirlerini yedi yıl beklediler.

1842’ de evlendiler.

“Sanki uzun süre önce değil de, dün karşılaşmışız gibi, birbirimize söyleyecek öyle çok şeyimiz var ki” diyordu Jenny..

Jenny konuşuyor;

“…Karl Marks’ın yazdığı her şeyi en az onun kadar iyi bilirim.”(2.Cilt, s;73)

“…Tanıdıkça seni daha çok seviyorum. ..kafam durmadan yeni şeyler keşfediyor, benim kalbim de seni daha çok ve daha derinden sevebilmek için büyüyor…”(2.Cilt, s; 73)

Daha çocukluk yıllarından beri, sadece bu kadını sevmişti ve gerçek mutluluğu onun aşkında buluyordu.

Karl çılgınlıklarına son verip kendisini kitaplara ve düşüncelere kaptırdığı delikanlılık çağında muhteşem kızı fark etti.

Güzel Jenny onun ateşli ve yaratıcı hayal gücünü alt üst ediyordu.

Öyle güzel ki Jenny, düzgün bir vücut, etrafı kestane renkli buklelerle çevrelenmiş, gururlu, dik bir baş, parıldayan gözler, zarif, oval bir yüz, küçük hafiften dolgun dudaklar.”(Cilt 2, s; 74)

Karl gençliğinde biraz çılgınmış..

Karl Jenny’ye âşık olduktan sonra tamamen değişmiş, birbirlerini yedi yıl beklemişlerdi.

La Bruyere diyor ki,

“Aşk ateştir, ayrılık ise rüzgâr.”

Derin duygular rüzgârda alevlenir. Yüzeysel duygular ise söner. Sınamalardan geçemez.”(2. Cilt, s;94)

“İnsan sevince, zinciri, köleliği düşünmez. Eğer söz konusu olan gerçek bir aşksa o özgürlüktür. İnsanın kalbi birine sıkıca bağlandığında bir şeyleri yapmak için ne kadar güçlü olabiliyor. En güzeli sevmek ve sevilmek. O zaman her şey mutlaka düzelir.”(Cilt 2, s; 191)

Marx ve Jenny mütevazı insanlardır.

Mütevazılık, hayatın büyük ve karmaşık dönemeçlerinden geçen, duygusal ve düşünsel çalkantılar yaşayan insanların ulaşabildiği yüce bir sadelikten kaynaklanır.

Çocuk saf olarak başlar yaşama

Bu, onun var oluşunun anlamıdır.

Büyüdüğünde, kendisine yol açarken

Ve yaşamak için mücadele ederken

Saflığını kaybeder.

Ve sonra yine gerçeğe ulaşıp

Saklanacak bir yer bulmuş gibi

Tekrar

Sadeliğe geri döner

Büyük ruhlar bunu yaşar

Bu senteze

En önemli şeye

Çok az insan varabilir.(Cilt 2, s; 199)

Jenny aşkı tanımıştı.

Karl ile iletişimi sayesinde ruhu asla kararmıyor, önemsizleşmiyor, insani büyüklüğünü yitirmiyordu.

Karl sezdirmeden kendi varlığı ile Jenny’yi gittikçe yükseklere çıkararak ona tüm dünyayı, görünen ve görünmeyen hazineleri göstermişti.

“…Gerçek aşk çok yönlü, sınırsız ve daima yeni…”(Cilt 3, s;131 ve 132)

Komünist toplumda aşk nasıl olacak?

Bu sorunun yanıtını Cilt 3, sayfa 131 ve 132’de bulmaktayız.

Marx’ın aşk anlayışını da geniş biçimde, Cilt 3, sayfa 145 ve 146 ile 261’de görmekteyiz.

Karısına duyduğu aşk ve çocukları, hayata katlanma gücü verir, yaşam sevincinin başlıca kaynaklarıdır.

Jenny ince uzun boyu, yeşil gözleri ve kumral saçlarıyla Treves’in en güzel kızıdır.

Marx başlangıç yıllarında Jenny’e aşkını edebiyatla, şarkılar, soneler, şiirlerle dile getirir.

Jenny Karl’ın yönlendirmesiyle felsefe ve tarih okur, tiyatrolara gider, konfrensları izler.

1847’de üç çocuk annesi iken Jenny Marx’ın en yakın yardımcısı, çalışmalarını temize çeken, okuyan ciddi bir fikir arkadaşıdır aynı zamanda.

Temel Marksist metinler, birlikte okunarak, tartışılarak, saatler ve günlerce üzerinden geçilerek olgunlaştırılır..

Bundan başka Jenny’nin kendisi de yüksek kapasiteli bir entellektüeldir.

Yetenekli ve etkin bir gazetecidir, Şekspir’i tümüyle okumuş, kavramıştır, tiyatro eleştirileri yazmış, derin bir edebiyat bilgisi ve kültürü içindedir.

Eşini, çocuklarını çok seven Marx yaşadıkları büyük acılara ve yoksulluğa kendisinin sebep olduğunu düşünür ve bu anlamda “evlenmeseydim” ve aileme bu acıları-yoklukları-zorlukları yaşatmasaydım diye de serzenişlerde  bulunmuştur.

Marx ve Jenny’nin aşkları ve 40 yıldan fazla süren beraberlikleri muazzam öğreticiliklerle dolu benzersiz bir yaşamdır.

Sevgi, aşk, dostluk, yoldaşlık, aile, edebi, felsefi, düşünsel, bilimsel ve sosyal üretkenlikleri, fikir arkadaşlıkları gibi çok boyutlu insan ömründe benzersiz bir ikili olup dünyayı sadece yorumlamak değil, büyük insanlık ülküsü doğrultusunda dönüştürmek eylemini de gerçekleştiren bu insanlara büyük saygıyla, sevgiyle bitirelim bu incelemeyi.

Bu çalışmamızda Galina Serebryakova’nın beş ciltlik Ateşi Çalmak romanından yararlandık.

Sevginin; yalnızca bedensel değil, duygusal, düşünsel, zihinsel düzeyde de geniş bir bütünsellik içinde birbirini tamamlayan insanlarda somutlaşmasıyla bir ömür içinde nasıl bir sonsuz, üretken güç olabildiği görülmektedir.

 

 

 

Hiç yorum yok: