MEB etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MEB etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

02 Ocak 2024

‘Bakan’dan İtiraf: Milli Eğitim Gayrı Milli

                       ‘Bakan’dan İtiraf: Milli Eğitim Gayrı Milli

Atalay Girgin*

Ne Ziya Selçuk çare olabilmişti Recep Tayyip Erdoğan’ın “Fikri bir buhran içinde çırpınıyoruz” çığlığına ne de Mahmut Özer…

İlki “2023 Eğitim Vizyon Belgesi”yle sahne aldığı Milli Eğitim Bakanlığı koltuğundan affını isteyip, cebinde aynı belgeyle derk-i diyar eylemişti. İkincisini ise hiç sormayın. MEB’de yapmasına icazet verilen birkaç tesviye ve tasfiye hareketinden sonra “vekil” sıfatıyla bir kenara alınıvermişti.

Sonunda, özel mi özel bir kararnameyle kendisine ayrıcalık tanınarak önce ‘Harika Rektör’sıfatı verilen sonra da Milli Bakanlığı koltuğuna oturtulan Yusuf Tekin yetişti, Recep Tayyip Erdoğan’ın çığlığına…  

İşte Milli Eğitim ‘Bakan’ı koltuğunda oturan o Yusuf Tekin, katıldığı bir televizyon programında “Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın 1921 yılında Maarif Kongresi'ni açarken müfredatla ilgili söylediği sözleri” aktararak ve ona atıfla "Biz yerli ve millî bir müfredat, milletin karakteriyle fıtratıyla uyumlu bir müfredat çalışmasının içerisindeyiz."1 dedi.

‘Bakan’dan İtiraf

Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1921 yılında Osmanlı dönemi eğitimine ilişkin söylediklerini, zamanından, mekânından ve nesnesinden kopararak günümüze taşıyan Milli Eğitim ‘Bakan’ı Tekin, öyle bir söz söyledi ki tam evlere şenlik… Tabiri caizse “Merd-i Kıpti secaat eylerken sirkatin söyler” cinsinden…

10 Ekim 2022

MEB'de Faiz Haram Değildir!

 

Milli Eğitimde “Harama Bulaşmayan Kalmamış”

Atalay Girgin*

MebPersonel.com tarafından yayınlanan haberin görseli
Prompter ekranında yazılanlara ve onları okuyup dillendiren Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerine inanırsanız, ona itimat ederseniz eğer, “Nas vardır. Faiz haramdır”. Yani faiz alan da bunu yiyen ve başkalarına yediren de Cehennem ateşinde cayır cayır yanacaktır. Velhasıl bunlar Cehennemliktir!

Lakin her şeyin üzerinde de Allah’ın izni vardır. Hatta Türkiye’de yolsuzluk ve yoksulluk olmasının bile… Allah’ın izni olmasa ne yolsuzluk ve faiz olur ne de yoksulluk ve haram… Eğer gün gelir de Allah izin verirse bunların hepsi kaldırılacaktır!

Tam bir tenakuz hali söz konusu olsa da durum budur. Ancak bir de gerçeklere ve o gerçeklerin belgelere yansıyan ifadelerine bakarsanız, bu sözün hükmü, çöl sıcağındaki kar tanesinin ömrü kadar bile değildir.

Özellikle de ‘tek seçici’nin özene bezene seçip bir ‘Bakan’ ya da bir ‘yetkili’ sıfatıyla koltuğa oturttuğu ve kıskançlıkla koruyup kolladığı kişilerin yönettiği kurumlarda olup bitenleri dikkate alırsanız, sormadan edemezsiniz: Eğer nas varsa ve faiz de haramsa, o halde haram yenmeyen, haram yedirilmeyen kurum var mıdır?

21 Eylül 2022

MİLLİ EĞİTİMİN 'KÜÇÜK ÇEKMECELİ' AYFER'i

 

Milli Eğitimin ‘Küçük Çekmeceli’ Ayfer’i

Atalay Girgin*

“Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye yedirmeyeceğiz” diyerek gelmişlerdi. Ama ne “tüyü bitmemiş yetim hakkı” bıraktılar, ne hakkı yenmemiş tüyü biten bir yetim, ne de ipoteğe verilmemiş bir gelecek. Ana rahmine düşen bir cenini bile daha doğmadan borçlu hale getirdiler.

Öyle bir güruhtular ki güruhun küçük ya da büyük bir köşe başı tutan, adının önüne herhangi bir sıfat ya da statü kondurulan ve bir koltuğa oturtulan her elemanı ranta ulaşmak için her yolu deniyor, herkesi ve her şeyi kullanıyordu. Elbette kullanırken kullanılmak da Allah’ın takdiriydi!  Ne de olsa ranta erişmek için her yol mubahtı. Bu işin içinde kullanmak da vardı, kendini kullandırmak da…  Ve vermeden almak da Allah’a bile mahsus değildi. Onlar da Allah’a bile mahsus olmayan şeyi sıfatı, statüsü ve makamı uygun olan efendi belledikleri kullardan esirgemiyorlardı.

Büyükbaşlar, Tevfik Fikret’in deyişiyle “aksırıncaya tıksırıncaya dek” yeseler de yiyip tüketemeyecekleri kadar büyük ve çok götürürken, küçükbaşlar daha azıyla yetinip şükretmek durumundaydılar. Akmasa da damlıyordu ya… Sonunda damlaya damlaya göl olurdu nasıl olsa…

Ahh… Arada sırada da olsa yakalanmasalar daha güzel olacaktı ya… Lakin olmuyordu işte! Ya bir telefon kamerasına yakalanıyordu “gök görmedik”liğin sonu ya da bir halden anlamazın şikâyetine! Tripotsa apayrı bir hikâyeydi.

Peki; yakalanıyorlardı da ne oluyordu?

30 Ağustos 2022

Sedat Peker MEB’in Nesrin’ine Uzandı

 

Sedat Peker MEB’in Nesrin’ine Uzandı

Atalay Girgin*

Sosyal medya üzerinden yaptığı her açıklamayla gündem olan ve gündemi belirleyen Sedat Peker, geçmiştekilerin yanı sıra son günlerdeki çarpıcı ve skandal niteliğindeki paylaşımlarıyla birlikte, sonunda irili ufaklı düzeniçi muhalefeti peşine taktı. Yaklaşık bir buçuk yılın sonunda eline dilekçesini alan savcılıklara koşmaya başladı.

Düzeniçi Muhalefetin Kutup Yıldızı

Asıl yazı konumuz bu olmasa da şunu belirtmeden geçmeyeyim: Düzenin siyasal bilinç sınırlarına hapsolmuş ve yürütmeden yasama ve yargıya dek toplumsal çözülmenin, kültürel-ahlaki çürümenin sarmalında tüm kurumlarıyla bir bataklığa dönüşmüş olan bu yapıyı tahkim etmeye talip olan düzeniçi muhalefet gayrı resmi fiili liderini buldu.

Bir başka deyişle, Sedat Peker, düzeniçi muhalefetin kutup yıldızı oldu. Bu noktada yorumsuz bir biçimde şunu söylemek bir kehanet değildir: Muhalefetin yapılması muhtemel bir seçimi kazanması da kaybetmesi de Sedat Peker’e bağlıdır.

Hal buyken, düzenin iktidarı ve onun düzeniçi muhalefetinin çapı ortadayken, bu düzene mahkûmsunuz ve bu düzenden kurtuluşunuz yok artık!

Ne “Yeni Bir Toplumsal İnşa Projesi” ihtimali var ufukta ne de bu düzenin ortadan kaldırılışı… Yalnızca çözülen, çöken, çürüyen ve yozlaşıp bir moloz yığınına, hatta bataklığa dönen, insanın insanı sömürüsüne dayanan bir düzenin tahkimat ihtimali var. O da bir ihtimalden ibaret şimdilik… (Bu bölümün daha geniş bir değerlendirmeyi içeren başka bir yazı konusu olduğunu belirterek devam edelim.)

Peker MEB’e Uzandı

Velhasıl düzeniçi muhalefeti peşine takıp, onların kutup yıldızına dönüşen Sedat Peker, en son açıklamalarıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na da uzandı.

11 Ağustos 2022

MEB ‘Bakan’ından ‘Öğretmen’e İki Müjde!

 

MEB ‘Bakan’ından ‘Öğretmen’e İki Müjde!

Atalay Girgin*

MEB’in, şoförünü bile Bakanlıkta şube müdürü yapacak kadar eğitim gerçekliğinden kopmuş, artık halefini bekleyen ‘Bakan’ı Mahmut Özer, geçtiğimiz günlerde öyle bir söz söyledi ki bu kadar özensiz olmak züccaciye dükkanındaki file bile yakışmazdı.

Ancak sıfatı, statüsü Milli Eğitim ‘Bakan’ı olunca ve en basit etik değerleri bile gözetmeyince, “yakışmaz” denilen birçok söylem ve davranış yakışıveriyordu kişiye… Ve MEB’de müdür yapacak kadar önemsediği şoförüne gösterdiği özeni ‘öğretmen’lere göstermiyordu.  Sonuçta boru değil ya koskoca ‘Bakan’dı. Hem de eğitimden ‘sorumlu bir bakan’… Kim takardı etiği, metiği…

İşte bu MEB ‘Bakan’ı, gelen tepkiler üzerine, tabiri caizse tüm ‘öğretmen’lere “İşte siz busunuz! Biliyoruz, sizin niteliğiniz bu kadardır! Hiç merak etmeyin! Biz de sizin bu nitelik düzeyinize uygun sorular soracağız!” anlamına gelebilecek şekilde “Sınav kolay olacak!”, “kolay geçecek” dedi. ‘Öğretmen’lere bundan daha ağır ne söylenebilirdi ki…

‘Öğretmen’ler Alınmaz!

Ne var ki ‘öğretmen’lerin çoğunluğu bundan hiç alınmadılar. Birkaç ‘öğretmen’ ve eğitim sendikası yöneticisi ve bazı öğretmenler dışında kimseden “çıt” çıkmadı, Mahmut Özer’in bu sözüne karşı. Elbette ‘öğretmen’ camiasını bilenler için sürpriz değildi bu durum. Çünkü ‘öğretmen’ler buna alışkındı. Başlarına ilk kez gelmiyordu. Daha önceki yıllarda eser akıllı bazı aklı evvellerin söylediklerini ve bunlar karşısında ‘öğretmen’lerin suspus oluşlarını saymıyorum bile… Lakin ne gariptir ki daha ağır hakaretler karşısında suspus olan aynı ‘öğretmen’ güruhunun Onur Bulduk’u linç etmeye kalkışını da…

Ancak şunu anımsayın! 2018 yılında ‘Bakan’ sıfatıyla koltuğa oturtulan Ziya Selçuk, ‘2023 Eğitim Vizyonu’uyla1 ortaya çıkıp, “Siz busunuz” dercesine ‘öğretmen’lerin nitelik düzeyini yüzlerine vurmuştu. Eğitimin yıllardır bir enkaza dönüştürüldüğü ve yerlerde süründüğü herkesin malumuydu. Ancak Ziya Selçuk, kendisini koltuğa oturtanlara deruni şükranlarını sunmak ve saygıda kusur eylememek için var olan durumu “Nicel başarı hikâyesi” diye niteleyip hem onları aklamış hem de zevahiri kurtarmıştı. Eğitim enkazının faturasını onlara kesecek değildi ya… O da başkalarına kesti faturayı: ‘Öğretmen’lere… Peki; nasıl mı? İşte yanıtı...

03 Ağustos 2022

MEB Bürokrasisinde Bitmeyen “Özel Aşk”

 

MEB Bürokrasisinde Bitmeyen “Özel Aşk”

Atalay Girgin*

Milli Eğitim Bakanlığı bürokrasisinin bitmek bilmeyen iki “özel aşkı” vardır. Ve her ikisi de asli işinin eğitim olduğu söylenen bir kurum için güvenilmezliğin ve şaibenin alamet-i farikasıdır. Hele de ‘Bakan’ından teferruatına dek ağzını açan her yöneticisinin ahlâktan, dinden, etikten, milli ve manevi değerlerden, erdemden dem vurduğu bir kurum için…

Bir eğitim kurumu için her biri birbirinden önemli ve vahim olan, bu ibretlik iki “özel aşk”ın birinden başlayalım. Önce “Özel Hesaplar”…

“Özel Hesap”ların “Özel”i Var

Bunlardan ilki, “Sayıştay Raporları”nda da defalarca belirtilen MEB bütçesiyle ilişkilendirilmeksizin, bütçe ve muhasebe sisteminin dışında ve özel bankalarda açılan ve kimlerin adına olduğu gibi, sayısına ve büyüklüklerine de bir türlü erişilemeyen, belirlenemeyen “özel hesap”lardır. Buralarda neler olup bittiği Sayıştay denetimleri sırasında bile denetçiler tarafından tespit edilememektedir.

Ancak bu “özel hesap”lar arasında daha da “özel” başka hesaplar da vardır. Bunlar da döviz cinsi olanlardır. Ve kaynağı uluslararası kuruluşlardır.

Çocukların eğitim-öğretimi için, proje bazında ve hibe olarak gelen bu dövizler, yine MEB bütçesi ve muhasebe sisteminin dışında tutulmakta, zorunlu olmadıkça muhasebe sistemine dâhil edilmemektedir. Acaba neden? Sayıştay denetçileri okuduklarını anlayamadıkları için mi? Yoksa MEB yöneticileri ilgili belgeleri Sayıştay denetçilerine vermedikleri ya da onlardan sakladıkları için mi?

Sayıştay Raporlarında yazılanlara göre, bu döviz cinsi paraların, yasa gereği, Merkez Bankası’nın muhabir bankası olan Ziraat Bankası’ndaki hesaplara yatırılması gerekmektedir. Yani buna ilişkin TBMM onaylı bir yasa vardır. Buna rağmen, mahir MEB bürokratları, “Kim takar TBMM’yi? Kim takar yasayı masayı?” dercesine, bu dövizleri kimin adına açıldığı, sayısının ve büyüklerinin ne olduğu tespit edilemeyen özel bankalardaki “vadeli özel hesap”lara yatırırlar. Yani bir de faiz alırlar. Ancak bu “özel hesap”lar gibi o hesaplardan alınan faizin başına neler gelip gelmediği de tespit edilemez.

24 Şubat 2022

MEB’de Skandal İddia

 

MEB’de Skandal İddia: Toplu Tecavüz Sanığı Müfettişe Cinsel Taciz Soruşturması Görevi

Atalay Girgin*

Okuyanlar anımsayacaktır.
“Yine Milli Eğitim… Yine Taciz İddiası ve Yer: Yine…”1 başlıklı yazıda, bir cinsel taciz vakasından ve buna ilişkin iddialardan söz etmiştim. Ve bilinçli olarak hiçbir kurum, yer ve kişi adı belirtmemiştim.

Küçük bir ihtimal de olsa belki gereği yapılır, hiçbir kurum ve kişi adı kamuoyunun gündemine düşüp de yıpranmasınlar, diye düşünmüştüm. Ne var ki geçtiğimiz günlerde öğrendim ki yanılmışım…  “Soruşturma açılsa da kapatılır” diyen bazı veliler haklı çıkmıştı.

Yalnızca haklı çıkmamışlardı. Daha da vahimi cinsel taciz mağduru kız öğrenci okuldan ayrılmak zorunda kalmıştı.

Artık okulda okumuyordu. Babası işçi, annesi sezondan sezona iş bulup çalışabilen yoksul bir ailenin çocuğu olarak evde oturuyordu. Muhtemelen aile, çocuklarını fiziksel ve duygusal olarak korumanın tek yolunu onu okuldan almak olarak görmüştü.

İşte bunun üzerine, yani cinsel taciz iddialarının mağduru olan kız öğrencinin durumunu öğrenince, bu yazıyı kaleme alma gereği hissettim. Ve ilk yazıda “yıpranmasınlar” düşüncesiyle yer vermediklerimden bazılarını belirtmem gerektiğini de…

Peki; bu cinsel taciz iddiaları nerede gerçekleşmişti? Taciz iddialarının kahramanı kimdi? İddialar ayyuka çıkınca ne olmuştu? Bu iddiaları kimler soruşturmuş ve ne karar vermişlerdi? Soruları, şimdilik, daha fazla çoğaltmadan başlayalım o halde…

11 Şubat 2022

MEB’in 5100 İmam Hatip Okulu Yetmedi

 

MEB’in 5100 İmam Hatip Okulu Yetmedi

Atalay Girgin*

“Kindar ve dindar” nesiller yetiştirmek için emin adımlarla koşan MEB’in 5100 imam hatip okulu kimlere yetmedi? Elbette dinci ve siyasal İslamcılara…

Kendilerine “Türkiye Aile Meclisi” adını vermiş olan dinci ve siyasal İslamcı bir zevatlar, çemişler topluluğu, uzun zamandır konuşulan “Bütün okullar imam hatip olmalı” talebini yineledi, “Bütün okullar imam hatip…”1

4-6 yaş grubunda yer alan çocukların Diyanet, tarikat ve cemaat bağlantılı vakıf ve derneklerde Kur’an Kurslarına tabi tutulması yetmemişti. Daha soyut düşünme evresine bile erişmemiş çocukların körpecik zihinlerinin, bu kurslarda, hiçbir gerçekliği olmayan “Cin, Şeytan, Melek, Allah, Cennet, Cehennem, Miraç, vb gibi” salt düşsel/düşünsel ve imgesel kavramlarla örselenmesi de yetmemişti.

Keza okul çağındaki çocukların ve öğrencilerin12 yıllık eğitimin dokuz yılında zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine mahkûm edilmeleri de yetmemişti. Bunlar yetmezmiş gibi, bunların yanına eklenen sözüm ona seçmeli Kur’an, Hz. Muhammed’in Hayatı ve Siyer gibi dersler de…

Hatta Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda tarikat ve cemaat bağlantılı dini vakıf ve dernekler aracılığıyla, sözüm ona değerler eğitimi adı altında dersler, konferanslar verilebilmesi için sınıflar tahsis edilmesi de yetmemişti.

Onlar daha fazlasını istiyorlardı. Sadece daha fazlasını değil aslında hepsini istiyorlar ve “Bütün okullar imam hatip olmalı” diyorlardı.

02 Şubat 2022

MEB’de Cinsel Taciz Kariyerli Müdürler

 

MEB’de Cinsel Taciz Kariyerli Müdürler

Atalay Girgin*

Başlığı soruya dönüştürerek başlayalım: MEB’de cinsel taciz kariyerli müdürler var mı? Başka bir deyişle, “MEB’de geçmişte cinsel taciz eylemleri sübuta erdiği halde okul müdürlüğüne atanan ve hâlâ bu görevini sürdürenler var mı?”

Hadi, yanıtı içinde saklı bir soru daha ekleyip daha açıktan soralım: MEB’in cinsel taciz eylemleri sübuta erdiği halde, hatta taltif de edilerek ataması yapılan ya da yapılmı kaç okul müdürü vardır? Herkes bilsin ki bu soruya “Yoktur” ya da “Bugüne kadar cinsel tacizden adli ya da idari ceza alan hiçbir kişi okul müdürlüğe atanmamıştır” yanıtı veren ya da verecek olan herkes yalancıdır.

Eğer bir veliyseniz, hele de okula giden bir kız çocuğunuz varsa (ki erkek çocuklar da aynı tehdit altındadır) yukarıdaki soruları ve ardı sıra yazılan hükmü okuyup da endişelenmemeniz mümkün değildir. Zihninizde “Acaba benim çocuğumun okul müdürü tacizci mi?” sorusu ve kuşkusunun doğmaması da…

Peki; bu sorular nereden çıktı? Bunlar sansasyon yaratmak ya da dikkat çekmek için mi soruldu? Elbette değil.

Sorun Yapısaldır

Geçmiş yıllardan beri, özellikle öğrencilere dönük birçok cinsel taciz haberi tekil olarak basına ya da sosyal medyaya yansısa da bunun MEB bürokrasisine dek uzanan arka plandaki yapısal boyutu üzerinde hiç durulmadı. Kız ya da erkek öğrencilere dönük yapılan ve ancak küçük bir kısmı ortaya çıkarılabilen cinsel taciz eylemleri de münferit hadiselermiş gibi geçiştirildi. Hatta bazıları olay kamuoyu gündemine taşınmadan, bazıları da adet sünnet yerini bulsun tarzı yapılan formaliteden soruşturmalarla örtüldü.

26 Ocak 2022

Türkiye’de Ateizm Ve Deizmin Kaynağı

 

Türkiye’de Ateizm Ve Deizmin Kaynağı MEB

Atalay Girgin*

Kafayı ateizm ve deizmle bozmuş olan dinci ve siyasal İslamcı çemişler, tam bir hastalık göstergesi olan saplantılı ve yanılsamalı bilinç hallerini her yere ve her şeye egemen kılma isteğinde sınır tanımıyorlar. Bunların başında da eğitim geliyor.

Zihinleri ve bilinçleri, dinsel temelli ve saplantılı, yanılsamalı siyasal ve ideolojik kabullerle sakatlanmış olan bu dinci-siyasal İslamcı çemişlere göre; Türkiye’de “ateizm ve deizmin”in “kaynağı MEB’in kitapları”ymış.

Hangi MEB’in? Hem de 4-6 yaş arasındaki çocukların Diyanet, tarikat ve cemaatlerin dernek, vakıf, vb kurum ve kuruluşların Kur’an Kurslarına teslim edilişine ses çıkarmadığı gibi, bunların sayısından bile haberdar olmayan MEB’in…

İşte bu MEB’in söz konusu kitaplardaki “materyalist anlatım biçimi gençlerimizi dinsiz ve ateist olmaya sevk ediyor”muş.

Peki; bu kitaplar ve dersler hangileriymiş? Dahası buna karşı ne yapmak gerekiyormuş? El cevap: “Fen bilimleri Müslüman’ın bakış açısı ile Kuran’ın anlatım tarzıyla yazılmalı”1ymış.

Açıkça anlaşılabileceği gibi bu cevapta birbiriyle ilişkili ve birbirini tamamlayan iki temel unsur var. Bunlardan biri “Müslüman’ın bakış açısı”, diğeri ise “Kur’an’ın anlatım tarzı”…

O halde, ateizmin ve deizmin kaynağı olan dersleri ve kitapları en sona bırakarak, birincisinden başlayalım ve soralım:

Hangi “Müslüman’ın Bakış Açısı”?

17 Ocak 2022

MEB’in Ateizme Götüren Kitapları

 

MEB’in Ateizme Götüren Kitapları

Atalay Girgin*

Sonunda bunu da öğrendik: MEB’in ders kitapları gençleri ateizme sürüklüyormuş!

Peki; MEB’in hangi ders kitapları, gençleri, öğrencileri ateizme götürüyormuş? Hatta deizme de…? Acaba gençler arasında deizm ve ateizm yayılıyor yaygarasının nedeni bu kitaplar mı?

İnsanın “Bak sen şu dinsiz MEB’in yaptığına” diyesi geliyor. Çaktırmadan neler yapıyormuş neler? Hem deizm ve panteizme götürüyormuş gençleri hem de ateizme… Seç beğen al! Sonuçta ikisinde de dinsizlik garanti… Allahsız ve dinsiz bir kurumdan başka ne beklenirdi ki zaten…

İşin ironisi bir yana… “Durduk yere, bu başlık ve sorular da nereden çıktı?” diye sormayın. Enes Kara’nın, Nur Cemaatine ait olduğu söylenen bir evde, ardında bir video kaydı bırakarak intihar etmesinin ardından, basında ve sosyal medyada birçok söz söylendi. Birçok yazı yayımlandı.

Bunlardan bazıları oldukça ilginçti. Tıpkı Akit güruhundan Ali Erkan Kavaklı imzasını taşıyan yazı gibi…

14 Ocak 2022

Mahmut Özer’e Göre MEB’i Yöneten Kim?

 

Mahmut Özer’e Göre MEB’i Yöneten Kim?

Atalay Girgin*

Başlıkta yer alan soruyu okur okumaz aklınızdan kimlerin, hangi kişi ve kuruluşların geçtiğini bilmiyorum. Ancak söylenenlere göre, eğer inanırsanız; MEB’in yönetilmesine, ne aralarında TÜGVA, Ensar, TÜRGEV, KADEM, vb gibi kuruluşların bulunduğu 9’lu STK’lar olarak anılan Eğitime Destek Platformu karışıyormuş, ne rant ve koltuk çeteleri, ne malum sendikalar ne de Diyanet, cemaat ve tarikatlar…   

Eğer yine inanırsanız; MEB’in yönetiminde, bunların uzaktan ya da yakından hiçbir dahli, hiçbir müdahalesi ve emir telakki edilecek hiçbir talebi ya da ricası yokmuş! Zaten rant ve koltuk çetelerinin de esamesi bile okunmuyormuş artık! “Kirli işlere ve harama bulaşan haramzadelerle” de yollar ayrıldığı için, dikensiz gül bahçesine dönen MEB’de yönetime karışmaya cüret edecek hiçbir kişi ve grup kalmamış!

Dilleri varsa ve hızlarını alamasalar, “Ne Beştepe’den birileri karışabilir MEB yönetimine ne de her tür makama lütfedici, her tür makamdan da affedici ve azledici olan, Allah’ın lûtfu, velinimetimiz efendimiz zatı şahaneleri” diyecekler! Lakin işi o noktaya kadar taşıyacak ve baklayı ağızlarından çıkartacak soruları kimse sormuyor.

Hatta “Madem ki MEB’in yönetimine, alınan kararlara hiç kimse, hiçbir kurum ve kuruluş karışmıyor; o halde çocukların, 4-6 yaşından itibaren Diyanet, tarikat, cemaat ve bazı dini vakıf ve derneklerin denetimindeki Kuran Kurslarına teslim edilmesine kimler onay veriyor? Soyut düşünme evresinin fersah fersah uzağındaki bu çocukların zihinlerinin “Melek, Şeytan, Cennet, Cehennem, Allah, vb gibi”, hiçbir gerçekliği olmayan salt imgesel kavramlarla örselenmesine, iğfal ve işgal edilmesine kimler, neden seyirci kalıyor? Bunları yapan ve MEB’i yöneten kim?” sorularını da sormuyorlar.

10 Ocak 2022

Sorunsuz Öğretmenler Sorunlu Öğrenciler!

 

Sorunsuz Öğretmenler Sorunlu Öğrenciler!

Atalay Girgin


Başlıkta, “sorunlu” sözcüğünü kullanmış olsam da onlar şöyle demişti: Problemli öğrenciler elensin!

Altı üstü üç sözcükten ibaretti. Söylemesi dile kolaydı. Üç sözcükten ibaret kısacık bir cümleyle hem sorunun nedenini hem de çözümünü ortaya koyuvermişlerdi. Hem de daha yarıyıl bile tamamlanmadan: Problemli öğrenciler elensin!

Ne de olsa ‘öğretmen’, hele de yasamadan yargı ve yürütmeye dek, eğitim dâhil olmak üzere, tüm toplumsal kurum ve kuruluşları yerle yeksan eylenmiş bir Cumhuriyetin ‘yeni öğretmen’i sıfatını taşımak maharet isterdi günümüzde. Hele hele böylesi bir düzenin efendilerinin ya da ikinci üçüncü dereceden çemişlerinin lûtfuna mazhar olup MEB’in “ulufe tarlası” olarak nitelenen proje okullarında yönetici koltuğuna oturtulmak ise daha da özel maharetler…

Anlaşılmıştı. Maharetleri ‘özel’di! Lakin kim problemliydi? Kim problemsiz? Bunun ölçüsü neydi? Kim ya da kimler belirleyecekti bunu? Peki; “problemli öğrenciler elensin” diyenler de dâhil olmak üzere, problemsiz insan var mıydı?

Şeytan’la Gerdeğe Girenler

Hele de toplumun büyük bir çoğunluğu ekonomik ve sosyal sorunlar altında yaşarken… Hele de insanın insanı sömürüsüne dayanan kapitalist sömürü düzeninin iki temel illeti olarak nitelenen işsizlik ve hayat pahalılığı her geçen gün artarken…

07 Ocak 2022

MEB ve ‘Bakan’ı Çocuklar Yalanladı

 

MEB ve ‘Bakan’ı Çocuklar Bile Yalanladı

Atalay Girgin

Milli Eğitim Bakanlığı ve onun ‘bakan’ı Mahmut Özer’i, bir okul ziyareti sırasında, kütüphane isteyen Urfalı çocuklar yalanladı1. Ve klasikleşen bir Türkiye gerçeğiydi yaşanan…

Ne yalanlanan utandı söylediği sözlerden ne de onun sözlerini başlığa çekerek haber yapanlar. Yüzleri bile kızarmadı hiçbirinin. Çünkü yalancının ve yalanın hükümran olduğu bir yerde hakikatin hükmü yoktu.

Oysa çok değil, daha 2021’in son günü “Kütüphanesiz okul kalmadı”2 diyordu hem MEB hem de ‘bakan’. Hâlâ MEB’in sitesinde duran bu habere göre, “Kütüphanesiz Okul Kalmayacak” Projesi Kapanış Töreni, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan ve Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in katılımıyla İstanbul'da gerçekleştiril”mişti.

Bu kapanış töreninde, Türkiye’nin “First Lady”si Emine Erdoğan’ı da yanına alıp kameraların karşısına geçen Mahmut Özer, gururla “Kütüphanesiz okul kalmadı” diyordu, “Kütüphanesiz okul kalmadı”.

Söylediğine kendisi inanıyor muydu, bilinmez. Ama başkalarının inanmasını bekliyordu. Ne var ki “Kütüphanesiz okul kalmadı” sözü eğitim gerçekliğinin hakikatini ifade etmiyordu. Bir başka deyişle, hadi yalan demeyeyim ama Mahmut Özer doğru söylemiyordu. Aksine eğitimin gerçekliğine aykırı bir beyanda bulunuyordu. 

Ve bu sözün hükmü, “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” özdeyişini anımsatırcasına, ancak Urfalı çocukların, öğrencilerin “Kütüphane isteriz” diyen masumane taleplerine kadar sürdü. Çünkü bu çocuklar, bu öğrenciler, belki de talep ve sözleriyle MEB ve Mahmut Özer’i yalanladıklarını bile düşünmeden, aslında şöyle demişlerdi: Siz kütüphanesiz okul kalmadı diyorsunuz ama bizim kütüphanemiz yok!

04 Ocak 2022

MEB’den TBMM’ye Skandal Taciz Yanıtı

 

MEB’den TBMM’ye Skandal Taciz Yanıtı

Atalay Girgin

     Yalancının ve yalanın hükümran olduğu yerde hakikat sırra kadem basar.

Milli Eğitim Bakanlığı’nda Mahmut Özer Ziya Selçuk’u aratmıyor. Özellikle de cinsel taciz soruları karşısında hiç utanıp sıkılmadan gerçeğe aykırı beyanda bulunuyorlar. Hem de duvarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözünün yazılı olduğu; “Yüce”, “Ulu”, “Gazi” sıfatlarıyla andıkları TBMM’ye verdikleri yanıtlarla…

Çocukların kendilerine eğitim için emanet edildiği; onları doğru sözlü, dürüst, ahlâki olarak iyi ile kötüyü, bilgisel olarak doğru ile yanlışı ayırt edebilme bilinciyle yetiştirmesi beklenen ve istenen bir kurum ve yetkilileri için “Yalan söylüyorlar” demek istemesem de ne yazık ki sonuç bu.

Yani MEB ve çemişleri, cinsel taciz söz konusu olduğunda iş ve söz birliği yapmışçasına yalan söylüyorlar. Gerçeğin hakikatini büyük bir sırrı saklarcasına özenle sarıp sarmalıyorlar. Aslında verdikleri skandal yanıtlarla yalnızca hakikati saklamıyorlar, aynı zamanda cinsel taciz eylemlerinin doğrudan ya da dolaylı fail ve suç ortaklarını da koruyorlar. Bir başka deyişle yataklık yapıyorlar.

İşte Skandal Yanıt

MEB’in halef-selef iki ‘bakan’ına, farklı tarihlerde, TBMM Başkanlığı aracılığıyla iki ayrı milletvekili tarafından yazılı soru önergeleri yöneltiliyor. Konu: MEB’in büyük sırrı... Yani cinsel taciz…

30 Aralık 2021

Yine Milli Eğitim! Yine Yolsuzluk!

 

Yine Milli Eğitim! Yine Yolsuzluk! Ve Yer: Yine…

Atalay Girgin*

Birçok kez yazıldı. Toplumsal çözülme ve kültürel-ahlaki çürümenin yaşandığı bir toplumda hiçbir toplumsal kurum ve kuruluş bunun dışında kalamaz.

Yasamadan yargı ve yürütmeye, dinden siyasete, ekonomiden eğitime, en tepeden en alt birimlere dek tüm toplumsal kurum ve kuruluşlar bu sürecin hem bir parçası hem de üreteni olur. Yozlaşma ve çürüme tüm bünyeyi sarar ve her bir organ kesilip atılması gereken bir kangrene dönüşür.

Aslında bu koşullarda yapılacak tek şey yeni bir toplumsal inşa için ayağa kalkmaktır. Ama bunu anlatmanın yeri şimdilik burası değildir. Bundan dolayı konuya dönelim…

Yine Milli Eğitim…

İşte tüm kurumları yerle yeksan eylenmiş Türkiye gerçekliğinde de kangren olmuş; dahası bir enkaza, bir bataklığa dönüşmüş ve bir an önce kesilip atılması gereken kurum ve kuruluşlardan biri de Milli Eğitim Bakanlığı’dır.

Toplumsal çözülmeye değilse de kültürel-ahlaki çürümeye ve onun zehrine karşı panzehir olması beklenen eğitim ve onu organize etmek ve yönetmekle görevli olan yöneticilerin önemli bir kısmı, rant ve koltuk çetelerinin cirit attığı MEB aracılığıyla onun taşıyıcısına dönüşmüştür.

Bu öyle bir noktaya varmıştır ki “MEB’de yolsuzluk, usulsüzlük, görevi kötüye kullanma, ayrımcılık, nepotizm, mobbing, taciz, vb olayların olmadığı bir tek gün bile yoktur” dense abartı sayılmaz.

Ne var ki ayrımcılık, taciz ve mobbing tarzı olayların büyük bir bölümü dikkate bile alınmaz. Usulsüzlük, görevi kötüye kullanma ise vaka-i adliyeden bile sayılmaz. Eğer birileri saymaya yeltenir ve adli olarak savcılıklar “soruşturma izni” isterse, genellikle “soruşturma izni verilmemesi” zırhı devreye sokulur. Ya da zamanaşımı yetişir imdada…

Yolsuzluk olayları ise bir polis operasyonuyla ortaya çıkarılmamış; rant ve koltuk çeteleri arasında bir çekişme ve paylaşım sorunu olmamış; basının ve kamuoyunun gündemine gelmemişse, genellikle kol kırılır yen içinde kalır anlayışıyla bertaraf edilir.

Sonra da üçe beşe bakmadan birileri alacağını alır, birileri de vereceklerini verir ve her şey tatlıya bağlanır. Kimselerin ruhu bile duymadan çözülür bütün sorunlar… MEB merkez teşkilatından taşra teşkilatlarına dek…

Ancak bazen işler karışır ve olaylar tasarlandığı ya da istendiği biçimde gitmez. Tıpkı Adana Milli Eğitim Müdürlüğü’nde ya da Diyarbakır Öğretmenevi yolsuzluğunda olduğu gibi…

16 Aralık 2021

MEB’in ‘Ak Kitabı’nda Bunlar Yazmıyor

 

MEB’in ‘Ak Kitabı’nda Bunlar Yazmıyor

Atalay Girgin*

MEB Eğitimde Enkazın ‘Ak Kitabını Yayımladı1 başlıklı yazıdan kısa bir süre sonra gelen bir mesajda şöyle yazıyordu: Merhabalar hocam, yeni yapılmış bir okulun rezilliği haber konusu olabilir mi?

Elbette olabilirdi. Çünkü haber konusu olabilecek asıl gerçekler hayatın içindeydi. MEB’in ‘Ak Kitabı’nın içindeyse yalnızca rakamlar, sayılar ve istatistiki tablolar vardı. Lakin hiçbir gerçek yoktu.

“Şu” diye gösterilebilen gerçek varlıklar ve olaylar, insan zihninden bağımsız olarak zamanda ve mekânda var olan sürekli değişen şeyler olmaları hasebiyle doğal ve toplumsal gerçekliğe aitti. Ve hiçbir gerçek, hiçbir kitaba, hiçbir habere sığmazdı. Tıpkı aşağıda yazacaklarıma konu olan gerçekler ve gerçeklikler gibi…

Yukarıda aktardığım mesajla kurulan iletişim ilk adımdı. Ardı sıra konuya ilişkin gelen bilgi, belge ve görsellerle işte bu yazı şekillenmeye başladı.

‘Uzman’ Bir Müdür

Yer, İstanbul’du. Konu İstanbul Esenyurt’ta bir okul… Lakin sıradan bir okul değil. En azından kâğıt üzerinde…

Hem “Pilot Okul”du hem de “Proje Okulu”… Hatta “Proje Okulları” içinde de özel bir “Proje Okulu”... Adı ise “Aydoğan Öztiryaki TİM SANDER Dış Ticaret Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi”... Ne kadar ‘özel’ olduğu adından bile anlaşılıyordu.

Elbette böylesi özel bir okul sıradan birine teslim edilemezdi. Hele hele söz konusu okul MEB’in “ulufe tarlası” olarak nitelenen proje okullarından biriyse… 

Her ne kadar okul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi olsa da müdürlük koltuğunda oturan kişi coğrafya öğretmeniydi. Ama dert değildi. Çünkü o kadar kusur kadı kızında da bulunurdu. Ne önemi vardı ki… Keşke tüm kusurlar bundan ibaret olsaydı.

13 Aralık 2021

MEB Eğitimde Enkazın ‘Ak Kitabı’nı Yayımladı

 

MEB Eğitimde Enkazın ‘Ak Kitabı’nı Yayımladı

Atalay Girgin*

Okudunuz mu, gördünüz mü ya da haberiniz var mı, bilmem. Milli Eğitim Bakanlığı, Aralık ayı başında yapılan “20. Milli Eğitim Şurası” öncesinde mostralık bir kitap yayımladı: Türkiye’de Eğitimin 20 Yılı (2000-2019).

Çalışmada yer alan 2000-2001-2002 yılları “Bakın eskiden böyleydi” demek için konulmuştu sanki... Sonrası ise “Biz geldik ve böyle yaptık” demek için… Ve çalışma bir nevi bir ‘Ak Kitap’tı.

Milli Eğitim Şurası’na yetiştirme kaygısıyla hazırlandığı izlenimi veren söz konusu kitapta, biri “Takdim”, diğeri “Önsöz” olmak üzere yalnızca iki kısa yazı vardı.

Söz konusu yazılardan “Takdim” başlıklı olan ilk yazı, elbette Recep Tayyip Erdoğan imzasını taşıyordu. “Önsöz” de MEB’in ‘bakan’ı olarak Mahmut Özer’in imzasını…

Gerisi rakamlar, sayılar, istatistiki tablolar ve o tablolarda görüneni, bir kez de yazıyla ifade eden birkaç cümleden ibaretti. Her halde öğretmenlerin, istatistiki tablolarda yer alan grafikleri okuyup anlayamayacaklarını düşünmüş olmalılar ki her birinin altına yazdıkları birkaç kısa cümleyle tercüme etmişlerdi.

Tabiri caizse, “Bakın!” demişlerdi öğretmenlere, “Eğer bakıp bakıp da hala anlamadıysanız, okuyun! Üstteki tabloda yer alan grafikte anlatılan işte budur. Sakın ola işin başka boyutlarını karıştırmayın. Ne yazıyorsak odur.”

Bunlardan ötesi yoktu. Ne MEB’de yaşanan yolsuzluklar vardı, ne Sayıştay Raporlarında tespit edilen onca sorun, onca usulsüzlük… Hatta MEB’in denetimi ve gözetimi altındaki pansiyonlar, yurtlar ve okullarda yaşanan ve yıldan yıla artarak basının ve sosyal medyanın gündemine düşen taciz ve tecavüz olayları da… Yani “Eğitimin 20 Yılı”nda sanki bunların hiçbiri yaşanmamıştı. Hatta onca şaşaayla Beştepe’den canlı yayınla sunulan “2023 Eğitim Vizyonu” bile yoktu.

Olmayanların dışındaysa değinilen her şeyde iyileşme vardı. Değinilen her şey öyle iyileşmişti ki bir süre önce “Fikri bir buhran içinde çırpınıyoruz” diyen ve “Topyekûn bir eğitim öğretim reformu” yapılması gerektiğini belirten Erdoğan bile bu sözlerinden vazgeçmiş görünüyordu. Belki de unutmuştu. Pandemi nedeniyle eğitim öğretime ara verilen dönemin sonunda, yani okullar kapalıyken, iyileşmeyi fark etmiş olmalı ki “Eğitim sistemi gayet güzel bir yerde” diyecek kıvama gelmişti. Allah’ın hikmeti işte… Başka ne denir ki…

14 Kasım 2021

MEB’den Yargıya: Bu Öğretmeni Hapsedin!

 

MEB’den Yargıya: Bu Öğretmeni Hapsedin!

Atalay Girgin*

Sonunda bunu da gördük!

Mahmut Özer’li Milli Eğitim Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde tarihe geçecek ve kendileri için utançla anılacak bir adım attı. Mahkemeden, kendi personeli olan bir öğretmenin tutuklanıp hapse atılmasını istedi.

Aslında MEB yetkililerince gerçekleştirilen bu talebin tercümesi şuydu: Bu öğretmeni hapsedin ve bizi de Milli Eğitimi de bu öğretmenden kurtarın!

Bu Öğretmen Ne Yapmıştı?

Peki; MEB, bu öğretmenden neden kurtulmak istiyordu? Bu öğretmen, kültürel ve ahlaki çürümenin her düzeyde yaşandığı ve her geçen gün bir enkaza, bir bataklığa dönüşen MEB’de, birilerinin hapsedilmesini şiddetle arzulayabileceği kadar kötü olabilecek ne yapmıştı?

Yalnızca MEB bürokrasisinin her konuda mahir ve seçkin bazı yöneticilerinin bilip de başkalarının hiç mi hiç bilmediği yüz kızartıcı davranışlarda mı bulunmuştu? Telaffuz bile edilemeyecek büyüklükte suçlar mı işlemişti? Çalıştığı okullarda öğrencilerine ve meslektaşlarına cinsel taciz ve tecavüz eylemlerine mi girişmişti? Bu taciz ve tecavüz eylemleri, yapılan soruşturmalar sonucu sübuta mı ermişti?

Bunlar yetmezmiş gibi, MEB bürokrasisinin işlerine de müdahale edip, ihaleye fesat karıştırmayı, yolsuzluk ve usulsüzlük yapmayı alışkanlık haline getirerek haksız kazançlar mı sağlamıştı? Örneğin; bu yolsuzluk ve usulsüzlükler sonucu elde ettikleriyle sayısı onun üzerinde lüks daireler ve arsalar mı satın almıştı? Hem kendisinin hem karısının altına lüks arabalar mı çekmişti? Birçok mahir ve seçkin MEB bürokratı, il ve ilçe müdürü gibi, aldığı resmi maaş bordrosunda yazılı olmasına rağmen (nasıl oluyorsa artık!) çocuklarını en gözde özel okullarda mı okutmuştu?

Hakkında, bir bakan yardımcısını koluna takıp Kıbrıs’a kumar ve her türlü zevk-i sefa için götürdüğü mü iddia edilmişti? Puanı yetmeyen kadın öğretmenlere “ahlaksız teklif”te bulunup sonra da onların göreve başlatılmasını sağladığı mı ileri sürülmüştü? Ya da Mahmut Özer’in söylediği iddia edilen sözlerle ifade edersek, “kirli işlere ve harama bulaşan haramzadeler” gibi haram mı yemişti?

Yoksa MEB’deki rant ve koltuk çetelerinin Bakanlık dışındaki gizli lideri miydi? Örneğin; “MEB’de Büyük Operasyon” metnini yazan ve adım adım uygulanmasını sağlayarak Mahmut Özer’in ‘bakan’ koltuğuna oturtulmasıyla sonuçlandığı iddia edilen operasyonun üç üst aklından biri miydi?

18 Ekim 2021

Mahmut Özer Cinsel Tacizden Kaçamadı

 

Mahmut Özer Cinsel Tacizden Kaçamadı

Atalay Girgin*

“Kaçtığın yer kaçamadığın yerdir” der şair. Onu yankılarcasına söylersek eğer, çözmek yerine üstünü örttüğün; sorulduğunda sustuğun; yüzleşip hesaplaşmak yerine yokmuş gibi davranmaya çalıştığın sorun da kaçamadığın sorundur. Gün gelir seni yakalar. Tıpkı; Mahmut Özer’i yakaladığı gibi…

Oysa “MEB’de Taciz ve Tecavüz1 başlıklı yazıdan, “MEB’de Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Mahmut Özer’e Çağrı”ya2 dek, defalarca yazmış ve defalarca sormuştuk. Hatta cinsel taciz ve tecavüz olaylarında doğrudan ya da dolaylı dahli olan bazılarının adlarını verircesine belirtmiştik. Makamlarını bile yazmıştık. Tacizcileri hangi sıfatla atadıklarından, hangi sıfatla onların pansiyonda öğrenciler arasında yatıp kalkmasına onay verdiklerinden söz etmiştik.

Lakin, söz konusu yazılarda değinilen sorunlara ve sorulan sorulara karşı, ne kameralar karşısında çocuklara “kuzucuklarım” diyen Ziya Selçuk’tan bir yanıt geldi ne de onun halefi Mahmut Özer’den… Her ikisi de halef-selef, aynı tavrı gösterdiler, cinsel taciz ve istismar olaylarına, dahası bu olayların faillerine karşı… Hem de bu olaylarda bezi-tarağı olanlardan en azından biri halen MEB bürokrasisinin koridorlarında dolaşırken… Buna rağmen sorulduğunda sustular.