Milli Eğitim Bakanlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Milli Eğitim Bakanlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

02 Ocak 2024

‘Bakan’dan İtiraf: Milli Eğitim Gayrı Milli

                       ‘Bakan’dan İtiraf: Milli Eğitim Gayrı Milli

Atalay Girgin*

Ne Ziya Selçuk çare olabilmişti Recep Tayyip Erdoğan’ın “Fikri bir buhran içinde çırpınıyoruz” çığlığına ne de Mahmut Özer…

İlki “2023 Eğitim Vizyon Belgesi”yle sahne aldığı Milli Eğitim Bakanlığı koltuğundan affını isteyip, cebinde aynı belgeyle derk-i diyar eylemişti. İkincisini ise hiç sormayın. MEB’de yapmasına icazet verilen birkaç tesviye ve tasfiye hareketinden sonra “vekil” sıfatıyla bir kenara alınıvermişti.

Sonunda, özel mi özel bir kararnameyle kendisine ayrıcalık tanınarak önce ‘Harika Rektör’sıfatı verilen sonra da Milli Bakanlığı koltuğuna oturtulan Yusuf Tekin yetişti, Recep Tayyip Erdoğan’ın çığlığına…  

İşte Milli Eğitim ‘Bakan’ı koltuğunda oturan o Yusuf Tekin, katıldığı bir televizyon programında “Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın 1921 yılında Maarif Kongresi'ni açarken müfredatla ilgili söylediği sözleri” aktararak ve ona atıfla "Biz yerli ve millî bir müfredat, milletin karakteriyle fıtratıyla uyumlu bir müfredat çalışmasının içerisindeyiz."1 dedi.

‘Bakan’dan İtiraf

Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1921 yılında Osmanlı dönemi eğitimine ilişkin söylediklerini, zamanından, mekânından ve nesnesinden kopararak günümüze taşıyan Milli Eğitim ‘Bakan’ı Tekin, öyle bir söz söyledi ki tam evlere şenlik… Tabiri caizse “Merd-i Kıpti secaat eylerken sirkatin söyler” cinsinden…

30 Ağustos 2022

Sedat Peker MEB’in Nesrin’ine Uzandı

 

Sedat Peker MEB’in Nesrin’ine Uzandı

Atalay Girgin*

Sosyal medya üzerinden yaptığı her açıklamayla gündem olan ve gündemi belirleyen Sedat Peker, geçmiştekilerin yanı sıra son günlerdeki çarpıcı ve skandal niteliğindeki paylaşımlarıyla birlikte, sonunda irili ufaklı düzeniçi muhalefeti peşine taktı. Yaklaşık bir buçuk yılın sonunda eline dilekçesini alan savcılıklara koşmaya başladı.

Düzeniçi Muhalefetin Kutup Yıldızı

Asıl yazı konumuz bu olmasa da şunu belirtmeden geçmeyeyim: Düzenin siyasal bilinç sınırlarına hapsolmuş ve yürütmeden yasama ve yargıya dek toplumsal çözülmenin, kültürel-ahlaki çürümenin sarmalında tüm kurumlarıyla bir bataklığa dönüşmüş olan bu yapıyı tahkim etmeye talip olan düzeniçi muhalefet gayrı resmi fiili liderini buldu.

Bir başka deyişle, Sedat Peker, düzeniçi muhalefetin kutup yıldızı oldu. Bu noktada yorumsuz bir biçimde şunu söylemek bir kehanet değildir: Muhalefetin yapılması muhtemel bir seçimi kazanması da kaybetmesi de Sedat Peker’e bağlıdır.

Hal buyken, düzenin iktidarı ve onun düzeniçi muhalefetinin çapı ortadayken, bu düzene mahkûmsunuz ve bu düzenden kurtuluşunuz yok artık!

Ne “Yeni Bir Toplumsal İnşa Projesi” ihtimali var ufukta ne de bu düzenin ortadan kaldırılışı… Yalnızca çözülen, çöken, çürüyen ve yozlaşıp bir moloz yığınına, hatta bataklığa dönen, insanın insanı sömürüsüne dayanan bir düzenin tahkimat ihtimali var. O da bir ihtimalden ibaret şimdilik… (Bu bölümün daha geniş bir değerlendirmeyi içeren başka bir yazı konusu olduğunu belirterek devam edelim.)

Peker MEB’e Uzandı

Velhasıl düzeniçi muhalefeti peşine takıp, onların kutup yıldızına dönüşen Sedat Peker, en son açıklamalarıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na da uzandı.

11 Ağustos 2022

MEB ‘Bakan’ından ‘Öğretmen’e İki Müjde!

 

MEB ‘Bakan’ından ‘Öğretmen’e İki Müjde!

Atalay Girgin*

MEB’in, şoförünü bile Bakanlıkta şube müdürü yapacak kadar eğitim gerçekliğinden kopmuş, artık halefini bekleyen ‘Bakan’ı Mahmut Özer, geçtiğimiz günlerde öyle bir söz söyledi ki bu kadar özensiz olmak züccaciye dükkanındaki file bile yakışmazdı.

Ancak sıfatı, statüsü Milli Eğitim ‘Bakan’ı olunca ve en basit etik değerleri bile gözetmeyince, “yakışmaz” denilen birçok söylem ve davranış yakışıveriyordu kişiye… Ve MEB’de müdür yapacak kadar önemsediği şoförüne gösterdiği özeni ‘öğretmen’lere göstermiyordu.  Sonuçta boru değil ya koskoca ‘Bakan’dı. Hem de eğitimden ‘sorumlu bir bakan’… Kim takardı etiği, metiği…

İşte bu MEB ‘Bakan’ı, gelen tepkiler üzerine, tabiri caizse tüm ‘öğretmen’lere “İşte siz busunuz! Biliyoruz, sizin niteliğiniz bu kadardır! Hiç merak etmeyin! Biz de sizin bu nitelik düzeyinize uygun sorular soracağız!” anlamına gelebilecek şekilde “Sınav kolay olacak!”, “kolay geçecek” dedi. ‘Öğretmen’lere bundan daha ağır ne söylenebilirdi ki…

‘Öğretmen’ler Alınmaz!

Ne var ki ‘öğretmen’lerin çoğunluğu bundan hiç alınmadılar. Birkaç ‘öğretmen’ ve eğitim sendikası yöneticisi ve bazı öğretmenler dışında kimseden “çıt” çıkmadı, Mahmut Özer’in bu sözüne karşı. Elbette ‘öğretmen’ camiasını bilenler için sürpriz değildi bu durum. Çünkü ‘öğretmen’ler buna alışkındı. Başlarına ilk kez gelmiyordu. Daha önceki yıllarda eser akıllı bazı aklı evvellerin söylediklerini ve bunlar karşısında ‘öğretmen’lerin suspus oluşlarını saymıyorum bile… Lakin ne gariptir ki daha ağır hakaretler karşısında suspus olan aynı ‘öğretmen’ güruhunun Onur Bulduk’u linç etmeye kalkışını da…

Ancak şunu anımsayın! 2018 yılında ‘Bakan’ sıfatıyla koltuğa oturtulan Ziya Selçuk, ‘2023 Eğitim Vizyonu’uyla1 ortaya çıkıp, “Siz busunuz” dercesine ‘öğretmen’lerin nitelik düzeyini yüzlerine vurmuştu. Eğitimin yıllardır bir enkaza dönüştürüldüğü ve yerlerde süründüğü herkesin malumuydu. Ancak Ziya Selçuk, kendisini koltuğa oturtanlara deruni şükranlarını sunmak ve saygıda kusur eylememek için var olan durumu “Nicel başarı hikâyesi” diye niteleyip hem onları aklamış hem de zevahiri kurtarmıştı. Eğitim enkazının faturasını onlara kesecek değildi ya… O da başkalarına kesti faturayı: ‘Öğretmen’lere… Peki; nasıl mı? İşte yanıtı...

03 Ağustos 2022

MEB Bürokrasisinde Bitmeyen “Özel Aşk”

 

MEB Bürokrasisinde Bitmeyen “Özel Aşk”

Atalay Girgin*

Milli Eğitim Bakanlığı bürokrasisinin bitmek bilmeyen iki “özel aşkı” vardır. Ve her ikisi de asli işinin eğitim olduğu söylenen bir kurum için güvenilmezliğin ve şaibenin alamet-i farikasıdır. Hele de ‘Bakan’ından teferruatına dek ağzını açan her yöneticisinin ahlâktan, dinden, etikten, milli ve manevi değerlerden, erdemden dem vurduğu bir kurum için…

Bir eğitim kurumu için her biri birbirinden önemli ve vahim olan, bu ibretlik iki “özel aşk”ın birinden başlayalım. Önce “Özel Hesaplar”…

“Özel Hesap”ların “Özel”i Var

Bunlardan ilki, “Sayıştay Raporları”nda da defalarca belirtilen MEB bütçesiyle ilişkilendirilmeksizin, bütçe ve muhasebe sisteminin dışında ve özel bankalarda açılan ve kimlerin adına olduğu gibi, sayısına ve büyüklüklerine de bir türlü erişilemeyen, belirlenemeyen “özel hesap”lardır. Buralarda neler olup bittiği Sayıştay denetimleri sırasında bile denetçiler tarafından tespit edilememektedir.

Ancak bu “özel hesap”lar arasında daha da “özel” başka hesaplar da vardır. Bunlar da döviz cinsi olanlardır. Ve kaynağı uluslararası kuruluşlardır.

Çocukların eğitim-öğretimi için, proje bazında ve hibe olarak gelen bu dövizler, yine MEB bütçesi ve muhasebe sisteminin dışında tutulmakta, zorunlu olmadıkça muhasebe sistemine dâhil edilmemektedir. Acaba neden? Sayıştay denetçileri okuduklarını anlayamadıkları için mi? Yoksa MEB yöneticileri ilgili belgeleri Sayıştay denetçilerine vermedikleri ya da onlardan sakladıkları için mi?

Sayıştay Raporlarında yazılanlara göre, bu döviz cinsi paraların, yasa gereği, Merkez Bankası’nın muhabir bankası olan Ziraat Bankası’ndaki hesaplara yatırılması gerekmektedir. Yani buna ilişkin TBMM onaylı bir yasa vardır. Buna rağmen, mahir MEB bürokratları, “Kim takar TBMM’yi? Kim takar yasayı masayı?” dercesine, bu dövizleri kimin adına açıldığı, sayısının ve büyüklerinin ne olduğu tespit edilemeyen özel bankalardaki “vadeli özel hesap”lara yatırırlar. Yani bir de faiz alırlar. Ancak bu “özel hesap”lar gibi o hesaplardan alınan faizin başına neler gelip gelmediği de tespit edilemez.

11 Şubat 2022

MEB’in 5100 İmam Hatip Okulu Yetmedi

 

MEB’in 5100 İmam Hatip Okulu Yetmedi

Atalay Girgin*

“Kindar ve dindar” nesiller yetiştirmek için emin adımlarla koşan MEB’in 5100 imam hatip okulu kimlere yetmedi? Elbette dinci ve siyasal İslamcılara…

Kendilerine “Türkiye Aile Meclisi” adını vermiş olan dinci ve siyasal İslamcı bir zevatlar, çemişler topluluğu, uzun zamandır konuşulan “Bütün okullar imam hatip olmalı” talebini yineledi, “Bütün okullar imam hatip…”1

4-6 yaş grubunda yer alan çocukların Diyanet, tarikat ve cemaat bağlantılı vakıf ve derneklerde Kur’an Kurslarına tabi tutulması yetmemişti. Daha soyut düşünme evresine bile erişmemiş çocukların körpecik zihinlerinin, bu kurslarda, hiçbir gerçekliği olmayan “Cin, Şeytan, Melek, Allah, Cennet, Cehennem, Miraç, vb gibi” salt düşsel/düşünsel ve imgesel kavramlarla örselenmesi de yetmemişti.

Keza okul çağındaki çocukların ve öğrencilerin12 yıllık eğitimin dokuz yılında zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine mahkûm edilmeleri de yetmemişti. Bunlar yetmezmiş gibi, bunların yanına eklenen sözüm ona seçmeli Kur’an, Hz. Muhammed’in Hayatı ve Siyer gibi dersler de…

Hatta Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda tarikat ve cemaat bağlantılı dini vakıf ve dernekler aracılığıyla, sözüm ona değerler eğitimi adı altında dersler, konferanslar verilebilmesi için sınıflar tahsis edilmesi de yetmemişti.

Onlar daha fazlasını istiyorlardı. Sadece daha fazlasını değil aslında hepsini istiyorlar ve “Bütün okullar imam hatip olmalı” diyorlardı.

02 Şubat 2022

MEB’de Cinsel Taciz Kariyerli Müdürler

 

MEB’de Cinsel Taciz Kariyerli Müdürler

Atalay Girgin*

Başlığı soruya dönüştürerek başlayalım: MEB’de cinsel taciz kariyerli müdürler var mı? Başka bir deyişle, “MEB’de geçmişte cinsel taciz eylemleri sübuta erdiği halde okul müdürlüğüne atanan ve hâlâ bu görevini sürdürenler var mı?”

Hadi, yanıtı içinde saklı bir soru daha ekleyip daha açıktan soralım: MEB’in cinsel taciz eylemleri sübuta erdiği halde, hatta taltif de edilerek ataması yapılan ya da yapılmı kaç okul müdürü vardır? Herkes bilsin ki bu soruya “Yoktur” ya da “Bugüne kadar cinsel tacizden adli ya da idari ceza alan hiçbir kişi okul müdürlüğe atanmamıştır” yanıtı veren ya da verecek olan herkes yalancıdır.

Eğer bir veliyseniz, hele de okula giden bir kız çocuğunuz varsa (ki erkek çocuklar da aynı tehdit altındadır) yukarıdaki soruları ve ardı sıra yazılan hükmü okuyup da endişelenmemeniz mümkün değildir. Zihninizde “Acaba benim çocuğumun okul müdürü tacizci mi?” sorusu ve kuşkusunun doğmaması da…

Peki; bu sorular nereden çıktı? Bunlar sansasyon yaratmak ya da dikkat çekmek için mi soruldu? Elbette değil.

Sorun Yapısaldır

Geçmiş yıllardan beri, özellikle öğrencilere dönük birçok cinsel taciz haberi tekil olarak basına ya da sosyal medyaya yansısa da bunun MEB bürokrasisine dek uzanan arka plandaki yapısal boyutu üzerinde hiç durulmadı. Kız ya da erkek öğrencilere dönük yapılan ve ancak küçük bir kısmı ortaya çıkarılabilen cinsel taciz eylemleri de münferit hadiselermiş gibi geçiştirildi. Hatta bazıları olay kamuoyu gündemine taşınmadan, bazıları da adet sünnet yerini bulsun tarzı yapılan formaliteden soruşturmalarla örtüldü.

17 Ocak 2022

MEB’in Ateizme Götüren Kitapları

 

MEB’in Ateizme Götüren Kitapları

Atalay Girgin*

Sonunda bunu da öğrendik: MEB’in ders kitapları gençleri ateizme sürüklüyormuş!

Peki; MEB’in hangi ders kitapları, gençleri, öğrencileri ateizme götürüyormuş? Hatta deizme de…? Acaba gençler arasında deizm ve ateizm yayılıyor yaygarasının nedeni bu kitaplar mı?

İnsanın “Bak sen şu dinsiz MEB’in yaptığına” diyesi geliyor. Çaktırmadan neler yapıyormuş neler? Hem deizm ve panteizme götürüyormuş gençleri hem de ateizme… Seç beğen al! Sonuçta ikisinde de dinsizlik garanti… Allahsız ve dinsiz bir kurumdan başka ne beklenirdi ki zaten…

İşin ironisi bir yana… “Durduk yere, bu başlık ve sorular da nereden çıktı?” diye sormayın. Enes Kara’nın, Nur Cemaatine ait olduğu söylenen bir evde, ardında bir video kaydı bırakarak intihar etmesinin ardından, basında ve sosyal medyada birçok söz söylendi. Birçok yazı yayımlandı.

Bunlardan bazıları oldukça ilginçti. Tıpkı Akit güruhundan Ali Erkan Kavaklı imzasını taşıyan yazı gibi…

14 Ocak 2022

Mahmut Özer’e Göre MEB’i Yöneten Kim?

 

Mahmut Özer’e Göre MEB’i Yöneten Kim?

Atalay Girgin*

Başlıkta yer alan soruyu okur okumaz aklınızdan kimlerin, hangi kişi ve kuruluşların geçtiğini bilmiyorum. Ancak söylenenlere göre, eğer inanırsanız; MEB’in yönetilmesine, ne aralarında TÜGVA, Ensar, TÜRGEV, KADEM, vb gibi kuruluşların bulunduğu 9’lu STK’lar olarak anılan Eğitime Destek Platformu karışıyormuş, ne rant ve koltuk çeteleri, ne malum sendikalar ne de Diyanet, cemaat ve tarikatlar…   

Eğer yine inanırsanız; MEB’in yönetiminde, bunların uzaktan ya da yakından hiçbir dahli, hiçbir müdahalesi ve emir telakki edilecek hiçbir talebi ya da ricası yokmuş! Zaten rant ve koltuk çetelerinin de esamesi bile okunmuyormuş artık! “Kirli işlere ve harama bulaşan haramzadelerle” de yollar ayrıldığı için, dikensiz gül bahçesine dönen MEB’de yönetime karışmaya cüret edecek hiçbir kişi ve grup kalmamış!

Dilleri varsa ve hızlarını alamasalar, “Ne Beştepe’den birileri karışabilir MEB yönetimine ne de her tür makama lütfedici, her tür makamdan da affedici ve azledici olan, Allah’ın lûtfu, velinimetimiz efendimiz zatı şahaneleri” diyecekler! Lakin işi o noktaya kadar taşıyacak ve baklayı ağızlarından çıkartacak soruları kimse sormuyor.

Hatta “Madem ki MEB’in yönetimine, alınan kararlara hiç kimse, hiçbir kurum ve kuruluş karışmıyor; o halde çocukların, 4-6 yaşından itibaren Diyanet, tarikat, cemaat ve bazı dini vakıf ve derneklerin denetimindeki Kuran Kurslarına teslim edilmesine kimler onay veriyor? Soyut düşünme evresinin fersah fersah uzağındaki bu çocukların zihinlerinin “Melek, Şeytan, Cennet, Cehennem, Allah, vb gibi”, hiçbir gerçekliği olmayan salt imgesel kavramlarla örselenmesine, iğfal ve işgal edilmesine kimler, neden seyirci kalıyor? Bunları yapan ve MEB’i yöneten kim?” sorularını da sormuyorlar.

10 Ocak 2022

Sorunsuz Öğretmenler Sorunlu Öğrenciler!

 

Sorunsuz Öğretmenler Sorunlu Öğrenciler!

Atalay Girgin


Başlıkta, “sorunlu” sözcüğünü kullanmış olsam da onlar şöyle demişti: Problemli öğrenciler elensin!

Altı üstü üç sözcükten ibaretti. Söylemesi dile kolaydı. Üç sözcükten ibaret kısacık bir cümleyle hem sorunun nedenini hem de çözümünü ortaya koyuvermişlerdi. Hem de daha yarıyıl bile tamamlanmadan: Problemli öğrenciler elensin!

Ne de olsa ‘öğretmen’, hele de yasamadan yargı ve yürütmeye dek, eğitim dâhil olmak üzere, tüm toplumsal kurum ve kuruluşları yerle yeksan eylenmiş bir Cumhuriyetin ‘yeni öğretmen’i sıfatını taşımak maharet isterdi günümüzde. Hele hele böylesi bir düzenin efendilerinin ya da ikinci üçüncü dereceden çemişlerinin lûtfuna mazhar olup MEB’in “ulufe tarlası” olarak nitelenen proje okullarında yönetici koltuğuna oturtulmak ise daha da özel maharetler…

Anlaşılmıştı. Maharetleri ‘özel’di! Lakin kim problemliydi? Kim problemsiz? Bunun ölçüsü neydi? Kim ya da kimler belirleyecekti bunu? Peki; “problemli öğrenciler elensin” diyenler de dâhil olmak üzere, problemsiz insan var mıydı?

Şeytan’la Gerdeğe Girenler

Hele de toplumun büyük bir çoğunluğu ekonomik ve sosyal sorunlar altında yaşarken… Hele de insanın insanı sömürüsüne dayanan kapitalist sömürü düzeninin iki temel illeti olarak nitelenen işsizlik ve hayat pahalılığı her geçen gün artarken…

07 Ocak 2022

MEB ve ‘Bakan’ı Çocuklar Yalanladı

 

MEB ve ‘Bakan’ı Çocuklar Bile Yalanladı

Atalay Girgin

Milli Eğitim Bakanlığı ve onun ‘bakan’ı Mahmut Özer’i, bir okul ziyareti sırasında, kütüphane isteyen Urfalı çocuklar yalanladı1. Ve klasikleşen bir Türkiye gerçeğiydi yaşanan…

Ne yalanlanan utandı söylediği sözlerden ne de onun sözlerini başlığa çekerek haber yapanlar. Yüzleri bile kızarmadı hiçbirinin. Çünkü yalancının ve yalanın hükümran olduğu bir yerde hakikatin hükmü yoktu.

Oysa çok değil, daha 2021’in son günü “Kütüphanesiz okul kalmadı”2 diyordu hem MEB hem de ‘bakan’. Hâlâ MEB’in sitesinde duran bu habere göre, “Kütüphanesiz Okul Kalmayacak” Projesi Kapanış Töreni, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan ve Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in katılımıyla İstanbul'da gerçekleştiril”mişti.

Bu kapanış töreninde, Türkiye’nin “First Lady”si Emine Erdoğan’ı da yanına alıp kameraların karşısına geçen Mahmut Özer, gururla “Kütüphanesiz okul kalmadı” diyordu, “Kütüphanesiz okul kalmadı”.

Söylediğine kendisi inanıyor muydu, bilinmez. Ama başkalarının inanmasını bekliyordu. Ne var ki “Kütüphanesiz okul kalmadı” sözü eğitim gerçekliğinin hakikatini ifade etmiyordu. Bir başka deyişle, hadi yalan demeyeyim ama Mahmut Özer doğru söylemiyordu. Aksine eğitimin gerçekliğine aykırı bir beyanda bulunuyordu. 

Ve bu sözün hükmü, “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” özdeyişini anımsatırcasına, ancak Urfalı çocukların, öğrencilerin “Kütüphane isteriz” diyen masumane taleplerine kadar sürdü. Çünkü bu çocuklar, bu öğrenciler, belki de talep ve sözleriyle MEB ve Mahmut Özer’i yalanladıklarını bile düşünmeden, aslında şöyle demişlerdi: Siz kütüphanesiz okul kalmadı diyorsunuz ama bizim kütüphanemiz yok!

17 Kasım 2021

Danıştay MEB’in ‘Bürokrat Zırhı’nda Delik Açabilir Mi?

 

Danıştay MEB’in ‘Bürokrat Zırhı’nda Delik Açabilir Mi?

Atalay Girgin*

“MEB başsavcılığa neden soruşturma izni vermedi?1” başlıklı yazıyı okuyanlar anımsayacaktır. Söz konusu yazıda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, MEB bürokrasinden 7 kişi hakkında “Soruşturma İzni” talep ettiğini yazmıştık.

Dönemin Milli Eğitim ‘Bakan’ı Ziya Selçuk imzasıyla bu talep reddedilmiş ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına “Soruşturma İzninin Verilmemesi”ne hükmedilmişti.

Savcılığın, “4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun” bağlamında talep ettiği “Soruşturma İzni”nin gerekçesi “Görevi kötüye kullanma” suçuydu.

Bu suçun açılımında ise şunlar yazılıydı: Milli Eğitim Bakanlığı’nda yapılan atamalar ve/veya görevden almalarla alakalı yargı süreçlerine müdahale anlamı taşıyan, bu sayede hem çıkar sağlandığı hem de kamunun gereksiz tazminat ödemesine sebep olunarak suç işlendiği iddiaları

İddialar Ciddiydi Ama…

18 Ekim 2021

Mahmut Özer Cinsel Tacizden Kaçamadı

 

Mahmut Özer Cinsel Tacizden Kaçamadı

Atalay Girgin*

“Kaçtığın yer kaçamadığın yerdir” der şair. Onu yankılarcasına söylersek eğer, çözmek yerine üstünü örttüğün; sorulduğunda sustuğun; yüzleşip hesaplaşmak yerine yokmuş gibi davranmaya çalıştığın sorun da kaçamadığın sorundur. Gün gelir seni yakalar. Tıpkı; Mahmut Özer’i yakaladığı gibi…

Oysa “MEB’de Taciz ve Tecavüz1 başlıklı yazıdan, “MEB’de Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Mahmut Özer’e Çağrı”ya2 dek, defalarca yazmış ve defalarca sormuştuk. Hatta cinsel taciz ve tecavüz olaylarında doğrudan ya da dolaylı dahli olan bazılarının adlarını verircesine belirtmiştik. Makamlarını bile yazmıştık. Tacizcileri hangi sıfatla atadıklarından, hangi sıfatla onların pansiyonda öğrenciler arasında yatıp kalkmasına onay verdiklerinden söz etmiştik.

Lakin, söz konusu yazılarda değinilen sorunlara ve sorulan sorulara karşı, ne kameralar karşısında çocuklara “kuzucuklarım” diyen Ziya Selçuk’tan bir yanıt geldi ne de onun halefi Mahmut Özer’den… Her ikisi de halef-selef, aynı tavrı gösterdiler, cinsel taciz ve istismar olaylarına, dahası bu olayların faillerine karşı… Hem de bu olaylarda bezi-tarağı olanlardan en azından biri halen MEB bürokrasisinin koridorlarında dolaşırken… Buna rağmen sorulduğunda sustular.

05 Ekim 2021

MEB’de Cinsel Taciz Ve Tecavüze Karşı Mahmut Özer’e Çağrı

 

MEB’de Cinsel Taciz Ve Tecavüze Karşı 

Mahmut Özer’e Çağrı

Atalay Girgin*

Yeni eğitim öğretim döneminin başlaması ve okulların açılmasının üzerinden bir ay bile geçmedi. Ama öğretmen ve okul idarecilerine ilişkin cinsel taciz ve istismar haberleri basının ve sosyal medyanın gündemine düşmeye başladı.

Sanki zillerin çalışı, derslerin başlangıcının ya da bitişinin değil de yeni bir cinsel taciz ve istismar sezonunun açılış habercisine dönüştü.

Elbette genelleme yapmanın doğru olmadığını biliyorum. Keza bütün okulların cinsel taciz ve istismarda bulunan öğretmenler ve idarecilerle dolu olmadığını da biliyorum. Hatta birçok öğretmenin ve idarecinin öğrencileri kıskançlıkla koruduğunu da… Bu niteliklere sahip olan öğretmen ve idarecilerin de yazılanları, gereksiz bir alınganlıkla kendi üzerlerine alınmayacaklarını düşünüyorum.

Ancak bu durum, yaşanmış ve yaşanmakta olan gerçeklikleri görmezlikten gelmenin nedeni de olamaz ve olmamalıdır. Çünkü cinsel taciz ve istismara ilişkin kamuoyunda bilinenler yalnızca haberlere konu olanlarla sınırlıdır. Ve haberlere yansımadığı sürece, cinsel taciz ve istismar olayları, yaşandığı çevrenin sınırları içinde kapatılıp gitmektedir. Üzeri örtülerek, unutulmaya terk edilmektedir.

Mağdurlar korkudan ya da bilemediğimiz başka nedenlerden dolayı sorunu dillendiremezken; bunlara ilişkin bilgi ve duyumları olanlar da adam sendeci bir tutumla susmakta ve konuyu yetkililere taşımamaktadır. Olay büyüyüp, basının gündemine gelmediği ya da savcılıklarda şikâyete dönüşmediği sürece bir sır perdesinin ardında yaşanmaya devam etmektedir.

Oysa mağdur olan ya da mağduriyetine sessiz kalınan her öğrenci, yaşadığı travmaların ve korkuların etkisiyle, bilinci derinden yaralanmış ve sakatlanmış bir fert olarak toplumun içine ve geleceğine salınmaktadır. Buna kimin hakkı vardır ki… Elbette hiç kimsenin hakkı yoktur. Anne babalarının bile…

03 Ekim 2021

MEB’de Euro Aşkı

 

MEB’de Euro Aşkı

Atalay Girgin*

“Milli Eğitim Bakanlığı 2020 Yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporu” yayımlandı. Bu raporun ardı sıra, geçmiş yıllarda olduğu gibi, basının ve sosyal medyanın gündemine birçok bilgi ve iddia içeren haber düştü. Neredeyse birbirinin benzeri olan bu haberleri okudunuz.

Ancak Sayıştay Raporunda yer alan ve başlığa taşıdığımız konuyu hiçbir yerde okumadınız. Geçen yıl yayımladığımız, “MEB’in 640 Milyon Eurosu Nerede?”1 ve “Ziya Selçuk’tan 640 Milyon Euroluk MuhteşemCevap2 başlıklı yazılarda anlatılanlar gibi bu da herhangi bir yerde yayımlanmadı.

Süzgeçten Geçen Sayıştay Raporları

Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk’ün , “Sayıştay raporlarına müdahale mi ediliyor?” başlıklı yazısı, bu raporların süzgeçten geçirilmek bir yana, sansüre tabi tutulduğu kuşku ve iddialarını gündeme taşıdı.

Öztürk’ün yazısında yer alan, “Geçen haziran ayının sonunda yeni Sayıştay başkanı, TBMM tarafından seçildi ve göreve başladı. Seçilen kişi Cumhurbaşkanlığı bünyesinde görev yapan bir bürokrattı. Ne hukukçu ne de herhangi bir denetim tecrübesi bulunmayan bir kişi. İktisat mezuniyeti dışında Sayıştay ile ilintili tek bir yanı yok.” diyen satırlar kuşku ve iddiaları güçlendiriyor.

 Ancak bunun yanı sıra yazılan,Yeni başkanın son yayınlanan raporlara müdahale ettiği iddiası alabildiğine yaygın. Başkan Yener'in, iki danışmanı aracılığı ile Değerlendirme Kurulu raporlarından bazı bölümleri, başkanın isteği üzerine çıkarttırdığı belirtiliyor.”3 sözleri, “sansür” iddialarını kuşkudan öteye geçerek pekiştiriyor.   

İşte bu,  “özel ve sıkı” denetim koşullarından geçerek yayımlanan Sayıştay Raporlarına rağmen, yine de kırıntı kabilinden geriye kalan tespitler bile basılı ve internet ortamında yayın yapan gazetelerin ve sosyal medyanın ilgisini çekecek, gündemini meşgul edecek denli önem taşıyor. Acaba süzgeçten geçirilmese ya da iddialara konu olduğu gibi “sansür”e uğramadan yayınlansa neler olur, neler?

Sorunun olası yanıtlarını bir yana bırakıp, başlıkta yer alan ve “Milli Eğitim Bakanlığı 2020 Yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporu”nda belirtilen konuya dönelim.  MEB’deki Eurolara ne olduğuna…

29 Eylül 2021

MEB’de Siyasal Mobbing Mağduruna Bakan Onaylı Sürgün

 

MEB’de Siyasal Mobbing Mağduruna Bakan Onaylı Sürgün

Atalay Girgin*

Geçtiğimiz günlerde haberlere konu olan ve Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaşanan mobbing sıradan bir olay değildi. Bunu herhangi bir mobbingden ayıran ise öncelikle siyasal temelli ve sistematik bir mobbing oluşuydu.

Üst üste verilen yargı kararlarına rağmen, hem yerel hem de merkez MEB bürokrasisinin bilgisi dâhilinde gerçekleştirilmesiydi. Bu durum tam beş yıldır sürmekteydi. Ve son nokta sürgün kararıyla konuldu. Bilin bakalım bu sürgün kararının altına, adına imza atılan ahlâk ve adalet abidesi ‘bakan’ kimdi? 

Siz sorunun yanıtını düşünürken ben devam edeyim: Siyasal iktidar, eğitim, öğretmen ve kadrolaşma ilişkilerinin ne denli iç içe geçtiğini, ne denli ayağa düştüğünü gösteren bu olayın ayrıntılarını aktarmadan önce, yazıyı uzatmak pahasına, eğitimci ve öğretmen bağlamında iki kişinin sözlerine değinmek gerek.

Bu sözlerden ilki Nermi Uygur’a ait. Diğeri ise yazdıklarından dolayı uzun yıllar cezaevlerinde kalmış ve öğretmenliği sürgünlerle geçmiş olan Fakir Baykurt’a…

Nermi Uygur Der Ki…

Betül Çotulsöken’in “Eğitim ve Kültür Filozofu Olarak” nitelediği Nermi Uygur’a göre, öğretmenin, eğitimcinin, eğitimbilimcinin “İşi, görevi, sözüm ona resmen kendisine buyrulanları yerine getirmek değildir.”1 Çünkü bu yola giren biri asla iflah olmaz.

Eğitimin hangi kademesinde bulunursa bulunsun; bir eğitimci, bir öğretmen, resmen kendisine buyrulanları yapmaya başladıkça bu niteliklerini yitirmeye ve hızla öğretmenlikten memur ‘öğretmen’liğe doğru evrilir. Yani düzenin efendilerinin ve onların temsilcilerinin istediği yöne doğru…

Yalnızca bununla da kalmaz. Her geçen gün siyasal iktidarın ve egemenlerin her tür işini gören bir hizmetkâra, bir emir erine, bir ayakçıya dönüşür. Dahası her tür yolsuzluk, hırsızlık ve adaletsizlikle kaim bir düzenin duvarındaki tuğlaya…

20 Eylül 2021

Ha Ziya Ha Mahmut

 

Ha Ziya Ha Mahmut! Burası MEB’dir Eğitim Teferruattır

Atalay Girgin*

Velisinden öğrencisine, hatta öğretmenine dek herkes bilmelidir ki “MEB’de neler oluyor?” sorusu gereksizdir. Özellikle 19 yıldır bu sorunun yanıtı bellidir. Eğitimde oynanan ve kamuoyuna servis edilen mostralık oyunlar bir yana, rant ve koltuk kavgası, MEB içinde sahnelenen oyunların asli unsurudur.  

Ziya Selçuk’un affedilip Mahmut Özer’in ya da başka birinin koltuğa oturtulması olup bitenlerin niteliğini değiştirmiyor. Oyun kaldığı yerden, hatta ara vermeksizin devam ediyor.

Sendikalar bile kuyruklarına basılmadığı, kendi kadrolarına fazlaca dokunulmadığı ve denge gözetildiği sürece bu oyuna karşı seslerini çıkarmıyor. “Sendikalar bile” derken, elbette tümünden söz etmiyorum. Adlarını bile anmaya gerek yok. Yalnızca bu rant ve koltuk kavgasının kamberi olanları kastediyorum.

Bunlar öylesine işbirlikçi ve yancıdır ki MEB’e eğitim için hibe edilmiş yüz milyonlarca euronun bulunamadığı Sayıştay Raporlarında belirtildiğinde bile hiç oralı olmazlar. Kendi uhdelerinde bulunan kadrolara ve koltuklara helal gelmediği sürece MEB’in tamamı malum rant ve koltuk çetelerince iç edilse bile “gık”larını çıkarmazlar.

Eğitimden ve Niteliğinden Söz Eden Yok!

Kendi istedikleri olmadığında ya da bazı yerlerde dağıtılan kadrolar, yapılan ihaleler kendi onayladıkları birilerine verilmediğinde ise “MEB’in taşra teşkilatı çetelerin elinde”, “MEB’in taşra teşkilatını çeteler yönetiyor” türü açıklamalarla hemen sahne alırlar. Kuyruklarına basılmış kediler misali ciyaklamaya başlarlar.

Ama bir kez bile, o taşra teşkilatlarını da atayanın MEB merkez teşkilatı olduğundan ve buradaki rant ve koltuk çetelerinden söz etmezler. Acaba neden? Kamberliğin ve yancılığın adabı ya da şanından mı? Yoksa tahmin edilse de bilinmeyen ve söylenmeyen başka nedenlerden dolayı mı?

14 Eylül 2021

MEB'de Hesaplaşma ve Devr-i Sabık

 

MEB’de Hesaplaşma ve Devr-i Sabık

Atalay Girgin*

Anımsar mısınız, bilmem. Mahmut Özer’in bir gece yarısı kararnamesiyle MEB’in ‘bakan’ koltuğuna oturtuluşunun ardından iki yazı kaleme almıştım: İlki “Ziya Selçuk Gitti Hesaplaşma Bitti Mi?”1 başlığını taşıyordu, ikincisi ise “MEB’de Hesaplaşma Erken Başladı”2..

Söz konusu yazılarda MEB’deki rant ve koltuk çetelerinin kavgasında ortaya saçılan bilgi ve iddialardan bazılarını aktarmıştım ki bunlardan biri de yaklaşık bir yıl önce dile getirilen “Bu operasyon Mahmut Özer’i bakan yapma operasyonudur” sözüydü. Özer’in ‘bakan’ sıfatı ve statüsüne kavuşmasıyla da bu iddia doğrulanmıştı.

Elbette bu çatışmada taraf olmaktan öte, taraflardan birinin üç “üst akıl”ından biri olduğu söylenen Özer’in (ki iddiaya göre diğerlerinden biri ünlü bir valiydi, öteki ise eli ayağı uzun etkili ve yetkili bir vakıfla bağlantılıydı) bunun gereğini yapmaması da beklenemezdi. Ve beklendiği gibi de oldu. Hem de hızlı bir biçimde…

Bu gelişmeler, geçmişten bu yana rant ve koltuk çetelerinin çöreklendiği Milli Eğitim Bakanlığında olup bitenleri yakından izleyen ve bunlara gözlerini kapamayan hiç kimse için şaşırtıcı ve sürpriz değildi. Ve işin aslı bu daha başlangıçtı.

Hesaplaşmada İlk Perde Koltuk Değişimi

Mahmut Özer ve onu “bakan yapma operasyonu”nu birlikte yönettiği ileri sürülen rant ve koltuk çetesi ve onları destekleyen vakıf ve STK’lar, aylardır yaptıkları hazırlıklar doğrultusunda hiç zaman yitirmeden işe girişti.

Önce MEB merkez teşkilatında ve genel müdürlük gibi önemli koltuklarda oturanlar değiştirildi ardı ardına. Sonra daire başkanları, il milli eğitim müdürleri ve ilçe milli eğitim müdürlerine el atıldı. Ve birileri “Ne oluyor?” dercesine kaş kaldırdı. Bir yerlerden başka bir yerlere telefonlar edildi. Hatta bazı valiler de girdi işin içine… Yeni atanan il milli eğitim müdürlerini göreve başlatmadıklarına dair iddialar düştü gündeme.  Bu süreç, farklı rant ve çıkar gruplarının siyasi uzantılarından gelen tepkiler üzerine şimdilik duraksadı, ama bitmedi. Hesaplaşmanın bu denli hızlı ve keskin gerçekleşmesi birilerini rahatsız etmiş olmalıydı.

02 Eylül 2021

MEB’de COVİD-19’a Milli-Yerli Çözüm!

 

MEB’de COVİD-19’a Milli-Yerli Çözüm!

Atalay Girgin*

Bir yandan vaka sayıları ve COVİD-19 kaynaklı ölen insan sayısı artarken, diğer yandan okullarda yüz yüze eğitim-öğretimin başlayacağı güne doğru ilerliyoruz.

Okulların açılmasına sayılı günler kala hem bilim insanları, hem de öğretmen ve velilerden kaygılı açıklamalar / paylaşımlar geliyor.

Bu yazının yazıldığı saatlerde, Prof. Dr. Bengi Başer şöyle diyordu: Salgın çığırından çıkıyor…

Prof. Dr. Başer, yukarıdaki sözü, Sağlık Bakanlığı’nın “Son 24 saatte, 23.946 yeni vaka, 290 ölüm…” açıklamasının ardından söylüyordu. Hem de daha okullar açılmadan…

Salgın Döneminde Blok Ders

Bir öğretmen ise Sağlık Bakanlığı’nın aynı açıklamasına atıfla, “Son 24 saatte Covid-19 sebepli 290 ölüm varken bazı okullarınızda 80 dakika blok ders yapılacağı, öğretmenin 10 dakika teneffüsün ardından tekrar 80 dakika blok derse gireceği doğru mu?” sorusunu yöneltiyordu birilerine.

Sürekli “Maske, Mesafe ve Temizlik”ten söz edilirken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, bu iş için öğrenci başına 20 Lira ayırdığı haberleri yayınlanıyordu. Bu yetmezmiş gibi, bir de “blok ders” bilgisi düşüyordu gündeme.

Olacak şey miydi bu?  Hem de salgın döneminde… Havsalası almıyordu insanın. “Bu kadar da olamaz” diyordu, “Bir yanlış anlama olmalı…”

31 Ağustos 2021

‘Bakan’sız MEB’de Büyük Haram

 

‘Bakan’sız MEB’de Büyük Haram

Atalay Girgin*

Bakan Olmayan ‘Bakan’ Mahmut Özer

Sonunda olacağı buydu. Bir gece yarısı kararnamesiyle Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturtulan Mahmut Özer, kendi yasal sıfatı ve statüsü gibi, geçerliliği hukuken tartışmalı iş ve işlemlere imza atmaya başladı. Hem de koltuğa oturtulduğu günden itibaren…

Efendilerin çıkarlarına uygun düşmediği sürece uygulanmıyor, hatta bir paçavra misali çiğnenip bir kenara atılıyor ve sık sık yok sayılıyor olsa da hâlâ şeklen yürürlükte olan Anayasa, yasalar ve mevzuata göre TBMM’de yemin etmeden “Bakan” sıfatı, statüsü kazanması ve göreve başlaması söz konusu olmayan biri, MEB’de ortalığın tozunu atıyor.

Anayasaya göre ‘bakan’ olmayan Mahmut Özer, hukuken geçerli sayılan iş ve işlemler tesis ediyor! Kararlar alıyor! İmzalar atıyor! Kendi sıfatı ve statüsü Anayasaya uygun olmadığı halde, ünlü 76’ıncı madde kapsamında birilerini görevden alıyor, başka birilerini göreve getiriyor.

Bu toplumun gelecek nesillerini yetiştirmeye aday olduğu söylenen ‘öğretmen’ adayları, bu bakan olmayan ‘bakan’dan atama talep ediyor. Görevde olan memur ‘öğretmen’lerse neler istiyor neler…

Muhalefet milletvekilleri TBMM’de bile yemin etmemiş birine, yanıtlaması istemiyle soru önergeleri veriyor ya da onun imzaladığı cevapları dikkate alıyor. Bu tutum ve davranışlarıyla, fiilen, bir kararnameyi Anayasadan üstün gördüklerini anlatıyorlar topluma.

Anayasanın “Tağyir Tebdil ve İlga”sına Aldırmayanlar

09 Ağustos 2021

Eğitime Yakışmayan Sadece MEB’de ‘Bakan’ Olur!

 

Eğitime Yakışmayan Sadece MEB’de ‘Bakan’ Olur!

Atalay Girgin*

Mahmut Özer’in Milli Eğitim Bakanı olarak atanmasının hemen ardından tartışmalar ve sorular başladı. Kimi “Gelen gideni aratır mı?” diyor, kimi “Ziya Selçuk’un günahı neydi?” Kimileri MEB’de yaşanan hesaplaşmada yitireceği kadroların derdinde… Başka birileri de eskilerinin yanına hangi yeni kadroları ekleyeceğinin…

Ve bu minval üzre birileri, “Ziya Hoca’nın esas günahı sistemli kurallı kaideli bir yönetim gerçekleştirme çabasıydı. Sistemi, kural kaideyi, düzeni ve nizamı istemeyen çıkar çevreleri ve menfaat çeteleri şimdilik başarmış görünse de umudumuz o dur ki yeni Bakan bir Anadolu evladı olarak devletin tahrip edilmesine müsaade etmeyecektir” diyerek sürdürüyorlar sözlerini…

Öyle zekiler ki hem gidenin giderayak kendileri için yaptığı “kıyak” atamalar karşısında şükranlarını sunuyorlar, hem de “Anadolu evladı” nitelemesiyle Mahmut Özer’e göz kırpıyorlar. Dahası Ziya Selçuk’u “çıkar çevreleri ve menfaat çeteleri”nin götürdüğünü, dolaylı bir biçimde de Mahmut Özer’i onların getirdiğini söylemeyi ihmal etmeden…

Lakin atayanlar gibi, söz konusu kesimler de Mahmut Özer’in eğitime yakışan bir bakan olup olmadığını sorgulamıyor, bununla da ilgilenmiyorlar. Hatta eğitime yakışan bir bakan ile MEB’e yakışan bir bakan arasında fark olup olmadığıyla da… Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi, ucunda rant ve koltuk yoksa, bunlar için eğitim, dertler sıralamasında bir dert bile değildir.

Oysa ikisinin arasında öyle farklar var ki… O halde başlayalım: MEB’e yakışan her bakan eğitime yakışır mı? Ya da eğitime yakışan her bakan MEB’e yakışır mı?