Sedat
Peker MEB’in Nesrin’ine Uzandı
Atalay
Girgin*
Sosyal medya üzerinden yaptığı her açıklamayla gündem olan ve gündemi belirleyen Sedat Peker, geçmiştekilerin yanı sıra son günlerdeki çarpıcı ve skandal niteliğindeki paylaşımlarıyla birlikte, sonunda irili ufaklı düzeniçi muhalefeti peşine taktı. Yaklaşık bir buçuk yılın sonunda eline dilekçesini alan savcılıklara koşmaya başladı.
Düzeniçi Muhalefetin Kutup Yıldızı
Asıl
yazı konumuz bu olmasa da şunu belirtmeden geçmeyeyim: Düzenin siyasal bilinç
sınırlarına hapsolmuş ve yürütmeden yasama ve yargıya dek toplumsal çözülmenin,
kültürel-ahlaki çürümenin sarmalında tüm kurumlarıyla bir bataklığa dönüşmüş
olan bu yapıyı tahkim etmeye talip olan düzeniçi muhalefet gayrı resmi fiili
liderini buldu.
Bir
başka deyişle, Sedat Peker, düzeniçi muhalefetin kutup yıldızı oldu. Bu noktada
yorumsuz bir biçimde şunu söylemek bir kehanet değildir: Muhalefetin yapılması
muhtemel bir seçimi kazanması da kaybetmesi de Sedat Peker’e bağlıdır.
Hal
buyken, düzenin iktidarı ve onun düzeniçi muhalefetinin çapı ortadayken, bu
düzene mahkûmsunuz ve bu düzenden kurtuluşunuz yok artık!
Ne
“Yeni Bir Toplumsal İnşa Projesi” ihtimali var ufukta ne de bu düzenin ortadan
kaldırılışı… Yalnızca çözülen, çöken, çürüyen ve yozlaşıp bir moloz yığınına,
hatta bataklığa dönen, insanın insanı sömürüsüne dayanan bir düzenin tahkimat
ihtimali var. O da bir ihtimalden ibaret şimdilik… (Bu bölümün daha geniş bir
değerlendirmeyi içeren başka bir yazı konusu olduğunu belirterek devam edelim.)
Peker MEB’e Uzandı
Velhasıl düzeniçi muhalefeti peşine takıp, onların kutup yıldızına dönüşen Sedat Peker, en son açıklamalarıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na da uzandı.
Peker’in
Taşkesenlioğlu kardeşleri ve onların ilişkilerini kamuoyu gündemine taşıyan son
açıklamaları her boyutuyla çürümüşlüğün örneklerinden bazılarını sergiliyordu.
Bank
Asya’dan Halkbank Genel Müdürlüğüne ve oradan da SPK’nın tepe yöneticiliğine
uzanan Ali Fuat Taşkesenlioğlu’yla başlayıp, AKP Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’yla
devam eden bu açıklamalar, MEB’in Burdur İl Milli Eğitim Müdürlüğü koltuğunda
oturan Nesrin (Taşkesenlioğlu) Kakırman’la noktalanıyordu. Bizi de eğitim
babında ilgilendiren işin bu kısmıydı zaten.
MEB Nesrin Kakırman’ı Bilmiyor
Muydu?
Resmi kayıtlarda yer alan bilgilere göre, 27 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı personeli olan Nesrin Kakırman, bu sürenin 19 yılında değişik kademelerde yöneticilik yapmış. Son sekiz yılında ise, yani 2014 yılından itibaren, önce İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Yardımcılığına, sonra da Ankara MEM Müdür Yardımcılığına atanmış.
Ardı
sıra Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü koltuğuna oturtulan Kakırman, kendisindeki
cevheri keşfeden MEB yöneticileri ya da malum çevrelerce 2022 yılında da sırasıyla
Eskişehir İl Milli Eğitim ve Burdur İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevlerine
getirilmiş. Eskişehir MEM müdürü olarak yaklaşık iki ay görevde kalabilen
Kakırman, buradan alınıp Burdur İl Milli Eğitim Müdürü yapılmış.
Halen
Burdur İl MEM Müdürü olan Kakırman’ın bir devlet memuru sıfatıyla düzenli
olarak mal beyanında bulunuyor olması gerek. Çünkü bu her devlet memurundan
düzenli olarak istenir. Peki; devlet memurlarının ve öğretmenlerin yüzde kaçı
doğru beyanda bulunur? Ya da MEB bürokrasisinin değişik kademelerinde bulunan
yönetici ve bürokratların yüzde kaçı kendilerinin ve yakınlarının mal
varlıklarındaki değişimi gerçeğe uygun bir biçimde beyan eder?
Nesrin Kakırman’ın Mal Beyanı Doğru
Mu?
“Hepsi”
mi, dediniz? Güldürmeyin insanı… “Hepsi” ya da daha doğrusu çoğunluğu, ancak ve
ancak “Devlet memurunun beyanı esastır ve doğru kabul edilir” hükmünün ardına
saklanır. Çünkü devlet memurunun yalan söyleyebileceği baştan reddedilir ya da
istisna kabul edilir. Hele de yüksek bürokratların…
Eğer
Nesrin Kakırman da bu hükmün ardına saklanarak, bir öğretmen, bir eğitimci ve
bir eğitim yöneticisi olmasına rağmen, mal beyanlarında gerçeğe aykırı
bildirimlerde bulunup, yalan ifadelere başvurmuş ve mal varlığındaki
değişimleri doğru bir biçimde aktarmamışsa, gizlemişse, MEB’de birileri elbette
hakikati bilemez. Ancak bu hem etik, hem ahlâki hem de hukuki bir sorundur. Elbette
kim takar, etiği, ahlâkı ve hukuku diyorsanız orası başka…
Lakin,
eğer Nesrin Kakırman, mal beyanı bildirimlerinde gerçeğe aykırı beyanlarda
bulunup, kasıtlı olarak yanlış bilgiler vermediyse ya da bir başka deyişle
yalan ifadeler kullanmadıysa, yani aynıyla vaki olanı aktardıysa MEB yöneticilerinin,
özellikle de Personel Genel Müdürlüğü bürokratlarının Nesrin Kakırman hakkında
doğru bilgiye sahip olduğunu düşünmek ve kabul etmek gerekir.
Eğer
hal buysa, Nesrin Kakırman’ın MEM’lerdeki yöneticilik basamaklarını çıkmasına
vesile olan ve atamasını yapanlar, onun aynı zamanda ticaretle uğraştığını, Sedat
Peker’in deyişiyle çevresindeki birilerinin uyarıları üzerine devredinceye dek
de “MAYA Eğitim ve Danışmanlık Şirketi”nin sahiplerinden biri olduğunu
biliyorlardı, demektir.
Bu
durumda soru şudur: Eğer MEB yöneticileri ve Personel Genel Müdürlüğü
bürokratları bu durumu biliyorlarsa, şirket sahibi birini neden, nasıl ve niçin
Milli Eğitim Müdürü yaptılar? Bu süreçte hangi etkili ve yetkili kişiler rol
oynadı? Nesrin Kakırman’ın MEM müdürü olmasını kimler istedi?
MEB ve Eğitim Böyle Çökertildi
Yukarıdaki
soruların cevabını verecek birileri çıkar mı? Cevabını verse bile hükmü olur
mu? Bilmem. Elbette bilirim de bilmem. Çünkü bu tür iş ve işlemler yıllardır
MEB’de olup biten vaka-i adiyelik işlerdir.
Akşamdan
sabaha sabahtan akşama bazı özel okul sahipleri ya da yöneticilerinin jet
hızıyla bürokrasi kadrolarına atandığı bir kurumdur MEB. Keza hiçbir gerekli
koşula sahip olmayanların ansızın milli eğitim müdürü yapıldığı; taciz eylemleri
sübuta ermiş olanları okul müdürlüğüne, milli eğitim yöneticiliğine atayanların
taltif edildiği; soruşturmalarda, milli eğitim müdürlüğü yaparken bir dizi lüks
daire, lüks araba sahibi olduğu tespit edilenlerin daire başkanlığına
yükseltildiği bir kurumdur da… Dikkat edin! İhale yolsuzlukları, rant ve koltuk
çeteleri, görevi kötüye kullanma ve görevi suistimal, vb olayları saymıyorum
bile…
Nesrin
Kakırman, eğitimin ve MEB’in çökertilmesi süreci açısından basit bir
çakıltaşıdır, belki de yalnızca bir kum zerresidir. Muhtemelen Sedat Peker
adını anmasaydı, arada kaynayıp gidecekti. Kenarda köşede yaptıklarıyla kalacak
ve hatta konumuz bile olmayacaktı.
Bundan
dolayıdır ki gündem bir yana önemli olan Nesrin Kakırman değildir. Çünkü o
sistem içinde küçük bir ayrıntıdır. Asıl önemli olan toplumsal çözülme ve
kültürel-ahlaki çürüme sarmalının içinde yasamadan yargı ve yürütmeye dek tüm
kurum ve kuruluşların, buralardaki ilişkilerin yozlaşması, zehir saçan bir
bataklığa dönmesidir. Bunlar içinde daha kötüsü ve daha vahimi de eğitimin ve
MEB’in bu sürecin ayrılmaz ve asli bir unsuruna dönüşmesidir.
MEB’de Çöküşün İki Birimi
MEB
demişken de belirtmek gerek: Eğitimde personel seçimi, ataması ve denetim,
inceleme ve soruşturmasını yapan iki temel birim vardır. Bunlardan biri
Personel Genel Müdürlüğüdür, diğeri de Teftiş Kurulu Başkanlığı…
Dolayısıyla,
müfredat ve içerik belirleme bir yana, eğitimin ve MEB’in çökertilmesi
sürecinde asıl ve öncelikli sorumluluk bu iki birime ve başında bulunan
bürokratlara aittir. Özellikle son 20 yılda bu iki birimden Personel Genel
Müdürlüğünün yaptığı tüm atamalar, iş ve işlemler sorgulanmaya muhtaçtır. Keza
Teftiş Kurulu Başkanlığınca açılıp kapatılan tüm dosyalar da buna dâhildir.
Abartmıyorum!
Düşünün: “Harama Bulaşmayan Kalmamış” başlığı altında bir dizi yüksek MEB
bürokratının yan yana fotoğrafları yayınlanıyor. Ama hiç kimseden ses çıkmıyor.
Zerre bir itiraz, zerre bir açıklama gelmiyor. ‘Bakan’ından bürokratına herkes
suspus…
Yoksa bu sessizlikle “Sükut ikrardan gelir” sözü en tepeden en aşağıya dek bir kez daha onaylanıyor mu? Elbette fosseptik taşmış ve içindekiler dört bir yana dağılmışsa, soru da olası yanıtı da çoktan gereksizleşmiş ve hükmünü yitirmiştir. Yapılması gereken tek şey topunu süpürüp atmaktır artık…
NOT: Bu yazı 30 Ağustos 2022 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi'nde aynı başlıkla yayınlanmış yazının tam halidir.
* Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Öğretmen
Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Güncel ve Düşünsel; http://atalaygirgin.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder