MEB’de
Siyasal Mobbing Mağduruna Bakan Onaylı Sürgün
Atalay
Girgin*
Geçtiğimiz günlerde haberlere konu olan ve Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaşanan mobbing sıradan bir olay değildi. Bunu herhangi bir mobbingden ayıran ise öncelikle siyasal temelli ve sistematik bir mobbing oluşuydu.
Üst
üste verilen yargı kararlarına rağmen, hem yerel hem de merkez MEB
bürokrasisinin bilgisi dâhilinde gerçekleştirilmesiydi. Bu durum tam beş yıldır
sürmekteydi. Ve son nokta sürgün kararıyla konuldu. Bilin bakalım bu sürgün
kararının altına, adına imza atılan ahlâk ve adalet abidesi ‘bakan’ kimdi?
Siz
sorunun yanıtını düşünürken ben devam edeyim: Siyasal iktidar, eğitim, öğretmen
ve kadrolaşma ilişkilerinin ne denli iç içe geçtiğini, ne denli ayağa düştüğünü
gösteren bu olayın ayrıntılarını aktarmadan önce, yazıyı uzatmak pahasına, eğitimci ve öğretmen bağlamında iki kişinin sözlerine değinmek gerek.
Bu
sözlerden ilki Nermi Uygur’a ait. Diğeri ise yazdıklarından dolayı uzun yıllar
cezaevlerinde kalmış ve öğretmenliği sürgünlerle geçmiş olan Fakir Baykurt’a…
Nermi Uygur Der Ki…
Betül
Çotulsöken’in “Eğitim ve Kültür Filozofu Olarak” nitelediği Nermi Uygur’a göre,
öğretmenin, eğitimcinin, eğitimbilimcinin “İşi, görevi, sözüm ona resmen
kendisine buyrulanları yerine getirmek değildir.”1
Çünkü bu yola giren biri asla iflah olmaz.
Eğitimin
hangi kademesinde bulunursa bulunsun; bir eğitimci, bir öğretmen, resmen
kendisine buyrulanları yapmaya başladıkça bu niteliklerini yitirmeye ve hızla
öğretmenlikten memur ‘öğretmen’liğe doğru evrilir. Yani düzenin efendilerinin
ve onların temsilcilerinin istediği yöne doğru…
Yalnızca bununla da kalmaz. Her geçen gün siyasal iktidarın ve egemenlerin her tür işini gören bir hizmetkâra, bir emir erine, bir ayakçıya dönüşür. Dahası her tür yolsuzluk, hırsızlık ve adaletsizlikle kaim bir düzenin duvarındaki tuğlaya…
Söz Fakirt Baykurt’un…
“Öğretmen
yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen ders verir!” diyen
Fakir Baykurt’un ünlü sözleri yalnızca bir hoş seda olarak anımsanır günümüzde.
Çünkü mevcut koşullarda öğretmeninden bürokratına dek, eğitim kademelerinde
görev yapanların birçoğu ders vermekten çok düzenin egemenlerine ve her
kademedeki siyasetçilerine boyun eğip el avuç açmaya, yalvar yakar torpil
dilenmeye girişir.
Sonra
da bu zevatın arzu ve isteklerini yerine getirmek için pervane olur. Her tür
‘ahlâksız teklif’e teşne haline gelir. Ne de olsa her şeyin er ya da geç
ödenmesi gereken, hatta bitmek tükenmek bilmeyen bir bedeli ve diyeti vardır. Bu
diyeti ödemek için de etik değerler bir yana, ağızlarına sakız ettikleri ahlâki
değerlerden bile vazgeçerler.
Güvenilirlik
sıralamasında, din adamlarıyla birlikte listenin en alt sıralarını paylaşan
siyaset esnafına el açmayan, onların karşısında boyun büküp yalvarmayan
öğretmen ve eğitimciler ise ufalanırlar. Diğerleri ise neye dönüştüklerini bile
düşünmeden, yaşadıkları maddi ve manevi haz ayrıcalığıyla efendi
bellediklerinin ayaklarının dibine kıvrılırlar. Yani layık oldukları yere…
İnsan
Bakiyesine Dönüşenler
Eğitimin en temel ve diğerlerinin, yani
kültürel ve ekonomik işlevin içeriğini de belirleyen ve kuşatan başat işlevinin
siyasal ve ideolojik işlev olduğu bilinip anlatılmasına rağmen… Bu zerzevatlar,
siyasi şahsiyetlerin “ayağına turab olmak” pahasına elde ettikleri sıfat, statü
ve makamlara sığınarak, “okullarda siyaset yapmak yasaktır” der öğretmenlere… Hatta
doğruluktan, dürüstlükten, haktan, hukuktan, adaletten, milli, manevi ve ahlâki
değerlerden dem vururlar.
Hem de kendi hallerine bile bakıp utanmadan…
Kimlerin ve hangi sıfatzadelerin ayaklarına turab olduklarını bile düşünmeden… Oturtuldukları
koltuklarda, giydikleri şık ve pahalı kıyafetlerin içinde, bir ulufe kabilinden
lütfedilen sıfat ve statülerin gerisinde birer insan bakiyesine dönüştüklerini
bile fark etmeden… Sonuç bir hüsrandır aslında… Bedeli, öğretmeninden
öğrencisine ve velisine dek, toplumsal olarak ödenen bir hüsran…
Neyse… Sözü daha fazla uzatmadan bu genel
girizgâhı burada kesip konumuza dönelim. Ve ne olup bittiğine, sürgün kararının
altına adına imza atılan ahlak ve adalet abidesi ‘bakan’ın kim olduğuna bakalım.
Beş Yıl Önce
Başlayan Siyasal Mobbing
Bursa Eğitim İş Şube Başkanı Yeliz Toy’un2 basın açıklamasıyla gündeme düşen,
siyasal temelli sistematik mobbing, tam beş yıl önce başlar. Dönemin Milli
Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Personel Genel Müdürü Hamza Aydoğdu ve İl Milli Eğitim
Müdürü Veli Sarıkaya’dır
Mobbingin mağduru ise Bursa’nın en gözde
okullarından biri olarak nitelenen Bursa Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü Münevver
Yaman’dır. Müdürlük için yapılan sınavı kazanarak 2010 yılında bu göreve atanan
Yaman, dört yıllık müdürlük sürecini başarıyla tamamlar. Müdürlük süresi içinde
yaptığı ve takdir gören başarılı çalışmaları nedeniyle dört yılın sonunda
görevden alınmaz. Dahası 2015 Haziran’ında görev süresi, mevzuat gereği dört
yıllığına uzatılır.
Görünüşe göre her şey yolundadır. Lakin her
şeyin saniye bile sektirmeksizin an be an değiştiği bir evrende görünüş
aldatıcıdır. Ve değişen her şey doğrudan ya da dolaylı olarak bambaşka şeyleri
etkileyebildiği gibi, toplumsal hayatta gerçekleşen olaylar da hiç beklenmedik yeni
olay ve sonuçlara neden olabilir. Tıpkı bu mobbing sürecinde olduğu gibi…
Taşları
Yerinden Oynatan Etken
Milletvekili
olma düşleriyle 2015 Haziran’ında yapılan Genel Seçimler için belediye meclisi
üyeliğinden istifa eden Nilüfer Karakoç, aday listesine bile giremez. İşte
taşları yerinden oynatan etken… Ve bir anda boşta kalır. Ona hem maaş alacak,
hem de geçmiş sıfatına ve statüsüne uygun, gelir getirecek bir kapı bulmak
gerekir.
Bu
kapı da Veli Sarıkaya’nın İl Milli Eğitim Müdürü olduğu Bursa’da hemen bulunur.
Geçmişte öğretmenlik yaptığı söylenen Nilüfer Karakoç, önce öğretmenliğe
başlatılır ve hemen ardı sıra da Büyükorhon İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak
görevlendirilir. Elbette en az 13-14 yıldır, belki de daha fazla bir zamandır
sınıf yüzü görmemiş olan, AKP Bursa teşkilatının anlı şanlı İl Kadın Kolları
Başkanı okullarda öğretmen olarak süründürülecek değildir ya… Yerel ve merkezi
MEB bürokrasisinin buna göz yumması nasıl düşünülebilir ki…
Bursa
Eğitim İş Şube Başkanı Yeliz Toy’un basın açıklamasından öğreniyoruz ki Nilüfer
Karakoç, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü görevini bir yıl bile sürdüremez. Bunun
üzerine yine imdada emre amade bürokratlar ve İl Milli Eğitim Müdürü Veli
Sarıkaya yetişir. 2016 yılının Ekim3 ayında Nilüfer
Karakoç’u Bursa merkezde bir okula edebiyat öğretmeni sıfatıyla alırlar.
İddialara
göre bu konum, Nilüfer Karakoç için kısa bir konaklama istasyonudur ve
öğretmenlik görevinde bir ay bile kalmaz. Hatta sınıfta derslere girip
girmediği bile şaibelidir. Çünkü o, gözünü başka bir yere dikmiştir ve
birilerinin deyişiyle “ulufe tarlası”ndan bir ‘kupon arsa’ beğenmiştir
kendisine. Yalnız beğenmekle kalmamış, tutkulu ve şiddetli bir arzuyla istemeye
başlamıştır.
Münevver
Yaman’ı Sürgüne Götüren Süreç
Nilüfer
Karkoç’un arzu nesnesinin peşine düştüğü dönemde İl Milli Eğitim Müdürü Veli
Sarıkaya, MEB Personel Genel Müdürü Hamza Aydoğdu hâlâ aynı koltuklarda
oturuyor olsa da Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın yerine İsmet Yılmaz
atanmıştır. Bursa Olgunlaşma Enstitüsü müdürlüğünde ise görev süresi dört yıl
daha uzatılmış olan ve hakkında da herhangi bir soruşturma olmayan Münevver
Yaman vardır.
Ancak
Nilüfer Kararkoç’un arzuları için amade olan yerel ve merkez MEB bürokrasisi hemen
gereğini yaparlar ve 2016 Kasım’ının ilk günlerinde Münevver Yaman’ı görevden
alıp öğretmenliğe atarlar. Elbette onun yerine de Nilüfer Karakoç’u…
Münevver
Yaman İdare Mahkemesinin yolunu tutarken, Nilüfer Karakoç koltuğa kurulur.
Mevzuata göre usulsüz olduğu alenen ortada olan bu görevden alma, dahası yine
usulsüz olan Nilüfer Karakoç’un ataması, beklendiği gibi, İdare Mahkemesi
tarafından17 Temmuz 2017 tarihinde iptal edilir.
Lakin
ne Nilüfer Karakoç’un arzularının ne de yargı kararlarını takmayan MEB
bürokrasisinin önünde kim durabilir ki… Mahkeme kararı sonucu, göstermelik
olarak Münevver Yaman’ı göreve başlatmak zorunda kalanlar, bunun üzerinden iki
ay bile geçmeden yeniden onu müdürlükten alıp öğretmenliğe atayanlar, arzu
nesnesini Karakoç’a teslim ederler.
Münevver
Yaman, usulsüzlüğü apaçık ve hile-i şer diye nitelenebilecek bu uygulamaya
karşı bir kez daha idare mahkemesine başvurur. Bu usulsüzlük de yine İdare
Mahkemesince 21 Haziran 2018 tarihinde iptal edilir.
Bu
arada personel Genel Müdürlüğü’nde Hamza Aydoğdu olsa da Bursa İl Milli Eğitim
Müdürü Veli Sarıkaya görevden alınmış ve yerine Sabahattin Dülger atanmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna da Ziya Selçuk oturtulmuştur. Lakin birileri
gidip başka birileri gelse de Nilüfer Karakoç’un arzularına amade olan anlayış yerli
yerinde durmaktadır. Tarih 19 Aralık 2018’i gösterirken, bir kez daha aynı
usulsüzlükle Münevver Yaman görevden alınıp öğretmenliğe atanırken Bursa Olgunlaşma Enstitüsü, sevdalısı Nilüfer Karakoç’un emrine verilir.
Münevver
Yaman bu usulsüzlükler karşısında, üçüncü kez, yine yargının kapısını çalar. Ve
mahkeme bir kez daha Münevver Yaman’ın lehine sonuçlanır.
Ne
var ki bu hukuksuz ve usulsüz uygulamalarla geçen zaman içinde Münevver Yaman’ın,
mevzuata göre müdürlükte kalması gereken sekiz yılık süre bitmiştir. Ancak ona
uygulanan bu siyasal temelli ve sistematik mobbing bitmemiştir. Bu kez hakkında
sürgün kararı verilir. Hem de Bursa’dan Muğla’ya…
Sürgün Kararını Verenler
Hayat
Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’nün teklifi ve kararına da dayanarak, Münevver
Yaman’ın Bursa’dan Muğla’ya sürülme kararnamesinin altında, geçmişten beri her
tür kadrolaşmanın adresi olan MEB Personel Genel Müdürlüğü ve onun Hamza
Aydoğdu kadar olmasa da ünlü Atama Dairesi Başkanı Aykut Bal imzası vardır.
Hani
şu, hakkında, “Görevi kötüye kullanma ve çıkar sağlama” iddialarından dolayı,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “soruşturma izni” istediği, ama Ziya Selçuk’un
imzasıyla “soruşturma izni verilmemesi”ne karar verilen Aykut Bal. Elbette Aykut
Bal, sürgün kararnamesine sadece kendi adına imza atmamıştır. Milli Eğitimin,
ahlak, ahlaki değerler, etik ve adalet gibi sözleri ağzından düşürmeyen ‘bakan’ı
adına atmıştır. Yani şaptan şekerden haberi olmayan, memur ‘öğretmen’lerin “Ziya
hoca” diyerek yere göğe sığdıramadıkları Ziya Selçuk adına…
Ve İstifa…
Yerel
ve merkez MEB bürokrasisinin hukuksuz ve usulsüz uygulamalarına karşı, yargı
yoluyla yıllarca mücadele eden Münevver Yaman, sonunda sürgün kararı sonrası
istifa etmiştir. MEB bürokrasisi, ısrarla sürdürdüğü siyasal temelli ve
sistematik mobbingle, yargı kararlarına rağmen amacına ulaşmış; yılların
öğretmeni ve idarecisini yıldırmayı başarmış ve Nilüfer Karakoç’un arzularının
hizmetkârına dönüşmüştür.
Tek
başına bu olay bile eğitimin, aynı zamanda siyaset olduğunun ve eğitime,
okullara siyaset girmez diyenlerin ne kadar gözlerini gerçekliğe kapadığının ve
ne kadar yalan söylediğinin göstergesidir. Bu dönemin öncekilerden tek farkı, AKP’nin
bunu saklamadan, gizlemeden, herkesin gözüne soka soka yapmasıdır.
Ne
diyelim ki… Bu olup bitenleri görmezlikten gelen, görüp de gereğini yapmayan,
alenen karşı durmayan ve mücadele etmeyenler, dahası hâlâ eğitime ve okullara
siyaset girmez diyenler utansın! Elbette utanacak yüzleri kalmışsa…
Peki; yerel ve merkezi MEB bürokrasisinin, arzularını gerçekleştirmek için, ayağına turab olacak kadar uğruna seferber olduğu Nilüfer Karakoç kimdir? İşte yanıtı verilmesi gereken soru budur. Yanıtı olan ya da bunun yanıtını merak eden var mı? O halde yine bekleriz efendim…
* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 Nermi Uygur,
Kültür Kuramı, sy. 28, Yapı Kredi
Yayınları, 1996.
2 Bursa Eğitim İş
Şube Başkanı Yeliz Toy’un basın açıklaması, birçok haber sitesinde haberlere
konu olmuş ve haberleştirilmiştir.
3 “2016 Ekim ayı”
diyorum, çünkü 2016 Eylül ayı sonlarında hâlâ İlçe Milli Eğitim Müdürü
sıfatıyla makamında ziyaretçilerini ağırlamaktadır. https://kanal16haber.com/haber/yeni-yasama-yili-oncesi-yogun-mesai--29385.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder