MEB’de Cinsel Taciz Ve Tecavüze Karşı
Mahmut Özer’e Çağrı
Atalay
Girgin*
Yeni eğitim öğretim döneminin başlaması ve okulların açılmasının üzerinden bir ay bile geçmedi. Ama öğretmen ve okul idarecilerine ilişkin cinsel taciz ve istismar haberleri basının ve sosyal medyanın gündemine düşmeye başladı.
Sanki
zillerin çalışı, derslerin başlangıcının ya da bitişinin değil de yeni bir
cinsel taciz ve istismar sezonunun açılış habercisine dönüştü.
Elbette
genelleme yapmanın doğru olmadığını biliyorum. Keza bütün okulların cinsel taciz
ve istismarda bulunan öğretmenler ve idarecilerle dolu olmadığını da biliyorum.
Hatta birçok öğretmenin ve idarecinin öğrencileri kıskançlıkla koruduğunu da… Bu
niteliklere sahip olan öğretmen ve idarecilerin de yazılanları, gereksiz bir
alınganlıkla kendi üzerlerine alınmayacaklarını düşünüyorum.
Ancak
bu durum, yaşanmış ve yaşanmakta olan gerçeklikleri görmezlikten gelmenin
nedeni de olamaz ve olmamalıdır. Çünkü cinsel taciz ve istismara ilişkin
kamuoyunda bilinenler yalnızca haberlere konu olanlarla sınırlıdır. Ve haberlere
yansımadığı sürece, cinsel taciz ve istismar olayları, yaşandığı çevrenin
sınırları içinde kapatılıp gitmektedir. Üzeri örtülerek, unutulmaya terk
edilmektedir.
Mağdurlar
korkudan ya da bilemediğimiz başka nedenlerden dolayı sorunu dillendiremezken;
bunlara ilişkin bilgi ve duyumları olanlar da adam sendeci bir tutumla susmakta
ve konuyu yetkililere taşımamaktadır. Olay büyüyüp, basının gündemine gelmediği
ya da savcılıklarda şikâyete dönüşmediği sürece bir sır perdesinin ardında
yaşanmaya devam etmektedir.
Oysa mağdur olan ya da mağduriyetine sessiz kalınan her öğrenci, yaşadığı travmaların ve korkuların etkisiyle, bilinci derinden yaralanmış ve sakatlanmış bir fert olarak toplumun içine ve geleceğine salınmaktadır. Buna kimin hakkı vardır ki… Elbette hiç kimsenin hakkı yoktur. Anne babalarının bile…
İki Cinsel Taciz ve İstismar Haberi
Yukarıdaki
satırları yazmama neden olan haberlerden ilki, BirGün Gazetesinden Mustafa Mert
Bildircin imzasını taşıyor. Haberde “Şırnak’ta,
30’dan fazla öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu ve cinsel içerikli mesajlar
attığı gerekçesiyle açığa alınan Cizre Merkez Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı
B.E’nin İstanbul’a atandığı”1
bildiriliyordu.
Haberin devamında ise “Müfettişlerin
okul müdür yardımcısı hakkında hazırladığı raporda, “kesin ihraç” talep
etmesine karşın B.E’ye, “bir yıl kademe durdurma cezası” verildiği
belirtiliyordu.
Farklı haber kaynaklarında ise daha ayrıntılı
bilgiler yer alıyordu. Örneğin; Gazete Patika, konuya ilişkin haberinde, B. E
hakkında, Şırnak Cumhuriyet Savcılığının basit
tacizden soruşturma dosyası hazırladığını, “Ancak davaya bakan kadın hakim”in “bunu
basit taciz olarak kabul etme”diğini; nitelikli ve çoklu tacizden dava aç”tığını2 yazıyordu.
MEB “yüksek disiplin kurulu” ise “kesin ihraç” talebiyle
önüne gelen ve dahası hakkında “nitelikli ve çoklu tacizden dava aç”ılan bir
müdür yardımcısının cezasını “1 yıl kademe ilerlemesinin durdurulması”na
indiriyordu.
İkinci
haber ise yine bir müdür yardımcısına ilişkindi. Bu kez yer İzmir’di. Haberde “İzmir’in Bornova ilçesinde, bir ilköğretim okulundu
okul müdür yardımcısı olarak görev yapan E.D., 30 Haziran’da oturduğu sitenin
lobisinde yaşları 14 ve 15 olan iki kız çocuğunu taciz etti. Taciz, çocukların
olayı ailelerine anlatmasıyla ortaya çıktı. Bunun üzerine aileler savcılığa suç
duyurusunda bulundu.
İfadesi tamamlanan E.D., “adli kontrol şartıyla” serbest
bırakıldı. Çocukların aileleri bu defa E.D.’yi Bornova İlçe Milli Eğitim
Müdürlüğü’ne şikayet etti. Şikayeti değerlendiren Bornova İlçe Milli Eğitim
Müdürlüğü E.D.’yi görevden uzaklaştırdı.”3
deniliyordu.
Her iki olayda da failin okul idarecisi olması hem
düşündürücü hem de vahimdi. Ve aslında, erkek ya da kız öğrenci demeksizin tecavüze
dek ulaşan bu tür cinsel taciz ve istismar olaylarının kökeni geçmiş yıllara
dayanıyor ve o günden bu yana da artarak devam ediyordu. Özellikle Milli
Eğitime bağlı okullarda… Hatta Kuran Kursları ve cemaat-tarikat ve dini vakıf
yurtlarında…
TBMM ve Mahmut Özer’e Çağrı
Okullar,
yurtlar, Kuran Kursları ve cemaat-tarikat ve dini vakıf yurtlarında yaşanan ve
ancak bir kısmı kamuoyuna yansıyan cinsel taciz ve tecavüz olaylarından
çocukları korumak için sistematik ve kurumsal düzeyde geçerliliği olan yasal
tedbirler alınmalıdır. Bunun da yeri TBMM’dir.
Lakin
bu konuda yasal düzenlemeler yapılıncaya dek de “şeffaflık ilkesi” gözetilerek
kurum içi temizliklere başlanmalıdır. Hem de acilen…
İlk
başlanacak yerlerden biri de Milli Eğitim Bakanlığında, kapatılan öğretmen ve
öğrencilere dönük cinsel taciz ve istismar dosyalarıdır. Bu dosyalar bir an
önce açılmalı ve cinsel taciz ve istismar olaylarına doğrudan karışan, görevi
suistimal eden, sorumluları korumak için yalan ifade verenler hakkında derhal
işlem tesis edilmelidir.
İşte
tam da bundan dolayı, hem “Başta
Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her türlü İstismarın
Araştırılması ve Gereken Önlemlerin Belirlenmesine Dair Meclis Araştırma”ları
yapmak üzere kurulan TBMM Çocuk Araştırma Komisyonuna, hem tüm
partilerin komisyon üyesi olan ve olmayan milletvekillerine bir çağrıda
bulunuyorum.
MEB Kapatılan
Cinsel Taciz Dosyalarını Açmalıdır
Ancak bu çağrı öncekiler kadar, hatta onlardan
da önce Milli Eğitim ‘Bakan’ı Mahmut Özer’edir. Çünkü sözünü ettiğim tüm cinsel
taciz ve istismar dosyaları bir tık uzağındadır. Buradan hareketle, hem
araştırma hem de hazır “soru önergesi” niteliğinde şunları soruyor ve yanıtını
bekliyorum:
1-
2010-2011
yılından günümüze dek, MEB’de cinsel taciz eylemleri sübuta erdiği halde okul müdürlüğü
ve idareciliğine, dahası il ve ilçe milli eğitim müdürlüğü yöneticiliğine
atanan herhangi bir kişi var mıdır? Sakın “Yok” demeyin. Eğer “Yok” derseniz,
hemen “Mahmut Özer Yalancıdır!” sözünü başlığa çekerim.
2-
Cinsel
taciz ve istismar eylemleri sübuta ermesine, hatta bazıları adli olarak da cezalandırılmasına
rağmen, okul müdürlüğüne, idareciliğe,
il ve ilçe milli eğitim müdürlüğü yöneticiliğine (müdür ya da şube müdürü
olarak) atananların sayısı kaçtır?
3-
Cinsel
taciz ve istismar eylemleri sübuta erdiği halde okul, il ve ilçe müdürlüğüne ve
yöneticiliğine atananlardan kaçı hala görevlerini sürdürmektedir? Sakın ola “Hiçbiri”
demeyin!
4-
Cinsel
taciz ve istismar eylemleri sübuta erdiği halde okul, il ve ilçe müdürlüğüne ve
yöneticiliğine atananlardan kaçı, hangi nedenlerle görevlerinden alınmıştır?
Bunların içinde, öğrencilere ya da öğretmenlere cinsel taciz ve istismarda
bulunduğu için görevinden alınanlar var mıdır? Bir kez daha hatırlatıyorum: Sakın
ola “Hayır!” demeyin!
5-
Söz
konusu, sübuta eren eylemlerine rağmen bu kişileri yöneticiliğe atayanlar başta
olmak üzere, bunları korumak için yalan söyleyen, bunlara göz yumarak görevini
kötüye kullanan öğretmen ve idareciler hakkında hangi işlemler yapılmıştır?
Bunlar cezalandırılmış mıdır? Yoksa taltif edilip kariyer basamaklarını
çıkmaları mı sağlanmıştır?
6-
Cinsel
taciz ve istismar eylemleri sübuta erdiği halde okul, il ve ilçe yöneticiliğine
atanan ve hala görevini sürdürenler hakkında ne yapmayı düşünüyorsunuz? Yeni cinsel
taciz, tecavüz ve istismar eylemleri sübuta erene dek görevde kalmalarına göz
mü yumacaksınız? Yoksa hemen görevden el mi çektireceksiniz?
İşte yanıtı beklenen sorular… TBMM Çocuk Araştırma
Komisyonu üyelerine, tüm partilerin komisyon üyesi olan ve olmayan
milletvekilerine ve her şeyden önce de Milli Eğitim ‘Bakan’ı Mahmut Özer’e
sunulur. İster araştırmaya girişin, ister “soru önergesi”ne dönüştürün, isterse
hemen yanıtlayın.
Özellikle de “hemen yanıtlayın” sözüm Mahmut
Özer’edir. Çünkü bu sayede “Kirli işler yapan harama bulaşan haramzadelerle
çalışmayacağız" dediği ileri sürülen Mahmut Özer’in de ne denli
samimi olup olmadığını göreceğiz.
İşte samimiyetin ve tutarlılığın mihenk taşlarından
biri: Mahmut Özer, çocuklara, öğrenci ve öğretmenlere cinsel taciz, tecavüz ve
istismar eylemlerini kirli işlerden ve haramdan mı görüyor? Bu eylemleri
gerçekleştirenleri “kirli işler yapan harama bulaşan haramzadeler” olarak mı
niteliyor? Yoksa cinsel taciz, tecavüz ve istismar eylemlerini vaka-i adliyelik
bir olay bile saymıyor mu?
Eğer Mahmut Özer’in, ilk iki soruya yanıtı “Evet”se,
bugünden tezi yok, hemen gereğini yapmalıdır. Hem de TBMM Çocuk Araştırma
Komisyonunun harekete geçmesini, milletvekillerinin kendisine “soru önergesi”
vermesini bile beklemeden.
Sizce Mahmut Özer bunu yapabilir mi? Yoksa ipe
un sermeye mi başlar?
NOT: Başta Mahmut Özer, Milli Eğitim yöneticileri, veliler ve öğretmenler bilmelidir ki "Arzu Okulu" boş yere ve durduk yere yazılmadı
* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder