10 Ekim 2022

MEB'de Faiz Haram Değildir!

 

Milli Eğitimde “Harama Bulaşmayan Kalmamış”

Atalay Girgin*

MebPersonel.com tarafından yayınlanan haberin görseli
Prompter ekranında yazılanlara ve onları okuyup dillendiren Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerine inanırsanız, ona itimat ederseniz eğer, “Nas vardır. Faiz haramdır”. Yani faiz alan da bunu yiyen ve başkalarına yediren de Cehennem ateşinde cayır cayır yanacaktır. Velhasıl bunlar Cehennemliktir!

Lakin her şeyin üzerinde de Allah’ın izni vardır. Hatta Türkiye’de yolsuzluk ve yoksulluk olmasının bile… Allah’ın izni olmasa ne yolsuzluk ve faiz olur ne de yoksulluk ve haram… Eğer gün gelir de Allah izin verirse bunların hepsi kaldırılacaktır!

Tam bir tenakuz hali söz konusu olsa da durum budur. Ancak bir de gerçeklere ve o gerçeklerin belgelere yansıyan ifadelerine bakarsanız, bu sözün hükmü, çöl sıcağındaki kar tanesinin ömrü kadar bile değildir.

Özellikle de ‘tek seçici’nin özene bezene seçip bir ‘Bakan’ ya da bir ‘yetkili’ sıfatıyla koltuğa oturttuğu ve kıskançlıkla koruyup kolladığı kişilerin yönettiği kurumlarda olup bitenleri dikkate alırsanız, sormadan edemezsiniz: Eğer nas varsa ve faiz de haramsa, o halde haram yenmeyen, haram yedirilmeyen kurum var mıdır?

30 Eylül 2022

Öğretmenin Çığlığı: GEÇİNEMİYORUZ!

 

Öğretmenin Çığlığı: GEÇİNEMİYORUZ!

Atalay Girgin*

Öğretmenler “geçinemiyoruz” diyor. Sosyal medya üzerinden paylaştıkları yüz binler, hatta milyonlarca mesajla, günlerdir, haftalardır seslerini duyurmaya, dertlerini, sorunlarını anlatmaya çalışıyorlar.

Peki; kime, kimlere seslerini duyurmaya, dertlerini anlatmaya çalışıyorlar? Ne yazık ki nafile bir çaba olsa da… Bakmakla görevlendirilmiş ‘Bakan’a… Birer holdinge dönüş(türül)en yandaş, yancı ve yanaşma ‘sendika’cıkların, her biri birer CEO haline gelen ve maaşlarını bile açıklayamayan yöneticilerine… Daha ötesini söyleyip yazarak, sağır odaların sağır sultanlarının, kulağı eşikte olan çemişlerini uyandırmaya gerek var mı?

Geçinemeyenler Yalnızca Öğretmenler Mi?

Elbette toplumun alt gelir gruplarını cenderesine alan hayat pahalılığı, işsizlik ve yoksulluk koşullarında geçinemeyenler yalnızca öğretmenler değil.

Başta işsizler olmak üzere… Asgari ücretin altında bir ücretle çalıştırılan ya da çalışmak zorunda bırakılan ve asgari ücretle çalışan işçiler de geçinemiyor. Keza yoksulluk ve açlık sınırının da altında bir maaşla yaşama tutunmaya çalışan milyonlarca Bağkur, SSK ve memur emeklisi de… Hatta açlık sınırının altında yaşayan köylüler de geçinemiyor. Öğretmenlerin, devlet okullarında çocuklarını okuttukları veliler ve ailelerinin çoğunluğu da…

27 Eylül 2022

DOMUZBAĞI DEPREMİ

 

         ‘Domuzbağı Depremi’

Atalay Girgin*

Yakın geçmişi bilenler ve daha hafızalarından silinmemiş olanlar için “domuzbağı” kavramı tanıdıktır. Bu kavram, 1990’lı yılların “mezar evleri”ni ve bu evlerde “domuzbağı” ile öldürülen insanları anımsatır. Ve o dönemin kanlı ve İslamcı örgütü Hizbullah’ı çağrıştırır elbette.

Peki; “2000’li yıllarda yasal alana geçerek”, genel başkanı Saray katında Recep Tayyip Erdoğan tarafından huzurda ağırlanan ve hüsnü kabul gören, AKP’yle ilişkileri de iyi olan “HÜDA-PAR’ı kurduğu” söylenen Hizbullah ortadan kalkmadı mı?

Lafzi söylemlere inanırsanız, yukarıdaki sorunun cevabı “Evet”tir. Ama gerçekleşen bazı olaylara bakar ve yazılanları değerlendirirseniz yanıt “Hayır”dır. Kendini fesh ederek yasal alana geçtiği ve “HÜDA-PAR” olarak yasal siyasal faaliyete yöneldiği söylenen Hizbullahçılar, yazılanlara göre, “Kendilerine ‘Şeyh Said Teyyareleri’ adını vererek Kobani olaylarında sahneye çıktı”.

Anlaşılan oydu ki Hizbullah ve Hizbullahçılar, açıklamaların aksine hem yasadışı silahlı örgütlenmesini koruyor ve sürdürüyordu, hem de HÜDA-PAR ve adına “sivil toplum örgütü” denilen bazı yapılar üzerinden farklı alanlarda faaliyetlerine devam ediyordu. Bu alanlardan biri de eğitim, okullar ve eğitim sendikalarıydı.

21 Eylül 2022

MİLLİ EĞİTİMİN 'KÜÇÜK ÇEKMECELİ' AYFER'i

 

Milli Eğitimin ‘Küçük Çekmeceli’ Ayfer’i

Atalay Girgin*

“Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye yedirmeyeceğiz” diyerek gelmişlerdi. Ama ne “tüyü bitmemiş yetim hakkı” bıraktılar, ne hakkı yenmemiş tüyü biten bir yetim, ne de ipoteğe verilmemiş bir gelecek. Ana rahmine düşen bir cenini bile daha doğmadan borçlu hale getirdiler.

Öyle bir güruhtular ki güruhun küçük ya da büyük bir köşe başı tutan, adının önüne herhangi bir sıfat ya da statü kondurulan ve bir koltuğa oturtulan her elemanı ranta ulaşmak için her yolu deniyor, herkesi ve her şeyi kullanıyordu. Elbette kullanırken kullanılmak da Allah’ın takdiriydi!  Ne de olsa ranta erişmek için her yol mubahtı. Bu işin içinde kullanmak da vardı, kendini kullandırmak da…  Ve vermeden almak da Allah’a bile mahsus değildi. Onlar da Allah’a bile mahsus olmayan şeyi sıfatı, statüsü ve makamı uygun olan efendi belledikleri kullardan esirgemiyorlardı.

Büyükbaşlar, Tevfik Fikret’in deyişiyle “aksırıncaya tıksırıncaya dek” yeseler de yiyip tüketemeyecekleri kadar büyük ve çok götürürken, küçükbaşlar daha azıyla yetinip şükretmek durumundaydılar. Akmasa da damlıyordu ya… Sonunda damlaya damlaya göl olurdu nasıl olsa…

Ahh… Arada sırada da olsa yakalanmasalar daha güzel olacaktı ya… Lakin olmuyordu işte! Ya bir telefon kamerasına yakalanıyordu “gök görmedik”liğin sonu ya da bir halden anlamazın şikâyetine! Tripotsa apayrı bir hikâyeydi.

Peki; yakalanıyorlardı da ne oluyordu?

DAS KAPİTAL'de ANLATILAN

 

Das Kapital’de Anlatılan

SENİN HİKÂYENDİR

Dr. Halit Suiçmez(iktisatçı-yazar)

Yeryüzünün gelmiş-geçmiş en güçlü kitabıyla karşı karşıyayız..

Karl Marx başyapıtı Kapitali eşi Jenny’in destekleri olmasa belki de yazamazdı.

Çünkü Jenny öğrenmeye, düşünsel serüvenlere hevesliydi, edebiyata tutkundu, devamlı okur, kocası için özetler çıkarır, yazıları düzeltir, kopyalar, matbaalarla pazarlık eder, yayınlatırdı.

Marks’ın ve düşüncesinin diğer filozoflardan farkı, dünyayı sadece yorumlamak değil, onu değiştirmek için var gücüyle çalışmaktır.

Marks; filozof, politikekonomist, komünizmin kuramsal kurucususu, devrimci, sosyolog, teorisyen, büyük eylemci, örgütleyici,  siyaset bilimci, politik önder ve doktoralı bir bilim insanıdır.

Doktora tezi,” Demokritosçu ve Epikürcü Doğa Felsefesi Arasındaki Farklar” dır.

Tepeden tırnağa bir mücadelecidir.

Toplumsal gelişmenin yasalarını keşfetmiştir.

Kapitalizmi en kapsamlı ve derin biçimde analiz etmiştir.

“…Toplumların tarihi, sınıf savaşımlarının tarihidir.”

Düşünceleri dünya işçi hareketine yön vermiş ve vermeye devam etmektedir.

Ekim Devrimi düşüncelerinin hayata geçtiğinin kanıtı olmuştur.

Marksizm, politik ve akademik çevrelerde en çok tartışılan konuların başında gelmektedir.

Yaşamında baş Dostu Engels’tir.

30 Ağustos 2022

Sedat Peker MEB’in Nesrin’ine Uzandı

 

Sedat Peker MEB’in Nesrin’ine Uzandı

Atalay Girgin*

Sosyal medya üzerinden yaptığı her açıklamayla gündem olan ve gündemi belirleyen Sedat Peker, geçmiştekilerin yanı sıra son günlerdeki çarpıcı ve skandal niteliğindeki paylaşımlarıyla birlikte, sonunda irili ufaklı düzeniçi muhalefeti peşine taktı. Yaklaşık bir buçuk yılın sonunda eline dilekçesini alan savcılıklara koşmaya başladı.

Düzeniçi Muhalefetin Kutup Yıldızı

Asıl yazı konumuz bu olmasa da şunu belirtmeden geçmeyeyim: Düzenin siyasal bilinç sınırlarına hapsolmuş ve yürütmeden yasama ve yargıya dek toplumsal çözülmenin, kültürel-ahlaki çürümenin sarmalında tüm kurumlarıyla bir bataklığa dönüşmüş olan bu yapıyı tahkim etmeye talip olan düzeniçi muhalefet gayrı resmi fiili liderini buldu.

Bir başka deyişle, Sedat Peker, düzeniçi muhalefetin kutup yıldızı oldu. Bu noktada yorumsuz bir biçimde şunu söylemek bir kehanet değildir: Muhalefetin yapılması muhtemel bir seçimi kazanması da kaybetmesi de Sedat Peker’e bağlıdır.

Hal buyken, düzenin iktidarı ve onun düzeniçi muhalefetinin çapı ortadayken, bu düzene mahkûmsunuz ve bu düzenden kurtuluşunuz yok artık!

Ne “Yeni Bir Toplumsal İnşa Projesi” ihtimali var ufukta ne de bu düzenin ortadan kaldırılışı… Yalnızca çözülen, çöken, çürüyen ve yozlaşıp bir moloz yığınına, hatta bataklığa dönen, insanın insanı sömürüsüne dayanan bir düzenin tahkimat ihtimali var. O da bir ihtimalden ibaret şimdilik… (Bu bölümün daha geniş bir değerlendirmeyi içeren başka bir yazı konusu olduğunu belirterek devam edelim.)

Peker MEB’e Uzandı

Velhasıl düzeniçi muhalefeti peşine takıp, onların kutup yıldızına dönüşen Sedat Peker, en son açıklamalarıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na da uzandı.

24 Ağustos 2022

AŞK ve DÜZEN GERÇEĞİ

 

Aşk ve Düzen Gerçeği…

Dr. Halit Suiçmez*

“Aşk Diriltir…”(s.187)

“Gerçek ve gerçeklik sürekli değişim halindedir.”(s.115)

(Kaynak;Atalay Girgin, Aşk Mavidir Öğretmenim)

 

Bir kitap üzerinden yorum denemesi yapmaya çalışalım:

Atalay Girgin’in“Aşk Mavidir Öğretmenim” romanını esas alarak..(NoteBeneYayınları, 1. Baskı, 2016, Ankara)

Konu kısaca şudur:

Keleslizadeler Anadolu Lisesine felsefe öğretmeni atanır, adı ”aşk öğretmen” dir.

Öğretim yılının ilk haftalarında olaylar bir Lisede geçer. Okulun öğrencilerinden Afşin ile Van’lı  Meryem  birbirini çok sever. Okul müdürü gericidir, açılış gününde islami tınılar da taşıyan uslubu ile sert bir konuşma yapar.

Meryem ile Afşin’in ders aralarındaki sohbetleri, birlikte gezmeleri üzerine okulda yaygın bir dedikodu üretilir. Yakın arkadaşlık, “ahlaksızlık” diye nitelenir. Müdür bu iki arkadaşı odasına çağırıp azarlar, hakaret eder, Meryem’e tokat atar.

Amacı gençleri okuldan attırmaktır.

Müdür yardımcılarını zorlayarak öğretmenlere bir tutanak imzalatır, tamamen uydurma olan bu belgede “…Afşin ile Meryem’in ugunsuz yakalandığı…” vesaire şeklinde yalan ifadeler yer almıştır.

Meryem lisenin pansiyonunda, Afşin ise kentte ailesiyle kalmaktadır.

Müdürün bu boş, dayanaksız suçlamalarla dolu dilekçesine karşı Afşin’in avukat babası karşı çıkar ve ilçe milli eğitim müdürüyle konuşarak hukuka başvuracağını, sonuna kadar mücadele edeceğini belirtir.

Ve dosya ilçe milli eğitimden döner.

23 Ağustos 2022

Erdoğan’ın ‘Öğretmeni’

 

Erdoğan’ın ‘Öğretmeni’

Atalay Girgin*

Eğriye eğri, doğruya doğru…

Baştan belirteyim ki ÖĞRETMENler alınmasın… Kendisini ÖĞRETMEN değil de ‘öğretmen’, hele hele Erdoğan’ın  ‘öğretmeni’ sayanlar ve ilan edenler ise ister alınsınlar, isterse alınmasınlar. İsterse buradan ötesini de okumasınlar. Yani keyifleri bilir.

****

Malumdur ki ‘oğretmen’lerin “gündemi”, geç de olsa fark ettikleri “Kariyer basamakları sınavı”ydı. Hele de bu sınavın “Seminer dönemi”nde slaytlardan okunarak anlatılan ve hazırlanan pdf dosyalarındaki konulardan yapılacak olması daha da önemliydi. “Neden?” diye sormayın artık!  

Aslında sorunun asıl bam teli ve ikiyüzlülüğün ve riyakârlığın zirvesi de burasıydı ya… Şimdilik buraya girmeyelim ve MEB ‘Bakan’ı Mahmut Özer’in, ‘öğretmen’leri küçük düşürürcesine ve onların niteliklerini, yeterlilik düzeylerini yüzlerine vururcasına, sınav ve sorular seviyenize uygun bir biçimde kolay ve basit olacak minvalinde söylediği sözlerin bile ‘öğretmen’lerin infialini engellemeye yetmediğini belirtmekle yetinelim. Ve devam edelim.

İşte son anda da olsa ayakları suya eren bu ‘öğretmen’lerin bir kısmı, neredeyse can havliyle, sosyal medyada aynı tagla her biri ortalama en az 15-20’şer paylaşım yaparak, aynı tagı taşıyan tweetleri yüzlerce, hatta binlerce kez retweetleyerek rüzgâr estiriyorlardı. Sonra da kendilerini sosyal medya “gündemi”ne taşıyan sayıları paylaşıyorlardı. Elbette moral önemliydi. Ve elbette bu çabayı ve bunu iş edinişi küçümsemiyorum. Hatta ‘öğretmen’lerin buna umut bağlayışlarını da…

15 Ağustos 2022

"AYDIN" ÜZERİNE BİR DENEME

 

"AYDIN" ÜZERİNE BİR DENEME

Tarihsel ve Toplumsal Bir Yaklaşım 

Halit Suiçmez 

Edebiyat alanındaki kitaplarımızdan ilki olan,” Eski Dostlar, Deneme- Öykü Seçkileri” nde; “Aydın ve Entelektüel” adlı bir denememiz yer almıştı. 

O yazıda, “aydın” ve “entelektüel“i birbirinden ayırmış, “aydın”ı, … yanlışa, haksızlığa mutlaka tepki veren, tutum alan, adil, özgür ve güzel bir gelecek için ödünsüz savaşım veren … insan” diye tanımlamıştık. (Dr. Halit Suiçmez, Aydın ve Entelektüel, Eski Dostlar Deneme – Öykü Seçkileri, Brc Mtb., Mayıs-2005, Ankara, Ortak Kitap, syf. 76-77) 

Elbette her tepki vereni de Aydın sayamayız. 

Kavramı siyasal, felsefi, ekonomik- politik, psikolojik boyutlarıyla derinliğine ve genişliğine incelemek gerekir.

Bu ise, gelecek çalışma ve yazılarımızın konularından biri olacaktır. 

Aydın kim? Hangi Aydın? İşlevi ne, yazarlar aydın mıdır?.. gibi soruların yanıtlarına –bu yazıda bir parça yer versek de– geniş zamanda eğileceğiz. 

Aydınlar çok yerde, çok zaman suçlanmışlardır. Hapislere atılmış, özgürlükleri kısılmış, öldürülmüş, kısıtlanmış, sürgüne gönderilmiş, türlü işkenceler yapılmıştır. Gerçek Aydınlar her koşulda yılmadan mücadele etmişler, Büyük İnsanlık yürüyüşüne kalıcı izler ve katkılar bırakmışlardır. 

Kimdir Aydın? 

Aydın’ın kim olduğunu anlayabilmek için tarihsel ve toplumsal durumunu özetlemek gerekir; 

On yedinci yüzyılda Batı Avrupa’da Burjuvazi, dünya görüşü ve bir toplumsal sınıf olarak ortaya çıkar. O tarihe dek bilgiyi elinde tutan sınıf Ruhbanlardı. Kilise ekonomik, politik ve yönetsel güce sahipti. 

Okuma salt rahibin işiydi. Kilise, Hıristiyanlığın kutsal bekçisi ve temsilcisiydi. Din adamı, derebeyiyle – feodal bey ile köylü arasında bir aracıdır. 

Pratik bilgi uzmanları / sahipleri burjuvazinin gelişmesiyle ortaya çıkar. Dönemin Bilginleri mühendisler, matematikçiler, hukukçular, tıp insanları, yazarlar, düşünürlerdir.. Ticaretin gelişip yaygınlaşması, mühendislerin ve bilginlerin varlığını ve bu sürece katkılarını gerekli kılar. 

Bunlar birer sosyal sınıf olmadıkları gibi; seçkin bir kesim de değildir. Çünkü ticari kapitalizmle bütünleşmiş Merkantilizm ögeleridir.

İşte gelişen ticari ve daha sonra sanayi burjuvazisinin dünya görüşü, analitik yöntemler “Aydınlar” denilen bu kesimlerce oluşturulacaktır. 

11 Ağustos 2022

MEB ‘Bakan’ından ‘Öğretmen’e İki Müjde!

 

MEB ‘Bakan’ından ‘Öğretmen’e İki Müjde!

Atalay Girgin*

MEB’in, şoförünü bile Bakanlıkta şube müdürü yapacak kadar eğitim gerçekliğinden kopmuş, artık halefini bekleyen ‘Bakan’ı Mahmut Özer, geçtiğimiz günlerde öyle bir söz söyledi ki bu kadar özensiz olmak züccaciye dükkanındaki file bile yakışmazdı.

Ancak sıfatı, statüsü Milli Eğitim ‘Bakan’ı olunca ve en basit etik değerleri bile gözetmeyince, “yakışmaz” denilen birçok söylem ve davranış yakışıveriyordu kişiye… Ve MEB’de müdür yapacak kadar önemsediği şoförüne gösterdiği özeni ‘öğretmen’lere göstermiyordu.  Sonuçta boru değil ya koskoca ‘Bakan’dı. Hem de eğitimden ‘sorumlu bir bakan’… Kim takardı etiği, metiği…

İşte bu MEB ‘Bakan’ı, gelen tepkiler üzerine, tabiri caizse tüm ‘öğretmen’lere “İşte siz busunuz! Biliyoruz, sizin niteliğiniz bu kadardır! Hiç merak etmeyin! Biz de sizin bu nitelik düzeyinize uygun sorular soracağız!” anlamına gelebilecek şekilde “Sınav kolay olacak!”, “kolay geçecek” dedi. ‘Öğretmen’lere bundan daha ağır ne söylenebilirdi ki…

‘Öğretmen’ler Alınmaz!

Ne var ki ‘öğretmen’lerin çoğunluğu bundan hiç alınmadılar. Birkaç ‘öğretmen’ ve eğitim sendikası yöneticisi ve bazı öğretmenler dışında kimseden “çıt” çıkmadı, Mahmut Özer’in bu sözüne karşı. Elbette ‘öğretmen’ camiasını bilenler için sürpriz değildi bu durum. Çünkü ‘öğretmen’ler buna alışkındı. Başlarına ilk kez gelmiyordu. Daha önceki yıllarda eser akıllı bazı aklı evvellerin söylediklerini ve bunlar karşısında ‘öğretmen’lerin suspus oluşlarını saymıyorum bile… Lakin ne gariptir ki daha ağır hakaretler karşısında suspus olan aynı ‘öğretmen’ güruhunun Onur Bulduk’u linç etmeye kalkışını da…

Ancak şunu anımsayın! 2018 yılında ‘Bakan’ sıfatıyla koltuğa oturtulan Ziya Selçuk, ‘2023 Eğitim Vizyonu’uyla1 ortaya çıkıp, “Siz busunuz” dercesine ‘öğretmen’lerin nitelik düzeyini yüzlerine vurmuştu. Eğitimin yıllardır bir enkaza dönüştürüldüğü ve yerlerde süründüğü herkesin malumuydu. Ancak Ziya Selçuk, kendisini koltuğa oturtanlara deruni şükranlarını sunmak ve saygıda kusur eylememek için var olan durumu “Nicel başarı hikâyesi” diye niteleyip hem onları aklamış hem de zevahiri kurtarmıştı. Eğitim enkazının faturasını onlara kesecek değildi ya… O da başkalarına kesti faturayı: ‘Öğretmen’lere… Peki; nasıl mı? İşte yanıtı...