30 Temmuz 2022

‘İnsanlık’ Değil, Kapitalizm

 

İnsanlık’ Değil, Kapitalizm… 

Fikret Başkaya 

Atmosfer ısınmaya devam ediyor, biyo-çeşitlilik ve canlı türleri hızlı bir tempoyla azalıyor, şimdilerde yok oluşun normalin 100 ila 1000 kat arttığını tahmin ediliyor… Bilim insanları önümüzdeki on yıllarda ekosistem için vazgeçilmez olan 1 milyon türün yok olacağını haber veriyor ve insanın da ‘o türlerden biri’ olduğu pek akla gelmiyor… Kuraklık, seller, orman yangınları artıyor, deniz seviyeleri yükseliyor, okyanuslar tuzlanıyor, balıklar ölüyor, açlık, yoksulluk derinleşiyor, ‘iklim göçleri’ görülmemiş sayılara ulaşıyor, birçok ülke daha şimdiden gıda güvenliğini ve egemenliğini kaybetmiş durumda… Bütün bunlar yaşanırken sermayenin kârları da hızla artmaya devam ediyor. Zirvelerde alınan kararlar, peşi sıra yayınlanan raporlar işlerin her geçen gün daha da sarpa sardığına dair kaygıları açık ediyor, lâkinekolojik yıkımın, iklim krizinin sorumlusunun ‘insanlık’ olduğu söyleniyor… Binlerce, on binlerce sayfalık değerlendirme raporlarında kapitalizm kavramı hiç geçmiyor…”Konunun uzmanları” ve“her konunun uzmanları” televizyonlarda saatlerce iklim krizini, ekolojik yıkımı ‘tartışıyor…’ hiçbirinin ağzından kapitalizm çıkmıyor… İyi de siz o sorunu hangi temel üzerinde tartışıyorsunuz? Şeyleri adıyla çağırmamak bir yalan söyleme yöntemi değil midir? 

26 Temmuz 2022

MEB: Mahmut Özer’e Bypass Yargı Yolunda

 

MEB: Mahmut Özer’e Bypass Yargı Yolunda

Atalay Girgin*

Milli Eğitimin ‘Bakan’ı Mahmut Özer’in televizyon ekranlarından, eğitimde yirmi yılda yapılanların bir devrim olduğunu ilan edişini takip eden, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve eğitimdeki ‘devrim’in de dördüncü ‘bakan’ yardımcısıyla ‘taç’landırıldığı gündü.

Bakanlık bürokrasisindeki kaynaklardan biri “Size bir haberim var” dedi. Konu “MEB Bürokrasisinde Yargı Paniği Başladı” başlıklı yazıydı. Bu yazı sonrası bazı gelişmeler yaşanmış.

“Türkçe Öldü” Diyene Suç Duyurusu

“Bilginiz var mı, bilmiyorum ama” dedi, “Adliye kaynaklarından bize ulaşan bilgilere göre, “Türkçe Öldü” sözüyle meşhur olan Bakan Yardımcısı Nazif Yılmaz, Daire Başkanı Cabbar Aksoy ve ilgili MEB personeli hakkında suç duyurusu yapılmış. Konu ciddi…”

Söz konusu yazıyı okuyanlar anımsayacaktır. Danıştay, içlerinde bir Daire Başkanı ve şube müdürlerinin de bulunduğu yedi kişi hakkında Ziya Selçuk’un “Soruşturma İzni Verilmemesine” diyerek, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının “Soruşturma İzni” talebini reddettiği ve bu kişileri de soruşturma ve yargıdan kurtardığı kararını geçersiz kılmıştı.

Danıştay’ın kararı kesindi. Dolayısıyla hem bu Danıştay kararına, hem de 4483 sayılı kanunun 11. Maddesine ve aynı zamanda da Anayasanın 129. Maddesine göre ilgili MEB bürokrasisinin yapması gereken biri yasal, diğeri yasaya ve mevzuata aykırı iki şey kalmıştı geriye.

Yasaya ve mevzuata aykırı olan aynı kişiler hakkında soruşturması yapılmış bir konuda yeniden soruşturma yapıp yeniden karar vermekti. Yasal olan ise bu yedi kişiyi ve onlarla ilgili dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına teslim etmek...

21 Temmuz 2022

MEB Bürokrasisinde Yargı Paniği Başladı

 

MEB Bürokrasisinde Yargı Paniği Başladı

Atalay Girgin*

Daha seçim tarihi bile açıklanmadı. Ancak olası bir seçimin yapılabileceğine ilişkin sürecin bazı kişi ve kurumlarca telaffuz ediliyor olması bile bürokraside birilerinin ve saz arkadaşlarının yargılanma korkusunu tetikledi.

Şimdiden yargılanma paniğine kapılan birilerinin bulunduğu kurumlardan biri de herkesin malumu olduğu üzere MEB.

Yani eğitimin, iktidarın oyun alanına dönüştürülmesi, tarikat, cemaat, Diyanet vb. siyasal İslamcı kesimlere teslim edilmesi, hatta çocukların kobaylaştırılması pahasına bilumum işin yapıldığı; rant ve koltuk çetelerinin cirit attığı; Sayıştay Raporlarında yer alan onca tespite rağmen bunların “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla yargıya taşınmadığı; bürokratlar hakkında, Cumhuriyet Savcılıklarından gelen “Soruşturma İzni” taleplerinin “Soruşturma İzni Verilmemesine” denilerek reddedildiği ve ilgili bürokratların korumaya alındığı Milli Eğitim Bakanlığı.

Peki; bu anlı şanlı MEB’de olup bitenler yalnızca yukarıda sayılan başlıklardan mı ibaret? Elbette değil. Aslında bunlar, “MEB” denildiğinde çerez sayılır. Daha cinsel taciz dosyaları, cinsel tacizcileri atayan sonra da taltif edilen ve haklarında idari soruşturma bile yapılmayan işinin ehli bürokratlar, kimisi basına yansımış, kimisi duyulmamış ihale yolsuzlukları, görevini kötüye kullanarak çıkar sağlama (yani ayan beyan adıyla rüşvet) vb. nice olay var üzerine gidilmesi ve yargının önüne konulması gereken. Aslında bunların birçoğu savcılıkların kendiliğinden harekete geçmesini gerektiriyor ama… “Ama”sı var işte…

Elbette “Hangi yargının? Mevcut yargının mı?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız… Bunlar yerinde sorular. Ancak MEB bürokrasisinde yargılanma konusunda öyle bir korku var ki bugüne kadar mevzuat, yasa ve anayasaya rağmen ve bunlara karşı neler yaptılarsa, hangi usulsüz işlere bulaştılarsa artık, mevcut haliyle yerle yeksan edilmiş şu anki yargının ve yargı mensuplarının karşısına çıkmaktan bile korkuyorlar.

Ve Savcılıklardan gelen “Soruşturma İzni” talepleri karşısında, Teftiş Kurulunun mahir müfettişlerince hazırlanan ve “Soruşturma İzninin Verilmemesine” denilen dosyalarla koruma kalkanının ardına alınıp yargılanmaktan kurtuluyorlar ya da kurtarılıyorlar. İşin en ilginç ve süreci taçlandırıcı unsurlarından biri de “Soruşturma İzni” talep eden savcıların, “Soruşturma İzni Verilmemesine” denilen taleplerinin peşinden gitmemesi… Tabiri caizse “nerede trak orada bırak” sözünü düstur bellemeleri… Peki; nereye kadar?

03 Nisan 2022

GENERAL FRUNZE'NİN TÜRKİYE ANILARI

 

Türkiye-Ukrayna-Rusya Dostluğu 100 Yıl Önce Başladı:

GENERAL FRUNZE'NİN TÜRKİYE ANILARI

Dr. Halit SUİÇMEZ*

Taksim'deki anıtta Atatürk'ün arkasında kim var?

Sovyet Devriminin önderlerinden Generel Frunze var.

Kasım 1921- Ocak 1922 tarihleri arasında bir heyetle Batum'dan yola çıkıp, Trabzon-Samsun-Ankara- Samsun ve tekrar Batum olmak üzere iki aylık muhteşem deneyimlerle dolu bir yolculuk…

Ve Ankara'da Mustafa Kemal ile görüşmeler.. ve Doğu Cephesi'nde Ankara Hükümetinin zaferi…

Lenin-Atatürk dostluğunun temelleri atılıyor.

16 Mayıs 1916 tarihinde, Britanyalı diplomat Sykes ile Fransız diplomat Picot, Osmanlı Ortadoğusu'nu emperyalistler arasında paylaştıran gizli bir anlaşmaya imza atmıştı.

Peki bu gizli paylaşım anlaşması, dünya kamuoyuna kimler tarafından ve nasıl açıklanmıştı?

6-7 Kasım 1917'de Bolşeviklerin öncülüğündeki işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesinin ardından, Çarlık tarafından yapılan tüm gizli anlaşmalar dünyaya duyurulmuştu.

İşte Mustafa Kemal-Lenin Dostluğunun daha gerideki temelleri

Rusya'da sınıfsal, Türkiye'de ulusal devrim ve ortak payda; emperyalist saldırganlığa, gericiliğe, feodalizme karşı halkın zaferi.

Doğu Batı Yayınlarınca üçüncü baskısı Ocak 2022'de yapılan Mihail Frunze'nin Türkiye Anıları muhteşem bir kitap.

Kızıl Ordu'nun ve Sovyet Devriminin öncülerinden olan Frunze Ukrayna Yüksek Heyeti Başkanı olarak Türkiye'ye iki aylık bir yolculuk yapar.

Frunze gözlemlerini yazar, dili yalındır, sanki anı değil, klasik Rus edebiyatının canlı gerçekçiliği ile baş başasınızdır.

Kitabın başlarında yazarın olağanüstü güzellikte bir o günkü dünya ve Karadeniz'in iki yakasındaki ekonomi politik gelişmeler analizi vardır.

Hem Sovyet Devrimini hem de Türkiye Kurtuluş Savaşını anlamak bakımından çok önemli bir analizdir bu.

16 Mart 2022

AKP ve TBMM’yi Susturan Tacizci

 

AKP ve TBMM’yi Susturan Tacizci

Atalay Girgin*

AKP MKYK üyesi Şamil Tayyar’ın “Çocuk tacizcisi eski vekil” açıklamaları üzerine Odatv, “Çocuk tacizcisi eski AKP’li Kim… Şamil Tayyar’a sorduk1.” başlığını atmıştı habere. Bu başlıkla birlikte, daha ilk andan itibaren “çocuk tacizcisi vekil”in “AKP’li” olduğunu ilan etmişti.

Şamil Tayyar ise Odatv’nin “kimi kastettiğine” ilişkin sorusuna, “Hassasiyetiniz için teşekkür ederim. Mevzuyu bu noktada bırakmak istiyorum.2yanıtını vererek konuyu kapatmak istemişti.

Oysa kapatmak istediği “mevzu”, hem “çocuk tacizci”liği gibi bir suçu hem de “çocuk tacizcisi” sıfatını yapıştırdığı bir suçluyu içeriyordu. Lakin bunu kapatmak da bildiği halde suçluyu yargıdan saklamak da suçtu. Hem eski gazeteci hem de eski milletvekili olması hasebiyle Şamil Tayyar’ın bunu bilmiyor olması mümkün değildi.  

Peki; buna rağmen, Şamil Tayyar, neden, bir “çocuk tacizcisi”ni hem kamuoyundan hem de yargıdan saklayabilme uğruna suçlu konumuna düşmeyi bile göze alıyordu? Acaba bunun nedeni ya da nedenleri nelerdi?

Şamil Tayyar, Odatv’nin “eski AKP’li” olduğunu yazdığı bu “Çocuk tacizcisi vekil”i, hangi kirli, ak ya da temiz hesaplar ve çıkarlar, hangi maddi ve manevi haz ayrıcalıkları uğruna saklamayı tercih etmişti? Yoksa söz konusu “çocuk tacizcisi vekil”den ve çevresinden korktuğu için mi susmuştu? Bu susuşun bedeli ya da ödülü neydi?

09 Mart 2022

Öğretmene Valilikte Darp Emniyette Dayak

 

Öğretmene Valilikte Darp Emniyette Dayak

Atalay Girgin*


Afyon Valiliği’nce düzenlenen yılın ilk “Halk Günü” toplantısında bir öğretmen hem toplantı salonunda hem de toplantının yapıldığı binanın önündeki bahçede şiddete uğradı. 

Ancak bu olay, Afyon Valiliği “Halk Günü” haberini yapan ne Habertürk ve Sabah gazetelerinde yer aldı ne de irili ufaklı diğer ulusal ya da yerel haber sitelerinde. Ne basın gördü öğretmene yapılan bu şiddeti, ne de haberleri birçok mecraya servis edilen Afyon Valisi Gökmen Çiçek. 

Sanki böyle bir olay hiç yaşanmamıştı. Oysa olay, aynı gün Adliyeye taşınmıştı. 

Olay Savcılıkta…


Savcılık soruşturma dosyalarına yansıyan bilgilere göre, Hamza Dede adlı fizik öğretmeni, yaklaşık 4 buçuk yıldır uğradığı sistematik mobbingi doğrudan Vali Gökmen Çiçek’e anlatmak üzere toplantıya katılmıştı o gün. Çünkü okul idaresinden Afyon İl Milli Eğitim Müdürlüğüne dek uğradığı sistematik mobbing yetmezmiş gibi bir de il dışına sürgün edilmiş ve ailesi bölünmüştü. 


Daha önce defalarca Validen randevu talep etmesine rağmen, bu talepleri karşılıksız kalmıştı ve kendisine randevu verilmemişti. O da yaşadığı sorunları “Halk Günü”nde dile getirmeye karar vermişti. 


Lakin söz almasının üzerinden birkaç dakika bile geçmeden, o kısacık sürede daha derdini dahi anlatmaya fırsat bulamadan; Vali Çiçek, öğretmeni dinlemek yerine, başından savarcasına masadan kalkıp salondan çıkmaya yönelirken; başta Valinin koruması olmak üzere, durumdan vazife çıkaran bir grup Valilik görevlisinin zor kullanımıyla karşılaşmıştı Hamza Dede. Tabiri caizse kaşla göz arasında yaka paça önce toplantı salonunun dışına, sonra da bahçeye çıkarılmıştı. 


Bunlar, Afyonkarahisar İl Milli Eğitim Müdürü Metin Yalçın ve Afyonkarahisar İl İnsan Hakları Komisyonunun bazı yetkililerinin gözleri önünde gerçekleşiyordu ve hiçbiri de engel olmaya çalışmıyordu. Hamza Dede’ye müdahale eden valinin koruması ve diğer işgüderler ise ağız birliği yapmışçasına, onun Valiye “Beni dinleyeceksin lan!” diyerek hakaret ettiğini söylüyorlardı. 


Oysa Hamza Dede’nin uğradığı mobbing nedeniyle itham ettiği ve itirazlarının hedefinde olan Milli Eğitim Müdürü Metin Yalçın bile onun,  valiye “lan” dediğine ilişkin tek bir kelime etmiyor, hatta imada bile bulunmuyordu. Ama valinin adamları işlerini biliyorlardı: Israrla “Valiye, “beni dinleyeceksin lan” dedi!” diyorlardı. 


Valilik Önünde Şiddet 

04 Mart 2022

Çocuk Tacizcisi Vekil Pala Lakaplı Bir Hacı

 

Çocuk Tacizcisi Vekil AKP'liymiş

Atalay Girgin*


AKP MKYK üyesi Şamil Tayyar’ın sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamayla gündeme gelen sorular haber ve yazı başlıklarına taşınmıştı1.

Bunlar arasında öne çıkanlardan ilki “Çocuk tacizcisi vekil kim?” sorusuydu. İkincisi ise bu “çocuk tacizcisi”nin “Hangi partili?” olduğuydu.

Sözlerin Muhatabı Sustu

Aslında birinci sorunun yanıtıyla ikinci de karşılığını bulacaktı. Odatv de sıcağı sıcağına ilk soruyu yöneltmişti Şamil Tayyar’a. Lakin, çocuk tacizinin suç, çocuk tacizcisinin de suçlu olduğunu bile bile şöyle demişti Tayyar: Hassasiyetiniz için teşekkür ederim. Mevzuyu bu noktada bırakmak istiyorum. Hakkınızı helal edin.

Bu sözleriyle çocuk tacizcisi olduğunu bildiği ve suçlu olduğundan kuşku duymadığı bir kişiyi hem kamuoyundan hem de yargıdan saklamıştı Şamil Tayyar. Bir başka deyişle “çocuk tacizcisi” dediği birini korumuştu. Nasıl olsa kendisini çağırıp,  bu çocuk tacizcisi vekilin kim olduğunu soracak ve sonra da gereğini yapabilecek ne bir Cumhuriyet Savcısı vardı ortalıkta ne de herhangi bir savcı…  

Velhasıl, hangi saikler, hangi kirli, temiz ya da ak hesaplar, çıkarlar ve hangi maddi ve manevi haz ayrıcalıkları uğruna olup olmadığı bilinemese de Şamil Tayyar susmuştu. Yoksa birileri apar topar kulağını mı çekmişti? Artık orasını bir Allah bilir bir de Tayyar…

Yandaş Basın Dut Yemiş Bülbüle Döndü

Onun sustuğu yerde, yandaş basın ise dut yemiş bülbüle dönmüştü. Ne söz konusu “çocuk tacizcisi vekil”in kim olduğunu soruyorlar ne partisinin hangisi olduğundan dem vuruyorlar ne de bunun üzerine iki kelam ediyorlardı.

Her konuya atlayan, neredeyse kadın adının geçtiği her yerde fuhuş gören malum bazı dolma kalemler ise çoktan sırra kadem basmışlardı. “Kabataş yalanı”nı ve televizyon televizyon, meydan meydan dolaşan malum “Kabataş yalancısı”nı savunmak için köşelerini bile peşkeş çeken, bu uğurda ellerine tutuşturulan metni virgülüne bile dokunmadan yayınlayanlar, konu çocuk tacizi olunca ne tacizi ve çocuk fuhuşunu hatırladılar ne de çocuğu…

Tarikat, cemaat ve diyanet bağlantılı dernek ve vakıf yurtlarında gerçekleşen çocuk tacizi ve tecavüzleri karşısında nasıl sustularsa, “çocuk tacizcisi vekil” sorununda da sustular. Tıpkı, “Hakkınızı helal edin!” sözüyle, “Helallik” isteyip, bu konuda dudaklarını mühürleyip, şimdilik, kenara çekilen Şamil Tayyar gibi…

Bu Suskunluk Nedensiz Değildi

01 Mart 2022

Çocuk Tacizcisi Vekil Kim?

 

Çocuk Tacizcisi Vekil Kim? Hangi Partili?

Atalay Girgin*


Toplumsal çözülme eşliğinde yaygınlaşan kültürel ve ahlâki çürüme günümüzde öylesine derinleşmişti ki çocuk tacizcileri ve çocuk fuhuşundan beslenenler bile milletvekili olabiliyor, dokunulmazlık kazanabiliyordu. Çocuk tacizi ve çocuk fuhuşunun kanıksandıkça sıradanlaştığı bir toplumda bunlar vaka-i adliyeden bile sayılmıyordu.

Hatta bu çocuk tacizcilerini bilenler bile bunları uzun yıllar boyunca bilmezlikten geliyor, hiç utanıp sıkılmadan aynı siyasal partinin saflarında ya da aynı Meclis’in çatısı altında oturabiliyordu. Ve bir çocuk tacizcisini, sanki bir ‘devlet sırrı’ misali kıskançlıkla saklıyorlardı.

Sorsanız, her şey vatan-millet-devlet ve toplum için derlerdi. Bu arada milletin, toplumun tacize uğrayan, çocuk fuhuşu pazarında sermayeye dönüştürülen çocuklarının başına gelenler ise umurlarında bile olmazdı.

Şamil Tayyar ve Çocuk Tacizcisi Vekil

İşte tam da bu minval üzre, AKP MKYK üyesi Şamil Tayyar’ın sosyal medya üzerinden yaptığı açıklama bir dizi soruyu akla getirdi. Bunların başında yer alan soru, bu kişinin kim ve hangi partiye mensup olduğuydu.

Ancak Şamil Tayyar, Odatv’nin bu konuda kendisine yönelttiği “kimi kastettiği”ne ilişkin soruyu, Hassasiyetiniz için teşekkür ederim. 
Mevzuyu bu noktada bırakmak istiyorum. Hakkınıza helal edin.”1 diyerek geçiştirdi. 

Aslında “geçiştirdi” sözü hafif kalır. Şamil Tayyar, “çocuk tacizcisi” bir “eski vekil” olduğunu beyan ettiği bu kişiyi, hem yargıdan hem de kamuoyundan sakladı. Yani ayan beyan bir biçimde suçlu olan bir kişiyi korumayı tercih etti.

Peki; neden? Şamil Tayyar, bu tacizci vekilin kim ve hangi partiye mensup olduğunu vatan, millet, devlet ve toplum için mi sakladı? Hak hukuk için mi? Adalet yerini bulsun diye mi? Yoksa ekonomik ya da siyasal, bambaşka çıkar hesapları ya da pazarlıklar için mi?

24 Şubat 2022

MEB’de Skandal İddia

 

MEB’de Skandal İddia: Toplu Tecavüz Sanığı Müfettişe Cinsel Taciz Soruşturması Görevi

Atalay Girgin*

Okuyanlar anımsayacaktır.
“Yine Milli Eğitim… Yine Taciz İddiası ve Yer: Yine…”1 başlıklı yazıda, bir cinsel taciz vakasından ve buna ilişkin iddialardan söz etmiştim. Ve bilinçli olarak hiçbir kurum, yer ve kişi adı belirtmemiştim.

Küçük bir ihtimal de olsa belki gereği yapılır, hiçbir kurum ve kişi adı kamuoyunun gündemine düşüp de yıpranmasınlar, diye düşünmüştüm. Ne var ki geçtiğimiz günlerde öğrendim ki yanılmışım…  “Soruşturma açılsa da kapatılır” diyen bazı veliler haklı çıkmıştı.

Yalnızca haklı çıkmamışlardı. Daha da vahimi cinsel taciz mağduru kız öğrenci okuldan ayrılmak zorunda kalmıştı.

Artık okulda okumuyordu. Babası işçi, annesi sezondan sezona iş bulup çalışabilen yoksul bir ailenin çocuğu olarak evde oturuyordu. Muhtemelen aile, çocuklarını fiziksel ve duygusal olarak korumanın tek yolunu onu okuldan almak olarak görmüştü.

İşte bunun üzerine, yani cinsel taciz iddialarının mağduru olan kız öğrencinin durumunu öğrenince, bu yazıyı kaleme alma gereği hissettim. Ve ilk yazıda “yıpranmasınlar” düşüncesiyle yer vermediklerimden bazılarını belirtmem gerektiğini de…

Peki; bu cinsel taciz iddiaları nerede gerçekleşmişti? Taciz iddialarının kahramanı kimdi? İddialar ayyuka çıkınca ne olmuştu? Bu iddiaları kimler soruşturmuş ve ne karar vermişlerdi? Soruları, şimdilik, daha fazla çoğaltmadan başlayalım o halde…

17 Şubat 2022

MEB Taciz Dosyası

 

MEB Taciz Dosyası: Bir İlk Gerçekleşti

Atalay Girgin*

İroni yapmıyorum. Hem de mucize kabilinden bir ilk… Bu ilki gerçekleştiren kişiyse Milli Eğitim ‘Bakan’ı Mahmut Özer oldu. En azından bu ‘mucize’ onun döneminde gerçekleşti.

MEB’e ‘bakan’ olarak atandığı günden beri, yaptıkları yapamadıklarıyla; söyledikleri söyleyemedikleriyle; alıp da uygulattığı ve uygulatamadığı kararlarıyla, kısa zamanda tartışılır hale gelen… Hatta halefini bekleyen bir ‘bakan’a dönüşen ve artık koltuktaki ömrü, tek seçicinin dudaklarının arasından ne zaman çıkacağı belirsiz bir tek söze bağlı olan Mahmut Özer, kendisinden önceki ‘bakan’ların yap(a)madığı çok önemli bir ilke imza attı.  

Peki; gerçekleşen, ‘mucize’ kabilinden bu çok önemli ilk neydi? Sorunun yanıtından önce kısa bir anımsatma…

MEB’de İki Kilit Birim

Başta eğitim camiası olmak üzere, toplumun birçok kesiminin malumu olduğu üzere; 19 yılını doldurup 20. yılına doğru ilerleyen bu iktidar döneminde, enkaz yığınına dönen eğitimin yanı sıra, kültürel ve ahlâki çürümenin bataklığına dönüştürülen kurum ve kuruluşlardan biri de Milli Eğitim Bakanlığı’ydı.

Rant ve koltuk çetelerinin hala cirit attığı bu kurumda, birçok birimin yanı sıra, özellikle Personel Genel Müdürlüğü ve Teftiş Kurulu yıllardır büyük bir sorundu. Merkez teşkilatından taşra teşkilatlarına dek hem MEB’in hem de okullarda yapılan eğitimin, içerik bir yana, insan malzemesi ve denetim boyutunda yer alan bu iki birim, hâlâ sorun olmaya devam ediyordu.

Yeterli koşulları taşımayan kişilerin il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine ve okul yöneticiliklerine atanmasından; görevi kötüye kullanan, görevini suistimal eden kişiler hakkında yapılan şikâyetler sonucu açılan dosyaları bir biçimde kapatan, en hafif cezalarla geçiştiren ya da aklayıp zırhlayanlar bu iki birime mensup bazı kişilerdi. Özellikle de rant ve koltuk çeteleriyle bağlantılı bir biçimde…

“Tacizci Müdürü” Atamak İçin Ne Yapıldı?