18 Şubat 2018

Memurdan Öğretmen Öğretmenden Memur Olur Mu?

Memurdan Öğretmen, Öğretmenden Memur Olur Mu?
Atalay Girgin*

Gerçekliğin hakikatinin sırra kadem bastığı, yanılsamaların hakikat sanıldığı yerde, soran, sorgulayan, düşünen ve düşündüğünü söyleyen insanlar sevilmez. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” sözü haklı kılınırcasına, bir anda “günah keçisi” ilan ediliverirler. “Onuncu Köy”ün kapısına bile kilit vuruluverir. 

Ne var ki bunu göze almadan da gerçekliğin hakikatini dillendirmek, sanıldığı kadar kolay değildir. Hem öğretmen olup hem de öğretmenler ve öğretmenlik üzerine, gerçekliğin hakikatine dair eleştirel düşünceleri ifade etmek, ne yazık ki, neredeyse hiç hoş karşılanmaz. Çünkü bu, alkışa teşne bir biçimde egoları şişirip akıntıya kürek çekmek varken, bir alabalık misali, akıntıya karşı yüzmeye, çağlayan çıkmaya yeltenmektir. Ama olsun, yine de bir yerinden başlamak gerek.

Memurdan Öğretmen, Öğretmenden Memur Olmaz

“Memur öğretmenler”, öğretmen memurlar konusu da bu türden netameli konulardan biridir. Öğretmenin ve öğretmenliğin neliği ve değişen gerçekliği dikkate alınıp düşünülmeden, telaffuz edilen ve kabullenilen “memur öğretmen”, “öğretmen memur” nitelemesi kendi başına bir sorundur. Çünkü kelimenin gerçek anlamında öğretmenden memur, memurdan da öğretmen1 olmaz.

Bunun temel nedeni, memurluk ile öğretmenliğin uzlaşmaz oluşudur. Memur zihniyetiyle ya da memurluğu içselleştiren bir bilinç haliyle öğretmenlik yapılamaz. Memurluk zihniyetiyle yapılan öğretmenlik, eğer hâlâ geçerli ve doğru olduğu kabul ediliyorsa, “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirme” işlevini yerine getirilemez. Çünkü memurluk, hiyerarşik bir işleyiş kabulü temelinde, genelgelere, yönergelere, amirin emir ve isteklerine göre yapılan ve asıl olarak, ast-üst ilişkisine dayanan biçimsel bir iştir.

Öğretmenlik ise, yetiştireceği nesillerden önce, asıl olarak öğretmenin fikir, irfan ve vicdan açısından “hür” olmasını gerektiren, en büyük düşmanı biçimsellik olan bir iş, bir sanattır. Öğretmenin, öğretirken öğrenmesini, öğrenirken öğretmesini ve her daim kendini hem alanında hem de genelde, yenileyip değiştirmesini gerektirir. Dahası soran, sorgulayan ve eleştirel bir yaklaşım ve düşünsel ufuk zenginliğiyle kendini taçlandıran biri olmasını da…

Ne yazık ki yıllardır, öğretmen açısından olması gereken ile olan arasındaki açı sürekli genişlemiş ve ikincinin hükmü, bir gerçeklik olarak tepeden tırnağa arz-ı endam eylemiştir. Günümüzde, olan ile olması gereken birbirine aykırı yönlere doğru bakmaktadır. Bu gerçekliğin, günümüz bir yana, yakın bir gelecekte değişeceğine dair de herhangi bir emare yoktur. Bunun iki temel nedeni vardır: Bunlardan birincisi, öğretmeni memurlaştırmak, ikincisi ise memurdan öğretmen yaratmaktır.


 “Memur Öğretmen”lik Kabulü Olana Teslimiyettir

Kendini “Memur öğretmen” olarak sunan herkes, bilinçli ya da bilinçsizce memurluğu içselleştirmiş ya da buna teşnedir. Bu kabulle yola çıkan ya da işe başlayan kişi, öğretmenin neliği itibariyle olması gerekenin peşinde koşmaz. Olması gerekene yönelmez. Aksine, ne denli idealist düşüncelere sahip olursa olsun, olana ram eylemeye hazırdır. Bunun için de daha önceki bir yazımda2belirtiğim gibi, gerekli koşullar, her açıdan fazlasıyla mevcuttur zaten. Çünkü genel olarak sistematik eğitimin yapısı, özel olarak ise okullar, önce öğretmeni değiştirip dönüştürmek ve biçimlendirmek üzere vardır.

Sistemin asli başarısı ve marifeti buradadır. Bunu başaramayan, bunu gerçekleştiremeyen, yani kelimenin nelik vasıflarına sahip bir öğretmen olarak işe başlayanı, istediği yönde yeniden biçimlendiremeyen bir sistem işlevini yerine getiremeyen kadük bir sistemdir. Bu noktada sistemin ve okulun başarısı, öğretmen niteliklerine haiz olarak geleni, ne denli kısa zamanda memura dönüştürüp dönüştüremediğiyle ölçülür.

Dolayısıyla bir sistem, bir öğretmeni ne denli çabuk memurlaştırabilir, ne denli çabuk tekniker kılabilirse o denli başarılıdır. Çünkü mevcut dünya ve ülke koşullarında, var olan sistemin istediği, yalnızca asli anlamda öğretmen değil, aksine asıl olarak memurlaşan öğretmendir. Sıfatlar ve statüler karşısında biat eden, onlar karşısında selam duran ve ardı sıra kendisini de sıfatı ve statüsüyle değerlendirmek zorunda kalan bir işgüder, bir hizmetkâr.

Bu konuda MEB, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında olup bitenlerin, dahası 70'li ve 80'li yıllardaki deneyimlerinin de etkisiyle on üzerinden on olmasa da 9-9.5 alabilecek denli yüksek bir başarı oranına sahiptir. Okullar memurlaşan öğretmenlerle doludur. Bunun yanı sıra kendini baştan “memur” olarak niteleyen, bir bilinç hali olarak bunu kabulle işe başlayanlar sayesinde de işlevini fazlaca zorlanmadan yerine getirebilmektedir.

İşte bundan dolayıdır ki, onlarca yıldır, “idealist” ve olması gerekenin peşinde ömür tüketen öğretmenin yerini, çoktan beridir, memur öğretmenler, gönüllü ya da gönülsüz memurlaştırılan öğretmenler aldı. “İdealist öğretmen”ler ise, meyyus bir papağandan bile beter bir halde soylarının tükenmesini beklemektedir artık. Herkese hayırlı uğurlu olsun!

Çünkü devir “Memur Öğretmen” devridir! Bir insan olarak, değeri ve değerleriyle değerlendirilen değil; aksine sıfatlar ve statüler hiyerarşisindeki yeriyle değerlendirilen, bir memur!

Siz, “itibar”, itibarsızlaşma” ve “itibarsızlaştırılma” sayıklamalarının ardında ne yattığını sanıyorsunuz ki… İmza kampanyaları ve yasa talebiyle itibar dilenmenin ardında ne olduğunu sanıyorsunuz ki…

Unutmayın! Bir toplumda öğretmenin değeri ve itibarı; duvarında tuğla olduğu düzen kadardır. Ne fazla ne de eksik…

* Felsefe Öğretmeni; http://atalaygirgin.blogspot.com




Hiç yorum yok: