Danıştay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Danıştay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Temmuz 2022

MEB Bürokrasisinde Yargı Paniği Başladı

 

MEB Bürokrasisinde Yargı Paniği Başladı

Atalay Girgin*

Daha seçim tarihi bile açıklanmadı. Ancak olası bir seçimin yapılabileceğine ilişkin sürecin bazı kişi ve kurumlarca telaffuz ediliyor olması bile bürokraside birilerinin ve saz arkadaşlarının yargılanma korkusunu tetikledi.

Şimdiden yargılanma paniğine kapılan birilerinin bulunduğu kurumlardan biri de herkesin malumu olduğu üzere MEB.

Yani eğitimin, iktidarın oyun alanına dönüştürülmesi, tarikat, cemaat, Diyanet vb. siyasal İslamcı kesimlere teslim edilmesi, hatta çocukların kobaylaştırılması pahasına bilumum işin yapıldığı; rant ve koltuk çetelerinin cirit attığı; Sayıştay Raporlarında yer alan onca tespite rağmen bunların “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla yargıya taşınmadığı; bürokratlar hakkında, Cumhuriyet Savcılıklarından gelen “Soruşturma İzni” taleplerinin “Soruşturma İzni Verilmemesine” denilerek reddedildiği ve ilgili bürokratların korumaya alındığı Milli Eğitim Bakanlığı.

Peki; bu anlı şanlı MEB’de olup bitenler yalnızca yukarıda sayılan başlıklardan mı ibaret? Elbette değil. Aslında bunlar, “MEB” denildiğinde çerez sayılır. Daha cinsel taciz dosyaları, cinsel tacizcileri atayan sonra da taltif edilen ve haklarında idari soruşturma bile yapılmayan işinin ehli bürokratlar, kimisi basına yansımış, kimisi duyulmamış ihale yolsuzlukları, görevini kötüye kullanarak çıkar sağlama (yani ayan beyan adıyla rüşvet) vb. nice olay var üzerine gidilmesi ve yargının önüne konulması gereken. Aslında bunların birçoğu savcılıkların kendiliğinden harekete geçmesini gerektiriyor ama… “Ama”sı var işte…

Elbette “Hangi yargının? Mevcut yargının mı?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız… Bunlar yerinde sorular. Ancak MEB bürokrasisinde yargılanma konusunda öyle bir korku var ki bugüne kadar mevzuat, yasa ve anayasaya rağmen ve bunlara karşı neler yaptılarsa, hangi usulsüz işlere bulaştılarsa artık, mevcut haliyle yerle yeksan edilmiş şu anki yargının ve yargı mensuplarının karşısına çıkmaktan bile korkuyorlar.

Ve Savcılıklardan gelen “Soruşturma İzni” talepleri karşısında, Teftiş Kurulunun mahir müfettişlerince hazırlanan ve “Soruşturma İzninin Verilmemesine” denilen dosyalarla koruma kalkanının ardına alınıp yargılanmaktan kurtuluyorlar ya da kurtarılıyorlar. İşin en ilginç ve süreci taçlandırıcı unsurlarından biri de “Soruşturma İzni” talep eden savcıların, “Soruşturma İzni Verilmemesine” denilen taleplerinin peşinden gitmemesi… Tabiri caizse “nerede trak orada bırak” sözünü düstur bellemeleri… Peki; nereye kadar?

17 Kasım 2021

Danıştay MEB’in ‘Bürokrat Zırhı’nda Delik Açabilir Mi?

 

Danıştay MEB’in ‘Bürokrat Zırhı’nda Delik Açabilir Mi?

Atalay Girgin*

“MEB başsavcılığa neden soruşturma izni vermedi?1” başlıklı yazıyı okuyanlar anımsayacaktır. Söz konusu yazıda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, MEB bürokrasinden 7 kişi hakkında “Soruşturma İzni” talep ettiğini yazmıştık.

Dönemin Milli Eğitim ‘Bakan’ı Ziya Selçuk imzasıyla bu talep reddedilmiş ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına “Soruşturma İzninin Verilmemesi”ne hükmedilmişti.

Savcılığın, “4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun” bağlamında talep ettiği “Soruşturma İzni”nin gerekçesi “Görevi kötüye kullanma” suçuydu.

Bu suçun açılımında ise şunlar yazılıydı: Milli Eğitim Bakanlığı’nda yapılan atamalar ve/veya görevden almalarla alakalı yargı süreçlerine müdahale anlamı taşıyan, bu sayede hem çıkar sağlandığı hem de kamunun gereksiz tazminat ödemesine sebep olunarak suç işlendiği iddiaları

İddialar Ciddiydi Ama…

14 Mart 2021

Milli Eğitim’de Kimler Neler Yapmış Neler?

 

Milli Eğitim’de Kimler Neler Yapmış Neler?

Atalay Girgin*

Aslında, bu yazının başlığını, “Türkiye’de kimler neler yapmış neler?” diye yazıp okumak da mümkün. Ve ardı sıra gerisini Türkiye’de yapılanlar üzerinden yazmak da… Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı’nda olanlar toplumsal ve siyasal olarak yaşananların küçük bir parçası… Yani yalnızca MEB’e, MEB bürokrasisine özgü değil olup bitenler…

Bunda da şaşılacak herhangi bir şey yok. Çünkü uzun zamandır toplumsal olarak ilginç bir dönemden geçiyoruz. “İlginç” dediğime bakmayın. O sözün gelişi… Aslında olağanüstü bir toplumsal bunalımın tam ortasında yaşıyoruz. Hem de toplumsal çözülme ve kültürel çürümenin tüm temel toplumsal kurum ve kuruluşları sarıp sarmaladığı, her yere sirayet ettiği bir dönemde… “Türkiye Cumhuriyeti’nin adı1”ndan ötesinin kalmadığı, yasama ve yargıdan yürütmeye, ekonomiden siyasete dek her şeyin, bu çözülme ve çürüme sarmalında savruldukça enkaza dönüştüğü bir dönemde…

Anımsayacaksınız! Akıldanelerin yazıp promptere yükledikleri “Fikri bir buhran içinde çırpınıyoruz” sözüyle, yaşanan durumu cümle âleme ilan eden Recep Tayyip Erdoğan, bu enkazın üzerine bir nevi itiraf bayrağını dikmişti geçtiğimiz aylarda. Lakin bu, yalnızca çok gecikmiş bir teşhis ve itiraf olmaktan öte bir değer taşımıyordu. Çünkü ne yaşanan olağanüstü toplumsal bunalıma bir çareydi ne de enkaza dönüşmüş herhangi bir kurum ve kuruluşa...