23 Şubat 2021

Öykücülüğümüz Üzerine

 

ÖYKÜCÜLÜĞÜMÜZ ÜZERİNE…

Halit Suiçmez


Bizim toplumda hikaye okumak ve yazmak mı, dinlemek mi daha yaygın?

Ne dersiniz?

Sanırım hikaye anlatmak daha çok ilgi çekiyor…

Konuşmayı şehvetle seven bir yanımız var galiba.

Dede Korkut Hikayelerine kadar iner geçmişimiz.

Son on yılda ise öykücülüğümüz pratik anlamda çok görünür oldu.

Bunun arkasındaki politik ve düşünsel ortam nedir?

Neyin öyküsü, nasıl yazılıyor?

1980 siyasal ve düşünsel anlamda kırılma noktasıdır. İlerici kesimler en büyük darbeyi


her anlamda bu yıllarda almıştır.

Toplumun geleceği hemen her alanda yeni liberal politikaların etkisine bırakıldı.

Edebiyat dünyası da aynı çizgiye dahil oldu.

1990’ ların başında Sovyetlerin Çözülüşü de etkili oldu, kültür-sanat ortamının çoraklaşmasında.

Edebiyat piyasa ile bütünleşti.

Romanlarda”karakterler” diyalogsuz, yenik, sevgisiz, bencil ve gizemci bir yapıdaydı.

Derinlik aranmayan, bunalımlı karakterler artmıştı kitaplarda.

Bu durum, “birey” i esas almak olarak yorumlansa da gerçeklikten uzaktı elbette.

Roman sanatı elbette Sanayi Devrimi ile doğmuş, Burjuvazinin devrimci olduğu dönemde gelişmiş ve “birey”in gelişmesine, feodal ilişkilerden özgürleşmesi anlamında katkı sağlamıştır.

20 Şubat 2021

İşte MEB ve Eğitime Yakışan Bakan

 

İşte MEB ve Eğitime Yakışan Bakan

Atalay Girgin*

Malumunuzdur ki AKP kongresi yaklaştıkça, kabinede revizyon söylentileri de artıyor. Birilerinin yürekleri umutlu bir bekleyişle pırpır ediyor. Başka birileriyse endişeyle bekliyor.

Hatta bazı bakan adaylarının ya da gönlünde bakanlık düşleri büyüterek, bir ulufe kabilinden beklentiye giren, bayramlık çocuklar misali makam koltuğuna lütfedilme, oturtulma hesapları yapanların ise farklı etki grupları üzerinden çoktan piar çalışmasına başladığı da yazılıp çiziliyor. (Bu etki gruplarının ve kişilerin adlarını yazmama bile gerek yok!)  

Bunlara bağlı olarak da bu durum, dönem dönem sosyal medyada çok takipçili hesaplar üzerinden “bakan toto” oyununa dönüştürülüyor. Revizyon söylentilerine konu olan bakanlıklar arasında Milli Eğitim Bakanlığı ve Ziya Selçuk’un da adı anılıyor. Ve bunun eşliğinde MEB koridorlarında ve ilgili mecralarda hareketli ve heyecanlı günler yaşanıyor. Nasıl yaşanmasın ki…

Düşünün bir kez: Kısa bir süre önce, bakanların başarı / başarısızlık durumuna ilişkin anket sonuçlarını yayınlayan ORC Araştırma Şirketi’nin çalışması bunun üzerine tüy dikiyordu. Bu ankette kendine en alt sıralarda yer bulabilen Ziya Selçuk’a ilişkin değişiklik iddia ve beklentileri ise daha da güçleniyordu.  

Ziya Selçuk adını duyan bazı bindirme kıtalar ise vakit geçirmeksizin hemen harekete geçiyor ve kontrolleri altındaki haber siteleri üzerinden birbiri ardına haber servisine girişiyorlardı. Mevcut bakan lehine… Bir yandan da bakanlık düşleri kuran diğer muhtemel adaylara ilişkin yıpratmaya dönük haber, yazı ve yorumlar yayınlıyorlardı. Elbette kantarın topuzunu fazlaca kaçırmadan! Sahibinin sesi olmak, ona yaranmaya çalışmak, bir yandan da ne olur ne olmaz diyerek gelebilecek olanı düşünerek kalem oynatmak, hele de bu dönemde oldukça zor olsa gerek!   

16 Şubat 2021

Muğla MEM Kapattı Bakanlık Açtı!

 

Muğla MEM Kapattı Bakanlık Açtı! Ya Sonra…?

Atalay Girgin*

Siz Öğretmenlerin Neler Yaptığını Biliyor Musunuz Öğretmenim?1” başlıklı yazıdan anımsayacaksınız: Muğla Devrim Gazetesi’nde yayımlanan haber üzerine, Muğla İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nce bir açıklama yapılmış ve “iddiaların sübuta ermediği belirtilmiş”tir denilerek, aslında dosya kapatılmıştı.

Bir başka deyişle, Marmaris 75. Yıl Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’nin, haklarındaki iddialar nedeniyle soruşturulan okul müdürü Aziz Murat Düzgün ve öğretmenleri Sedat Sarıoğlu ile Hüseyin Engür aklanmıştı.

Muğla MEM’in ‘mahir’ ve neyi, neden ve nasıl yapıp yapmayacağını bilen müfettişleri görevlerini başarıyla tamamlamışlar ve geride, tüm iddialardan aklanmış, tabiri caizse “sütten çıkmış” üç “ak kaşık” bırakmışlardı. Bundan ötesi Şam’da kayısıydı zaten.

Lakin, Marmaris ve Muğla MEM cephesinde bunlar olurken, Bakanlık’ta başka şeyler oluyordu. Hem de Muğla İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 2 Nisan 2020 tarihinde Muğla Devrim Gazetesi’nden yayımlanan, “iddiaların sübuta ermediği belirtilmiş”tir açıklamasından bir gün önce. Yani 1 Nisan 2020 tarihinde, Abdullah Tubay’ın CİMER üzerinden yaptığı şikâyeti dikkate alan Bakanlık, “soruşturma oluru” veriyor ve Muğla MEM’in kapattığı dosyayı, yeniden açıyordu.

14 Şubat 2021

Yeryüzünün “En Güzel Ve Üretken” Aşkı

 

Yeryüzünün “En Güzel Ve Üretken” Aşkı; MARX VE JENNY

Halit Suiçmez

                                        “Aşk, düşünsel, duygusal, bedensel boyutuyla, öznenin                                                 özne/nesnesini bütünsel anlamda fethetme ve onun                                                     tarafından fethedilme isteğine dayanan bir ilişkidir…”                                                                 (Atalay Girgin, Edebiyat Nedir Ki, s; 159)

 

 

                                            “…bitmedi daha sürüyor o kavga

                                                                            ve sürecek

                                        yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! ..”   (Adnan Yücel)

 

Marx ve eşi Jenny arasındaki sevgi ve aşk bağı birçok bakımdan önemlidir, örnektir.

Hem çok güzeldir, hem de olağanüstü üretkendir.

Aileleri birbirlerini epeyce eskiden beri tanımaktadırlar.

Marx’ın babası hukuk danışmanıdır.

Jenny’nin babası da Prusya hükümetinin Trier danışmanı.

İki aile arasında uzun süredir arkadaşlık ilişkileri vardır. Karl çocukluğunda Jenny’lerin evine gider, onu izler, gözlerdi.

Marx’ın ablası Jenny’nin en yakın arkadaşıdır. Jenny’nin kardeşi de Marx’ın sınıf arkadaşıdır. Jenny Marx’tan 4 yaş büyüktür.

Karl lise son sınıfta, 17 yaşında, Jenny ise 21 yaşındadır.

1835 yılında, 17 yaşında iken Karl liseyi bitirmiş ve Jenny’lerin evinde hem Jenny’nin kardeşi hem de Marx için bir mezuniyet töreni yapılır.

Karl Marx liseyi bitirip üniversiteye gideceği günlerde Jenny’ yi artık çocukluğundan kalma eski bir dost gibi, abla gibi, anne gibi, ulaşılmaz biri olarak görmüyordu.

Karl ve Jenny doğada yürüyorlar. Lise bitmiş. Üniversiteye gidecek.

Soruşturma Başlatan Bir Soru

 

“Siz Öğretmenlerin Neler Yaptığını Biliyor Musunuz Öğretmenim?”

Atalay Girgin*

Sorular, eğer sormasını bilirseniz, en mükemmel kapıları açan basit açkılar gibidir. Yapmanız gereken o açkıyı kullanmak ve açılan kapıdan içeri bakmaya ya da girmeye cüret etmektir.

Yerinde ve zamanında sorulmuş bir soru, özenle saklanan gerçeklerin üzerindeki kapkaranlık örtüyü bir tül misali yırtıp atabilir. Söz ve mantık oyunlarının, süslü yalanların, vaatlerin, hamasi nutukların ardına gizlenen hakikatlere ulaşmayı sağlayabilir. Yeter ki uygun yerde uygun zamanda sorulmuş olsun.

Bundan dolayıdır ki gerçeklerin bilinmesini istemeyenler; saklayacak bir şeyleri olanlar; yalanlar ve yanılsamalarla hükmedenler; yaşanan gerçekliğin hakikatini, yalanın ve hamasetin ışık geçirmez şalıyla sarıp sarmalamak isteyenler; sorup sorgulayanları, soruların peşine düşüp araştırmalara girişenleri sevmezler. Çünkü söze dökülen her soru, toprağa düşen ve havasını, nemini, tavını bulduğunda yeşerip boy vermeye hazır bir tohum gibidir. Hangi zihin(ler)de ne zaman ve nasıl karşılık bulacağını, hangi sonuçlara neden olabileceğini kim bilebilir ki…

Velhasıl; her soru, kendi içinde açık ya da örtük yanıtlar ve yeni sorular barındırır. Tıpkı başlıktaki soru gibi… Yeter ki onu anlayacak, düşünen, soran sorgulayan zihinlerle buluşsun. Çünkü sonucu önceden kestirilemese de er ya da geç gerisi gelir artık…

Soruşturma Sürecini Başlatan Soru

İşte “Marmaris ve Muğla MEM’de Garip Bir Soruşturma Öyküsü1”yle başlayan yazılara neden olan da böyle bir sorudur: Siz, öğretmenlerin gezide neler yaptığını biliyor musunuz?

12 Şubat 2021

Marmaris ve Muğla MEM’de Garip Bir Soruşturma Öyküsü

 

Marmaris ve Muğla MEM’de Garip Bir Soruşturma Öyküsü

Atalay Girgin*

Sakın kanmayın “Öykü” dediğime…

Bu soruşturmaya konu olan ve cinsel taciz iddialarını da içeren olayla birlikte, soruşturma sürecinde ve dışında dile getirilenler; bu olaya karışan kişiler ile bunlar arasında geçmişten günümüze yaşanan ve bilinen ilişkiler ağı dikkate alındığında, aslında bu bir roman olur.

Hele de mekân Marmaris’se… Ve konu da en azından görünüşte eğitim ve öğretmenlerse…

Eğitim ve Marmaris demişken de yaklaşık 18-19 yıldır Marmaris İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü koltuğunda oturmayı başaran ve neredeyse eğitimde olup biten her şeyden sorumlu ve bilgi sahibi olan, Züleyha Aldoğan’dan söz etmemek olmaz.

Keza onun Kenan Evren’le valsten Marmaris Ensar Vakfı Mütevelli Heyeti üyeliğine uzanan yolculuğundan da…

20 yaş altı genç kızlara düşkünlüğü Wikileaks belgelerine girecek kadar ayyuka çıkan ünlü bir siyasetçiyle yakınlığından da1… Bir okul müdürünün Marmaris’e girişine yasak koyduracak kadar ilgili ve yetkili makam sahipleri üzerinde etkiye sahip oluşundan ve daha ötesinden söz etmemek de…

09 Şubat 2021

Bir Mitçi Önerisi: Boğaziçi Direnişi ve Demokrasi Cephesi

 

Bir Mitçi Önerisi: Boğaziçi Direnişi ve Demokrasi Cephesi

Atalay Girgin*

Öğretmenler Susarsa Toplum Lâl Olur1” başlıklı söyleşide de belirtildiği gibi, Türkiye olağan bir toplumsal bunalım döneminden geçmiyor. Aksine toplumsal çözülme ve kültürel çürümenin en tepeden en aşağıya dek tüm toplumsal kurum ve kuruluşları sarıp sarmaladığı, olağanüstü bir toplumsal bunalım döneminden geçiyor.

Yasama, yargı ve yürütmeden, eğitim ve hukuk dâhil ekonomik, sosyal, siyasal ve dinsel kurum ve kuruluşlara dek her şeyi kuşatan bu olağanüstü bunalım, Sorokin’in deyişiyle, birçok farklı kesimden insanın, toplumsal kültürel ayakkabılarının vurmaya başlamasını da beraberinde getiriyor. Elbette çözüm arayışı ve önerilerini de…

Önce Sorokin’e Kulak Verelim

Tam da böylesi bir döneme değinircesine, “Normal zamanlarda bile, en azından birkaç düşünür ya da bilgin, insanın kaderi –belirli bir toplumun nereden gelip nereye gittiği, nasıl ve niçini- üstünden kafa yorar” diyen Sorokin, sözlerini şöyle sürdürür:

07 Şubat 2021

MEB ve Üniversite Ahlaki Çürüme ve Nepotizme Teslim

 

MEB ve Üniversite Ahlâki Çürüme ve Nepotizme Teslim

Atalay Girgin*

Sözlüklerde “Nepotizm, kısaca, akraba kayırma veya adam kayırma, öznel ve adil olmayan şekilde yapılan ayrımcılık” sözleriyle niteleniyor. Yani aslolan liyakat değil, eş, dost ve akrabadan başlayarak kayırma ve ayrımcılık esastır, deniliyor. Velhasıl aslolan haksızlık ve adaletsizliktir… 

Bu adaletsizlik pastasından nemalanamayanlara, dışlanıp ötekileştirilenlere kalansa yalnızca zulüm oluyor. Hele de orta yerde, mülakat giyotini de duruyorken… Nepotistleri kim aşabilir ki… Elbette liyakat sırra kadem basıyor.

Ve EPK’nın, yani “Eğitim Politikaları Kurulu”nun, 2021 Ocak ayında tamamlanan raporunda “yönetici atamalarında liyakat” vurgusu yapılıyor. Demek ki 19 yıldır yapılanları, sonunda onlar da görmezlikten gelemiyor! Elbette yerseniz! Buna sevinsek mi üzülsek mi? Bunda bir keramet mi arasak? Yoksa “Bunca yıldır aklınız neredeydi? Gözleriniz kör, dilleriniz lâl, kulaklarınız sağır mıydı?” desek, bilemiyorum.

30 Ocak 2021

Din Bir Araçtır

 

 Kabataş Yalanı’ ve ‘Camide İçki’den  Kâbe Resmine Kadar Din Bir Araçtır

Atalay Girgin*


Anlamadınız mı? Alışmadınız mı hâlâ? İşleri güçleri nefreti körüklemek… Nefretten medet ummak… Nefret tohumlarını yeşerterek, toplumu düşman kamplara bölmek…

Ancak düşünsel yaratıcılıklarını da yitirmişler artık… Onca besleme kalemşora, üniversitelere yerleştirdikleri onca elemana rağmen; özgün bir hikâye, özgün bir senaryo bile koyamıyorlar ortaya…  

“Fikri bir buhran içinde çırpınıyoruz” deyişleri ayniyle vaki sanki…

Sormamak elde değil… Çaresizce sahnelenen yine aynı hikâyenin farklı senaryoları mı? Peki; bu kez yönetmen kim? Kayda alan kim? Oyuncu ya da figüran kim?

Anımsarsınız! “Gezi” olaylarında ne yapacaklarını, nereye konacaklarını şaşırmışlar, havada döne döne bir hâl olmuşlardı. Korkudan mıydı, yoksa tutunacak bir dal arayışlarından mıydı, bilinmez. Tahmin edilebilir olsa da telaffuz edilmez!

Lakin ayakları toprağa bastıktan ve akılları başlarına geldikten kısa bir süre sonra, “Camide içki içtiler” yalanına sarılmışlardı önce...

Başörtülü Gelinin Fantezisi

28 Ocak 2021

MEB'i Kimler Kimlerle Nasıl Yönetiyor?

 

Milli Eğitim’i Kimler Kimlerle Nasıl Yönetiyor?

Atalay Girgin*


Dikkatinizi çekti mi, bilmiyorum. Geçtiğimiz günlerde, başlıktaki soruya ilişkin ardı ardına bilgiler düştü gündeme.

 “Seçmeli”den “Mecburi/Seçmeli”ye Bunlardan ilki ve başlıkla alakasız gibi görüneni 17 Ocak Pazar günü Cumhuriyet Gazetesi’nde yer almıştı. Öğrencilerin ve velilerinin kendi iradeleriyle seçmeyi ya da seçmemeyi tercih etmeleri gereken “seçmeli dersler”e ilişkin bir haberdi.

“Valilik, müftülük, il milli eğitim ve dernek, seçmeli din dersleri için birleşti”1 başlığını taşıyan bu haber, adını koymadan, en yetkili mülki idare amirliği ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yerel derneklerle işbirliği içinde “seçmeli dersler”i “mecburi/seçmeli ders” haline getirmeye dönük kampanyasından söz ediyordu.