28 Ocak 2021

MEB'i Kimler Kimlerle Nasıl Yönetiyor?

 

Milli Eğitim’i Kimler Kimlerle Nasıl Yönetiyor?

Atalay Girgin*


Dikkatinizi çekti mi, bilmiyorum. Geçtiğimiz günlerde, başlıktaki soruya ilişkin ardı ardına bilgiler düştü gündeme.

 “Seçmeli”den “Mecburi/Seçmeli”ye Bunlardan ilki ve başlıkla alakasız gibi görüneni 17 Ocak Pazar günü Cumhuriyet Gazetesi’nde yer almıştı. Öğrencilerin ve velilerinin kendi iradeleriyle seçmeyi ya da seçmemeyi tercih etmeleri gereken “seçmeli dersler”e ilişkin bir haberdi.

“Valilik, müftülük, il milli eğitim ve dernek, seçmeli din dersleri için birleşti”1 başlığını taşıyan bu haber, adını koymadan, en yetkili mülki idare amirliği ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yerel derneklerle işbirliği içinde “seçmeli dersler”i “mecburi/seçmeli ders” haline getirmeye dönük kampanyasından söz ediyordu.

Öğrencilerin ve Velilerin İradesine İpotek Koyma

 Aslında bu, her türlü devlet ve iktidar olanaklarını kullanarak yerel güç odaklarıyla kolkola girerek, öğrencilerin ve velilerin kendi iradelerine dayanması gereken seçme ya da seçmeme hakkına ipotek koyma girişimiydi. Aynı zamanda da okul idareleri ve öğretmenler üzerinde doğrudan ya da dolaylı baskı kurmaktı.

Ve elbette bu girişim hem iktidarın hem de MEB’in bilgisi, onayı ve desteği dışında yapılamazdı. Özellikle de söz konusu ilin Valisi Münir Karaloğlu, İl Milli Eğitim Müdürü de Yüksel Arslan olunca, böyle bir ihtimalden bile söz edilemezdi

“Neden?” diye sormayın! Çünkü hiç kimsenin geçmişinden kurtulması mümkün değildir. Geçmişiniz bir gölge gibi izler sizi ve hiçbir hafiye bu denli sadık değildir izlediği hiçbir kişiye… Bilmem anlatabildim mi?   

“Milli Eğitim’de Organize İşler”2                                                                              

Cumhuriyet Gazetesi’nin haberinden iki gün sonra… Aynı konuda haber/yorum niteliğinde ve daha ayrıntılı bir yazı Sözcü Gazetesi’nde yer aldı. İsmail Saymaz imzalı ve “Milli Eğitim’de Organize İşler” başlığını taşıyan bu yazıda, “MEB'in müfredata koyduğu 24 seçmeli dersten dini içerikli olan 3'ü için devletin üç organı seferber oluyor. Hem de siyasal İslamcı bir dernekle el ele vererek!” deniliyordu. 

Ardı sıra şöyle devam ediyordu Saymaz: Sanılmasın ki Diyarbakır'dan ibaret yerel bir iş birliği bu. Türkiye genelinde yürütülen bir kampanyadan söz ediyoruz. Merkezinde MEB'e bağlı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü bulunuyor. (…) Kampanyanın bir ayağında EğitimBir-Sen, diğer ayağında ise Eğitime Destek Platformu var. Bu platform, AK Parti'nin kamu ihalelerinden ya da belediyelerden kaynak aktararak kurdurup semirttiği vakıf ve derneklerden oluşuyor. Kim mi onlar? Ensar Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı, Önder, TÜGVA, İlim Yayma Cemiyeti, İnsan ve Medeniyet Hareketi, TÜRGEV ve KADEM.

“MEB’i Kim Yönetiyor?”

İsmail Saymaz’ın yukarıda pasajlar aktardığım yazısından iki gün sonra, 21 Ocak Perşembe günü, başlığımızla ilgili bir yazı Gerçek Gündem’de yer aldı. Yurdagül Uygun imzalı bu yazıda doğrudan “MEB’i Kim Yönetiyor?”3 diye soruluyordu. Elbette yanıtsız bir soruydu. Ya da yanıtı bilinse bile doğrudan telaffuz edil(e)meyen…

Uygun, daha yazısının ilk satırlarında, “MHP’ye yakınlığıyla bilinen Türk Eğitim Sen’in Genel Başkanı Talip Geylan kızgın ve içinde iddialar barındıran bir tweet attı” diyordu. Ve peşi sıra, yine “gölge boksu” oyununa başvuran Talip Geylan’ın, hiç kimseye değmeyen, hiçbir adrese uğramayan mesajlarını aktarıyordu.

Söz konusu tweet mesajlarına “Çok günahkarsınız! Bari, ayıbınızla sessizce oturun” diyerek başlayan Geylan, “Bilmem ne cemiyetinin başkanı mutad toplantılar düzenliyor. Rektör, il ve ilçe milli eğitim müdürleri, seçilmiş(!) okul müdürleri ve yine 'seçilmiş' STK temsilcileri; yani ilin eğitimle ilgili resmi sivil ilgilileri el mahkum toplantının iştirakçileri.. Toplantıların ekabiri ise malum cemiyetin başkanı. Kendisinin orta öğretim mezunu bir esnaf olmasına bakmayın. İlin eğitim planlaması, okul türlerinin belirlenmesi, yönetici görevlendirmeleri, öğretmen dağılımları, eğitimle alakalı bilimum iş ve işlemler 'abi' edasıyla takibinden geçiyor.” sözleriyle devam ediyordu.

Sanki Bir Zavallı!

Muhtemelen Talip Geylan, hem “Cumhur İttifakı”nın sadık bir destekçisi olan MHP’ye ve onun Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye bağlı olmasına hem de Türk Eğitim Sen Genel Başkanı sıfatını taşımasına ve yüz binlerce kişiyi temsil etmelerine rağmen zerre dikkate alınmıyor olmalarına kızmıştı. Belki de dış kapının mandalı kadar bile önemsenmiyor olmalarına…

Ama buna rağmen yine de Geylan, mesajlarının ne önceki ne de sonra ki satırlarında, kendisini muhatap almasalar da kızdıran zevatın kimler olduklarına ilişkin tek bir söz edebilmişti. Neredeyse “değmesin yağlı boya” hesabı ustaca sıyrılıp geçmeyi başarmıştı aralarından.  

Tıpkı yıllardır “MEB’in taşra teşkilatını çeteler yönetiyor” diye bağırıp çağırmalarına rağmen, bir tek somut adresten ve kişiden, hele hele onları atayan MEB merkez teşkilatından hiç söz etmemeleri gibi… Bu kez de sanki bir sendika genel başkanı değil de çaresiz ve zavallı bir kişi misali “Çok günahkarsınız!” demişti, “Çok günahkârsınız!” Lakin bu günahkârların kimler olduklarına dair ser verip sır vermemişti. Acaba neden?

Acaba neden kızmıştı Talip Geylan? Onu, hem de “Çok günahkârsınız!” dedirtecek kadar kızdıran, öfkelendirip celallendiren, sonra da o öfkeyle twitter’ın başına geçip içinden geçenleri sansürleyerek mesajlara dökmesine neden olan şey neydi? Acaba bunun nedeni, 17 Ocak Pazar günü yapıldığı ileri sürülen toplantıya bile çağrılmamaları mıydı? Acaba “Cumhur İttifakı”nın sadık bir ortağının sadık bir temsilcisi olarak kendisine böyle bir muamele yapılmasını içine sindirememiş miydi?

Neyse… Nedeni ne olursa olsun, sonuçta olan olmuştu! Ne diyelim ki “Geçmiş olsun! Allah daha beterlerinden korusun, ittifak-ı sadıkanın elemanlarını” diyecek halimiz yok ya…   

İşte O Toplantı

Başlıktaki sorunun yanıtı da şu ana kadar aktarılanların, dahası MEB’de yapılan ve yapılmak istenen her şeyin arka planında olanlar da 17 Ocak Pazar günü yapılan toplantıda gizli… Elbette “her şey” derken, geleceğe dair her şeyden söz etmiyoruz. Çünkü ne geleceğin kimler için ne getirip getirmeyeceğini bugünden söylemek mümkün ne de ilgili zevatın bu denli düşünsel derinliğe ve ufuk genişliğine sahip olması… Elbette ham hayalleri saymazsak!

Eğer bunun aksi geçerli olsaydı, yani böylesi bir düşünsel derinliğe ve ufuk genişliğine sahip olsalardı, “Fikri bir buhran içinde çırpınıyoruz” diyerek hem de en yetkili ağızdan bir acizlik itirafında bulunurlar mıydı zaten? Bir de bu hallerine bile bakmasızın orta öğretimde eğitim-öğretim reformundan söz edişleri yok mu? Bu bambaşka bir hikâye… Tam kel başa şimşir tarak… Ama neyse… Biz toplantıya dönelim.

20 Ocak Çarşamba gününün son saatlerine doğru, Mebpersonel.com adlı sitede yayınlanan ve şu ana kadar yalanlanmayan ve yayından da kaldırılmayan bir habere göre, 17 Ocak Pazar günü bir toplantı yapılmıştı.

Toplantının Katılımcıları

Yine habere göre; hepi topu beş kişinin katıldığı toplantıya iki kişi başkanlık(!) yapmıştı. Muhtemelen, Talip Geylan’ın öğrendiği ve öfkelenerek “Çok günahkârsınız!”la başlayan tweetler atmasına neden olan bu toplantıydı. Ve Geylan’ın adlarını veremediği, belki de “Bu kişileri mi kast ediyorsunuz?” dediğimizde “Evet!” yanıtını veremeyeceği ya da adlarını duyduğunda, yanıtlamak yerine ıslık çalmaya girişeceği kişiler haberde tek tek belirtiliyordu.

Söz konusu haberde aynen şöyle deniyordu:  Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ve Bilal Erdoğan Bey’in başkanlığında Pazar günü bir toplantı yapıldı.

Toplantıya dokuzlu STK’ları temsilen Eğitime Destek Platformu Başkanı ve İmam Hatip okullar sorumlusu Zeynel ÖNAL ve İlim Yayma Cemiyeti eski başkanı İsrafil Kışla ve İstanbul Milli Eğitim Müdürü Levent Yazıcı da katıldı4.

Toplantıda Ne Konuşuldu?

Haberde yer alan bilgilere göre, toplantıda konuşulan öncelikli konu “İmam Hatip Okulları” ve yukarıda sözünü ettiğimiz seçmeli derslerdi. Bunların yanı sıra öne çıkan konu ise kimin MEB Personel Genel Müdürü olacağı ve özellikle İzmir ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne kimlerin atanacağıydı.

Toplantıda öne çıkan isimlerin ise Personel Genel Müdürlüğü için Levent Yazıcı, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü için halen İzmir İl Milli Eğitim Müdürü olan Ömer Yahşi’ydi. Keza Ömer Yahşi’den boşalan yer için de başka isimler.

Davul Tokmak Oyunu

Burada bizi ilgilendiren asıl mesele şudur: Milli Eğitim Bakanlığı’nı kim ya da kimler yönetiyor? Her il ve ilçede, valisinden kaymakamına, il milli eğitim müdüründen ilçe milli eğitim müdürüne ve müftüsüne, hatta üniversite varsa rektörüne, dekanına dek içeren bir örgütlenmeye sahip olan, dokuzlu STK’lar denen, Eğitime Destek Platformu adı altında örgütlenen bu yapı ve bu yapının temsilcileri mi? Yoksa Milli Eğitim Bakanlığı mı? MEB’de hangi derslerin seçilip seçilmeyeceğinden, kimin/kimlerin hangi kadrolara atanıp atanmayacağını kadar karar veren bu STK’lar mı?

Aslında yanıtı belli soruların… Anlaşılan odur ki MEB açısından hiçbir resmiyeti ve sorumluluğu olmayan bu STK’ların ve bunlarla iş birliği içinde olan cemaat ve tarikatların egemen olduğu bir örgütlenme var ortada. Aynı zamanda bu yapı; ülke genelinde siyasi iktidarın, yerelde de mülki idarelerin ve amirlerinin her türden desteğine ve koruyuculuğuna sahip…

Bu durumda bir kez daha sormak gerek: Milli Eğitim’i kimler kimlerle nasıl yönetiyor? Ya da şöyle diyelim: Ziya Selçuk, MEB’i bu yapı aracılığıyla mı yönetiyor? Yoksa MEB’e  ilişkin her türlü kararı alan ve bunları Ziya Selçuk üzerinden uygulamaya sokan bu yapı mı…?

Sizce birincisi mi geçerli, yoksa ikincisi mi? Velhasıl davul kimin boynunda? Tokmak kimin elinde? Aslında yanıtı gün gibi açık… Ama ben yine de sorayım efendim: Yanıtı olan var mı?

Benim yanıtım ne mi? Ben onu çoktan verdim ve yazdım bile…



* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com

4 Sanırım haberi yazan, söz konusu iki kişi arasında kimin önem ve önceliğe sahip olduğuna karar veremediği için manidar bir biçimde, “Bu kadar çok kişiye bir başkan olmaz” diye düşünerek iki başkanlılığa karar vermiş. Kim bilir belki de kendince, ikisine de göz kırpmayı ya da saygıda kusur işlememeyi tercih etmiş. Ama yine de diğerlerinin yalnızca adını yazarken, Bilal Erdoğan’ın adının sonuna “bey” sözünü eklemekten kendini alamamış!  https://www.mebpersonel.com/meb-atama/meb-personel-genel-muduru-istanbul-milli-egitim-muduru-ve-izmir-milli-egi-h248934.html

Hiç yorum yok: