Milli
Eğitim’i Kimler Kimlerle Nasıl Yönetiyor?
Atalay
Girgin*
“Seçmeli”den “Mecburi/Seçmeli”ye Bunlardan ilki ve başlıkla alakasız gibi görüneni 17 Ocak Pazar günü Cumhuriyet Gazetesi’nde yer almıştı. Öğrencilerin ve velilerinin kendi iradeleriyle seçmeyi ya da seçmemeyi tercih etmeleri gereken “seçmeli dersler”e ilişkin bir haberdi.
“Valilik, müftülük, il milli eğitim ve dernek, seçmeli din dersleri için birleşti”1 başlığını taşıyan bu haber, adını koymadan, en yetkili mülki idare amirliği ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yerel derneklerle işbirliği içinde “seçmeli dersler”i “mecburi/seçmeli ders” haline getirmeye dönük kampanyasından söz ediyordu.
Öğrencilerin ve Velilerin İradesine İpotek Koyma
Aslında bu, her türlü devlet ve iktidar olanaklarını kullanarak yerel güç odaklarıyla kolkola girerek, öğrencilerin ve velilerin kendi iradelerine dayanması gereken seçme ya da seçmeme hakkına ipotek koyma girişimiydi. Aynı zamanda da okul idareleri ve öğretmenler üzerinde doğrudan ya da dolaylı baskı kurmaktı.
Ve elbette bu girişim hem iktidarın hem de MEB’in bilgisi, onayı ve desteği dışında yapılamazdı. Özellikle de söz konusu ilin Valisi Münir Karaloğlu, İl Milli Eğitim Müdürü de Yüksel Arslan olunca, böyle bir ihtimalden bile söz edilemezdi
“Neden?” diye sormayın! Çünkü hiç kimsenin geçmişinden kurtulması mümkün değildir. Geçmişiniz bir gölge gibi izler sizi ve hiçbir hafiye bu denli sadık değildir izlediği hiçbir kişiye… Bilmem anlatabildim mi?
“Milli Eğitim’de Organize İşler”2
Cumhuriyet Gazetesi’nin haberinden iki gün sonra… Aynı konuda haber/yorum niteliğinde ve daha ayrıntılı bir yazı Sözcü Gazetesi’nde yer aldı. İsmail Saymaz imzalı ve “Milli Eğitim’de Organize İşler” başlığını taşıyan bu yazıda, “MEB'in müfredata koyduğu 24 seçmeli dersten dini içerikli olan 3'ü için devletin üç organı seferber oluyor. Hem de siyasal İslamcı bir dernekle el ele vererek!” deniliyordu.
Ardı sıra şöyle devam ediyordu Saymaz: Sanılmasın ki Diyarbakır'dan ibaret yerel bir iş birliği bu. Türkiye genelinde yürütülen bir kampanyadan söz ediyoruz. Merkezinde MEB'e bağlı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü bulunuyor. (…) Kampanyanın bir ayağında EğitimBir-Sen, diğer ayağında ise Eğitime Destek Platformu var. Bu platform, AK Parti'nin kamu ihalelerinden ya da belediyelerden kaynak aktararak kurdurup semirttiği vakıf ve derneklerden oluşuyor. Kim mi onlar? Ensar Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı, Önder, TÜGVA, İlim Yayma Cemiyeti, İnsan ve Medeniyet Hareketi, TÜRGEV ve KADEM.
“MEB’i Kim Yönetiyor?”
İsmail
Saymaz’ın yukarıda pasajlar aktardığım yazısından iki gün sonra, 21 Ocak
Perşembe günü, başlığımızla ilgili bir yazı Gerçek Gündem’de yer aldı. Yurdagül
Uygun imzalı bu yazıda doğrudan “MEB’i Kim Yönetiyor?”3
diye soruluyordu. Elbette yanıtsız bir soruydu. Ya da yanıtı bilinse bile
doğrudan telaffuz edil(e)meyen…
Uygun,
daha yazısının ilk satırlarında, “MHP’ye yakınlığıyla bilinen Türk Eğitim Sen’in
Genel Başkanı Talip Geylan kızgın ve içinde iddialar barındıran bir tweet attı”
diyordu. Ve peşi sıra, yine “gölge boksu” oyununa başvuran Talip Geylan’ın, hiç
kimseye değmeyen, hiçbir adrese uğramayan mesajlarını aktarıyordu.
Söz
konusu tweet mesajlarına “Çok günahkarsınız!
Bari, ayıbınızla sessizce oturun” diyerek başlayan Geylan, “Bilmem ne
cemiyetinin başkanı mutad toplantılar düzenliyor. Rektör, il ve ilçe milli
eğitim müdürleri, seçilmiş(!) okul müdürleri ve yine 'seçilmiş' STK
temsilcileri; yani ilin eğitimle ilgili resmi sivil ilgilileri el mahkum
toplantının iştirakçileri.. Toplantıların ekabiri ise malum cemiyetin başkanı.
Kendisinin orta öğretim mezunu bir esnaf olmasına bakmayın. İlin eğitim
planlaması, okul türlerinin belirlenmesi, yönetici görevlendirmeleri, öğretmen
dağılımları, eğitimle alakalı bilimum iş ve işlemler 'abi' edasıyla takibinden
geçiyor.” sözleriyle devam ediyordu.
Sanki Bir Zavallı!
Muhtemelen Talip Geylan, hem “Cumhur İttifakı”nın sadık bir
destekçisi olan MHP’ye ve onun Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye bağlı olmasına
hem de Türk Eğitim Sen Genel Başkanı sıfatını taşımasına ve yüz binlerce kişiyi
temsil etmelerine rağmen zerre dikkate alınmıyor olmalarına kızmıştı. Belki de
dış kapının mandalı kadar bile önemsenmiyor olmalarına…
Ama buna rağmen yine de Geylan, mesajlarının ne önceki ne de
sonra ki satırlarında, kendisini muhatap almasalar da kızdıran zevatın kimler
olduklarına ilişkin tek bir söz edebilmişti. Neredeyse “değmesin yağlı boya”
hesabı ustaca sıyrılıp geçmeyi başarmıştı aralarından.
Tıpkı yıllardır “MEB’in taşra teşkilatını çeteler yönetiyor” diye
bağırıp çağırmalarına rağmen, bir tek somut adresten ve kişiden, hele hele
onları atayan MEB merkez teşkilatından hiç söz etmemeleri gibi… Bu kez de sanki
bir sendika genel başkanı değil de çaresiz ve zavallı bir kişi misali “Çok
günahkarsınız!” demişti, “Çok günahkârsınız!” Lakin bu günahkârların kimler
olduklarına dair ser verip sır vermemişti. Acaba neden?
Acaba
neden kızmıştı Talip Geylan? Onu, hem de “Çok günahkârsınız!” dedirtecek kadar
kızdıran, öfkelendirip celallendiren, sonra da o öfkeyle twitter’ın başına
geçip içinden geçenleri sansürleyerek mesajlara dökmesine neden olan şey neydi?
Acaba bunun nedeni, 17 Ocak Pazar günü yapıldığı ileri sürülen toplantıya bile
çağrılmamaları mıydı? Acaba “Cumhur İttifakı”nın sadık bir ortağının sadık bir
temsilcisi olarak kendisine böyle bir muamele yapılmasını içine sindirememiş
miydi?
Neyse…
Nedeni ne olursa olsun, sonuçta olan olmuştu! Ne diyelim ki “Geçmiş olsun! Allah
daha beterlerinden korusun, ittifak-ı sadıkanın elemanlarını” diyecek halimiz
yok ya…
İşte O Toplantı
Başlıktaki
sorunun yanıtı da şu ana kadar aktarılanların, dahası MEB’de yapılan ve
yapılmak istenen her şeyin arka planında olanlar da 17 Ocak Pazar günü yapılan
toplantıda gizli… Elbette “her şey” derken, geleceğe dair her şeyden söz
etmiyoruz. Çünkü ne geleceğin kimler için ne getirip getirmeyeceğini bugünden
söylemek mümkün ne de ilgili zevatın bu denli düşünsel derinliğe ve ufuk genişliğine
sahip olması… Elbette ham hayalleri saymazsak!
Eğer
bunun aksi geçerli olsaydı, yani böylesi bir düşünsel derinliğe ve ufuk
genişliğine sahip olsalardı, “Fikri bir buhran içinde çırpınıyoruz” diyerek hem
de en yetkili ağızdan bir acizlik itirafında bulunurlar mıydı zaten? Bir de bu
hallerine bile bakmasızın orta öğretimde eğitim-öğretim reformundan söz
edişleri yok mu? Bu bambaşka bir hikâye… Tam kel başa şimşir tarak… Ama neyse…
Biz toplantıya dönelim.
20
Ocak Çarşamba gününün son saatlerine doğru, Mebpersonel.com adlı sitede
yayınlanan ve şu ana kadar yalanlanmayan ve yayından da kaldırılmayan bir
habere göre, 17 Ocak Pazar günü bir toplantı yapılmıştı.
Toplantının Katılımcıları
Yine
habere göre; hepi topu beş kişinin katıldığı toplantıya iki kişi başkanlık(!)
yapmıştı. Muhtemelen, Talip Geylan’ın öğrendiği ve öfkelenerek “Çok günahkârsınız!”la
başlayan tweetler atmasına neden olan bu toplantıydı. Ve Geylan’ın adlarını
veremediği, belki de “Bu kişileri mi kast ediyorsunuz?” dediğimizde “Evet!”
yanıtını veremeyeceği ya da adlarını duyduğunda, yanıtlamak yerine ıslık
çalmaya girişeceği kişiler haberde tek tek belirtiliyordu.
Söz
konusu haberde aynen şöyle deniyordu: Milli
Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ve Bilal Erdoğan Bey’in başkanlığında Pazar günü bir
toplantı yapıldı.
Toplantıya dokuzlu STK’ları temsilen
Eğitime Destek Platformu Başkanı ve İmam Hatip okullar sorumlusu Zeynel ÖNAL ve
İlim Yayma Cemiyeti eski başkanı İsrafil Kışla ve İstanbul Milli Eğitim Müdürü
Levent Yazıcı da katıldı4.
Toplantıda Ne Konuşuldu?
Haberde
yer alan bilgilere göre, toplantıda konuşulan öncelikli konu “İmam Hatip
Okulları” ve yukarıda sözünü ettiğimiz seçmeli derslerdi. Bunların yanı sıra
öne çıkan konu ise kimin MEB Personel Genel Müdürü olacağı ve özellikle İzmir
ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne kimlerin atanacağıydı.
Toplantıda
öne çıkan isimlerin ise Personel Genel Müdürlüğü için Levent Yazıcı, İstanbul
İl Milli Eğitim Müdürlüğü için halen İzmir İl Milli Eğitim Müdürü olan Ömer
Yahşi’ydi. Keza Ömer Yahşi’den boşalan yer için de başka isimler.
Davul Tokmak Oyunu
Burada
bizi ilgilendiren asıl mesele şudur: Milli Eğitim Bakanlığı’nı kim ya da kimler
yönetiyor? Her il ve ilçede, valisinden kaymakamına, il milli eğitim müdüründen
ilçe milli eğitim müdürüne ve müftüsüne, hatta üniversite varsa rektörüne,
dekanına dek içeren bir örgütlenmeye sahip olan, dokuzlu STK’lar denen, Eğitime
Destek Platformu adı altında örgütlenen bu yapı ve bu yapının temsilcileri mi? Yoksa
Milli Eğitim Bakanlığı mı? MEB’de hangi derslerin seçilip seçilmeyeceğinden,
kimin/kimlerin hangi kadrolara atanıp atanmayacağını kadar karar veren bu STK’lar
mı?
Aslında
yanıtı belli soruların… Anlaşılan odur ki MEB açısından hiçbir resmiyeti ve
sorumluluğu olmayan bu STK’ların ve bunlarla iş birliği içinde olan cemaat ve
tarikatların egemen olduğu bir örgütlenme var ortada. Aynı zamanda bu yapı;
ülke genelinde siyasi iktidarın, yerelde de mülki idarelerin ve amirlerinin her
türden desteğine ve koruyuculuğuna sahip…
Bu
durumda bir kez daha sormak gerek: Milli Eğitim’i kimler kimlerle nasıl
yönetiyor? Ya da şöyle diyelim: Ziya Selçuk, MEB’i bu yapı aracılığıyla mı
yönetiyor? Yoksa MEB’e ilişkin her türlü
kararı alan ve bunları Ziya Selçuk üzerinden uygulamaya sokan bu yapı mı…?
Sizce
birincisi mi geçerli, yoksa ikincisi mi? Velhasıl davul kimin boynunda? Tokmak
kimin elinde? Aslında yanıtı gün gibi açık… Ama ben yine de sorayım efendim: Yanıtı
olan var mı?
Benim
yanıtım ne mi? Ben onu çoktan verdim ve yazdım bile…
* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/valilik-muftuluk-il-milli-egitim-ve-dernek-secmeli-din-dersleri-icin-birlesti-1806606
4
Sanırım haberi yazan, söz konusu iki kişi arasında kimin önem ve önceliğe sahip
olduğuna karar veremediği için manidar bir biçimde, “Bu kadar çok kişiye bir
başkan olmaz” diye düşünerek iki başkanlılığa karar vermiş. Kim bilir belki de
kendince, ikisine de göz kırpmayı ya da saygıda kusur işlememeyi tercih etmiş.
Ama yine de diğerlerinin yalnızca adını yazarken, Bilal Erdoğan’ın adının
sonuna “bey” sözünü eklemekten kendini alamamış! https://www.mebpersonel.com/meb-atama/meb-personel-genel-muduru-istanbul-milli-egitim-muduru-ve-izmir-milli-egi-h248934.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder