05 Ekim 2020

MEB’de ‘Karanlık’ ve Meçhul Hesaplara Kim Ziya Olacak?

 

MEB’de ‘Karanlık’ ve Meçhul Hesaplara Kim Ziya Olacak?

Atalay Girgin*

2019 yılına ilişkin hazırlanan “Milli Eğitim Bakanlığı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporu”nda çarpıcı tespitler yer alıyor. Bunlardan bazıları “Mektepli Gazete” tarafından ardı ardına haberleştiriliyor. Ayrıntıları merak eden ve okumak isteyenler için bu haberlerin linkini dipnotta yazıyorum1.

Bundan dolayı, bu yazıda, “Mektepli Gazete”nin haberlerinde yer alan usulsüzlüklere değinmeyeceğim. Ancak bu usulsüzlükleri mumla aratacak nitelikte ve daha çarpıcı bir tespit üzerinde duracağım. Çünkü bu tespitin yanında diğerleri çocuk oyuncağı kalır.

03 Ekim 2020

SOKRATES PLATON ve POLİTİKACI BUNAK!

 

Sokrates, Platon ve Politikacı Bunak!

Atalay Girgin*

Lise sıralarından geçmiş olan herkes Sokrates ve Platon adına az çok aşinadır. Keza okumasalar bile Platon’un ünlü eseri “Devlet”i de belki anımsayabilirler. Ancak, Platon’un “Devlet Adamı” adlı eserini, ilgilileri dışında herkes bilmez. Elbette burada yaptığı, devlet adamı ve filozof karşılaştırmasını da…

Peki; ortamını buldukça kinini ve zihinsel ifrazatlarını ortalığa salan ve kendilerine “devlet adamı”, “bilge”, “siyaset bilgesi”, tabiri caizse “filozof” denilmesinden hoşlanan “Politikacı Bunak”ı, “Bunak”ları kaç kişi bilir ki…? “Hangi Bunak’ı?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Adına “Politika” denilen ya da yapılan maskaralıkların, ortalığa salınan zihinsel ifrazatların “Politika” diye sunulduğu sahneden, yaşlarından bağımsız olarak, zihinsel ve düşünsel ömrünü çoktan doldurmuş o kadar çok “Devlet adamı”/“Bunak politikacı” ya da “Politikacı bunak”/”Devlet adamı” geldi ve geçti ki ne siz sorun ne de ben söyleyeyim, bunların kimler olduklarını.

28 Eylül 2020

İşte Tacizci Müdürün Pansiyonda Kalmasına Onay Veren O Müdür!

 

İşte Tacizci Müdürün Pansiyonda Kalmasına Onay Veren O Müdür!

Atalay Girgin*

Geçen yazıdan anımsayacaksınız: Zevatın biri, atandığı okulun bağlı olduğu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğündeki bazı çemişler ve saz arkadaşlarının eşliğinde, Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından “Tacizci öğretmen”likten “Tacizci” müdürlüğe terfi ettirilmişti. Ardı sıra da okul pansiyonunda kendisine “Özel bir oda” kurup oraya yerleşmişti. 

Biz de bir dizi soru sorup “Ya sonra…?” demiştik. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim ve sonra da yeri geldikçe o soruların yanıtlarını verelim: 

Tacizci” Müdüre Onay Veren O Müdür Kim? 

Adını anmaya bile gerek görmediğim ve zevat dediğim bu “tacizci” müdür, okul pansiyonlarında kimlerin yatılı olarak kalabileceğini düzenleyen “Pansiyon Yönetmeliği”nde okul müdürlerine yer verilmiyor olmasına rağmen, haftanın dört beş günü pansiyondaki “Özel oda”sında yatıp kalkıyordu. Ve bu durum hem okuldaki öğrenci, öğretmen ve hizmetliler tarafından biliniyordu, hem de İlçe Milli Eğitim Müdürlüğündeki yetkiler tarafından… Yani bu durum o küçücük ilçede sır değildi. (Elbette vakti saati geldiğinde, ne yazıktır ki bilenler bilmezlikten gelecekti. Öğrenciler dışında…) 

22 Eylül 2020

MEB'de Hangi MEM "Tacizci" Öğretmeni Müdür Olarak Atadı?

 

MEB’de Hangi MEM  Tacizci” Öğretmeni Müdür Olarak Atadı?

Atalay Girgin*

Milli Eğitim Bakanlığı’nın taciz ve tacizciyle mücadele dersinden sınıfta kalışı, yeni değil. Yani bu dersten bir türlü sınıfı geçemeyişi, Ziya Selçuk’un, 12 yaşında ve aynı zamanda bir ilköğretim öğrencisi olan kız çocuğunun, bir tarikat liderinin cinsel tacizine uğrayışı karşısında, kısacık bir kınama mesajı bile yayınlayamayışıyla, “dut yemiş bülbül” misali suspus oluşuyla başlamadı. Ondan öncesi de vardı.

MEB ve MEM’ler (Milli Eğitim Müdürlükleri), neredeyse, gazete manşetlerine düşmediği, televizyon ekranlarında görünmediği sürece, kız-erkek demeden öğrencilere ve kadın öğretmenlere yapılan taciz ve tacizciler karşısında, genellikle, idare-i maslahat eyledi. Hele de tacizci öğretmen ya da idareci, MEB ya da MEM içindeki egemen gruplardan, sendikalardan birine mensupsa; yöneticilere yakınsa; “Yeni Türkiye” ve “Üst akıl” korusunda da yerini almışsa, önerilen cezalar bile disiplin kurullarında en alt sınıra çekildi.

Örneğin; soruşturma sonucunda, taciz eylemi “sübuta ermiştir” denilerek birçok öğretmen ya da idareci hakkında önerilen “Kınama” cezaları, bir kademe indirilip “Uyarma” cezasına dönüştürülürken; bunların uygulanması ve gereğinin yapılmasına bile riayet edilmedi. Velhasıl, öğrencilere ve kadın öğretmenlere yönelik cinseltaciz eylemleri fazlaca önemsenmezken, tacizci öğretmen ve idareciler ise şu ya da bu nedenlerle, bir biçimde gözetildi.

19 Eylül 2020

"MEB'de Büyük Operasyon"u Yazan Bir Vali Mi?

 

“MEB’de Büyük Operasyon”u Yazan Bir VALİ Mi?

Atalay Girgin*

10 Eylül gecesi atılan “MEB’de Büyük Operasyon” tweeti ve ekindeki metinde dile getirilen iddialarla başlayan süreç, 18 Eylül’de CHP Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya’nın soru önergesiyle TBMM’ye taşındı.

Yıldırım Kaya, TBMM Başkanlığı’na sunduğu “Soru Önergesi”nde, MEB’de olup bitenlere ilişkin iddiaları dile getirerek, özellikle Ziya Selçuk’un yanıtlaması talebiyle beş soru yöneltti. Ancak başlıktan ve yaşanan sürece ilişkin yeni iddialardan uzaklaşmamak ve yazının da hacmini gereğinden fazla genişletmemek kaygısıyla bu sorulara yer vermiyorum. Ve ilgilenenler için “Soru Önergesi”nin tam metnine ulaşabilecekleri linki1 aşağıya yazıyorum.

Neler Olmuştu?

Peki; 10 Eylül gecesinden 18 Eylüle kadar neler olmuştu? Bilenler ve özellikle de süreçten haberdar olmayanlar için kısaca anımsatalım:

1-    10 Eylül’de paylaşılan “MEB’de Büyük Operasyon” metninde dile getirilen iddialar ve bunlarla ilişkilendirilen isimler ve olaylar üzerine, bu kişilerle ilintilendirilen sitelerden birisi olan MebPersonel.com’dan, 12 Eylül tarihinde “MEB’de Büyük Operasyonun Şifrelerinin Deşifresi”2 başlıklı ve ‘Özel Haber’ ibareli bir cevap yayınlandı. Ve nedense, kısa zamanda da yayından kaldırıldı!

16 Eylül 2020

Sendikalar MEB'deki 'Büyük Operasyon'un Neresinde? Ya Bakan...?

 

Sendikalar MEB’deki ‘Büyük Operasyon’un Neresinde? Ya Bakan..?

Atalay Girgin*

Başlıktaki soruyu geniş haliyle yineleyelim: Sendikalar, daha doğru bir ifadeyle sendikacılar, MEB’deki ‘Büyük Operasyon’un, bir başka deyişle koltuk ve rant peşindeki çeteler çatışmasının-savaşının neresinde? Peki; ya bakan neresinde bu çeteler çatışmasının…?

Soruyu açıkça ortaya koyduğumuza göre, şimdilik Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un bu işin neresinde olduğunu sona bırakarak sendikalardan, sendikacılardan başlayabiliriz.

Kambersiz Düğün Olmaz

Bu ‘düğün’ün kamberi de sendikaların tüzel kişiliği altında arz-ı endam eyleyen bazı sendikacılar ve onların yönlendirmesi altında ve onlarla bağlantılı olarak hareket eden sendika üyeleridir. Bunlar MEB’deki  ‘Büyük Operasyon’un, yani çetelerin rant çatışmasının, şimdilik açıkça ortada görünmeyen kamberleridir. Çünkü ortada bunca rant ve ranta erişmeyi sağlayan koltuk varken; bunlar uğruna, kafa göz yarılmasına, bıçak-satır çekilmesine ve hatta silahların ateşlenmesine doğru gidilen bir süreçte sendikacıların ve sendikalıların, bu çeteler savaşının şurasında ya da burasında, dahası içinde olmaması eşyanın tabiatına aykırıdır. Hatta bu ihtimal dâhilinde bile değildir.

13 Eylül 2020

MEB'de Organize Çeteler Savaşıyor! Bakan Ne Yapıyor?

 

MEB’de Organize Çeteler Çatışıyor! Bakan Ne Yapıyor?

Atalay Girgin*

“Büyük Operasyon! MEB’de Neler Oluyor?”1 sorusuna yanıtın bu kadar kısa zamanda verilebileceğini beklemiyordum. İroni yapmıyorum.

Hem de yazının üzerinden on üç saat bile geçmeden geldi yanıt! Ve gelir gelmez de bu yazının üst başlığının atılmasına vesile oldu (Yanıtı verenleri ve ne dediklerini ne yaptıklarını aşağıda anlatacağım).

Gerçi gelen yanıtın içinde, MEB’deki nüfuzlu birilerinin kimler olduğu belirtilmiyordu. Keza bu nüfuzlu birilerinin hangi özel okulun “3 kuruşluk dijital rehberlik programını 33 kuruşa” hangi özel okula pazarladıkları da… Dahası bu pazarlığın aracısı-komisyoncusu olan ve satışı odalarında “Çak” yaparak kutladıkları genel müdürün kim olduğu da belirtilmiyordu.

04 Eylül 2020

Ne Öğretmenlere Ziya Olabildi Ne Eğitime

 

Ne Öğretmenlere Ziya Olabildi Ne Eğitime

Atalay Girgin*

MEB’in Bakan koltuğuna oturtulduğu günden beri, kameraların karşısına geçtiği herhangi bir yerde ne kulaklarının duyduğu yalana “yalan” diyebildi, ne de gözlerinin önünde yapılan onca yanlışa “yanlış”… Ne haksızlığa “haksızlık” diyebildi, ne de adaletsizliğe “adaletsizlik”…

Hatta alenen tanık olduğu bir linç girişimini bile iki satır bir tweet mesajıyla kınayamadı. Birilerinden korktuğu için mi alenen kınayamamıştı? Yoksa gerçekleştirilen linç girişimini onayladığından mı? Bilinmez ama kınayamamıştı işte…

Oysa koltuğa oturtulduğu günlerde nasıl da heyecanlıydı. Yüzünde gülümseme eksik olmuyordu. Eğitimci olması hasebiyle hem toplumun hem de eğitim camiasındaki muhaliflerin bile önemli bir kesimi onun heyecanını paylaşırcasına kendisine sempatiyle bakıyorlardı. Kısa bir zamanda neredeyse öğretmen camiasının büyük bir kesiminin “Ziya Hoca”sına dönüşüvermişti.

30 Ağustos 2020

ONLARIN AHLÂKI ve BİZİM AHLÂKIMIZ

 

ONLARIN AHLÂKI ve BİZİM AHLÂKIMIZ

Atalay Girgin*

 

Malum şahıslardan biri (“Hangi biri hangi biri” dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü biliyorum ki sayıları bir elin parmaklarından ibaret değil!) yalan üstüne yalan söylüyor! Bir gün önce söylediğini ertesi gün unutup tam tersini yumurtluyor!

Beş vakit namaz kılmayı zerre sektirmeyen başka biri, alavere dalavereyle başkalarının paralarına, malına mülküne el koyuyor ve yüzü bile kızarmadan, “Çocuklarıma haram lokma yedirmedim” diyor.

Başka birisi, onca hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, vb. ile edinilmiş serveti “günah işleme özgürlüğü” olarak savunuyor.

Bunları gören ve bilen birileri soruyor: Müslümanlara göre yalan söylemek günah değil mi? Yolsuzluk, soysuzluk, hırsızlık yapmak, çalmak çırpmak, rüşvet almak, vb günah değil mi?

Ben düşünüyorum: Eğer Müslümanlara (ya da herhangi bir dine) göre yalan söylemek günah olsa, Müslümanlar yalan söyler mi? Ya da durmadan yalan söyleyen, söyledikleri yalanlar arşa erişen birilerinin peşinde koşar mı? Çalmak, çırpmak dâhil, hak etmediği, alnının teriyle kazanmadığı bir kuruşu bile kendi hanesine geçirir mi?

26 Ağustos 2020

TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN ADI KALDI...

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin Adı Kaldı Yadigâr

Atalay Girgin*

Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın “Bu ülkenin ne 29 Ekim’i, ne 23 Nisan’ı, ne 30 Ağustos’u ne de 10 Kasım’ı her sene uydurma bahanelerle yok sayılarak, yok edilemez. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihini zenginleştirmek, derinleştirmek, geçmişiyle kavuşturmak mümkündür; ama hepten silmeye kalkan duvara çarpar; NOKTA!” diyen tweetindeki sözlerle karşılaşınca anımsadım.

Yıllar önce, “Türkiye Cumhuriyeti Paradigması Son Kalesinde”1 başlığıyla kaleme aldığım makalenin daha giriş paragrafında şöyle yazmıştım: “Son kalesinde olan “Türkiye Cumhuriyeti” değil. Çünkü o, bugüne dek ne denli ilan edilmemiş olursa olsun, siyaset ontolojisi açısından çoktan miadını doldurmuştur.”