28 Eylül 2020

İşte Tacizci Müdürün Pansiyonda Kalmasına Onay Veren O Müdür!

 

İşte Tacizci Müdürün Pansiyonda Kalmasına Onay Veren O Müdür!

Atalay Girgin*

Geçen yazıdan anımsayacaksınız: Zevatın biri, atandığı okulun bağlı olduğu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğündeki bazı çemişler ve saz arkadaşlarının eşliğinde, Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından “Tacizci öğretmen”likten “Tacizci” müdürlüğe terfi ettirilmişti. Ardı sıra da okul pansiyonunda kendisine “Özel bir oda” kurup oraya yerleşmişti. 

Biz de bir dizi soru sorup “Ya sonra…?” demiştik. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim ve sonra da yeri geldikçe o soruların yanıtlarını verelim: 

Tacizci” Müdüre Onay Veren O Müdür Kim? 

Adını anmaya bile gerek görmediğim ve zevat dediğim bu “tacizci” müdür, okul pansiyonlarında kimlerin yatılı olarak kalabileceğini düzenleyen “Pansiyon Yönetmeliği”nde okul müdürlerine yer verilmiyor olmasına rağmen, haftanın dört beş günü pansiyondaki “Özel oda”sında yatıp kalkıyordu. Ve bu durum hem okuldaki öğrenci, öğretmen ve hizmetliler tarafından biliniyordu, hem de İlçe Milli Eğitim Müdürlüğündeki yetkiler tarafından… Yani bu durum o küçücük ilçede sır değildi. (Elbette vakti saati geldiğinde, ne yazıktır ki bilenler bilmezlikten gelecekti. Öğrenciler dışında…) 

Ancak “tacizci” müdür hakkında yapılan bir şikâyet sonucu başlatılan soruşturma sırasında özellikle okulun idarecileri, alenen gerçeğe aykırı bir biçimde, “ayda en fazla birkaç kez” kaldığını söylediler. Keza ifadesi alınan bazı öğretmenler de… İdareciler yalan söyleyerek korumaya çalıştıkları kişinin kim olduğunu biliyorlar mıydı? Bilmiyorum. Ama bu yalanları onların bazılarına taltif edilme yolunu açtı. Sadece onlara mı? Elbette başkalarına da… 

Gerçeğe aykırı ve açıkça “yalan” sıfatını taşıyan bu ifadelere de dayanarak, soruşturmayı yürüten müfettişler, “tacizci” müdür hakkında “ileri sürülen iddiaların asılsız olduğunu” belirterek, “Okul Pansiyon Yönetmeliği”ne rağmen (mealan anımsadığım kadarıyla) şöyle dediler: Okul müdürünün pansiyonda yatıp kalkmasında bir sakınca yoktur! 

Peki; bu hüküm kimin hakkında, hangi müdür hakkında verilmişti? Yanıtı belli elbette… Ama biz bir kez daha anımsatalım: Daha öncesinde de erkek öğrencisine tacizde bulunduğu “sübuta ermiş” olan “tacizci” bir müdür hakkında. 

Müfettişlerin hazırladığı bu raporu onaylayarak, “tacizci” müdürün “pansiyonda yatıp kalkmasında bir sakınca olmadığı” hükmünü karara dönüştüren ve ona cesaret ve icazet veren Ankara İl Milli Eğitim Müdürü ise Vefa Bardakçı’dır. 

Vefa Bardakçı, attığı imzayla, “tacizci” müdürün, okul pansiyonunda yatıp kalkmasına, hem dayanak oluşturmuş hem de meşruiyet sağlamıştır. 

Ancak mesele burada bitmemiştir. Aksine, asıl olay bundan sonra patlamıştır. Yani “Ateist ve komünist öğretmenlerin defterini dürün” dediği ileri sürülerek hakkında haberler yapılan Vefa Bardakçı’nın attığı imzadan sonra… 

Aylar Sonra… 

Vefa Bardakçı’nın çocukları, babalarının; torunları ise dedelerinin, erkek öğrencisine tacizde bulunduğu belirtilen bir “tacizci” müdürün erkek öğrencilerle aynı “pansiyonda yatıp kalkmasında bir sakınca olmadığını” hükme bağlayan bir rapora onay verdiğini bilseler, acaba ne derlerdi? Bilemem.

 Ama “tacizci” müdürle aynı pansiyonda kalmak zorunda olan öğrenciler daha fazla dayanamamışlar ve sessiz, sedasız itiraz etmişlerdi. Vefa Bardakçı’nın, onaylamasından yaklaşık dört ay sonra, tacizlere daha fazla katlanamayan öğrenciler, çareyi BİMER’e başvurmakta bulmuşlardı. Çünkü ne okul idaresine ve öğretmenlere güvenebilmişlerdi, ne de İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne. Düşünün: Öğrencilerin bile zerre güven duymadığı eğitimciler ve eğitim yöneticileri güruhu bir arada… 

Ve sonrası yaklaşık iki ay sonra çorap söküğü gibi geldi. Vefa Bardakçı, selefi olan Ankara İl Milli Eğitim Müdürü Erol Bozkurt’un öğretmenlikten okul müdürlüğüne atadığı bir “tacizci”nin yolunu daha da açmıştı. Attığı bu imzadan sonra belki de başka öğrencilerin de tacize uğramasına vesile olmuştu. Ama zerre utanmadı. Zerre üzerine alınmadı. Zerre yüzü kızarmadan öğretmenlerin, öğrencilerin arasında, bir ‘eğitimci’, bir ‘öğretmen’ ve bir ‘Milli Eğitim Müdürü’ sıfatıyla arz-ı endam eylemeye devam etti. 

Neylersiniz ki sıfat, statü ve makam her şeydi memlekette, bunların ardına sığınmış çemişlerinse ne halt olduğunun herhangi bir hükmü yoktu. Ve eğitim de bunlara emanetti toplumda… Ve ne yazık ki hâlâ böylesi çemişlere emanet…

 Savcının Talebiyle Ortaya Çıktı Ama… 

Öğrencilerin, “tacizci” müdür hakkındaki, erkek öğrencilere cinsel taciz şikâyetleri birkaç ay sonra karşılık bulmuş ve Bakanlık müfettişleri görevlendirilmişti. Ne denli gizli kapaklı yürütmeye çalışıyor olsalar da o küçücük ilçe çalkalanıyordu. Olay kısa zamanda basına ve televizyon ekranlarına düştü. İlçe gazetecilerin ve televizyon kameramanlarının, muhabirlerinin akınına uğramıştı. Cinsel taciz iddialarının ne üzerini örtmek mümkündü artık ne de yalanlarla başkalarının üzerine atıp işin içinden sıyrılmak. 

Ama yine de “tacizci” müdür ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğündeki çemiş saz arkadaşları, “denize düşen yılana sarılır” misali, son bir gayretle “iftira” ve komplo” yalanına sarılmakta gecikmediler.  İmza kampanyaları düzenlediler. Yalan bilgilerle haberler yaptırıp yayınlattılar. Sosyal medya üzerinden fosseptik çukuruna dönüşmüş olan içlerindeki pislikleri küfürler, tehditler ve hakaretler eşliğinde birilerine kustular. Ama nafileydi. Son gayretleri de işe yaramamıştı. 

Olay idari soruşturmayı aşmış, savcılık soruşturmasına dönüşmüştü artık. Ve “tacizci” müdür hakkında yeni iddialar ortalıkta kol gezmeye başlamıştı. Soruşturmayı yürüten savcı, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden, erkek öğrencilere cinsel tacizde bulunduğu iddia edilen müdürün özlük dosyasını istemişti. O da ne? Dosyada olması gereken “cinsel taciz” cezasının belgesi dosyada yoktu. 

Taciz Ceza Belgesi Nerede? 

Peki; ne olmuştu? Dosyada olması gereken ve “tacizci” müdürün, erkek öğrencisine cinsel tacizde bulunduğunun “sübuta erdiği”ni bildiren bu ceza belgesi neden yoktu? Bu belgeyi kim ya da kimler ortadan kaldırmıştı? İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün önünden geçen “Sarı çizmeli Mehmet ağa”lar mı?  İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünü yöneten çemişler korkuluk muydu? Yoksa bu işte asıl dahli olanlar onlar mıydı? 

Savcılığın görev ve yetki sınırları dâhilinde miydi? Bilmiyorum. Ama hiçbir etkili ve yetkili, belgenin akibetini, nasıl ve kimler tarafından ortadan kaldırıldığını, yok edildiğini sormadı. Özellikle de İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü müdürü ve yöneticileri, bu konuda kılını bile kıpırdatmadı. 

Peki; bu hangi İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüydü? Müdürü kimdi? Artık cevaplamak gerek. Bu ilçe Haymana’ydı. İlgili MEM de Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü. Müdürüyse, kendisi de tıpkı hakkında erkek öğrencilere cinsel taciz iddiasında bulunulan zevat gibi, Haymanalı’ydı. Ve bu ilçe MEM müdürünün adı Enver Yurtdaş’tı. 

Cevabını ve sorumlularını bildiğinden midir? Yoksa başka bir nedenden midir? Bilemem. Ama Enver Yurtdaş, dosyada olması gereken, ilgili zevat hakkındaki taciz eyleminin “sübuta erdiğini” bildiren ceza belgesinin kim ya da kimler tarafından ortadan yok edildiğini hiç merak etmedi. Ettiyse de gereğini yapmadı. Dahası son ana kadar, aynı zamanda hemşerisi olan zevatı savunmaktan geri durmadı. Acaba neden? 

Peki; Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürü Enver Yurtdaş, bu konuda soruşturma açıp, evrakı ortadan kaldıranları tespit ederek, adli olarak da cezalandırılmaları için, haklarında savcılığa suç duyurusunda bulundu mu? Elbette hayır! 

Ancak, Enver Yurtdaş’ın bu başarısı karşılıksız bırakılamazdı. Ve kısa bir zaman sonra bu başarılı hizmetlerinden dolayı, öğretmenlere örnek bir lider olacağına kanaat getirilerek, ideal öğretmenler yetiştirilmesine katkı vermesi için, MEB Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğüne atandı. Elbette tek başına değil… Saz arkadaşlarıyla birlikte… Ne de olsa ekip, ekip ruhu önemlidir, diye düşünmüş olmalı, devletlûlar!

Peki; Ankara Milli Eğitim Müdürü Vefa Bardakçı bu konuda bir şey yaptı mı? İlgiler hakkında soruşturma açıp idari ve adli olarak cezalandırılmaları için bir girişimde bulundu mu? 

Örneğin; kendisinden önce Ankara İl Milli Eğitim Müdürü olan ve “tacizci” öğretmeni, dosyasındaki taciz cezasına rağmen okul müdürlüğüne atayan Erol Bozkurt hakkında herhangi bir suç duyurusunda bulundu mu? Keza bir “tacizci” müdürün pansiyonda kalmasında sakınca olmadığına hükmettiği için kendisi hakkında herhangi bir işlem yapıldı mı? Elbette hayır! 

Al birini vur ötekine! Bunların birbirlerinden farkı nedir ki…? Bunlar, zihinleri ve insanlıkları, dinsel temelli siyasal ideolojik yanılsamalarla sakatlanmış aynı neslin ahfadıdır . İlineğin ilineği olmakta ve ilinekleşmekte sınır tanımayan çemişlerdir. Bunlar, birilerinin önünde ve ardında, huşu içinde secdeye varırcasına vecd içinde secde edebildikleri için kendilerine lütfedilmiş olan sıfat, statü, makam ve koltukları kendilerinden daha değerli sanan zerzevatlardır. Ve ne yazık ki bu toplumun çocuklarının eğitimi ve bu eğitimin yönetimi, bunların çoğunlukta olduğu bir sisteme emanettir. 

Lakin unutmayın ki her şeyin bir sonu vardır! Yapılan her şeyin mutlaka ödenmesi ya da ödetilmesi gereken bir bedeli… İşte bundan kaçış yoktur! 

Yeni sorularla bitirelim ve en başta soralım: Var mı yanıtı olan? 

1-  2010 eğitim-öğretim yılından itibaren, öğrencilere ya da kadın öğretmenlere cinsel tacizde bulunduğu “sübuta erdiği” halde okul müdürlüğüne, idareciliğe, milli eğitim müdürlüğüne ve şube yöneticiliklerine kaç kişi atanmıştır?

2-   2010 eğitim öğretim yılından itibaren, yalnızca Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı ilçeler ve ol ilçelerdeki okullara, öğrencilere ya da kadın öğretmenlere cinsel tacizde bulunduğu “sübuta erdiği” tespit edilen ve cezalandırılan kaç kişi, müdür, idareci ve ilçe müdürlüklerine şube yöneticisi olarak atanmıştır?

 



* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com

 

 

Hiç yorum yok: