Sokrates,
Platon ve Politikacı Bunak!
Atalay
Girgin*
Lise sıralarından geçmiş olan herkes Sokrates ve Platon adına az çok aşinadır. Keza okumasalar bile Platon’un ünlü eseri “Devlet”i de belki anımsayabilirler. Ancak, Platon’un “Devlet Adamı” adlı eserini, ilgilileri dışında herkes bilmez. Elbette burada yaptığı, devlet adamı ve filozof karşılaştırmasını da…
Peki; ortamını buldukça kinini ve zihinsel ifrazatlarını ortalığa salan ve kendilerine “devlet adamı”, “bilge”, “siyaset bilgesi”, tabiri caizse “filozof” denilmesinden hoşlanan “Politikacı Bunak”ı, “Bunak”ları kaç kişi bilir ki…? “Hangi Bunak’ı?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Adına “Politika” denilen ya da yapılan maskaralıkların, ortalığa salınan zihinsel ifrazatların “Politika” diye sunulduğu sahneden, yaşlarından bağımsız olarak, zihinsel ve düşünsel ömrünü çoktan doldurmuş o kadar çok “Devlet adamı”/“Bunak politikacı” ya da “Politikacı bunak”/”Devlet adamı” geldi ve geçti ki ne siz sorun ne de ben söyleyeyim, bunların kimler olduklarını.
Ama
yine de bir örnek verip sonra da devam edeyim: Bunlardan ünlü biri vardı. Her
sözünde keramet olduğu sanılır ve her yıl kendisiyle röportaj yapılırdı. O da ölüp
gidinceye dek, neredeyse her seferinde aynı cümleyi yinelerdi: “Bu kış komünizm
gelebilir.” Anlayacağınız bu “Bunak Politikacı”lar, Pavlov’un köpeğinin zil
sesine karşı gösterdiği tepki misali, genellikle komünizme ve kömünistlere karşı
takıntılıdır. Tıpkı Pavlov’un köpeğinin zil ya da çıngırak sesini duyduğunda
salyalarını akıtmaya başlaması gibi… Bunlar da komünizm, komünist ya da ona
yakın bir söz duymaya görsünler hemen salmaya başlarlar (salyalarını değil elbette),
zihinsel ifrazatlarını… Neylersiniz ki klasik koşullanmanın kerameti işte…
Kendilerine
“Devlet adamı”, “siyaset bilgesi”, “filozof” denilmesinden hoşlanan, günümüzdeki
“Bunak Politikacı”ların ya da “Politikacı Bunak”ların da yukarıdaki örnekten
aşağı kalır yanı yok. Adlarını anmaya bile değmez bunların… Ama sizler aşağıda
anlattıklarımdan hareketle, bunlardan uygun gördüklerinizi hafsalanızda değerlendirebilirsiniz
elbette. Ancak zihninizde kimler canlanır, kimler canlanmaz, orasını ben
bilemem. Sakın ha! Zihninizde canlanan ya da canlandırdıklarınızdan dolayı da
kesinlikle beni sorumlu tutmayın. Asla mesuliyet kabul etmem. Çünkü o sizin
zihniniz… Ben ne karışırım ki… Ortalık
Pavlov’un köpeğine, Skinner’in faresine dönüşmüş “Politikacı Bunak”’tan, “Bunak
Politikacı”dan geçilmezken, gereksiz alınganlığa da sebep olmak istemem, durduk
yere…
Devşirmelerin Devşirmesi Bir
“Bunak”
Bu
“Bunak”, taa Komünizmle Mücadele Dernekleri zamanındaki ilk kuşak devşirmeler tarafından,
daha lise sıralarındayken, önce zihinsel olarak sonra da hem zihinsel hem de
bedensel olarak devşirilip, bir yerlere monte edilmişlerden biridir. Yani, aslında yalnızca zihinsel olarak değil,
bedensel olarak da maluldür, sakatlanmıştır bu “Bunak”! Ardı sıra karanlık ve
kanlı olayların, cinayetlerin bir
parçası, hatta sevk ve idare edeni olmasına rağmen; yine bu çevreler
tarafından, yıllar boyunca özenle korunup kollanmıştır. Vakti saati geldiğinde
de kullanışlı bir unsur olarak politika sahnesine monte edilmiştir.
İlgilileri
bilir ama ben yine de anımsatayım: Bu dernekler; ABD Emperyalizminin, Truman
Doktrini doğrultusunda ve Marshall yardımları çerçevesinde; CİA eliyle ve Türkiye’deki
yerli aparatları, memurları sayesinde örgütlenmesine fiili ve mali destek
sunduğu örgütlenmelerdir. Hatta kurulmasına da ön ayak oldukları başka paravan
kuruluşları kullanarak fikri yönlendiricilik yaptıkları ve devşirmeleri
aracılığıyla bunların kitlesel eylemlerini de sevk ve idare etmekten kendilerini
alamadıkları kuruluşlardır.
Örneğin;
1968’de “Amerika Defol” sloganları eşliğinde yapılan 6. Filo’yu protesto
gösterilerine, resmi ve sivil polislerin desteğini de alarak saldıran ve bu
saldırıları organize edenler de bunlardır. Saldırı üssü ve karargâhı olarak
camileri kullananlar da… O saldırılar sırasında iki protestocuyu katledenler
de... Göstericilerin dağıtılması sonrasında, zafer kazanmış muzaffer
devşirmeler olarak, kanlı elleriyle, efendilerinin, yani kendilerini devşiren, ideolojik
ve siyasal bilinç olarak dölleyen babalarının 6. Filo’suna koşanlar da... Dahası huşu içinde efendisinin ayaklarına
kapanırcasına, aynı 6. Filo’yu Kâbe belleyip önünde secde ederek namaza
duranlar da bunlardır. Kim bilir belki de “Bunak”ın ellerine ilk kanın
bulaştığı gün, o “Kanlı Pazar” günüdür.
İlgilileri
ve yakın tarih okumaları yapanlar bilir ki 1968’deki o “Kanlı Pazar”dan
günümüze kalan “Bunak” ve kendisine “Devlet adamı”, “siyaset bilgesi”, sözüm
ona “filozof” denilen “Politikacı Bunak” sayısı birden ibaret değildir. Bunların
içinden, Pavlov’un köpeği misali en sadık olanlar, efendilerinin klasik
koşullanma yoluyla kendilerine kazandırdıkları, öğrettikleri davranışları
başarıyla sergileyenler ödüllendirilir. Bu bunak da onlardan biridir.
Keza
bu “Politikacı Bunak” da yukarıdaki örneğimizde olduğu gibi, komünizm,
komünist, sosyalist, devrimci, vb. kavramlar kulağına çalındığında ya da
bunlardan herhangi birini çağrıştıran herhangi bir nesneyle karşılaştığında,
Pavlov’un köpeği misali tepki vermeye başlar. Malum Pavlov’unki salyalarını salgılardı.
Ama bunu devşiren ve yetiştirenler, ABD Emperyalizminin ve CİA’nın rahle-i
tedrisinden geçmiş ve kibarlaşmış olduklarından olsa gerek ki bu bunak, gün
gelir “Şu komünist yuvaları derhal yıkılmalıdır. Yerle yeksan edilmelidir!
Komünistlerin kellesi vurula!” türünden zihinsel ifrazatlarını, höykürerek
salar ortalığa. Gün gelir, “Yasama, yargı, yürütme ayrımı da neymiş! Hepsi efendiler
efendisi hazreti devletlûya bağlana!” der. Gün gelir, yerli efendisi kulağına
ne fısıldar, ağzına neyi verirse onu dillendirmeye başlar. Yalakalar ve
yağdanlıklar da zerre iler tutar yanı olmayan bu zihinsel ifrazatlarda nice
bilgelikler, nice derin siyaset ve “devlet adam”lıkları sezerler. Yorumlaya
yorumlaya bir türlü bitiremezler hikmeti de ismeti de kendinden menkul bu
zırvalıkları…
Ne
yapsın ki ömrü birileri tarafından görevlendirilmek ve kullanılmakla geçmiş bir
Adem işte! Kolay mı öyle yılların alışkanlıklarını, hem de bir ayağı
çukurdayken değiştirivermek. Hele de yerli efendisi tarafından en onmaz
yerinden yakalanmışken…
Neyse…
Daha fazla uzatmaya gerek yok şimdilik. Elbette
ABD ve CİA’nın fiili ve mali desteğini, fikri katkılarını esirgemediği tek
kuruluş yalnızca Komünizmle Mücadele Dernekleri değildir ki yeri geldiğinde ve
başka yazılarda bunlara da değineceğim1.
Yani, herkesin kulağına küpe olsun ki ABD emperyalizmi ve CİA yalnızca Fethullah
Gülen’i devşirip yetiştirmedi bu ülkede ve bu dernekler aracılığıyla… Daha neleri
var neleri! Bundan dolayıdır ki bugün yalnızca Gülen’i ve onun devşirmelerini
hedef tahtasına dönüştürenler, aslında CİA’nın öteki devşirmelerini, itinayla
gözlerden saklamaya, korumaya çalışanlardır. Bunların, hele hele “Politikacı
Bunak”ların ya da “Bunak Politikacı”ların 2016 yılına, hatta 15 Temmuz 2016’ya
dek Fethullah Gülen’e açıkça tavır alamayışlarının değil, almayışlarının
ardında ne var sanıyorsunuz ki...? Ben söyleyeyim: “Mücadele kardeşliği”, “Mücadele…”
Hangi “Mücadele” mi? Elbette “Komünizmle Mücadele” kardeşliği…
Devlet Adamı ve Filozof
Platon,
“Devlet Adamı” adlı diyalogunda, Sokrates’in ağzından “Devlet adamı ile
filozofu sanki eşit değerlermiş gibi ele alıyorsun” der, Theodoros’a ve devam
eder: Oysa bu değerlerin arasındaki ayrım hiçbir geometri oranıyla gösterilemeyecek
kadar büyüktür.
İşte
Platon’un “Devlet Adamı” adlı diyalogundaki ilgili bölüm:
“SOKRATES - Bana Theaitetos ile Yabancı'yı
tanıttığın için sana çok teşekkür borçluyum, Theodoros.
THEODOROS
-
Hele onlar devlet adamının, sonra da filozofun ne olduğunu bir iyice
belirtsinler, o zaman teşekkür borcun daha üç katı artacak.
SOKRATES
-
Devlet adamı ile filozof. Neler diyorsun, Theodoros? Bir matematik - geometri üstadının ağzından mı bu sözü işitiyorum?
THEODOROS
-
Hangi sözü, Sokrates?
SOKRATES
-
Devlet adamı ile filozofu sanki birbirine eşit değerlermiş gibi ele alıyorsun;
oysa bu değerlerin arasındaki ayrım hiçbir geometri oranıyla gösterilemiyecek
kadar büyüktür.”
Aktarılan
kısacık bölümden de anlaşılabileceği gibi, Platon’a göre, devlet adamı ile
filozof, asla aynı değere sahip değildir. Hatta bunlar arasındaki ayrım
öylesine büyüktür ki “hiçbir geometri oranıyla” bu gösterilemez ve ifade
edilemez.
Peki; günümüzde kendilerine “bilge”lik atfedilen, “siyaset bilgesi” denilen, iler tutar yanı olmayan sözlerinde, zihinsel ifrazatlarında nice “hikmet”ler, kerametler aranan “Politikacı bunak”lar ya da “Bunak politikacı”larla filozoflar arasında bir karşılaştırma yapılabilir mi? Bunlar arasındaki değer ayrımı, herhangi bir geometrik ölçüye vurulabilir mi?
Yanıtı
herkesçe malum bu soruların… Ama buna rağmen, yalakaların ve yağdanlıkların
alkışları, tezahüratları arşa erişiyor, ne yazık ki arşa…
Ve
bataklığın karabatakları, kurbağaları, sanki bülbül olmuş utanmadan şakıyorlar,
hep bir ağızdan! Şakısınlar bakalım! Gün gelir bataklıklar da kurur, kurutulur!
* Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi
Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 Merak edenler
şu iki kitaba bakabilirler: Birincisi, Sivil
Örümceğin Ağında, Mustafa Yıldırım, Ulus Dağı Yayınları. İkincisi, Komünizmle Mücadele Dernekleri,
Ertuğrul Meşe, İletişim Yayınları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder