20 Kasım 2020

MEB ve Eğitime Atılan "Domuzbağı"

 

MEB ve Eğitime Atılan “Domuzbağı”

Atalay Girgin*

İsmail Saymaz “Dersimiz Domuzbağı” demişti. Diyarbakır eğitim camiasına ilişkin birçok kişinin malumu olan bilgi ve iddiaları dile getirirken... Keşke “Domuzbağı” yalnızca bir tek dersten ibaret olsaydı. MEB ve eğitime atılan “Domuzbağı”nın yanında bir tek ders nedir ki…

“Domuzbağı”nın Bir Ucunda Rant Diğerinde Kadrolaşma Vardır

MEB ve eğitimin içler acısı hali, öğretmeninden veli ve öğrencisine dek, birçok kişinin malumudur. Keza MEB’deki rant ve koltuk kavgasına tutuşmuş çetelerin neler yaptıkları da… Bir ‘Vali’nin yazdığı iddia edilen “MEB’de Büyük Operasyon”u ve “Adım Adım Ziya Selçuk Operasyonu”nu anımsayın!

Bu çetelerin, ranta el koyma, koltuk ve kadrolaşma sürecinde çıkarları çatışmaya başladığında, birbirlerine karşı ne denli çirkefleşebildikleri ve birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortalığa sermekte zerre tereddüt etmedikleri de ilgililerin malumudur.

Ama ne hikmetse, bu çeteler, karşılıklı restleşirken bile çıkarları kesiştiğinde işbirliği yapmaktan ve dayanışmadan asla imtina etmezler. Çünkü hepsi aynı bataklıkta kulaç atıp aynı bataklıktan beslenirler.

MEB’in merkez teşkilatından taşra teşkilatlarına kadar icraatta bulunan bu koltuk ve rant çetelerinin, eğitim çalışanları arasında örgütlü büyük iki sendikanın bazı sendikacılarıyla ve üyeleriyle olduğu kadar, bunlara yakın olan siyasi partiler, cemaatler ve irili ufaklı vakıflarla da girift ilişkileri vardır. En umulmadık sorunlarda da birbirleriyle kesişme noktaları…

İsmail Saymaz’n Yazdığı Yerel Bir Örnekti Ama…

Anımsayacaksınız! İsmail Saymaz, Sözcü Gazetesi’ndeki köşesinde girişte söz ettiğim “Dersimiz Domuzbağı” başlıklı yazıyı kaleme aldı.

Bu yazının ardından Eğitim Bir Sen (EBS) Genel Merkez yöneticileri ve Diyarbakır EBS yetkilileri, sanki suçüstü yakalanmış ya da uyurken kuyruğuna basılıvermiş bir kedi gibi, can havliyle ve infial halinde ayağa kalktı. Sosyal Medya üzerinden birbiri ardına yaptıkları açıklamalarla İsmail Saymaz hakkında suç duyurusunda bulunduklarını beyan ettiler.

Oysa İsmail Saymaz’ın yazdıkları, Diyarbakır eğitim camiasında ve en yetkili mülki idare katı ve onun birimlerinde bilinmeyen, konuşulmayan bilgi ve iddialar değildi. Çünkü yereldeki atamaların oluru ve onayını veren onlardı. Saymaz’ın yaptığı yereldeki bu bilgi ve iddiaları Türkiye kamuoyuna duyurmaktan ibaretti. Dahası MEB ve eğitime atılan “Domuzbağı”na ilişkin tekil ve yerel bir örnekti.

Öte yandan, eğitim camiası içinde, Hizbullah’ın ve sonrasında kurulan HÜDA-PAR’ın eylemlerine sempati duyan, bu örgütlerin savunduğu dinsel temelli saplantılı ve yanılsamalı siyasal-ideolojik görüşleri savunan, bu anlayışa yakın olan öğretmen ve yöneticilerin var olduğu da sır değildi.

Keza bu suç olmadığı gibi, bunu savunan öğretmenlerin de kendilerine yakın buldukları ya da bir biçimde ilişkilendikleri eğitim sendikalarından herhangi birine üye oldukları da bilinmekteydi. Ve bunda da bir sorun yoktu. Bu örgütlerin eylemlerine sempati duyan, onların siyasi-ideolojik görüşlerini savunan öğretmenlerden birçoğunun üye olduğu ya da üye olmayı tercih ettiği sendika,  EBS, yani Eğitim Bir Sen’di.

Bunun yanı sıra, bir kurumda çalışan kişilerin de gerekli nitelikleri taşımaları koşuluyla, o kurumların değişik birimlerinde, belirli makamlara gelmesi ya da getirilmesinden daha normal ne olabilirdi ki… Yani bu da bir sorun değildi.

O halde EBS Genel Merkez yöneticilerini ve Diyarbakır EBS temsilcilerini, bir anda ayaklandıran, celallendiren ve suç duyurusunda bulunmaya sevk eden neydi ki…

Çetelerin Adresi MEB Merkez Teşkilatı

İsmail Saymaz’ın işin yereldeki kadrolaşma ve rant ilişkisine değindiği “Dersimiz Domuzbağı” yazısıyla farkında olmadan işaret ettiği, aslında MEB merkez teşkilatıdır. Tabir-i caizse MEB’in ve eğitimin üzerine çökmüş olan seksen bir ayaklı “domuz”un yalnızca bir ayağıdır. Çünkü MEB’deki hiçbir kadrolaşma, merkez teşkilatından bağımsız olarak ve onun onayı olmadan gerçekleşmez.

Velhasıl 81 ayaklı “domuz”un beyni ve ana gövdesi MEB’dedir.  Yani çetelerin rant ve koltuk kavgasına sahne olan MEB… Yani çetelerin rant ve koltuk kavgasını bildikleri halde, burada örgütlü iki büyük sendika yöneticilerinin bunlara ilişkin ağızlarını açıp bir tek kelime bile etmedikleri MEB…

Bu işin, kadrolaşma açısından MEB’deki önemli ayaklarından birisi Personel Genel Müdürlüğü, diğeri ise Teftiş Kurulu Başkanlığı’dır. Bilin bakalım! Bunların başkanları, etkili ve yetkili konumdaki yöneticileri, hangi sendikanın kontrolündeki “arpalık” olarak nitelenen kuruluşların yönetim kurulu üyeliğinden maaş almaktadır?

Yanıtı olan var mı?



* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com

 

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Yazınıza tamamen katılıyorum da karşıt görüşlü sendika ve yönetim anlayışı iktidar olsa bir şey değişirmi?Özgür ve eleştirel düşünce gelişmeden ister dindar ister seküler dünya görüşü hakim olsun iki taraf da dayatmacı ve baskıcı bir şekle bürünüyor.Sorun görmek çözüm üretmekten daha kolay olduğundan yorum da kolay oluyor.Hoş bu ortamda muhalif olmak da cesaret istiyor.Bu cesaretinizden dolayı tebrikler.Sizden ricam karşıt dünya görüşünün iktidar olduğu bir turkiyeyi hayal etmeniz.Bence manzara şekilsel olarak değil ama kavramsal olarak aynı kalacak.Sağlıcakla..