Eğitim, Toplum, Siyaset, Edebiyat ve Felsefe Üzerine Haber, Yorum ve Eleştiri Yazıları
24 Mayıs 2017
Tanrı Yanılgısı Hakkında
(...)
https://kaybedilmiszincirler.blogspot.com.tr/2017/05/tanr-yanlgs-hakknda-terry-eagleton.html#more
26 Nisan 2017
NE DEDİYSEM O
NE DEDİYSEM O!
Makamları, sıfatları ya da statüleri ne olursa olsun, sözünün sahibi olma sorumluluğunu ve erdemini taşımayanlar, bunun anlamını bilmez. Ama ben, yine de söyleyeyim:
Bu sitede yazılan hiçbir yazı silinmez. Özellikle okuduğunuz satırların yazarı olan kişi bugün yazdığını bir başka gün silmez. Çünkü hesabını veremeyeceği, sorumluluğunu üstlenemeyeceği herhangi bir sözü telaffuz etmez. Kendisine düşmanlık yapan herhangi bir kişi hakkında bile iftira atmaz. Yani, kendisine iftira atanlara, yalanlarla karalamaya çalışanlara asla benzemez. Dahası kırılsa da eğilmez. Eğilmeyecektir de... Hele hele, soyu sopu, dini, mezhebi, etnik kökeni, sıfatı, statüsü, makamı ne olursa olsun, hiç kimsenin küfür, hakaret ve tehditlerine boyun eğmez. Çemişlere, zerzavatlara, velhasıl efendilerinin sofrasında önlerine konulan bir tas çorbayı içtikten sonra havlamaya başlayan kravatlı kravatsız hiçbir iki ayaklı ite köpeğe, çomara benzemez.
Elbette öğretmen, eğitimci, müdür, müslüman, vb türden sıfatlarının, statü ve makamlarının ardına saklanarak kendini pazarlayan bilimum kravatlı zerzavat ve çemiş bunun anlamını kavrayamaz. Hele hele birkaç tas çorba uğruna birilerinin tetikçiliğini yapan ya da zoru gördüğünde kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırarak, dün tükürdüğü her şeyi ertesi gün yalayıp yutma yarışına giren, ama buna rağmen salyalarını akıta akıta yalan ve iftiraları haber diye yazmaktan geri kalmayan çomarlar hiç kavrayamaz.
İşte bundan dolayıdır ki bu yazının başlığı "Ne dediysem o" oldu.
Ne dediysem o... "Haymana'da sessiz ve derin hesaplaşma" demiştim. Hem de belden aşağı vuruşlarla... Bu hesaplaşma bitmedi. Hâlâ sürüyor. Hem de dün canciğer kuzu sarması olanların, dahası arsız ve utanmazca birbirinin yüzüne gülmeye devam edenlerin birbirlerine karşı el altından ya da bazı çorbacılar üzerinden sızdırdıkları bilgi ve belgelerle, birilerince yapılan / yaptırılan şikayetlerle sürüyor. Bakalım sızdırılan ve elden ele dolaşan belgeyi ilk kim yayınlayacak?
Bu noktada yukarıdaki soru kadar önemli olan bir diğer soru da şudur: Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ndeki bir müdür hakkındaki bu belgeyi, onun özlük dosyasından alarak fotokopisini çeken ve elden ele ulaşmasını/dolaşmasını sağlayan asıl kişi kimdir?
21 Nisan 2017
YÖNETEMİYORLAR, YÖNETEMEYECEKLER...
Yönetemiyorlar, yönetemeyecekler...
Fikret Başkaya
"İnsan,
iyiyle kötüyü birbirine karıştırdığında, Tanrılar ruhunu öylesine feci bir
felakete sürüklerler ki, artık felaketin farkına varmak için çok az zamanı
kalmıştır." Sophocles,
[Antigone]
Kapitalist
toplumda mülk sahibi sınıfların (sermaye sahiplerinin) beş yönetim biçimi
vardır: Klasik parlamenter demokrasi, sosyal demokrasi, asker-polis
diktatörlüğü, Bonapartizm ve faşizm. 1980 sonrasında neoliberal küreselleşmenin
dayatılmasıyla sosyal demokrasi gündemden düştü. Şimdilerde klasik parlamenter
demokrasi de "bol" gelmeye başladı... Geriye faşizm, Bonapartizm, asker-polis
diktatörlüğü, bunların değişik türevleri veya versiyonları kalıyor...
Bunun
anlamı mülk sahibi sınıfların baskıcı seçeneklere mecbur olmalarıdır. Artık
sistem tıkanmış bulunuyor, her türden sorunlar çığ gibi büyüyor, çözdüğünden
daha çok sorun yaratmadan yol alamıyor. Başka türlü söylersek, artık asgari
hukuk ve sınırlı demokrasi koşullarında bile yönetebilmeleri mümkün değil. Aldatma
ve oyalama yetenekleri hızla aşınıyor... Artık sahte demokrasi oyunu işe
yaramıyor. Aslında demokrasi denilenin hiç bir zaman reel bir varlığı olmadı.
Zira, kapitalizm ve demokrasi antinomik kavramlardır. Ücretli kölelik rejiminin
geçerli olduğu yerde "demokrasi" sirk oyunundan başka bir şey
değildir. Onun için neden söz ettiğini bilmek önemlidir. Siyasi partiler var,
seçimler yapılıyor, işte parlamento var diye bir rejimin demokratik sayılması
mümkün değildir. Aslında bunlar demokrasinin gerçekleşmesinin değil, engellenmesinin
araçlarıdır... Başka türlü olabilir miydi? Siz bir rejime demokrasi dediniz,
anayasaya öyle yazdınız diye demokratik olması mı gerekiyor? Demokrasi bu
profesyonel politikacılarla mı gerçekleşecek? Aslında demokrasi denilen
oldum-olası sefil bir sirk oyunuydu, kocaman bir yalandı...
10 Nisan 2017
"TACİZCİ MÜDÜR"Ü KORUYAN KİŞİ ve KURUMLAR -2-
İşte
“Tacizci Müdür”ü Koruyan Kişi ve Kurumlar -2-
Edirne'de çalışırken, öğrencisini
cinsel içerikli mesajlarla taciz ettiği, yapılan inceleme ve soruşturma sonucu sübut
bulan, Haymana Nuri Bektaş Anadolu Lisesi eski müdürü ve şu anda, erkek
öğrencilere cinsel taciz ve istismar iddialarıyla Sincan Cezaevi'nde tutuklu
bulunan Selçuk Kurt'u hangi kişi ve kurumlar korumuştur?
Bu sorunun şu ana kadar, kesin olarak açıklığa kavuşan iki yanıtı vardı: Birincisi
Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve onun müdürü sıfatıyla Enver Yurtdaş. İkincisi
ise Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkilileri. Şimdi sırada üçüncüsü var.
Peki; bu şahıs
kimdir? Yanıtı aşağıda bu sorunun…
Herkesin aklındaki soru, sanıyorum ki şudur: Bu ifadeleri, nasıl oluyor da bu kadar açık ve kesin bir dille yazabiliyorum?
Söyleyeyim: Çünkü elimde hem resmi belgeler var, hem de tanıklar...
Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkilileri, erkek öğrencilere cinsel taciz ve istismar iddiaları soruşturma konusu yapılıp basına yansıyıncaya dek, öğrencisine tacizden ceza alan Selçuk Kurt'u hem korumuş hem de onun okul pansiyonunda, kendisine özel odada yatıp kalktığını gizlemiş ve görmezden gelmiştir. Hatta cinsel taciz iddialarıyla savcılık soruşturmaya başladığında bile özellikle Enver Yurtdaş, Selçuk Kurt'un pansiyonda kalmadığını, aksine Haymana Öğretmenevi'nde kaldığını söylemekten çekinmemiştir. Hem de Selçuk Kurt’un, okul pansiyonunda kaldığını Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürünün bildiğini söylemesine rağmen…
Peki; söyleyin çocuklar! Acaba Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürü Enver Yurtdaş ve onunla birlikte davranan Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri doğru mu söylüyor? Elbetteki HAYIR!
Peki; bu yalanın ardında, acaba hangi özel ilişkiler vardır? Bu yalanın amacı, Çocuk Hakları Sözleşmesine göre, korunup kollanması gereken çocuk yaştaki öğrencileri, yani sizleri mi korumaktır, yoksa tacizciliği sübut bulmuş Selçuk Kurt'u korumak mı?
Peki; böylesi yalancılar, eğitim-öğretim faaliyetinin başında yönetici olarak tutulabilir mi, bunlara güvenilebilir mi? Elbette ki HAYIR!
Peki; bunca olaya ve yalana rağmen, tacizciyi koruyan, Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkililerine güvenilebilir mi? Elbette HAYIR!
Peki; bu yaşananlara rağmen, Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü, tacizciyi korudukları açıkça ortada olan başta Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün müdürü Enver Yurtdaş olmak üzere hem okulda hem de İlçe Müdürlüğündeki ilgili şahısları neden görevde tutuyor?
İşte can alıcı ve yanıtı vahim bir soru: Sıkı durun!
Herkesin aklındaki soru, sanıyorum ki şudur: Bu ifadeleri, nasıl oluyor da bu kadar açık ve kesin bir dille yazabiliyorum?
Söyleyeyim: Çünkü elimde hem resmi belgeler var, hem de tanıklar...
Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkilileri, erkek öğrencilere cinsel taciz ve istismar iddiaları soruşturma konusu yapılıp basına yansıyıncaya dek, öğrencisine tacizden ceza alan Selçuk Kurt'u hem korumuş hem de onun okul pansiyonunda, kendisine özel odada yatıp kalktığını gizlemiş ve görmezden gelmiştir. Hatta cinsel taciz iddialarıyla savcılık soruşturmaya başladığında bile özellikle Enver Yurtdaş, Selçuk Kurt'un pansiyonda kalmadığını, aksine Haymana Öğretmenevi'nde kaldığını söylemekten çekinmemiştir. Hem de Selçuk Kurt’un, okul pansiyonunda kaldığını Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürünün bildiğini söylemesine rağmen…
Peki; söyleyin çocuklar! Acaba Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürü Enver Yurtdaş ve onunla birlikte davranan Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri doğru mu söylüyor? Elbetteki HAYIR!
Peki; bu yalanın ardında, acaba hangi özel ilişkiler vardır? Bu yalanın amacı, Çocuk Hakları Sözleşmesine göre, korunup kollanması gereken çocuk yaştaki öğrencileri, yani sizleri mi korumaktır, yoksa tacizciliği sübut bulmuş Selçuk Kurt'u korumak mı?
Peki; böylesi yalancılar, eğitim-öğretim faaliyetinin başında yönetici olarak tutulabilir mi, bunlara güvenilebilir mi? Elbette ki HAYIR!
Peki; bunca olaya ve yalana rağmen, tacizciyi koruyan, Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkililerine güvenilebilir mi? Elbette HAYIR!
Peki; bu yaşananlara rağmen, Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü, tacizciyi korudukları açıkça ortada olan başta Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün müdürü Enver Yurtdaş olmak üzere hem okulda hem de İlçe Müdürlüğündeki ilgili şahısları neden görevde tutuyor?
İşte can alıcı ve yanıtı vahim bir soru: Sıkı durun!
Çünkü Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü, "tacizci müdür"ün pansiyonda kalmadığını, kalmasında da bir sakınca olmadığını karar altına almıştır!!!
Neresinden tutarsanız tutun, tam bir rezalet! Şimdi iki kurum da sukut ikrardan gelir dercesine susuyor ve bu işi nasıl kapatır da işin içinden çıkarız diye düşünüyor. Tacize, istismara uğrayan çocukları, öğrencileri düşünen böyle davranır mı? Elbette ki HAYIR!
Peki; neden böyle davranıyorlar? Çünkü bu işin sonunda hem ulusal, hem de uluslararası sözleşmelere göre, yüklü maddi ve manevi tazminat cezaları var. Yalnızca hapis değil…
Aklınızda bulunsun, bu süreçte, pansiyonda / okulda kalıp da şu ya da bu biçimde, "tacizci müdür" Selçuk Kurt'un cinsel taciz ve istismarına uğramış herkes maddi ve manevi tazminat davaları açabilecek ve kazanabilecektir. Bunun da yolu sözüm ona hemşerilik memşerilik adına avukatlara kapılmak, onlara kanmak değil, işin ehli avukatlara gitmektir.
Dolayısıyla "tacizci müdür"ün cinsel taciz ve istismarına uğramış öğrencilerin yapacağı ilk iş, ya anne-babalarını alarak ya da kendi başlarına ve mağduriyet yaşamış arkadaşlarıyla Ankara Barosu'nun kapısını çalıp işin ehli avukatlarca kendilerinin temsil edilmesini istemek ve sağlamaktır.
Aksi halde herkes kendi yaşadığı acılarla başbaşa kalacak... Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün koruduğu "tacizci müdür" elini kolunu sallayarak,sizin ya da başka çocukların başına getirilecektir. Karar sizindir.
Gelelim Selçuk Kurt’u koruyan üçüncü kişiye:
08 Nisan 2017
14 ÇOCUĞA CİNSEL TACİZ
14 ÇOCUĞA CİNSEL TACİZ
14 Çocuğa Cinsel Tacizde Bulunduğu İddiasıyla Tutuklanan Okul Müdürünün Dosyası Kapatılıyor Mu?
Haberin Devamı: http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/cocuklari-taciz-eden-mudur-akp-li-vekilin-akrabasi-h26375.html
Türkiye'nin neresinde olursa olsun, ister Karaman'da, İster Haymana'da, İster Kilis'te, İsterse Fizan'da... Çocuk tacizcilerini ve onların sıfatları, makamları ne olursa olsun, her soydan ve boydan destekçisini silip süpürmek ve kendi "EVET" çukurlarında boğmak için "HAYIR" diyoruz.
04 Nisan 2017
SESSİZ VE DERİN HESAPLAŞMA
Sessiz ve Derin Hesaplaşma!!!
Haymana Nuri Bektaş Anadolu Lisesi'nde erkek öğrencilere cinsel taciz ve istismar iddialarıyla başlayan idari ve adli soruşturma sürecinde, Okul Müdürü Selçuk Kurt'un hem açığa alınması hem de tutuklanması sonrasında ortalığın durulması beklenirken, şu anda tam tersi gelişmeler yaşanıyor. Ama bu kez açıktan değil; sessiz ve derinden belaltı vuruşlarla...
Bunların adlarını şimdilik yazmayacağım ama aşağıdaki satırları okuduğunuzda kim olduklarını hemencecik bilebileceğinizden emin olabilirsiniz. Peki; bunlar kim mi? Bunları iyi tanıyın! İşte yanıtı:
Bunlar, birbirlerinin yüzlerine gülen, dilerinden "Allah, Kuran, Peygamber" sözü düşmeyen, her Cuma "Mübarek Cumalar" dileğinde bulunan, dahası bunu facebook sayfalarından ilan eden, her kandilde kandil mesajları paylaşmayı aksatmayan, Cuma namazlarında cemaate görünmeyi düstur belleyen, Refarandumda "EVET" denilmesi için de köy köy, cami cami dolaşan ve birbirlerinin ardından da her tür dolabı çeviren zerzavatlardır.
Bunlar, birbirlerinin yüzlerine gülen, dilerinden "Allah, Kuran, Peygamber" sözü düşmeyen, her Cuma "Mübarek Cumalar" dileğinde bulunan, dahası bunu facebook sayfalarından ilan eden, her kandilde kandil mesajları paylaşmayı aksatmayan, Cuma namazlarında cemaate görünmeyi düstur belleyen, Refarandumda "EVET" denilmesi için de köy köy, cami cami dolaşan ve birbirlerinin ardından da her tür dolabı çeviren zerzavatlardır.
Peki; cinsel taciz ve istismar iddiaları konusunda gıklarını çıkarmayan, hatta olay açığa çıktıktan sonra bile yalanlarla davalıyı korumaya çalışan bu kıravatlı çemişlere güvenilebilir mi? Bunların ağzından çıkan sözlere inanılabilir mi? Elbetteki yanıtı, koskocaman bir "HAYIR"dır bu sorunun.
Çünkü, ahlaki değerlerin, bu zerzavatların ve önünde vecd içinde secde ettikleri efendilerinin iktidarında pula döndüğü, en tepeden en aşağıya dek yalana, dolana, ikiyüzlülük ve riyakarlık pisliğine battığı bir zamanda, bunların tümünün hesabı, küçücük çıkarlar uğruna öncelikle halkın gözünü boyamak ve onları kandırmaktır. Halkı kandırıp Referandumda "EVET" dedirterek, yalan, yolsuzluk, ikiyüzlülük üzerine kurulmuş iktidarlarında makamlarını garantiye almaktır.
Hal böyleyken, yapılması gereken öncelikli iş bu zerzavatları kendi yalanları, ikiyüzlülükleriyle birlikte ortalıktan silip süpürmek için "HAYIR" diyerek, "EVET" çukurunda boğmaktır. Elbette karar sizindir! Ancak, her "EVET" tercihinin çocuklarınızı cinsel taciz ve istismara karşı seslerini çıkarmayan bu kişilere bir kez daha teslim etmek anlamına geleceğini de unutmayın!
Gelelim başlıktaki "Sessiz ve Derin Hesaplaşma"ya... Hem de belaltı vuruşlarla yaşanan hesaplaşmaya...
21 Mart 2017
İşte Cinsel Tacizin Belgesi ve İçeriği
İŞTE CİNSEL TACİZİN BELGESİ ve
İÇERİĞİ
Acaba Aşağıda Yer Alan Belgeli
ve “Tacizci Müdür”ün Attığı Mesajlardan Yayınlanabilir Bir Kısmının İçeriğini
Aktaran Haberleri Okuduklarında, Onu Hala Yalanlara Sığınarak Savunmaya Çalışan
Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün Kravatlı Çemişlerinin, Bazı İdareci ve
Öğretmenlerinin Zerre Yüzleri Kızaracak Mı?
Hala Yalan ve İftiralarla
Cinsel Taciz ve İstismar İddialarıyla Başlayan Soruşturmayı Karartmaya Çalışan
Bu Yetkililer ve İdarecileri Görevde Tutmaya Devam Eden Ankara İl Milli Eğitim
Müdürlüğü’nün Suspus Yöneticilerinin Kılları Kıpırdayacak Mı, Bakalım?
Bu Arada "Varan 1" Başlıklı Haberde, Selçuk Kurt'un Müdür Olarak Atanabilmesi İçin, Onu Çok Seven Birilerince Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ndeki ve Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ndeki Özlük Dosyasından, "El Çabukluğu Marifet" Misali Yok Edilen Belgesi Var. Her İki MEM Yöneticilerine Kolaylık Olsun, Fazlaca Aramadan Bulsunlar Diye, Aşağıya Ekledim.
Varan 1
Öğrencilere yeni tacize kapı açılmış
Haymana’da yurtta kalan öğrencilere
cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla hakkında soruşturma açılan lise müdürü
Selçuk Kurt’un, 2014 yılında Edirne’de de aynı suçtan kınama cezası aldığı
ortaya çıktı.
Yayınlanma tarihi: 15 Şubat 2017
Çarşamba, 23:22
Haymana’da bir lisenin yurdunda
kalan öğrencilere cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla hakkında soruşturma
açılan müdür S.K.’nin, 2014 yılında Edirne Kız Teknik ve Meslek Lisesi müdür
yardımcılığı görevini sürdürürken öğrencisi A.N’yi taciz ettiği gerekçesiyle
soruşturulduğu ve kınama cezası aldığı ortaya çıktı. S.K. meslekten atılmak
yerine Haymana’da müdür yapılmış.
19 Mart 2017
"TACİZCİ MÜDÜR"Ü KORUYAN KİŞİ ve KURUMLAR
İşte "Tacizci Müdür"ü Koruyan Kişi ve Kurumlar
Edirne'de çalışırken, öğrencisini cinsel içerikli mesajlarla taciz ettiği subut bulan, Haymana Nuri Bektaş Anadolu Lİsesi eski müdürü ve şu anda, erkek öğrencilere cinsel taciz ve istismar iddialarıyla Sincan Cezaevi'nde tutuklu bulunan Selçuk Kurt'u hangi kişi ve kurumlar korumuştur?
Bu sorunun şu ana kadar, kesin olarak açıklığa kavuşan iki yanıtı var: Birincisi Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve onun müdürü sıfatıyla Enver Yurtdaş. İkincisi ise Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkilileri.
Herkesin aklındaki soru, sanıyorum ki şudur: Bu ifadeleri, nasıl oluyor da bu kadar açık ve kesin bir dille yazabiliyorum?
Söyleyeyim: Çünkü elimde hem resmi belgeler var, hem de tanıklar...
Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkilileri, erkek öğrencilere cinsel taciz ve istismar iddiaları soruşturma konusu yapılıp basına yansıyıncaya dek, öğrencisine tacizden ceza alan Selçuk Kurt'u hem korumuş hem de onun okul pansiyonunda, kendisine özel odada yatıp kalktığını gizlemiş ve görmezden gelmiştir. Hatta cinsel taciz iddilarıyla savcılık soruşturmaya başladığında bile özellikle Enver Yurtdaş, Selçuk Kurt'un pansiyonda kalmadığını, aksine Haymana Öğretmenevi'nde kaldığını söylemekten çekinmemiştir.
Peki; söyleyin çocuklar! Acaba Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürü Enver Yurtdaş ve onunla birlikte davranan Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri doğru mu söylüyor? Elbetteki HAYIR!
Peki; bu yalanın ardında, acaba hangi özel ilişkiler vardır? Bu yalanın amacı, Çocuk Hakları Sözleşmesine göre, korunup kollanması gereken çocuk yaştaki öğrencileri, yani sizleri mi korumaktır, yoksa tacizciliği subut bulmuş Selçuk Kurt'u korumak mı?
Peki; böylesi yalancılar, eğitim-öğretim faaliyetinin başında yönetici olarak tutulabilir mi, bunlara güvenilebilir mi? Elbetteki HAYIR!
Peki; bunca olaya ve yalana rağmen, tacizciyi koruyan, Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve yetkililerine güvenilebilir mi? Elbette HAYIR!
Peki; bu yaşananlara rağmen, Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü, tacizciyi korudukları açıkça ortada olan Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün müdürü Enver Yurtdaş olmak üzere hem okulda hem de İlçe Müdürlüğündeki ilgili şahısları neden görevde tutuyor?
İşte can alıcı ve yanıtı vahim bir soru: Sıkıdurun!
Çünkü Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü, "tacizci müdür"ün pansiyonda kalmadığını, kalmasında da bir sakınca olmadığını karar altına almıştır!!!
Neresinden tutarsanız tutun, tam bir rezalet! Şimdi iki kurum da sükut ikrardan gelir dercesine susuyor ve bu işi nasıl kapatır da işin içinden çıkarız diye düşünüyor. Tacize, istismara uğrayan çocukları, öğrencileri düşünen böyle davranır mı? Elbetteki HAYIR!
Peki; neden böyle davranıyorlar? Çünkü bu işin sonunda hem ulusal, hem de uluslarası sözleşmelere göre, yüklü maddi ve manevi tazminat cezaları var.
Aklınızda bulunsun, bu süreçte, pansiyonda / okulda kalıp da şu ya da bu biçimde, "tacizci müdür" Selçuk Kurt'un cinsel taciz ve istismarına uğramış herkes maddi ve manevi tazminat davaları açabilecek ve kazanabilecektir. Bunun da yolu sözüm ona hemşerilik memşerilik adına avukatlara kapılmak, onlara kanmak değil, işin ehli avukatlara gitmektir.
Dolayısıyla "tacizci müdür"ün cinsel taciz ve istismarına uğramış öğrencilerin yapacağı ilk iş, ya anne-babalarını alarak ya da kendi başlarına ve mağduriyet yaşamış arkadaşlarıyla Ankara Barosu'nun kapısını çalıp işin ehli avukatlarca kendilerinin temsil edilmesini istemek ve sağlamaktır.
Aksi halde herkes kendi yaşadığı acılarla başbaşa kalacak... Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Haymana İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün koruduğu "tacizci müdür" elini kolunu sallayarak,sizin ya da başka çocukların başına getirilecektir. Karar sizindir.
Gerektiği zaman, yeni konulara ve sorunlara değinmek üzere... Şimdilik bu kadar...
16 Mart 2017
HOŞÇAKAL HAYMANA
Hoşçakal Haymana
Evet!
Biliyorum! Haymana İlçe Milli Eğitim ve Nuri Bektaş Anadolu Lisesi çevreleri
başta olmak üzere, Ankara İl Milli Eğitim çevrelerinden birilerinin yazacağım
her satırı sabırsızlık, endişe, kaygı ve tedirginlikle beklediğini biliyorum.
Onları anlıyorum. Keza; yazdıklarımda kendilerini bulmayı uman, birkaç tas
çorbanın hatırına, cansiperane tetikçilik yapan; mevcut anlayışlarıyla, asla,
Skinner’in faresi düzeyine erişmek bir yana, “Pavlov’un köpeği” seviyesine bile
yükselemeyecek olan tasmalı çomarları ve çemişleri de anlıyorum.
Ama
ilgili satırlara erişmek için, çok değil, biraz daha bekleyeceksiniz. Çünkü
onlardan önce, fazlaca uzatmadan, olabildiğince kestirmeden giderek
söyleyeceklerim var:
Başlıkta
“Hoşça kal Haymana” dedim. Evet! Hoşça kal Haymana! Hoşça kal… Sizler
bilmezsiniz ama ben çalıştığım hiçbir okulda öğrencilerimle vedalaşmadım.
Onların gözlerinin içine bakarak, “Hoşçakalın çocuklar! Hoşçakalın arkadaşlar!”
demedim. Kim bilir, belki fırsat olmadı. Kim bilir, belki de vedalaşmaları
sevmediğim içindi. Kim bilir belki de her vedalaşmada insanı eksilten bir
şeyler olduğu duygusunu hissetmemdendi. Neden hangisi olursa olsun, bu kural
Haymana’da da değişmedi. Eğer bu bir kusursa, kusura bakmayın çocuklar! Kusura
bakmayın…
Oysa,
siz bilmezsiniz ama, ben öğrencilerimi çok sevmiştim. Okul içinden ya da
dışından birileri tarafından bana karşı kışkırtıldıklarında, birileri
tarafından muhbirleştirildiklerinde, hatta
bazıları sınırlarını aşıp beni sinirlendirdiklerinde bile çok sevmiştim. Ve
hâlâ seviyorum. Hem de en haşarılarını, en asilerini bile… Diğer öğrencilerim
alınmasın lütfen! Belki de en çok onları seviyorum ben. Neden mi?
İtiraz
edebildikleri, üzerlerinde kurulan, kurulmak istenen her türlü baskıya rağmen boyun
eğmeyip, “HAYIR! Yaptıklarınıza, birilerinin göz yummalarına, kurduğunuz
saltanata daha fazla sessiz kalmayacağız!” diyerek, mücadeleyi seçtikleri,
seslerini yükseltebildikleri için…
O
küçücük, çelimsiz bedenleriyle, sıfatlarının, statülerinin, makamlarının ardına
saklanarak kendilerini değerli sanan, sözüm ona kelli felli, etkili ve yetkili
zerzevatlara rağmen “HAYIR!” diyerek, sorumlu bir insan olma yolculuğunun çok önemli
bir kilometre taşını başarıyla aştıkları için…
23 Şubat 2017
SAVUNMAMDIR
“Savunma”mdır
"Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi,Farisi bilmem, dile minnet eylemem
Sırat-ı Müstakim üzere gözetirim rahimi
Zalimin talim ettiği yola minnet eylemem"
Bugün buldum bugün yerim,Hak kerimdir yarına Bir acayip derde düştüm herkes gider kârına Zerrece tamahım yoktur şu Dünya varına
Rızkımı veren Huda'dır kula minnet eylemem"Nesimi
Konu: 03.02.2017 tarih ve
49850909-E.1420255 Sayılı Yazınız Hakkında.
Yukarıda sayı ve tarihi belirtilen yazınızda, “Ankara Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 31.01.2017 tarih ve 903.08.02-1247180 sayılı” yazısına atıfla, “Maarif Müfettişleri Başkanlığı tarafından yapılan inceleme/soruşturma sonucunda düzenlenen 30/01/2017 tarih ve 663.07/13 sayılı raporda” hakkımda tespit edildiği ileri sürülen ve “sûbuta” erdiği iddiasıyla cezalandırılmam gerektiği belirtilen hususlar, kısaca dört maddede toplanmıştır. Bunları sırasıyla yanıtlıyorum:
1-) 657 sayılı DMK’nın
125/B-d kapsamında yer aldığı iddia edilen yani “Hizmet dışında Devlet
memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak”
olarak nitelenen, “BİRGÜN Gazetesinin “Kandil Orucu” haberini”, kandil ve
kandil orucuna ilişkin ilahiyatçı düşünürler ve akademisyenlerin görüşlerini
içeren videoları paylaşmanın hem hukuki, hem de ahlaki anlamda hiçbir suç vasfı
yoktur. Eğer hem haberin hem de diğer paylaşımların bir suç vasfı olsaydı ya da
birilerinin istedikleri zaman canlarının istedikleri yöne çekerek iddia
ettikleri gibi “milli ve dini anlamda manevi değerlere” aykırı olsaydı, sıra
bana gelinceye dek çoktan cezalandırılır veya yasaklanırdı. Kaldı ki özellikle
facebook sayfam bağlamındaki paylaşımların tamamı benim özel alanım
kapsamındadır. Bu sayfadaki kişiler ya beni seçmiş, listemde yer almayı
istemiştir ya da benim tarafımdan seçilmiştir.
Dolayısıyla bu sayfadaki
paylaşımlar, yasalara aykırı olmadığı, haklarında bir yasaklama ve cezalandırma
bulunmadığı, insanları herhangi bir suça teşvik etmediği, devlet memurunun
itibarını zedeleyecek (örneğin şu günlerde Haymana’dan taşıp Türkiye gündemini
meşgul eden çocuklar ve öğrenciler başta olmak üzere herhangi bir kişiye cinsel
taciz, cinsel istismar ve tecavüz gibi… Keza herhangi bir tacizciyi,
istismarcıyı susarak da olsa koruyup kollamak gibi) bir nitelik taşımadığı sürece,
yalnızca “facebook arkadaş listemde” bulunan insanları ilgilendirir. Yani
sıfatı, statüsü öğretmen de olsa, müdür ya da herhangi bir makamdaki eğitimci
de olsa herhangi bir muhbir vatandaşı ya da zerzavatı ilgilendirmez. Ve
cezalandırılmam talep edilen paylaşımların hiçbiri de bu anlamda ne bir suç
konusudur, ne de yasaktır. Hele hele devlet memurunun itibarını zedelemek gibi
yüz kızartıcı bir niteliğe hiç sahip değildir.
İlgili paragrafta yer
alan ve “ya ondadır ya şunda” anlayışıyla birçok konunun yanına iliştirilmiş
olan “hükümet hakkında” sözünün ise hiçbir somut karşılığı yoktur. Zaten
böylesi en küçük bir ihtimal olsaydı, sıfatlarının, statülerinin, oturdukları
koltukların ardına saklanarak kendini bir halt sanan bilumum zerzavat, uydurma
ve zorlama idari şikâyetlerle yetinmez, çoktan kolları sıvayıp birilerine
yaranmak adına mahkemelere koşardı. Malumunuz olduğu ve yakînen bildiğiniz gibi,
ne kadar yırtınsalar, akıl ve mantık sınırlarını zorlasalar da böyle bir şey
gerçekleşmedi. Çünkü ben ne hizmet içinde ne de hizmet dışında “Devlet
memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte” herhangi bir davranışta
bulundum. Velhasıl bu madde kapsamında “sûbuta er”diği iddia edilen fiillerin
hiçbir suç niteliği yoktur.
22 Şubat 2017
AŞK MAVİDİR ÖĞRETMENİM'e SORUŞTURMA
Soruşturma ve Cezalar Aşkın Rengini Solduramaz:
AŞK MAVİDİR ÖĞRETMENİM
Milli Eğitim teşkilatının neredeyse birçok kademesine kök salmış sansürcü ve yasakçı zihniyet sahiplerinin "Aşk Mavidir Öğretmenim" adlı romanım hakkında soruşturma açtığı kesinleşti. Epeydir bu konuda söylentiler olsa da kesin bir bilgi yoktu. Ancak geçtiğimiz günlerde edindiğim bilgiler, söz konusu soruşturmanın, Haymana eski Kaymakamı Turhan Erdoğan'ın 2016 Kasım'nda Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne yazdığı üst yazıyla başladığını teyit etti.
"Aşk Mavidir Öğretmenim" soruşturması, 2010 yılı Kasım sonundan bugüne dek Felsefe öğretmeni olarak görev yaptığım Haymana Nuri Bektaş Anadolu Lisesi'nde, kitaplarım vesile edilerek hakkımda açılan ve önceki dosyayla birleştirilerek karşıma çıkarılan ikinci soruşturmadır. İlki, 2011 yılında ilk basımı yapılan "Lağımpaşalı" adlı romanımla "cumhurbaşkanı, başbakan ve hükümet yetkililerine hakaret ettiği"m iddiasına büründürülerek, 2015 sonunda okul idaresi ve ilçe milli eğitim müdürlüğünün şikayeti üzerine Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü müfettişleri aracılığıyla yürütülmüştü.
"Aşk Mavidir Öğretmenim" hakkındaki soruşturmanın da yine aynı mahfillerin şikayeti ve talebi üzerine, Kaymakam Turhan Erdoğan'ın Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne yazdığı yazıyla başladığı anlaşılıyor.
"Aşk Mavidir Öğretmenim"den hareketle hem romana hem de bana yönelik yapılan şikayet ve açılan soruşturmanın, 240 sayfalık romanın yalnızca iki sayfasına odaklandığı ortaya çıktı. Şikayetçilerin iddiasına göre söz konusu sayfalardan birinde, "terör", "teröristle ilgili ifadeler"le ve "dağa gitmek" sözüyle "terörün" övüldüğü ve özendirildiği kanatine varılıyor ve "gereğinin yapılması" talebiyle de cezalandırılmam gerektiği belirtiliyor.
Oysa kitabı didik didik etmelerine rağmen, tam bir sansürcülük örneği gösterek ve ancak bazı sözcükleri cımbızlayarak oluşturdukları şikayet ve açtırdıkları soruşturmayla, ilgili çevrelerin sergiledikleri tutum bariz bir acziyet göstergesidir. Bu aynı zamanda "öğretmenin itibarı" sözünü dillerine pelesenk eden, ancak sıfat ve statülerini muktedirler önünde hangi taklaları atarak, hangi elleri etekleri öperek elde ettiği malum olan çevrelerin, aslında hangi zihinsel sefalet içerisinde olduğunun da apaçık ikrarıdır. Çünkü kitabın hiçbir yerinde sansürcü ve yasakçı zihniyet sahiplerinin algıladığı ve yorumladığı anlamda bir "terör" övgüsü, "terörist"liğe özendirme sözkonusu değildir. Buna rağmen, ilgili şikayeti dikkate alarak, "Aşk Mavidir Öğretmenim" ve yazarı olarak da benim hakkımda soruşturma açmak ve celandırılmam gerektiğine hükmetmek ise hem bu acziyete teslim olmak hem onu sürdürmek, hem de aynı zihniyetle malul bataklığı mesken tuttuğunu cümle aleme ilan etmektir.
14 Şubat 2017
HAYMANA'DA NELER OLUYOR? (3)
Kaç Yanlış, Kaç Yalan Bir Doğru Yapar?
Nuri Bektaş Anadolu Lisesi'ndeki erkek öğrencilere Okul Müdürü Selçuk Kurt tarafından cinsel taciz ve cinsel istismar yapıldığı iddialarının basında haber olmasıyla birlikte, Haymana'daki bazı tetikçiler, nedendir bilinmez, beni hedef göstermeye başladılar. Elbette yalnızca tetikçiler değil, asıl olarak Selçuk Kurt, normal, sağlıklı düşünen herhangi bir insana, idareciye yakışmayacak bir biçimde beni hedef gösteriyor.
Şikayetler üzerine hakkında önce idari, sonra da adli soruşturma başlatılan ve ardı sıra hemen açığa alınan Okul Müdürü Selçuk Kurt, gazeteciliklerinin kıymet-i harbiyesi kendilerinden menkul birilerinin bir mizansen içinde kendisine uzattığı mikrofona açıklamalarda bulunmuş.
Bıraktım "erkek çocuklara cinsel taciz ve cinsel istismar" gibi ağır bir iddiayla suçlanmayı, herhangi bir suçlama karşısında bile insanların savunma kaygısıyla hareket etmesini anlayabilirim. İddiaların ağırlığı altında, haklı olarak ne yapacağını şaşıran Okul Müdürü Selçuk Kurt da kendini savunma, söz konusu iddiaları bir an önce bertaraf edebilme kaygısı ve telaşıyla, kendisini hiç zorlamayacak, danışıklı-döğüş sorulara bile doğrularla yalan yanlış bilgileri birbirine karıştırak yanıtlar vermiş.
İşte bu nedenle bu zorunlu ve kısa açıklamanın başlığı "Kaç Yanlış, Kaç Yalan Bir Doğru Yapar?" oldu. Şimdi gelelim Okul Müdürü Selçuk Kurt'un yanlış ve yalanlarına, kendisine bir türlü sorulmayan sorulara...
Mikrofonları uzatan iki zat, "Hocam, okula atandığınız 2014 yılından bu yana pansiyonda özel yatak odanız var mı? Bu odaya geceleri öğrencileri çağırdınız mı? Çağırdıysanız birer birer mi, yoksa ikişer üçer mi odanıza aldınız?" diye sormuyor. Okul Müdürü Selçuk Kurt konuşması arasında pansiyonda kaldığını itiraf ediyorsa da sözüm ona iki gazeteci bunu duymazlıktan geliyor.
Selçuk Kurt "Zorunlu Kandil Orucu" haberinden söz ediyor, ama oruç tutmayan öğrencilere sabah kahvaltısı verilmeyip, onların aç bırakılmasından söz etmiyor. Keza bunun sorumlusunun kendisi olduğundan da... Karşısında duran ve ellerine verilen mikrofonu tutmakla mükellef sözüm ona iki gazeteci de ağızlarını açıp bu konuda tek kelam etmiyor.
Konu mankeni misali elllerinde mikrofon tutan iki zat, iddialara hiç değinmiyor. Örneğin; "Hocam, hakkınızda daha önce çalıştığınız okullarda cinsel taciz iddiası da var. Acaba bundan önce çalıştığınız okullarda cinsel taciz gerekçesiyle hakkınızda idari ve adli soruşturma açıldı mı? Eğer açıldıysa bunların herhangi birinden ne kadar ceza aldınız?" sorularını yöneltemiyorlar.
13 Şubat 2017
HAYMANA'DA NELER OLUYOR? (2)
Haymana'da Öğrencilere Cinsel İstismar İddiası Meclis'te
İzmir Milletvekili Doğan Haymana'daki okul pansiyonunda öğrencilerin müdürün cinsel tacizine maruz kaldığı iddiasıyla ilgili önergesinde, müdürün neden sadece görevden uzaklaştırıldığını ve adli soruşturma açılmadığını sordu.
Haberin Devamı: http://bianet.org/bianet/cocuk/183586-haymana-da-ogrencilere-cinsel-istismar-iddiasi-meclis-te
12 Şubat 2017
HAYMANA'DA NELER OLUYOR? (1)
Haymana’daki lisede erkek öğrencilere cinsel istismar
12.02.2017 08:37
GÜNCEL
Haymana’da lise müdürü S.K.’nin erkek öğrencilere cinsel
taciz ve istismarda bulunduğu iddia edildi. 100’e yakın öğrencinin
BİMER’e başvurusuyla başlatılan soruşturmada S.K. görevden
uzaklaştırıldı.
Haberin Devamı: http://www.birgun.net/haber-detay/haymana-daki-lisede-erkek-ogrencilere-cinsel-istismar-146553.html
08 Şubat 2017
RECEP SICAK SEVER
Recep Sıcak Sever*
Atalay Girgin
Sübyancı
Kulampara
"Eğri ya da doğru ne halt ettiyse
etti, kapatalım gitsin. Recep, bizim Recep! Hırlıysa da hırsızsa da bizim
Recep… Zamparaysa da bizim Recep, kulamparaysa da… Aynı camiye gidip, aynı
safta durmuyor muyuz? Alnımız aynı secdeye değmiyor mu? Allah’ımız bir,
kitabımız, peygamberimiz bir değil mi? Yüzümüzü aynı Kabe’ye dönmüyor muyuz? Allah’a
havale edin gitsin! Kapatın bu işi…"
Yılın
son ayı, felaket habercisi gibi, önüne kattığı her şeyi oradan oraya savuran
soğuk ve estikçe camlarda ıslık çalan bir rüzgâr ve ona eşlik edercesine tipiye
dönüşen karla gelmişti. Kar ve tipi arada sıra durup, yerini ayaza buza bıraksa
da o bir türlü dinmek bilmiyor, uzayıp giden ıslıkları birbirine ekleniyor,
bitmeyen, uzadıkça bıkkınlık veren bir senfoni gibi aralıksız devam ediyordu.
Elektrik direkleri devriliyor, birbiri ardına elektrik telleri kopuyor,
çatılar, çatılardaki kiremitler, televizyon antenleri uçuşuyor, bazı
minarelerin şerefeleri yıkılıyordu. Kaç haftadır Pazar bile kurulamıyordu. Kimileri
olup biteni hayra, kimileri şerre yorarken, kimileri kıyamet alameti olarak
değerlendiriyor, kimileri “Allah’ın gazabı” olarak niteliyor, kimileri ise
“Allah’ın hikmeti işte! Hikmetinden sual olunmaz ya… Hayırsa da şerse de her
şey Allah’tan…” diyordu.
Rüzgâr
ise hakkındaki yorumları umursamadan, kulakları sağır edercesine, sanki
öfkesini kusuyor, “Gerçek benim! Hakikat benim sesimdedir. Beni dinleyin! Beni
anlayın! Beni anlamadığınız, gerçeği görüp, hakikati kavramadığınız sürece
gitmeyeceğim!” dercesine bağırıyordu. Yalnızca
ağaçlardaki yaprakları koparmak, zayıf ve cılız ağaçları kökleyip çıkarmak, sağda
solda bulduğu öteberiyi fırlatıp atmak için değil, köşede bucakta gizli saklı
fısıltıyla konuşulan her şeyi sağır sultanlara bile duyurmak istercesine, bir
çığlık misali esip duruyordu. Yatağını döşeğini şehrin üzerine sermiş, saniye
bile sektirmeksizin, ne zaman biteceği belirsiz mesaisine devam ediyordu.
Evlerden
dışarı çıkmak da dertti, eve dönmek de… Kahvehaneler bomboştu. Hele emekli
kahvehaneleri, bu havada avlayacak sinek bile bulmakta zorlanıyordu. Bir
vesileyle dışarı çıkmak zorunda kalan ve sokakta, caddede konuşanların sözlerini,
daha ağızlarından çıkmadan, sözcük sözcük, hece hece, harf harf dağıtıyor,
bölük pörçük anlamsız parçalara dönüştürüyordu. Onlar da seslerini birbirine
duyurabilmek için bağırdıkça bağırıyorlardı. Ama nafileydi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)