08 Mayıs 2024

Şeylerin Gerçeğiyle Yüzleşebilmek!

 

Şeylerin Gerçeğiyle Yüzleşebilmek! 

Fikret Başkaya 

“Hakikati bulan, başkaları farklı düşünüyor diye, onu haykırmaktan çekiniyorsa hem budala hem da alçaktır. Bir adamın ‘benden başka herkes aldanıyor’ demesi güç şüphesiz ama sahiden herkes aldanıyorsa o ne yapsın?”.

                                                                                      Daniel de Feo

 

Bu gazeteleri okuyarak, bu televizyonları izleyerek, bu uzmanları dinleyerek, bu dünyanın gerçeğiyle yüzleşmek mümkün değil… Boşuna ‘neden söz ettiğini bilmek önemlidir’ denmemiştir… Şeylerin gerçeğiyle, şeylere dair anlayış-kavrayış arasında derin bir uyumsuzluk var. 

Paradigmayı radikal olarak değiştirmek gerekiyor zira bu aracın bu rotada yol alması artık mümkün değil… Başka türlü söylersek, radikal bir ideolojik-entelektüel kopuşa, zihinsel bir devrime, silkinmeye, ihtiyaç var. Geç kalınırsa da geriye kurtarılacak bir şey kalmayabilir… 

İnsanlar geleceğin güzel günleriyle oyalanıyor, aldatılıyor… Ekonomi büyüyecek tüm sorunlar çözülecek diyorlar… Oysa, “ilerleme”, “kalkınma” retoriğinin bu dünyada reel bir varlığı ve karşılığı yok! Ekonomi büyüdükçe sorunlar da büyüyor. Kapitalizm dahilinde başka türlü olması mümkün olmadığı için… Velhasıl, vaad edilen güzel günler bir türlü gelmiyor, ufukta bir çizgi gibi hep uzaklara kayıyor… Kapitalizm dahilinde ekonomik büyüme (GSYH artışı)  çözüm değil, sorundur… Ekonomik büyüme denilenle birlikte sosyal ve ekolojik sorunlar da büyüyor… Sosyal kötülüklere (işsizlik, açlık, yoksulluk, aşağılanma, etik yozlaşma…) ekolojik yıkım (ekosit-canlı türlerin yok olması) ve iklim krizi eşlik ediyor Bu ikisi birbirlerini yeniden ve yeniden üretiyor… Başka türlü söylersek, kapitalizm insana, tüm canlılara ve doğaya zarar vermeden, yaşamın temelini aşındırmadan yol alamıyor… Her geçen gün yaşamın temeli aşınıyor, güzel dünyamız kirleniyor, çirkinleşiyor, yaşam anlamsız, çekilmez hale geliyor… Velhasıl vaad edilenle gerçekleşen, retorikle realite arasında derin bir uyumsuzluk var… 

Bu yıkım tablosundan çıkmak da kapitalizm dahilinde mümkün değil. Dolayısıyla ya vakitlice şu lânet olası kapitalizmden çıkılacak, ya da insanlığın ve uygarlığın geleceği kararmaya devam edecek… Başka türlü söylersek, bu ‘kör gidişi’ durdurmadan, aracın rotasını insandan ve doğadan, canlılardan yana çevirmeden, şeylerin seyrini değiştirmek mümkün değil… İrade sahibi insanların bu kör gidişe müdahale etmesine bir engel var mı? Evet var: İdeolojik kölelik… O halde zihinleri özgürleştirmek, ideolojik kölelikten kurtulmak, ayağa kalkmak gerekiyor… 

Bu çelişkiyi aşmak, paradigmayı değiştirmeden mümkün değil… Bunun için de radikal bir ‘bilinç devrimine’ ve entellektüel kopuşa ihtiyaç var… 

‘Batı Medeniyeti’ de denilen kapitalist sömürü-yağma ve talan sisteminin eni-sonu beş yüz yıllık bir geçmişi var. Aslında bu, uzun insanlık ve uygarlıklar tarihinde küçük bir parantez ama bu kadarcık zamanda insanlığın ve uygarlığın geleceğini riske atmış bulunuyor… İnsanlığın varlığı ve bekası o kısa parantezi kapatmaya bağlı… 

Eğer bir sonraki gün bir öncekinden daha kötüyse, yaşam anlamını yitirmişse, insan-insan ilişkisinin yerini insan-meta ilişkisi almışsa ve dönemin sloganı da “tüketiyorum o halde varım’a indirgenmişse, insan bunun neresinde denmeyecek midir? 

Yüzleşmek durumunda olduğumuz sorunlar (açlık-yoksulluk, sefalet, vb…) yeteri kadar üretememekten değil, yanlış şeylerin yanlış ve çok üretilmesinden kaynaklanıyor… Nitekim, yüzlerce, binlerce, on binlerce zararlı, değilse gereksiz şey üretiliyor, satılıyor, tüketiliyor… Gerçek ihtiyaç olmayan onca lüzumsuz şey üretiliyor. Bu durum kapitalizm dahilinde üretimin ihtiyaçlara yabancılaşmasının sonucudur… Bir tarafta milyonlarca, milyarlarca insan temel ihtiyaçları asgari düzeyde bile karşılanamazken, bir sürü zararlı, gereksiz saçma şey üretilip-satılıyor… 

Kapitalizm sınırsız büyüme, yayılma, genişleme, derinleşme eğilimine ve dinamiğine sahip bir sistem. Lâkin bu dünyanın kaynakları sınırlı, sonlu… Bir zaman geliyor, şimdilerde olduğu gibi, sınırsız üretim kaynakların sınırına dayanıyor… Bir şey üretmek, doğadan bir şeyler çekmek (azaltmak-eksiltmek) demektir. Fakat üretirken de tüketirken de kirletmek kaçınılmazdır… Şimdilerde mütevazı evler bile birer çöp fabrikasına dönüştü? Benim çocukluğumda çöp, atık diye bir şey yoktu… Gereksiz-yanlış- zararlı şeyler üretilip-tüketilmiyordu… Maalesef şimdilerde insanların tüketim tercihlerini ve alışkanlıklarını rezil reklamlar, moda ve marka belirliyor… Lânet olası reklamlar, moda ve marka saçmalığı dünyayı yok etmenin, kirletmenin bir aracına dönüşmüş bulunuyor… Küresel kapitalizm çağının ‘ortalama insanı ‘tüketiyorum, kirletiyorum, yok ediyorum o halde varım’ diyor… 

Bu aracın bu rotada yol alması artık mümkün değil… Burjuva uygarlığı yolun sonuna geldi… Koşar adım uçuruma yaklaşırken imdat frenine basmakta gecikilirse, iş işten geçmiş olabilir… 

Yaşanabilir bir dünya, bir toplumsal yaşam nasıl mı olabilir? İnsanın insanı sömürmediği, sosyal eşitliğin bir söylem değil bir gerçeklik olduğu, doğuştan ölüme insan yaşamının güvence altında olduğu, hiçbir zaman aç kalma kaygısı olmadan yaşandığı, sağlığa uygun gıdalarla beslendiği, temiz su içip temiz hava soluduğu, mütevazı bir konuta sahip olduğu, sağlıkla ilgili bir kaygının olmadığı, kirlenmemiş bir doğal çevrede yaşadığı, herkesin eğitim olanağına sahip olduğu, insanlar arasında ayrımcılığın ve rekabetin olmadığı, herkesin bir iş sahibi olduğu, yaptığı işten tatmin olduğu, ailesi ve dostlarıyla doğada gezinti yapabildiği, rahatlıkla politik, kültürel-estetik, bilimsel, sportif etkinlerine katılabildiği,  toplu taşıma araçlarını kullanabildiği, doğaya özenle yaklaştığı, demokrasi pratiğinin sahte bir retorik değil, reel bir karşılığı olduğu, bir toplumda, bir dünyada insanca yaşamaya bir engel var mı?..

Hiç yorum yok: