10 Haziran 2021

Deneme Hakkında Bir “Deneme”

 

Deneme Hakkında Bir “Deneme”

Halit Suiçmez

“Hayatı bir yara gibi deşmek gerek,

Hayatı bir buğday tanesi gibi keşfetmek gerek”(Ö.İnce)

(Kaynak; Atalay Girgin, ÖĞRETMEN, Düzenin Duvarındaki Tuğla, 2. Baskı, Sobil Yayıncılık, 2014, s;129)


Deneme bir yazınsal türdür.

Bir yazarın bilim, felsefe, yazın ve sanat konuları üzerinde kişisel düşünce ve duygularını içtenlikle dile getirdiği bir düzyazı türüdür.

En sevdiğim edebiyat dallarından biridir deneme. Konuyu özgürce seçersin. Yazıda düşünsel boyut ağır basar.

Bir konuşma-sohbet havası içinde, güler yüzlü, iddiasız, samimi bir tarzda yazarsın anlatmak istediklerini.

Şişinmeden, böbürlenmeden, bilgiçliğe kaçmadan...

Bu türün babası 16.yüzyılda Fransız yazar Montaigne’dir.

Yazar, “yeni bir edebiyat türünü deneme” anlamında deneme kavramını ilk kullanan kişidir. O günden beri bağımsız bir yazın alanı olarak büyük bir gelişme göstermiştir.

Denemeci öne sürdüğü her düşünceyi kanıtlama peşinde değildir. Denemeyi makale ve eleştiriden ayıran yönü burasıdır. Çünkü bilgilendirme ve öğretme temel amaç değildir denemede.

Ünlü denemecimiz Nermi Uygur’a göre:

20 Mayıs 2021

Kapitalizm – Devlet - Mafya

 

Kapitalizm – Devlet - Mafya…

 

Fikret Başkaya

 

Kapitalizm yasal mafya, mafya da yasal olmayan kapitalizmdir”.

 

                                                                       DarioBötancourt- Maria Garcia

 

Kapitalizm, egemen sınıf tarafından kanunileştirilmiş (yasalara bağlanmış) bir kanunsuzluktur”.

                                               Al Capone (Amerikalımafya lideri, milyoner)

 

“Devlet için kurşun atan da şereflidir,   kurşun yiyen de şereflidir”.

 

                                                                           Tansu Çiller (Eski başbakan)

 

Mafya lideri Sedat Peker’in yaptığı peş peşe açıklamalar, ‘organize suç örgütü’ denilenleri yeniden gündeme taşıdı… Bu konudaki ‘tartışmalar’ hiçbir zaman sorunun kaynağına inmiyor, bir hamaset olmanın ötesine geçemiyor… Amaç kitleleri aldatmak-oyalamak, sorunun üzerine gidiliyor izlenimi yaratmak… Dikkat edilirse, kamuoyu ‘skandaldan’ ancak mafyatik örgütler arasında bir sürtüşme, ya da Susurluk vakasında olduğu gibi, bir kaza sonucu haberdar olabiliyor. Oysa, mafyatik örgütler, kibarca ‘organize suç örgütü’ denilenler, arizî ve istisna değil. Doğrudan kapitalizmin mantığının ve işleyişinin ürünü… 

Organize suç örgütü dendiğinde ekseri uyuşturucu, silah, kadın ticareti, organ ticareti, vb. akla geliyor. Oysa bu kadarı buzdağının görünen kısmı… Elbette ‘klasik mafya etkinliği – esrar, kokain, silah- önemsiz değil ama şimdilerde enerji ve ‘inşaat’ da mafyanın ilgi alanına daha çok girmiş bulunuyor… Aslında sorun doğrudan kapitalizmde mündemiç; zenginliğin bir hırsızlık olmasıyla ilgili… Lakin, kapitalist toplumda zenginlik tabudur. Kimse onu tartışmaya cüret etmez, edemez… Tabu, tanımı gereği yasaklanarak korunan demektir… Dokunanın elini yakar… Zenginliğin kaynağını sorun eden, servet düşmanı ilan edilir ve lanetlenir;sanki servet düşmanı olmak kötü bir şeymiş gibi… Tam tersine asıl kötü olan servet düşmanı olmamaktır… 

17 Mayıs 2021

“Öğretmeni Torpil Dilenen Toplum Sürünür!”

 

“Öğretmeni Torpil Dilenen Toplum Sürünür!”*

Söyleşi: Şahin Aybek-Atalay Girgin    

Biliyorsunuzdur: Son günlerde Sedat Peker’in açıklamalarıyla siyaset ve mafya ilişkilerinin hangi boyutlara eriştiği gözler önüne serilmeye başladı. Buradan hareketle sormak istediğim şudur: Bu türden ilişkilerin, yani rant ve çeteleşme ilişkilerinin MEB ve eğitimde olmadığını söyleyebilmek mümkün mü? Ya da MEB ve eğitimde de bu tür ilişkiler var mıdır?

Gerçek Gündem’deki yazılarımda ısrarla üzerinde durduğum ve vurguladığım bir konu var: Toplumsal çözülme ve kültürel çürüme. Bu çürümenin en tepeden en alt düzeye dek tüm toplumsal kurum ve kuruluşları kuşattığı, hatta kuşatmaktan öte içselleşerek, söz konusu kurum ve kuruluşları felç ettiği bir vakadır. Çözülme ve çürüme eşliğinde gerçekleşen ve olağanüstü bir nitelik taşıyan bu toplumsal bunalım döneminde, birçok kişinin ve grubun “toplumsal kültürel ayakkabıları vurmaya” başlamıştır.

Hangi neden ya da saiklerle olursa olsun, Sedat Peker de yaptığı açıklamalara istinaden “toplumsal kültürel ayakkabıları vurmaya” başlayanlardan biri olarak sahnede yerini almıştır. Ve iddialara göre, zamanlaması manidar bir biçimde, sanki birilerinden “konuş” talimatı almışçasına ortaya çıkmış ve yılların “Youtuber”larını kıskandırırcasına, söyledikleriyle toplumun geniş kesimlerinin ilgi odağına dönüşmüştür.

Aslında söyledikleri, toplumsal çözülme ve kültürel, ahlaki çürüme ve yozlaşmanın yasamadan yargı ve yürütmeye dek tüm toplumsal kurumları sarmalına alıp savurduğu koşullarda, okyanusta bir damla kabilindendir. Onun kendi at koşturduğu alana ilişkin telaffuz ettiği olaylar ve ilişkiler, uzun yıllardır siyasetten ekonomiye, dinden eğitime dek toplumsal kurum ve kuruluşların geneline egemendir. Hem de şu ya da bu oranda muhalefet ve muhalefet içerisinde yer alan birileri de bu sarmalın içindedir.

12 Mayıs 2021

“Türk Milletinin Romanı”: Anadolu İhtilali

 

“Türk Milletinin Romanı”: Anadolu İhtilali

 Halit Suiçmez 

Mayıs’ın mavi-beyaz günleri…

Ankara’da “evde kal” günlerinde okuyup değerlendirdiğim önemli kitaplardan biri de, Sabahattin Selek’in Anadolu İhtilali isimli dev eseridir.

Büyük özlemlerinden biri ne deseler, yanıtım şu olurdu:

Roman diliyle bu kitabı baştan sona öyküleştirip yazmak ve yayımlamak..

Bu eserin gerçekçi bir filmini yapmak..

Çünkü, en büyük eser budur, kanımca..en büyük roman, şiir, en güzel film ve en esaslı, kalıcı bir millet şarkısı..türküsü..

Anadolu İhtilali Türk Milletinin Romanıdır.

1968’de Burçak Yayınevince yayımlanan eser, dördüncü baskı olup,740 sayfadan ibarettir.

Hem bu kitap, hem bilinen-bilinmeyen tüm boyutlarıyla ihtilalin kendisi, hem de bu konuda yazılmış-yazılacak diğer tüm bilimsel ve sanatsal eserler “Türk Milletinin Romanı” olarak tarihteki yerini alacaktır.

Bu yazıda yer yer değinsek de, “Anadolu İhtilalinde Ekonomi Politik Unsurlar” başlıklı bir incelemeyi ayrıca yapmalıyız.

Dinamik ve gerçekçi bir yaklaşımla ele alınmıştır zamanın olayları.

Somuttur tarihsel ve toplumsal gelişmeler, bilimsel görüşle değerlendirilmiştir.

Hem bireylerin rolü hem de toplumsal yapı arasındaki dengeler iyi kurulmuştur.

Dün- bugün ve gelecek arasındaki karşılıklı etkileşim ile değişimin temel dinamikleri eksiksiz saptanmıştır.

30 Nisan 2021

Bak Şu 'Bakan'a!

 

Bak Şu ‘Bakan’a!

Atalay Girgin*

Recep Tayyip Erdoğan kabinesinin ‘bakan’larına ilişkin geçmişten günümüze birbiri ardına iddialar ortaya atılıyor. Bunlardan bazıları salt iddia düzeyinde dile getirilirken, bazıları belgeleriyle birlikte yazılıp çiziliyor.

Damat Berat Albayrak’a ilişkin ve neredeyse herkesin malumu olanları saymazsak… Kabinenin ‘bakan’larına ilişkin ilk iddia Ahmet Nesin tarafından kaleme alındı: Yoksa İltica Mı Edeceksiniz Sayın Bakanım1.

İlk ve Tek Tepki Soylu’dan

Ahmet Nesin, şu anda ‘bakan’ olan birinin 2018 Haziran seçimleri öncesinde, Almanya’da “ev aradığını” dillendirdi. Artı Gerçek haber sitesinde yayımlanan yazıda bu ‘bakan’ın adından söz edilmemiş, bazı ortak özellikler sıralanmıştı.

Bu özellikleri taşıyan birden fazla ‘bakan’ vardı. Ancak, nedendir bilinmez, herhangi bir isimden söz edilmemesine rağmen, Ahmet Nesin’in bu yazısına, ilk ve tek tepki, İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’dan geldi. Belirtilen özellikleri taşıyan diğer ‘bakan’lar ise oralı bile olmadı.

Lakin Soylu, “yarası olan gocunur” sözünü anımsatırcasına ve bir paratoner misali yazılanları hemen kendi üzerine alınmıştı. Alınmakla da kalmamış ve ‘bakan’ sıfatına da sığınarak, kendisine yakışan bir biçimde hiddetini hakaretamiz sözler eşliğinde dışa vuran tehditvari bir açıklama yapmıştı: İspat etmezsen karışmam2

Yaşar Kemal Romanlarında Ekonomi Politik Unsurlar

 

Yaşar Kemal Romanlarında Ekonomi Politik Unsurlar

Halit Suiçmez

Ekonomi Politik, üretimin ve bölüşümün toplumsal ilişkilerini tarihsel gelişmeleri içinde inceler.(Orhan Hançerlioğlu, Ekonomi Sözlüğü, Remzi Kitabevi,Birinci Basım, Haziran 1972,s;66)

Üretim araçlarının gelişmesi, zamanı, ekonomiyi ve tüketimi belirler. Yeni bir üretim aracı, bir başkasını eskitir, zorlar.

Yazar eserinde, tarihsel ve sosyal zamana önem vermelidir.

Roman toplumsal gelişmeyi yansıtmalı, ya da eşdeyişle, toplumsal gelişme romana yansıtılmalıdır.

Bunu yazar yapacak, ama yaparken de etik ve estetik tutuma özen gösterecektir.

Neyi, niçin ve nasıl yaptığının bilincinde olacak, gerçekliğin hem tarihsel hem de toplumsal ve bireysel boyutlarını derinliğine verebilecektir.

Prof. Dr. Alemdar Yalçın’a göre, “…Türk romanı, siyasal ve sosyal değişmeye sosyal bilimlerden daha çok ilgi göstermiş ve bu değişimi üstün bir başarı ile anlatmıştır…”( Cumhuriyet Dönemi Çağdaş Türk Romanı, Cilt 1, 4.Baskı,2017, s;157)

Hangi üretim biçimindeyiz, hangi sosyal sınıflar güçlenmekte, bireyi anlatırken, somuta ve derinliğine, karmaşıklığına inebilmekte miyiz.Tüm bu sorular yol gösterici olabilir..

Sanatçı önceden gören-sezense son 20 yılı kimler önden görüp yazmıştır?

2000’li yılları, Fetö’yü, fetö’nün kimi çevreleri, kimi çevrelerin de  onu kullanmasını, ergenekon-balyoz- 17 aralık-15 temmuz olaylarını, yönetimsel boyuttaki anayasa- meclis-hükümet değişimlerini..

Sanatçı çağının tanığıysa siyasal islamı kim romanlaştırmıştır?

Örneğin,Sabahattin Ali Sırça Köşk öyküsünde bu yılları(2020) mı öngörmüş?

17 Nisan 2021

"Gönüllü Yetingen" Başkaya İle Söyleşi

 

Fikret Başkaya: “Bilinç devrimine, etik ve entelektüel bir yenilenmeye ihtiyaç var”.

Serdar Kırımlı

Gönüllü yetingenlik tercihi yapmış, yıllardan beri öyle yaşayan biri olarak…” diyorsunuz. Gönüllü yetingenlikten ne anlamalıyız?

Azla yetinmek, insan refahının ve mutluluğun daha çok şey sahip olmaktan geçmediğini bilmek. Neyin gerçekten ihtiyaç olduğuna kendin karar vermek. Abuk-subuk şeylere sahip olmak için didinip durmamak. Tüketim saçmalığından uzak durmak. Reklamların nasıl rezil bir şey olduğunu bilmek… Tüketim yarışında başkalarını geçmeye değil, kendini aşmaya çalışmak… Çok şeye sahip olmak değil, olabildiğince az şeye ihtiyaç duymak… Sokrates bir pazarın içenden geçmiş, geriye dönüp bakmış, “ihtiyacım olmayan onca şey” demiş…

Bildiğim kadarıyla arabanız yok.

Benim durumumda biri için bir araba sahibi olmanın hiçbir mantıkî gerekçesi olamaz. Araba  ancak yaptığın işin, mesleğinin bir gereğiyse edinilecek bir şeydir. Benim gibi Ankara’da yaşayan biri için çok sayıda ulaşım seçeneği var: Metro var, otobüs var, halk otobüsü var, banliyö treni var, dolmuş var, taksi var… Duruma göre bunlardan birini kullanırsın. Araba edinmek için önemli bir para gerekir, yakıtı var, vergisi var, sigortası var… Araba almak buzdolabı almaya benzemez… Kaldı ki, arabanın genel ulaşım aracı olmasına, yaygın kullanımına ilkesel olarak karşıyım… Ettiği sevap, ürküttüğü kurbağaya değmiyor… Temel ulaşım aracı ‘toplu taşıma’ olmalıdır… Arabanın (otomobilin) topluma ve doğaya verdiği zararlar saymakla bitmez…

Bir zamanlar cep telefonunuz da yoktu. Hala yok mu?

Birkaç yıl önce bir devlet dairesine işim düşmüştü. Memur cep telefonumu sordu. Söyledim. “Bu olmaz, cep telefonu numarası lâzım” dedi… Anladım ki, cep telefonu zorunlu ihtiyaç haline gelmiş… Ben de 90 liraya ‘akılsız’ bir cep telefonu aldım. Şu anda cep telefonum var…  

15 Nisan 2021

Ece Ayhan Şiirinde Politik Yansımalar

 

Ece Ayhan Şiirinde Politik Yansımalar…

Halit Suiçmez

“…Genel olarak sanatta, ki esas olarak edebiyatta, bir yapıtı, hatta bir tek şiir ya da öyküyü bile felsefeyle sorguya çeken, felsefeyle değerlendirip değerleyen bir bakış…felsefi bir bakıştır…”(Atalay Girgin, Edebiyat Nedir Kİ, Dorlion Yayınları, 2019, Sayfa;113)


Ece Ayhan(1931-2002) Datça’da doğmuş, İzmir’de ölmüştür.

Tam adı,Ece Ayhan Çağlar.

Yüksek öğrenimine 1953'te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde başlar ve 1959'da mezun olur.

Aynı yıl, İstanbul maiyet memurluğunda başladığı stajını ve kaymakamlık kursunu tamamlar.

1962'de Deniz Hafize Hanım ile evlenir ve kaymakam olarak atandığı Gürün'de göreve başlar.

1963'te Alaca'da (Çorum) kaymakamlık ve belediye başkanlığı görevlerine atanır; aynı yıl tek çocuğu olan Ege dünyaya gelir.

1964'te Tuzla Piyade Okulu'nda yedek subay öğrenci olarak başladığı askerlik hizmetini tamamlar ve 1965'te Çardak (Denizli) kaymakamlığına atanır.

Disiplinli bir yaşam tarzı ve memurluk hayatı, edebiyat çevrelerinde bugün de “hırçın şair”, “huysuz şair” olarak anılan Ece Ayhan’ın yaradılış özelliğiyle bağdaşmayacak olgulardır.

Ece Ayhan, 1966’da devlet memurluğu görevinden ayrılarak “soluk alıp verdiğini gerçekten duyduğum tek kent” dediği İstanbul’a yerleşir.

Kansere yakalanan eşi Deniz Hafize Hanım'ı 1968'de kaybeder. Ekonomik durumunun çok kötü olması ve yaşının küçüklüğü gibi nedenlerle oğlunun bakımını eşinin ebeveynine bırakır.

Ece Ayhan, 1974’ten ölümüne kadar, beynindeki tümörün yol açtığı birtakım hastalıkların sıkıntılarıyla yaşamıştır.

09 Nisan 2021

Müesses Nizamın Muhalefeti

 

Müesses nizamın muhalefeti…

 

Fikret Başkaya

 

Savaş Barıştır, Özgürlük

Köleliktir, Cahillik Güçtür                                                     G. Orwell 

Türkiye’de demokrasi pratiğinin hiçbir zaman reel bir karşılığı olmadı. Kitlelerin politik alanda etkili olmasına izin verilmedi. Her ne kadar TBMM’nin genel kurul salonu duvarında  “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” dense de, çok sayıda ‘kayıt ve şartla’ egemenlik halkın elinden alındı… Rejimin adı ‘cumhuriyet’ olarak değiştirildi diye şeylerin seyrinin de değişmesi gerekmiyordu… Bir cumhuriyet rejimindekitlelerin iradesinin reel bir karşılığı vardır. Olması gerekir. Aslında bizde ‘cumhuriyet’, bundan sonra padişah olmayacağın karşılığıydı. Padişah yoksa cumhuriyettir demeye geliyordu. Rejim mefhum-u muhalifinden giderek tanımlanıyordu. Kaldı ki, cumhuriyet, halkın gıyabında ilan edilmişti. Tipik bir darbe söz konusuydu… Öyle olduğunu görmek için resmi tarihe, resmî ideolojiye dair biraz kafa yormak gerekirdi… İlkokuldan üniversiteye, oradan askerliğe kadar, genç nesiller öyle bir bağnaz resmî ideoloji ve resmi tarih ‘rahle-i tedrisinden’ geçiriliyor ki, insanların düşünme yeteneği dumura uğruyor… Bir de zihinleri resmî ideoloji tarafından köreltilmiş olanlara ‘aydın’ deniyor… Esasen Türkiye bir ‘aydınlar ülkesidir’… Aydın sayılmak için bir diploma yeterli koşuldur… 

05 Nisan 2021

Milli Eğitim Lime Lime Dökülüyor

 

Milli Eğitim Lime Lime Dökülüyor ‘Bakan’ Üfürüyor!

Atalay Girgin*

Uzun süredir, boşuna toplumsal çözülme ve kültürel çürümeden söz etmiyoruz. Keza bunun, başta eğitim olmak üzere, yasamadan yargı ve yürütmeye dek tüm toplumsal kurum ve kuruluşları sarmalına aldığından ve bir enkaza, hatta bataklığa dönüştürdüğünden de…

Pazar günü Mine Kırıkkanat değindi Cumhuriyet’teki köşesinde1… Kendini ahlaki değer erozyonu ve yozlaşmayla dışa vuran kültürel çürümenin ve buna eşlik eden ilişkiler ağının nereden nereye, kimlerden kimlere dek uzandığına… Herkesin üzerine alınmasına gerek yok ama kendisine bel bağlanan muhalefet de dâhil aynı bataklıkta kulaç atan ve debelenenlere…

MEB, yani Milli Eğitim’se bambaşka bir enkaz yığını… Dökülüyor. Malum ‘bakan’ ise koltuğa oturtulduğu, pardon atandığı ve çiçeği burnunda arzı endam eylediği günlerde “nicel başarı hikâyesi” övgüleri düzdüğü eğitim enkazına, şimdi o enkazın en tepesinden bakıyor. Hem de kayıtsızca… Belki de son kez temaşa eyliyor. Ne keyif ama…

Öyle bakıyor ki elinden bakmaktan ötesi gelmiyor. Zaten yapmaya, düzeltmeye mecali de yok! O da bakmaktan usanmış ya da can sıkıntısından bıkmış olmalı ki günün ve gündemin akıntısına bırakıyor kendini… Ve gecikmekten korkarcasına, kaygılı bir telaş içinde “Vesayet, demokrasi, millet egemenliği” söz ve kavramlarını üfürüyor. Ve “Buradayım efendim!” dercesine sosyal medyanın akışında gerçekleşen içtimaya yetişiyor.