“Türk
Milletinin Romanı”: Anadolu İhtilali
Halit Suiçmez
Mayıs’ın mavi-beyaz günleri…
Ankara’da “evde kal”
günlerinde okuyup değerlendirdiğim önemli kitaplardan biri de, Sabahattin
Selek’in Anadolu İhtilali isimli dev
eseridir.
Büyük özlemlerinden biri
ne deseler, yanıtım şu olurdu:
Roman diliyle bu kitabı
baştan sona öyküleştirip yazmak ve yayımlamak..
Bu eserin gerçekçi bir
filmini yapmak..
Çünkü, en büyük eser budur, kanımca..en büyük
roman, şiir, en güzel film ve en esaslı, kalıcı bir millet şarkısı..türküsü..
Anadolu İhtilali Türk
Milletinin Romanıdır.
1968’de Burçak
Yayınevince yayımlanan eser, dördüncü baskı olup,740 sayfadan ibarettir.
Hem bu kitap, hem
bilinen-bilinmeyen tüm boyutlarıyla ihtilalin kendisi, hem de bu konuda
yazılmış-yazılacak diğer tüm bilimsel ve sanatsal eserler “Türk Milletinin
Romanı” olarak tarihteki yerini alacaktır.
Bu yazıda yer yer
değinsek de, “Anadolu İhtilalinde
Ekonomi Politik Unsurlar” başlıklı bir incelemeyi ayrıca yapmalıyız.
Dinamik ve gerçekçi bir
yaklaşımla ele alınmıştır zamanın olayları.
Somuttur tarihsel ve
toplumsal gelişmeler, bilimsel görüşle değerlendirilmiştir.
Hem bireylerin rolü hem
de toplumsal yapı arasındaki dengeler iyi kurulmuştur.
Dün- bugün ve gelecek arasındaki karşılıklı etkileşim ile değişimin temel dinamikleri eksiksiz saptanmıştır.
Yapılan eleştirel değerlendirmeler hem dönemin
nesnel analizi hem de yarına ışık tutması amacıyla kaleme alınmıştır.
Neyin, niçin ve nasıl
yapıldığı açık, sade bir dil ve akıcı bir uslupla anlatılmıştır.
Milli mücadeleyi
etkileyen etmenler nesnel bir görüşle verilmiştir.
Liderlerin kişilikleri
objektif biçimde belirtilmiştir.
Bu büyük mücadelenin
temel unsurları olan; ihtilal kavramı,din adamları ve din, halkın tutumu, ordu,
hürriyet kavramı, üretim biçimi ve ilişkileri gibi olgular yerli yerince
değerlendirilmiştir.
Bu büyük yapıt,
Türkiye’nin ve milletin kurtuluş ve kuruluş mücadelesi yolunda bilinçlenmenin
öncüsüdür.
Milli mücadele bir
açıdan birinci emperyalist paylaşım savaşının devamı ve sonucudur.
Birinci savaşın
kaybedilmesi ve Türkiye’nin işgale uğramasında dış nedenler kadar iç nedenler
de etkili olmuştur;
Savaşın son derece kötü
yönetilmesi, üstüste büyük stratejik yanlışlıklar yapılmasıdır.
1914’ten sonra
iktidarların 1922’ye kadar yönetim içindekiler de dahil, halktan,
muhaliflerden, aşağı kademelerden gelen eleştirilere, uyarılara karşı duyarsız
kalmalarıdır.
Denetleme yok,
meclisler etkisiz, suskundur.
Mustafa Kemal Paşa’nın
gerektiğinde anavatan için ne büyük bir taktisyen ve irade gücüne sahip olduğunu
savaşın içinde gözlemleyebiliyoruz.(Sayfa 27-30)
Birinci Savaşta, Osmanlı
genel kurmayını, yıldırım ordularını niçin Alman generaller yönetir?
Savaşta aynı kampta
olabilirsiniz, ama bu başka bir ilişki biçimidir.
Milli Mücadele o kadar
çok ve değişik olaylarla doludur ki, hepsini bilmek değerlendirmek mümkün
değildir.
Sınırları belirsiz bir
ülke, ikili iktidar(İstanbul ve Ankara), çok cepheli bir savaş, iç harb,
ihtilal, bir çok iç isyan, hızla çöken bir devlet, eş zamanlı olarak yeni bir
devletin doğuşu, iç içe girmiş uzun olaylar-olgular zinciri..
Bunların her biri çok
geniş sosyal araştırmaları gerektirir.
Bu bizim işimiz değil,
burada yalnızca tüm süreçte belirleyici öneme sahip dinamiklerin üzerine
eğilmeye çalışacağız.
Bir anlamda Anadolu İhtilalinin ekonomi politik
unsurları diyebileceğimiz olgular..
Sultan Vahidettin nasıl
bir kişilikti?
Kişiliği büyük
toplumsal çalkantılar içinde ve iğneli bir tahtta biçimlendi.
Korku, vehim ve
güvensizlik içindeydi hep..bakış açısı dar ve işbirlikçiydi.
600 yıllık hanedanın
sonuncusu olarak düşmanına sığınmıştır.
Milli Mücadelede
toplumsal yapı nasıldı?
Sosyal gruplar olarak;
ağalar ve eşraf, şeyhler ve din adamları, aydınlar, halk(köylüler, esnaflar,
zanaatkarlar)sivil ve askeri bürokrasi, subaylar, büyük ölçüde dağılmış da olsa
ordu..
Her grupta mücadeleye
katılan, karşı çıkan ve duyarsız kalanlar bulunmuştur.
Ulus bilinci çok
zayıftı.
Ulus bilinci
kapitalizmin şafağında başladığı için ve Osmanlı’da kapitalizmin doğup
gelişmesi oldukça geç olduğundan bu Türklük bilinci zayıf kalmıştır.
Mustafa Kemal Paşa
gerçekçiydi, neyi, niçin ve nasıl yapacağını çok yönlü düşünür, planlar ve
harekete geçerdi, cesareti bilinçliydi, kendisiyle ondan sonra gelenler
arasında büyük mesafe vardı.
Türkiye’yi İstanbul’dan
kurtarmak olanaksızdı, Bizans İstanbul’da bitmiş, Osmanlı Devleti de orada
ölecekti..
Anadolu emperyalist
Avrupalılar tarafından yutulmaya hazır durmaktaydı, Padişah ve Hükümet
Anadolu’ya arkasını çevirmişti, kendi saltanatlarını koruyabilmenin ihaneti
içindeydiler.
Mustafa Kemal halk ve orduyu dengeli iki kuvvet olarak yan
yana tutabilmeyi başarmıştır.
Büyük taktisyendi.
Memleketi bir ihtilale
götürdüğü başlangıçta bilinmemeliydi.
Daima milli istiklali,
vatanı ve Padişahı kurtarmaktan söz etmiştir.
Değerli Yazar Sabahattin
Selek(1921-1990) bu çalışmasında eleştirel
bakışa da yer vermiştir.
Halkın maddi-manevi
durumu, dinsel-etnik özellikleri, mücadelenin “ …halka rağmen, halkın yararına
yapıldığı…” (Sayfa 65) açıklamalarıyla birlikte verilmektedir.
Mustafa Kemal Paşa daha
ileri bir ekiple birlikte olabilseydi, liderler kadrosu kendisine daha yakın
bir özelliğe ve yeteneğe sahip bulunsaydı, daha ileri bir Türkiye kalabilirdi.
Sayfa 142’deki, şu
cümle oldukça anlamlıdır;
“İşçiler kalifiye
değil, kalfalar yetersiz ise, mimar, eserini daha mütevazi tutmaya mecburdur.”
Biz bu saptamalardan
şunu anlıyoruz:
Önder çok güçlü olsa
bile, ekip zayıfsa, devrim giderek zaafa uğrayabilir..
Sayfa 221’de; “…Anadolu
İhtilalinin ekonomik yöndeki fikri oluşu çok kısır kalmış, 1930 yılına kadar
yolunu pek bulamamıştır. İhtilalin bu alandaki ilk başarısı, ancak ekonomik
bağımsızlığı sağlamaktan ibarettir. Cumhuriyetin ilk yıllarında liberal
ekonomiye itibar edilerek, özel teşebbüs teşvik olunmuş ve daha sonra D.P.
iktidarının da denediği gibi, burjuva yetiştirmeye çalışılmıştır. Bu yüzden,
ihtilalin getirdiği yeni rejim, sosyal strüktürünü değiştirmek hedefini güttüğü
halde bunu yapamamış ve halkçı görüş daha çok nazariyede ve özenti halinde
kalmıştır.”
Sayfa 220’de, “ANADOLU
İHTİLALİNİN NİTELİĞİ” başlığıyla verilen kısım nesnel bir eleştiri açısından oldukça güzel bir örnek sayılabilir.
Anadolu İhtilali hiç
kuşkusuz, yıktığı düzenden çok, ileri bir düzen getirmiştir.
Bu ihtilalin kurduğu
siyasal rejim bir elli yıl kadar devam edebilseydi, Türkiye, sorunlarını
çözmeye yönelmek için daha iyi olanaklar bulacaktı.
“Türk Milletinin
Romanı…” olarak nitelediğimiz Anadolu İhtilali’ni değerlendirmeye devam
edeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder