Arzu Okulu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arzu Okulu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2021

"Öğretmen Susarsa Toplum Lâl Olur"

 Şahin Aybek ile Söyleşi:

Atalay Girgin: "Öğretmen Susarsa Toplum Lâl Olur"

“ÖĞRETMEN; DÜZENİN DUVARINDAKİ TUĞLA”DIR

“MEB bürokrasisi içerisinde çocuğunu, parasını ödeyerek özel okula gönderenlerin oranı yüzde kaçtır? MEB bürokrasisi, kendilerinin düzenleyip denetledikleri, içeriğini belirledikleri, kadrolarını atadıkları devlet okullarında yapılan eğitime güvenmiyor. 4 yaşındaki küçücük çocukların zihinleri “melek, şeytan, cin, zebani vb. gibi”, hiçbir gerçekliği olmayan, salt imgesel kavramlarla iğfal ve işgal ediliyor. Toplumsal enkazı ortadan kaldırmaya ve yeni bir toplumsal inşa projesine yönelik bir eğitim.”

“YAŞANAN TOPLUMSAL ENKAZIN MÜSEBBİPLERİ, TEBDİL-İ KIYAFETE BİLE GEREK DUYMADAN, TÜM TOPLUMSAL KURUM VE KURULUŞLARDA ANADAN ÜRYAN, HEM DE PERVASIZCA İCRAATLARINA DEVAM EDEBİLMEKTEDİR. ÖĞRETMENLER GERÇEKLERİ GÖRMEZ YA DA GÖRMEZLİKTEN GELİRSE TOPLUM BAKAR KÖRLEŞİR.”

“Manisa’nın Alaşehir ilçesinde, adı yeni kendisi eski bir köyde doğdu. Köyünde başladığı eğitim-öğretim hayatını, Gökçeada Öğretmen Lisesi’nde yatılı, Manisa Kız Öğretmen Lisesi ve Savaştepe Öğretmen Lisesi’nde gündüzlü olarak sürdürüp Alaşehir Lisesi’nde tamamladı. 

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde adım attığı üniversite öğrenimini, uzatmalı bir öğrencilik döneminin sonunda, Ankara Üniversitesi DTCF Felsefe bölümünden mezun olarak bitirdi. Şimdilik, “gazetecilikten sonra severek yaptığım tek iş” diye nitelediği ama buna rağmen, “her an vazgeçebilirim” demekten kendini alamadığı MEB felsefe öğretmenliğinden ayrıldı. Ve yeniden gazeteciliğe döndü.” 

16 Ocak 2019

Arzu Okulu Milli Eğitim Bakanı ve Öğretmenlere Ne Anlatır?


         “Arzu Okulu” Milli Eğitim Bakanı,         Öğretmenler ve Velilere Ne Anlatır?
Atalay Girgin*

Son yıllarda “ahlak”, “ahlaklılık” ve “ahlaksızlık” kavramları dillerden düşmez oldu. Keza okullarda, yurtlarda öğretmenler ve idareciler tarafından öğrencilere yapılan cinsel taciz ve tecavüz iddiaları da… Toplumsal çözülme ve kültürel çürüme, baştan aşağıya tüm kurumlara sirayet edip onlarla bağlantılı her şeyi sarmalına aldıkça bu kavramların kullanılma sıklığı da arttı. Hatta “yolsuzluk”, “yoksulluk”, “hırsızlık”, “ihaleye fesat karıştırma”, vb. kavramlarının yanı sıra “yolsuzluk hırsızlık değildir” diyerek bunlara dinen icazet veren softaların da…

Böylesi toplumsal çöküş ve kültürel çözülüş dönemlerinde toplumsal bir kurum olarak eğitimin bunların önüne set çekmesi umulur. Elbette eğitimin tek başına toplumsal çözülmeyi durdurması, çöküşü önlemesi mümkün değildir. Hele hele siyasi iktidarların oyuncağı olmuşsa… Yazboz tahtasına dönüştürülmüşse… Ancak yine de eğitimin, en azından kendisini ahlaki boyutta değer erozyonuyla gösteren kültürel çürümeye karşı etkili bir panzehir olması beklenir.

Ne yazık ki beklendiği gibi olmadı. Bu kez kültürel çürümenin zehri, panzehir olması beklenen eğitimi de kendi cenderesine aldı. Panzehir kendi evinde, kendi yurdunda boğuldu, can evinden vuruldu. Failleri biliniyor! Ve zehir, her geçen gün bir kurum olarak eğitimin ulaşabildiği her yerine nüfuz etti.

“Balık baştan kokar ama kuyruğundan temizlenir” derler. Biliniyordu. Balık baştan kokuyordu, hem de leş gibi… Ama birileri bu leş kokusunda keramet bulup onu mis kokulu amber sanıyorlar ve tepeden tırnağa onunla yıkanıyorlardı. Yıkandıkça maddi ve manevi haz ayrıcalığı arzusuyla kuşanıyorlardı. Lakin buna itiraz edenlerin ne onu kuyruğundan temizlemeye yetecek gücü vardı ne de bunlara set çekebilecek... Aslında balığın başını kesmek gerekiyordu ve hala kesmek gerekiyor. Bilmem anlatabildim mi?

İşte “Arzu Okulu”, bu yaşananlara karşı yükselen öfkeyi edebiyatla terbiye etme girişiminin bir sonucu olarak doğdu. Bir itirazdı. Yaşananlara bir reddiye…

Yukarıda yazılanlar çok mu kapalı oldu? O halde bir örnekle anlatayım:

10 Ocak 2019

Milli Eğitim Bakanlığı Hangi Sıfatzedelerin Oyun Alanı?


                           MEB ve Türkiye’de Eğitim                                    Bu Sıfatzedelerin Oyun Alanı Mı?

Atalay Girgin*

Türkiye’de eğitim ve onun kurumsal ifadesini bulduğu Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), iktidarların oyun alanına dönüştürdüğü bir sahnedir.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un bile kısa sürede tanık olduklarını “Star Wars”ta sahnelenen tiksindirici oyunlara benzettiği bu arenada, sırtını birilerine yaslayan ve kendinde keramet olduğunu düşünen irili ufaklı taraflar, devletlûlardan ulufe ve lütuf beklentisiyle her türlü yolu deneyerek rol kapmaya ve MEB bürokrasisinin üst basamaklarında yer edinmeye çalışıyorlar. Bu uğurda her türlü yolu ve aracı mubah görüyor, oyun üzerine oyun tezgâhlıyorlar. Ve ne yazık ki ilinekleştikçe ilinekleşiyorlar.



Oysa toplumsal anlamda eğitim sorunları ilinek insanlarla çözülmez, çözülemez. Bu sorunları çözebilmek için sözde değil, kelimenin hem neliği hem de gerçekliği temelinde soruna felsefeyle bakabilmek gereklilikten öte bir zorunluluktur. Bu ise felsefi düşünen, sorunu felsefeyle kavrayan, anlayan ve anlamlandırabilen insanları gerektirir. İlineğin ilineği olanları, sıfat, statü, makam peşinde koşan, birbirinin ardından kuytu köşelerde, gün doğdu sanılan odalarda tezgâh kuran sıfatzedeleri değil.

Peki; bunların arasında ne fark vardır? Yanıtı aşağıda… Buyurun efendim! Okuyun ve MEB’in sıfatzede ilinek insanlara mı, yoksa başkalarına mı kalıp kalmadığı kararını da kendiniz verin! Ve Türkiye’de eğitimin kimlerin elinde oyuncağa dönüştüğünü iyi düşünün!