“Arzu
Okulu” Milli Eğitim Bakanı, Öğretmenler ve Velilere Ne Anlatır?
Son yıllarda “ahlak”,
“ahlaklılık” ve “ahlaksızlık” kavramları dillerden düşmez oldu. Keza okullarda,
yurtlarda öğretmenler ve idareciler tarafından öğrencilere yapılan cinsel taciz
ve tecavüz iddiaları da… Toplumsal çözülme ve kültürel çürüme, baştan aşağıya
tüm kurumlara sirayet edip onlarla bağlantılı her şeyi sarmalına aldıkça bu
kavramların kullanılma sıklığı da arttı. Hatta “yolsuzluk”, “yoksulluk”,
“hırsızlık”, “ihaleye fesat karıştırma”, vb. kavramlarının yanı sıra “yolsuzluk
hırsızlık değildir” diyerek bunlara dinen icazet veren softaların da…
Böylesi toplumsal çöküş
ve kültürel çözülüş dönemlerinde toplumsal bir kurum olarak eğitimin bunların
önüne set çekmesi umulur. Elbette eğitimin tek başına toplumsal çözülmeyi
durdurması, çöküşü önlemesi mümkün değildir. Hele hele siyasi iktidarların
oyuncağı olmuşsa… Yazboz tahtasına dönüştürülmüşse… Ancak yine de eğitimin, en
azından kendisini ahlaki boyutta değer erozyonuyla gösteren kültürel çürümeye
karşı etkili bir panzehir olması beklenir.
Ne yazık ki beklendiği
gibi olmadı. Bu kez kültürel çürümenin zehri, panzehir olması beklenen eğitimi
de kendi cenderesine aldı. Panzehir kendi evinde, kendi yurdunda boğuldu, can
evinden vuruldu. Failleri biliniyor! Ve zehir, her geçen gün bir kurum olarak
eğitimin ulaşabildiği her yerine nüfuz etti.
“Balık baştan kokar ama
kuyruğundan temizlenir” derler. Biliniyordu. Balık baştan kokuyordu, hem de leş
gibi… Ama birileri bu leş kokusunda keramet bulup onu mis kokulu amber
sanıyorlar ve tepeden tırnağa onunla yıkanıyorlardı. Yıkandıkça maddi ve manevi
haz ayrıcalığı arzusuyla kuşanıyorlardı. Lakin buna itiraz edenlerin ne onu
kuyruğundan temizlemeye yetecek gücü vardı ne de bunlara set çekebilecek... Aslında
balığın başını kesmek gerekiyordu ve hala kesmek gerekiyor. Bilmem anlatabildim
mi?
İşte “Arzu Okulu”, bu yaşananlara karşı
yükselen öfkeyi edebiyatla terbiye etme girişiminin bir sonucu olarak doğdu.
Bir itirazdı. Yaşananlara bir reddiye…
Yukarıda yazılanlar çok
mu kapalı oldu? O halde bir örnekle anlatayım: