12 Ocak 2021

Ziya Selçuk’tan 640 Milyon Euro’luk Muhteşem Cevap!

 

Ziya Selçuk’tan 640 Milyon Euro’luk Muhteşem Cevap!

Atalay Girgin*

“Milli Eğitim Bakanı” sıfatını taşıyan Ziya Selçuk, gören olamasa da bir bakan olduğunu bir kez daha sergiledi. Sonunda ısrarlara dayanamadı. Ve “MEB’in 640 Milyon Euro’su Nerede?1” sorusuna ‘muhteşem’ bir cevap verdi.

Ziya Selçuk’un verdiği cevabı biraz sonra sizler de okuyacaksınız. Ve sanırım, herhangi bir sınavda olsa, kendisinin bile kendisine geçer not vermeyeceği bu cevabın ne denli “muhteşem” olduğu konusunda bana hak vereceksiniz.

Bu cevap “muhteşem”liğinin yanı sıra iki açıdan da çok önemliydi; Bunlardan birincisi, Ziya Selçuk’un neden ve niçin Bakanlık koltuğunda oturmayı hak ettiğini göstermesi açısından. İkincisi de ağzından düşürmediği “ahlâk”, “ahlâki değerler”, “ahlâk telakkisi” ve “ahlâk eğitimin temeli olacak” sözlerinden ne anladığını bir kez daha sergilemesi açısından. Elbette onun ahlâkının…

“Muhteşem”liği bir yana, “Sonunda” dememiz ise boşuna değil. Çünkü daha önce bu konu kendisine defalarca sorulmuştu. Hem bu köşeden hem de TBMM çatısı altından…

11 Ocak 2021

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Gerçek Kısa Tarih...

 

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Gerçek Kısa Tarih...

 

Halit Suiçmez

 

“…asıl sorunu, neliği ve gerçekliği temelinde görmeliyiz…”

                                                            Atalay Girgin, Edebiyat Nedir  Ki, s.50

 

Tarihin ne olduğu ve gerçekliği çok önemlidir. 

Tarih, esasta, yönetenlerin, savaşların, resmi toplantıların tarihi değildir yalnızca.

Milyonların, toplumların yaşam mücadelesinin gerçek biçimde yazılmasıdır.

Bunu yapanlar, toplumların tarihsel gelişimine sınıfsal bakarak gerçeği yazabilirler.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e 700 yıllık tarih, öyle bir çırpıda yazılamaz ve anlatılamaz.

Kısa bir yazıda bir kaç dönüm noktasına değinilebilir sadece.. 

Deneyelim kısaca: 

Erken Kapitalistleşen ülkeler, İngiltere, Hollanda gibi, iki nedenle kalkınmışlardır.

Biri, iç dinamikleriyle, diğeri de, sömürgelerin yağmalanmasıyla. 

İç dinamik dediğim, toprak mülkiyetine sahip derebeylerin zamanla sermaye birikimiyle, tefeci ve tüccar olmaları ve giderek ticari sermayeden sanayi sermayedarlarına dönüşmeleri.. 

Ve, artan sanayi sermayesinin öteki ülkelere aktarılmasıyla başlayan sömürgeleştirme süreçlerinden sağlanan yağmalamalar..

10 Ocak 2021

Öğretmenevi Müdürü Kimlere Şantaj Tuzağı Kurdu?

 

Öğretmenevi Müdürü Kimlere Şantaj Tuzağı Kurdu?

Atalay Girgin*

“250 Milyonluk Yolsuzluk” iddiasıyla Türkiye’nin gündemine düşen Diyarbakır Öğretmenevi skandalında gün geçtikçe yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Öğretmenevi müdürünün bazı kişilere kurduğu ve odalara yerleştirdiği gizli kamerayla kaydettiği iddia edilen “özel” görüntüler de bunlardan en yenisi.

Mahkeme safahatına geçmesiyle birlikte Diyarbakır özelinde yakından izlenen  Öğretmenevi yolsuzluk davasına ilişkin gelişmeler “Tigris Haber1” ve “Meopatamya Ajansı 272” tarafından sıcağı sıcağına haberleştirilerek okurlarına aktarıldı. Haberin ayrıntılarını merak edenler ilgili linklerden bunlara ulaşabilirler.

Ancak başlıkta yer alan Öğretmen evi müdürünce kurulduğu iddia edilen “şantaj tuzağı” bunlardan hiçbirinde yer almadı. Bu yeni ve “özel” iddiayı aşağıda aktaracağım.

Önce Gelişmelere İlişkin Kısa Özet

“Mezepotamya Ajansı”nın ve “Tigris Haber’den Noşin Öncel’in yazdıklarına göre; Diyarbakır Öğretmenevi yolsuzluk soruşturmasında, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından hazırlanan iddianame Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi.

Bir Numaralı Sanık

Aralarında bir profesörün ve ünlü iş insanlarının da bulunduğu 26 sanıklı davanın, iddianameye göre, bir numaralı sanığı ise zamanın hem Eğitim Bir Sen ve Memur Sen Diyarbakır İl Başkanı hem de Öğretmenevi Müdürü olan Yunus Memiş.

Memiş, 1 Kasım 2015 tarihinde yenilen genel seçimlerde AKP tarafından Diyarbakır’da 3’üncü sırada milletvekili adayı da gösterilmişti. Ancak partililer tarafından onun yerine yanlışlıkla kendisi ile aynı isim ve soy ismi taşıyıp, engelli kontenjanından adaylık başvurusunda bulunan bir yakınının dosyası YSK’ye gönderildi. Yanlışlık düzeltilip, evrakları YSK’ye gönderilen Memiş’in başvurusu hukuksal sorunlar nedeniyle reddedilmişti. 

07 Ocak 2021

“Dersimiz Domuzbağı” Soruşturması…

 

“Dersimiz Domuzbağı” Soruşturması…

Atalay Girgin*

İsmail Saymaz’ın Sözcü Gazetesi’ndeki “Dersimiz Domuzbağı1” başlıklı yazısıyla başlayan süreç soruşturmayla devam ediyor.

Bu yazı sonrası harekete geçen MEB Teftiş Kurulu, görevlendirdiği müfettişler aracılığıyla, dile getirilen iddialar, sorunlar ve sorumlular hakkında araştırma, inceleme ve soruşturma başlattı. Geçtiğimiz yılın Aralık ayı ortalarında başlayan soruşturma süreci hâlâ tamamlanmadı.

Soruşturma Konusu

İsmail Saymaz, soruşturma sürecinin işaret fişeğini çakan yazısının daha ilk satırlarında şöyle diyordu: Diyarbakır Milli Eğitim Müdürlüğü'nde endişelendiren bir kadrolaşma göze çarpıyor: Hizbullah!

Ardı sıra Hizbullah’ın 2000’li yıllarda yasal alana geçerek HÜDA PAR’a dönüştüğünü dile getiren Saymaz, bu yapının “Yasadışı örgüt, yasal parti ve dini cemaat şeklinde üçlü bir görünüm arz” ettiğini ve “AK Parti yanlısı Memur-Sen Konfederasyonu'nda memurlar arasında kitleselleş”tiğini belirtiyordu. Bunun eğitim alanındaki tezahürü de Eğitim Bir Sen’di.

 Diyarbakır’da “En az yirmi okul HÜDA PAR’a teslim” diyen ve bunlara ilişkin isimleri kodlayarak belirten İsmail Saymaz sözlerine şöyle devam ediyordu: En az 200 okul kantinini onlar işletiyor.

04 Ocak 2021

Atıf Ala'ya Kimler ‘İnce Ayar’ Çekti?

 

MEB Teftiş Kurulu Başkanı’na Kimler ‘İnce Ayar’ Çekti?

Atalay Girgin*

Şaşırmayın! Geçtiğimiz yılın son günlerinde Atıf Ala’ya, daha doğrusu onun “bakan adına” imzaladığı meşhur kararlarından birine, ‘ince ayar’ çekildi. ‘İnce ayar’ dediğime bakmayın, aslında gecikmeli de olsa çöp sepetine atıldı.

Bu ‘ince ayar’ algılanmadığı için de yapılan iş birçok mecrada sıradan bir haber olarak yer aldı. Örneğin; MEB merkez teşkilatındaki rant ve koltuk çeteleri ve kontrollerinde olduğu iddia edilen malum internet siteleri bile bunu, algıda seçiciliklerinin gereği, kendilerine dokunduğu ölçüde yalnızca bir “revizyon” olarak gördüler.

Ancak ne bu “revizyon”a ne de bunu yapanlara karşı cepheden bir tutum sergileyebildiler. Yalnızca sözüm ona “Özel Haber” ibaresiyle kendilerine “züğürt tesellisi” babından paye çıkarmakla yetindiler. Oysa bu olay 16 Aralık’ta haberleştirilmişti1 ve “Özel Haber” sözü de fasaryadan ibaretti.

Keza bu işin Atıf Ala boyutunu da ya algılayamadılar ya da algıladılarsa bile ne diyeceklerine bir türlü karar veremediler. Bundan dolayı olsa gerek ki yaptıkları sözüm ona “Özel Haber”lerde olup bitenlerin bu kısmına ilişkin zerre bir imada bile bulun(a)madılar.   

Peki; bu karar neydi? Bu ‘ince ayar’ı kimler çekmişti?

30 Aralık 2020

İLKSAN Yönetim Kurulu'ndaki ‘Münferit’ Üye Kim?

 

İLKSAN’daki ‘Münferit’ Üye Kim?

Atalay Girgin*

Ağızlarından, “milli ve manevi değerler” sözünü düşürmeyenlerden; “ahlâk, erdem, milliyetçilik, İslam ve Müslümanlık” kavramlarını yineleyip duranlardan hâlâ bir ses yok! Keza “Türklük ve Milliyetçilik” denildiğinde mangalda kül bırakmayanlardan da…

Sanırım, unutturacaklarını sanıyorlar. Sanırım, susarak ya da bilmezlikten, görmezlikten ve duymazlıktan gelerek meseleyi zaman değirmeninde un ufak eyleyip anımsanmaz kılmayı yeğliyorlar. Ama yanılıyorlar. Hem de fena halde yanılıyorlar. Çünkü, daha önce de belirttiğim gibi, bu köşede yazılanların arka planında vazgeçilmez iki temel ilke vardır: Bunlardan ilki, etik ilke ve değerlerdir. İkincisi ise fikri takip...

Bunlardan birinci ilkenin anlamı kısaca şudur: Hiç kimseye haksızlık yapmadan, hiç kimseye mesnetsiz, dayanaksız bir eleştiride bulunmadan, hiç kimsenin kişiliğine yönelik herhangi bir hakaret etmeden yazmak esastır. Yani aslolan, habere ve yoruma konu olan kişilerin söylemleriyle eylemlerini karşılaştırıp tutarsızlıklarını sergilemek ve asıl olarak da kamusal nitelik taşıyan eylem, karar ve düşüncelerini eleştirmektir. Bu arada belirteyim: Bir şeyi yapmamayı seçmek de bir eylemdir.

Zenginlik ve Yoksulluğa dair…

 

Zenginlik ve Yoksulluğa dair… 

Fikret başkaya 

Bir yoksul aç ise, bunun nedeni, zenginin zevk ve sefa içinde yaşamasıdır. Nerede bir bolluk görsem, onun yanı başında mutlaka çiğnenmiş bir hak görmüşümdür. 

Hz. Ali 

         “Kapitalizm yasal mafya, mafya da yasal olmayan kapitalizmdir.”

                                                        DarioBötancourt- Maria Garcia

 

Zengin olmak, başkasının emeğinin ürününe el koymaktır. Bir insan ne kadar yetenekli, becerikli, çalışkan olursa olsun, sadece kendi çabasıyla zengin olamaz… Dünyanın en zengin adamı, Amazon’un patronu Amerikalı JeffBezos182 milyar dolar servete sahip. İnsan havsalasını zorlayan bu skandal servet onun üstün yeteneklerinin ve çalışmasının eseri mi? Bu servetin asgari ücretin kaç katı olduğunu bir düşünün… Türkiye’de Yıldız Holding’in patronu Murat Ülker’in 4,7 milyar dolar serveti var. Bu servete nasıl sahip oldu? 

Kapitalizm dahilinde zengin olmanın iki yolu vardır: Birincisi, bir şey üretirsin üretilen değerin en büyük bölümüne el korsun (buna artı-değer sömürüsü denir); ya da çalarsın, mafyatik yöntemlerle yaratılmış zenginliğe el korsun. Şimdilerde Türkiye’de daha çok bu ikincisi revaçta… Bir şey üretme zahmetine katlanmaya gerek duyulmuyor… “İşi bitirmenin’ kestirme yolu tercih ediliyor… Bütçe, hazine, doğal zenginliklerimiz utanmazca yağmalanıyor, talan ediliyor… 

Dinci AKP 18 yıl önce, ‘üç Y ile (yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar) mücadele’ vaadiyle iktidara geldi… Ve geride kalan yaklaşık yüz yılda bu üçü hiçbir zaman bu günkü kadar zirve yapmadı, skandal düzeylere ulaşmadı… Bugün artık yoksulluk da derin yoksulluğa dönüşmüş bulunuyor… Fakat bu iktidar Y sayısını dörde çıkardı. Dördüncü Y yalan… 

27 Aralık 2020

“Modern Türkiye” Cumhuriyeti Bir Siyonist Proje!

 

“Modern Türkiye” Cumhuriyeti Bir Siyonist Proje!

Atalay Girgin*

Başlıktaki iddia bana ait değil! Keza bu yazının başlığına neden olan, “Modern Türkiye, Siyonist ‘Gizli Dünya Derin Devleti’nin bir projesi olarak kuruldu1” yargısı da bana ait değil.

Peki; bu söz ve bu sözün bildirdiği hüküm kime ait? Dahası bu bilginin kaynağı ve bu bilginin doğruluk değeri ne? Yani bu bilgi yanlış mı, yoksa doğru mu?

Bu bilginin doğruluk değeri ve kaynağına ilişkin asıl tartışmayı Sinan Meydan, İlber Ortaylı, vb gibi tarihçilere bırakıp, şimdilik yeri geldikçe soran, sorgulayan sorular sorarak devam edelim:

Sözün Sahibi Kim?

Dinsel temelli ve saplantılı, yanılsamalı siyasal ve ideolojik kabullerle bilinci sakatlanmış ve bunlar ekseninde tarihsel ve güncel toplumsal gerçekliği anlamlandırmaya çalışan her insan gibi, yukarıda alıntıladığımız sözün sahibi de bu kabulleri doğrultusunda bir hüküm kuruyor. Toplumsal gerçekliğin farklı veçhelerini bütünsel olarak değerlendirmek ve bu değerlendirmenin gerçekliğe uygun olup olmadığını sorgulamak yerine, yalnızca vaaz eyliyor.

Kabullerinin doğruluğu yanlışlığı, gerçekliğe uygunluğu ya da aykırılığına dair herhangi bir kuşku taşımıyor. Kendisinden çok emin! Hatta öylesine emin ki verdiği hükme referans kabul ettiği kaynaklarda (bu kaynaklar hangileriyse artık) yazılmış olan bilgileri de iman etmişçesine tartışılmaz, sorgulanmaz ya da yadsınmaz bir doğru kabul ediyor olmalı ki “Modern Türkiye” Cumhuriyeti’ni, “Batının”, yani ona göre “Siyonist ‘Dünya derin devleti’nin”, “200 yıl uğraşarak kurduğu bu proje devlet” diye niteliyor.

26 Aralık 2020

“EDEBİYAT NEDİR Kİ...”

 

“EDEBİYAT NEDİR Kİ...”

Halit Suiçmez

                                                        “…Yazan, düşüne taşına hareket etmesi gereken kişidir…”

Atalay Girgin’in, Dorlion Yayınlarından, 2019 yılında yayımlanan kitabından çok şey öğreniyoruz.

Önce adından başlayalım;

Kitabın adı okuyucuya yöneltilmiş çarpıcı bir sorudur.

“Edebiyatta Felsefe” ile başlıyor ilk bölüm.

Edebiyatın bir sanat olarak başta felsefe olmak üzere, ekonomi politik, psikoloji, tarih, sosyoloji, siyaset felsefesi gibi tüm toplumsal bilimlerle doğrudan ilgisi bulunmaktadır.

Yazar, düşünürlerin insan anlayışından başlayarak, fikir ve önermelerini anlatısına edebi biçimde içselleştirebilir.

Kurgusunda, olay örgüsünde; kişiler ve insan ilişkileri temelinde etik kişi ve etik ilişkiler olarak gösterebilir.

İoanna Kuçuradi’ye göre, yazar; kişi değerlerinin ve kişilerarası ilişkilerdeki değerlerin “neliğini”, kendisine en uygun biçimde gösterebilir.(İoanna Kuçuradi, İnsan ve Değerleri, sf.106,1998, aktaran; Atalay Girgin, Edebiyat Nedir ki, sf,14, 2019)

Edebiyatta yazarın felsefe ile ilişkisi elbette kavramlarla değil, sözcüklerledir.

Felsefi görüşü metnin dokusuna yedirir, kişilerarası ilişki ve olaylarla nesneleştirip ete kemiğe büründürür.

Bilinçli de yapılabilir bunu veya kendiliğinden de olabilir.

Değerlerin işlenmesiyle gösterir bu süreç kendini.

Etik ve estetiği içerir esas olarak.

“İyi” ve “kötü”nün ne olduğuna ilişkin sorgulamalar da buradaki etik kapsamındadır.

İnsanın eylemde bulunarak yaptığı veya vazgeçtiği her ilişki, durum etik kapsamında değerlendirilebilir.

Edebiyatta estetik boyut, biçim bağlamında ve nasıl anlatıldığı ile ilgilidir, etik boyut ise, neyin, niçin anlatıldığı ile ilgilidir ve kitaplardaki sorunlar, olay ve etik ilişkilerle bağlantılıdır.

25 Aralık 2020

Go Home Ziya Selçuk!

 

Go Home Ziya Selçuk!

Atalay Girgin*

Yanlış anlaşılmasın!

“Go Home Ziya Selçuk!” ya da “Ziya Selçuk Go Home!” diyerek, Milli Eğitim Bakanına “Evine dön!” çağrısı yapan ben değilim.

Böyle bir çağrı benim işim değil! Hatta bu yazının yer aldığı köşeden “MEB ve Eğitime Yakışan Bakan”ı açıkladığım gün bile böyle bir çağrıyı dile getirme hakkını kendimde görmem.

Biliyorum, siz şimdi bir önceki cümleyi okur okumaz, bu yazıda ne anlatacağımı bile bir kenara bırakıp  “Kim o MEB ve Eğitime Yakışan Bakan?” diye sormaya başlarsınız. Ama şimdi bunun sırası değil! Ben o yazıyı yayımlayıncaya dek, başkalarının “Bakan toto”larıyla, telaffuz ettikleri isimlerle yetineceksiniz efendim. Bunun için de çok beklemeyeceksiniz elbette…

Fal açmıyorum ancak üç vakte kadar mı desem, yoksa beş vakte kadar mı, bilemiyorum. Lakin muhtemeldir ki bundan da yakın bir zamanda “MEB ve Eğitime Yakışan Bakan”ın kim olduğunu öğreneceksiniz. Ben size şimdilik, yaptıkları çağrıyla, kimlerin “Go Home Ziya Selçuk” dediğini anlatayım!

Peki; kim ya da kimler Ziya Selçuk’a “Evine dön!” dedi? Buyurun efendim işte yanıtı!