Göz önünde olan gerçek şudur ki, Tayyip Erdoğan kendinden önceki devlet yöneticileri gibi, halkın alın teri ile beslenen bu azgın, bu soygun ve talan düzeninin selâmeti için bir savaşa ihtiyaç duyuyordu. Gayesi vatan, millet ve bayrak nutukları ile şovenizmi tırmandırıp halkın bir kesimini kendi şemsiyesi altında toplamak, kendisine karşı olan diğer kesimleri de korkutarak sindirmek ve dikkatleri savaşa çekip ezilenleri kendi sorunlarının çözümünü düşünemez hale getirmekti.
İşte bu nedenlerle sadece Kürtlerin değil, tüm dünyanın kandırıldığı o sahte, o uyduruk "müzakere" masasını buharlaştırıp PKK'ye savaş açtı. PKK de, sömürgeci düzenin can damarları sivil projelerle kurutulup Tayyip Erdoğan'ın savaş hamlesi boşa çıkarılabilecek iken, bunu yapmadı, kapışmayı tercih etti. Tayyip Erdoğan da bunu bir fırsata dönüştürüp yaydığı can korkusuyla 1 Kasım milletvekili seçiminde savaşı oyladı ve dökülen her damla kanı bir oy pusulasına çevirdi.
Asker ve polislerin “YUKARI MAHALLE” tarafından göz göre göre ölüme gönderildikleri bu savaş öyle tuhaf bir savaş ki, birbirlerini kara toprağa gömenler ne yazık ki “BİZİM MAHALLENİN” gençleridir. Yani yoksullar sınıfı olarak aslında kardeş ve aynı kötü kaderin ortaklarıdırlar. Daha dün Sur ve Cizre'de görüldüğü gibi, YUKARI MAHALLE yoksulların çocuklarını acımasızca ölüme gönderirken kendi çocuklarını saraylarda yaşatıyor.
Kaldı ki, bu savaşta sadece asker, polis ve PKK'liler ölmüyor; anne karnındaki bebekler ölüyor, çocuklar, kadınlar, yaşlı insanlar, siviller ölüyor. Kuşatmaya alınan Kürt kentleri IŞİD'ın Kobani'de yaptığı gibi toplarla delik deşik edilerek mezar kentlere dönüştürülüyor, halk göç ettiriliyor. İnsanlar kendi ölülerini bile gömemiyor.
GERÇEK ÇÖZÜM HALKTA
Başbakan ve Genelkurmay Kürt meselesini silahla, kanla ve terör estirerek sonlandırma saçmalığını sürdürerek öldürdükleri PKK'li sayısı ile övünüyorlar. Ne kadar çok insan öldürmüşlerse kendilerini o kadar başarılı sayıyorlar. Kör gözler görmüyor ki; Kürtler Koçgiri, Zilan Deresi, Ağrı Dağı ve Dersim' de de on binlerce katledildiler, dereler cesetlerle dolup oluk oluk kan aktı, ama Kürt meselesi bitmedi; çözüm bulunmazsa bin sene de geçse bitmeyecek.
Bugün mesele sadece hendeklerin kapatılması meselesiymiş gibi, Kürt meselesini artık kimse konuşmuyor. Bir şaşkınlık ve ümitsizlik çökmüş toplumun üstüne. Roboski, Gezi ve daha binlerce cinayetin bir numara sorumlusu Tayyip Erdoğan değilmiş gibi, ünlü bir Kürt kadın siyasetçi hep yaptığı üzere bir defa daha sahneye fırlayarak onu parlatmaya ve halka ümit diye sunmaya çalışıyor. HDP devletin bayrağını dalgalandırdığı şenlikler, kurultaylar düzenliyor; ama yine de Tayyip Erdoğan ve AKP'ye yaranamıyor. Halkın kanı, canı ve acıları üstünde oynanan bu çirkin oyun ve tepinme insanın midesini ağzına getiriyor. Acaba Cizre ve Silopi'de cesetleri toplarla paramparça edilen o zavallı çocuklar bu Ankara âşığı siyasetçilerin çocukları olsaydı, yine böyle mi davranırlardı?
Şunu bir defa daha hatırlatmak isterim ki, Saddam Hüseyin'in Kürt, Türk ve diğer halkların sorunlarının çözümünde adres olması ne kadar akıl dışı ise; bu düzenin, Tayyip Erdoğan ve bu parlamentonun da çözüm adresi olması o kadar akıl dışıdır.
Tarih bize gerçek çözümün halkta olduğunu işaret ediyor.
Gel gelelim bugün acil görev, yaşam hakkını savunmaktır. Ölümlere seyirci kalmak tüm vicdan sahiplerini yaralıyor, güvenlerini sarsıyor ve kendilerinden utanmalarına neden oluyor. Bu utanç ruhlarımızı kuduz bir fare gibi kemirerek başımızı öne eğdiriyor.
AYDINLAR HAREKETİ
Peki, ne yapmalı?
Öncelikle dost düşman herkes bilmelidir ki, Tayyip Erdoğan'ın bu toplumu bir sürüye dönüştürmesine izin vermeyeceğiz. Bu onurlu topraklar tarih boyunca köleliğe hep karşı çıkmış ve karşı çıkmaya da devam edecektir.
Biz istersek Tayyip Erdoğan öncülüğünde sürdürülen bu savaş siyasetini çökertebiliriz. Bir AYDINLAR HAREKETİ teorik ve pratik bir öncülükle milyonları harekete geçirerek silahların susmasını pekâlâ sağlayabilir. Öyle ki, sokağa çıkmadan bile düzenin can damarları kurutulabilir. Örneğin geniş kapsamlı ekonomik ve siyasi bir boykot üç ay içinde Tayyip Erdoğan'ın savaş siyasetini dize getirir. Hiçbir iktidar geri çekilen halkın yaratacağı boşlukta ayakta kalamaz.
Neler yapılacağı konusunu bundan sonraki yazıya bırakıyorum. Aydınların ve kendilerini halkına karşı sorumlu hisseden kardeşleşmiş insanların başlatacağı böyle sivil bir hareket, şimdi imkânsız gibi görünen pek çok pek çok zafer elde ederek sadece Kürtleri değil ezilen tüm halkları özgürleştirir. Yaşam hakkının bebeklerin bedenlerinde patlayan toplarla yok edildiği günümüzde tarihin gözü ve kulağı aydınlarda ve siz kardeşlerimdedir.
Evet, biz istersek tarihe altın bir sayfa armağan edebiliriz. Bu kirli, bu emekçi düşmanı faşist düzene karşı bir AYDINLAR HAREKETİ içinde yer almaya ne dersiniz?
İletişim Adresi: alinakmahmut@hotmail.com
* Bu yazı; http://odatv.com/acil-sivil-mudahale-boykot-0102161200.html adresinden alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder