Kutsal Devlet ve “Muhalefeti…”
“Amicus Plato,sedamicaveritas”.
(Eflatun’u severim ama, gerçeği daha çok severim) Latin
atasözü
Fikret Başkaya
Osmanlı İmparatorluğunda devlet ‘kutsaldı’…
1923 yılında devletin adı “Türkiye Cumhuriyeti” olarak değiştirildi. Devletin
adının değiştiğinden halkın sonradan haberi oldu… O süreçte emekçi halk
kitlelerinin hiçbir dahli olmadı. ‘Hakimiyet kayıtsız, şartsız milletindir’ dendi…
Lâkin ‘hakimiyet’ çok sayıda ‘kayıt ve şart’ altında alınmıştı. Gerçek durum TBMM’nin
duvarına yazıldığı gibi değildi veüstelik devlet eskisinden daha da
kutsaldı…
Devletin kutsal sayıldığı yerde de ‘yurttaş’ olmazdı… Tabii cumhuriyet de… Siz
adını öyle koydunuz diye öyle olması gerekmiyor… Velhasıl Padişahın kulu, Cumhuriyetin
yurttaşı olamadı. Zaten yurttaş hakkı demiyorlar,
kul hakkı diyorlar… Tabii
Osmanlı münevveri de Cumhuriyetin ‘aydını’ olmuştu. Köşeli, bağnaz bir resmî
tarih ve resmî ideoloji oluşturmaya memur edilmişlerdi. Doğrusu o işi çok iyi
yaptıklarını söylemek gerekir.
“Yeni rejim” Türk-İslam Sentezi” üzerine
inşa edildi. Hem Türk ve hem de Müslüman olmayana yaşama şansı tanınmadı. Bu
arada modernlik, çağdaşlık, ilericilik, laiklik söylemi de yönetici elitin
dilinden hiç düşmedi… Bu ülkenin tarihinin hiçbir döneminde bir ‘modernite ve
aydınlanma devrimi yaşanmadı. Eski rejimle ve onun hâkim ideolojisiyle
bir hesaplaşma olmadı… Söylem değişse de şeylerin gerçeği değişmedi…
Kutsal devlet ‘iç ve dış düşmansız yapamazdı’.
Malûm, ülke sınırları dışındakiler ‘dış düşmandır’. O konuda bir sorun. Fakat,
‘iç düşmanın’ keşfedilmesi, değilse ‘yaratılması’ gerekiyordu. İç düşman başta
Kürtler olmak üzere, muhalif olan herkesti. Şimdilerde iç düşmanın adı terörist…
Rejim kendini ‘terörizmle mücadele’ söylemiyle yeniden üretiyor. Muhalifse
teröristtir ve katli vaciptir…