“Andımız”
Bahane Gaz Alma Operasyonu ve İlan-ı Aşk Şahane
Atalay
Girgin*
İlk gündeme düştüğü andan beri, “Andımız” konusu, bir mesaj düellosuna vesile olmaktan öte gitmedi. Hem de ikiyüzlülüğün, riyakârlığın ve tutarsızlığın arz-ı endam eylediği, zora düşenin sıvışmaya hazır olduğu bir düello…
İktidar
mahfilleri, herkesin gözünün içine bakarak, hatta MEB’in “Andımız” marşının okullarda
okunmasını yasaklayan işlemini iptal eden yargı kararına rağmen, bu konuda
kararlılıklarının gereğini yaparken… Sözüm ona “Andımız da Andımız” diye
tutturan sendikacılar, öğretmenler1 ve “Türk
milliyetçiliği” dendiğinde mangalda kül bırakmayan parti yetkilileri, bir
bardak bile değil, bir kaşık suda fırtına kopartırcasına açıklamalara giriştiler.
Ve her biri bilinçli ya da bilinçsizce kendi rolünü oynadı. Tüm figüranlar gibi, kimi inanarak, kimi de kendini akıntıya kaptırarak… Hem de bir kez değil. Tam üç kez… İlk ikisi hüsrandı. Üçüncüsündeyse kurşunlar da dâhil oldu mesajlara… Elbette yalnızca görsel olarak…
Adressiz “Andımız” Mesajları
Son
günlerde bunlardan bazıları, adressiz mesajlar yayınladılar. Örneğin; bunlardan
biri, efendi bellediklerinin lütfuna mazhar olarak, iktidarın eteklerinin dibine
yerleşmiş ve belediye başkanlığı koltuğuna da oturmuş malum bir şahıstı. “Aman
kimseye değmesin” kabilinden bir tweet attı. Tabir-i caizse “Ne İsa’ya ne Musa’ya
ne de Firavun’a… Tribünler sevinsin yeter! Başka gayemiz yoktur efendim! Sakın
yanlış anlamayın!” dercesine…
Gelen
sorular ve yorumlar üzerine hemen sustu! Galiba birilerine karşı zevahiri
kurtarmak istemişti, bir mesajla... Ama öte yanda efendi bellediği Cevahir
duruyordu. Cevahir mi yamandı? Yoksa zevahir mi? Sanki Cevahir’i düşününce “Kim
takar zevahiri” deyip sırra kadem bastı.
Kim Kime Kurşunla Mesaj Verdi?
Bazıları,
kabine değişikliğinin konuşulduğu şu günlerde ‘meçhul’ birilerinden talimat mı
almışlardı, yoksa bir anda gaza mı gelmişlerdi, bilinmez ama birilerine destek,
başka birilerine dirsek gösterircesine “Andımız” yazdıkları kurşunlarla vermeye
yeltendiler mesajlarını… Hatta verdiler de… Peki; kurşunların hedefinde kim
vardı?
Kurşunlar
mecazen de olsa hem hedefe hem de adrese ulaştı! Mesajı alan aldı, alamayan gargara
yaptı. Bir anda övgüler, kutlamalar, teşekkürler havada uçuşmaya başladı. Sosyal
medya kullanıcıları da kurşunlarla yazılmış “Andımız” sözü görselini, mal
bulmuş Mağribi misali paylaşma yarışına giriştiler. Sanki paylaşım yapanların her
biri kendi zihnindeki bir hedefe gönderiyordu o kurşunları…
Bunun
üzerine, mesajın açık ya da meçhul sahipleri, ipin ucunun hızla kaçmakta
olduğunu düşünmüş olmalılar ki kısa bir süre sonra “tesadüf” açıklamasıyla işin
içinden sıyrılmaya kalktılar. Tabiri caizse, bir nevi “Biz size bağlıyız
efendim. Neylerseniz güzel eylersiniz! Size karşı hiçbir kastımız, “Andımız”la
da hiçbir işimiz gücümüz yoktur. Tamamen tesadüf işte! Yalnızca operasyonun adı
Andımız efendim!” dediler. Karşı taraf bunu yedi mi? Orasını bir Allah bilir
bir de zat-ı şahaneleri artık! Önümüzdeki günlerde göreceğiz gerisini…
Kim Kime ‘İlan-ı Aşk’ Eyledi?
Başka
birileri, bir gürledi, pir gürledi! Sanırsınız ki yer gök inledi. Zihinsel
ifrazatlarını ortalığa saçarken, ne hikmetse sözlerinin hedefinde, yalnızca
yargı vardı. Yalnızca yargı…
Sanki
“Andımız” kararı, topluma nifak tohumları saçmak isteyen Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulu yargıçlarının başının altından çıkmıştı durduk yere... Sanki başka
hiçbir kimsenin, hiçbir kurum ve kuruluşun dahli yoktu! Sanki “Andımız”ı
yasaklayan Milli Eğitim Bakanlığı değildi. Sanki Danıştay 8. Daire
yargıçlarının “Andımız” yasağının yürütmesini durduran kararına karşı dava açan
MEB ve “bakan” sıfatıyla onun başında bulunan Ziya Selçuk değildi. Sanki bu
karara itirazı MEB ve Ziya Selçuk birilerine rağmen yapmışlardı.
Ama
tüm bunlara rağmen işte bu zevat, nedendir bilinmez. Ya da bilinir de
söylenmez. Yasamadan yargıya dek Türkiye Cumhuriyeti’ni, tüm kurum ve
kuruluşlarıyla, sembolleriyle birlikte heykellerin ve tabloların ardında can çekişmeye
mahkûm eden, hatta adından öte hiçbir şey bırakmayan zat-ı muhteremlere ilişkin
tek bir sözcük bile telaffuz etmiyordu.
“Acaba
hatırlamıyor mu? Yoksa bellek yitimine mi uğradı?” diye düşünürken, anlaşıldı
ki onu unutmamış, onu en sona, en özel an’a saklamıştı. Kısa bir süre sonra,
aşklarını tazelemek ve daim kılmak istercesine, tabiri caizse ilan-ı aşk
eyledi: “Benim ve erkek-dişi tüm emir erlerimin, tüm kurşun askerlerimin tek
aşkı sizsiniz efendim! Yegâne lideri siz!” dercesine seslendi, hem de canlı
olarak televizyon ekranları aracılığıyla… Ne mi dedi? Onu da ben söylemeyeyim.
Siz bulun artık!
“Andımız”
Operasyonu Tamamlandı
Velhasıl
bu hengâmede “Andımız Operasyonu” kazasız belasız, hem de tereyağından kıl
çeker gibi, ustalıkla kurgulanan kurşun soslu görsel mesajlar içeren söz
düellosu eşliğinde tamamlandı.
Beklendiği
gibi operasyonda bir tek terörist bile yakalanmadı. Çünkü Dünyanın hiçbir
yerinde, insanın insanı sömürüsüne dayanan kapitalist sömürü düzeninin
efendileri ve onların her soydan ve boydan, her kılıktan hizmetkârı için hiçbir
uyuşturucu taciri, hiçbir silah üreticisi ve silah taciri, hiçbir kadın
satıcısı, hiçbir insan kaçakçısı, hiçbir mafya örgütü ve lideri, vb terörist
değildi.
“Andımız Operasyonu”nun ardından ise geride bir
yandan estirilen milliyetçilik rüzgârlarının giderek dinmeye yüz tutan esintisi,
diğer yandan da gazı alınan birileri kaldı. Bu arada birileri de bir kez daha ilan-ı
aşk eyleyerek, aşklarını perçinledi!!!
Ve
böylece “Andımız” tedavülden kaldırıldı. Elbette şimdilik! Gerektiğinde yeni bir hassasiyet noktasında yeniden
gündeme sokulmak üzere… Tabii ki ondan daha etkili ve işlevsel bir ‘oyuncak’
bulamazlarsa…
Peki;
“Milliyetçilik” ya da “Türk Milliyetçiliği” mi dediniz? Sıfatı bir yana, geçiniz
efendim! Çünkü sıfatı ne olursa olsun, Dünya kapitalizmine ve onun yerli ve
yabancı efendilerine biat ve itaati meziyet bilen her türden milliyetçiliğin kâbesi
etnik, siyasal, ekonomik, dinsel, cinsel, sınıfsal olarak insanın insanı
sömürüsüne dayanan kapitalist sömürü düzenidir. Ve onlar bu koşullar altında,
her daim efendilerinin yazıp sahneye koydukları oyunda kendilerine verilen rolü
oynamak, replikleri söylemekle mükelleftirler. Daha ötesi değil.
Bundan
dolayıdır ki arada sırada “Biz her türden izm’e karşıyız” nakaratına sarılır birileri ki bu cümle, bu nakarat bile Dünya kapitalizminin uluslararası servislerinin
elemanlarınca imal edilip bunların önlerine zihinsel gıda olarak sürülmüştür. Elbette düşünüp de nadide zihinlerini yormasınlar diye… Eee… Efendilerin
efendisi dediğin de böyle olur! Ne kölesini yorar zihinsel olarak ne de ayak
takımını…
* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 Bunun gereğini
yaptığını bildiğim, sözünü eylemiyle taçlandıran, birkaç öğretmen istisnadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder