07 Ağustos 2017

Samir Amin'in Çağrısı

İşçi sınıfının ve dünya halklarının Enternasyonalini yeniden inşa etmek zorundayız




Samir Amin
 Dünya sisteminde; yerel ve uluslararası, ekonomik ve askeri, toplumsal ve kültürel olmak üzere tüm boyutlarda inanılmaz ölçülerde bir iktidar merkezileşmesi oldu.
Aşağı yukarı bin tane dev şirket ve yüzlerce finans kuruluşu kendi aralarında karteller oluşturdular ve ulusal ve küresel üretim sistemlerini taşeron statüsüne indirgediler. Bu yolla, finans oligarşileri, emekten ve kendi özel çıkarları için rant üretricilerine dönüştürülen şirketlerden gelen büyüyen kâr hisselerine el koyuyorlar.
Belli başlı sağ ve sol partiler ile sendika ve sözde sivil toplum örgütlerini ehlileştirdikten sonra bu oligarşiler ayrıca; bunların emrine amade medyanın, kamuoyunu depolitize etmek amacıyla gerekli dezenformasyonları yaratması ile birlikte şu an mutlak bir politik güç uyguluyorlar. Oligarşiler, sermaye tarafından denetlenen neredeyse tek partili bir sistemi geleneksel çok partili pratiğin yerine ikame ederek, sözü edilen pratiği imha ettiler. Temsili demokrasi, tüm anlamını yitirdiği için meşruiyetini de kaybetti.

25 Haziran 2017

Ne Olacak Bu Felsefenin Hali

Ne olacak bu felsefenin hali?
Örsan K. Öymen 

Büyük çoğunluk “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusuyla meşgulken, “Ne olacak bu felsefenin hali?” sorusunu ortaya atmak yadırganabilir. Ancak memleketteki siyasi hal ile felsefi hal arasında bir ayrım yapmak da olanaklı görünmüyor. Birincisi, siyasi hal felsefenin halini de etkiliyor. İkincisi, felsefenin hali yüzünden de siyasi hal değişmiyor.



Felsefenin halinin de siyasetin halini belirleyebileceği düşüncesi bazılarına safça gelebilir. Ancak olgular bunun saflık değil, tarihsel bir gerçek olduğunu gösteriyor. Filozofların, özellikle Etik (Ahlak Felsefesi) ve Siyaset Felsefesi alanında ortaya koydukları kuramlar ve düşünceler, insanlık tarihindeki toplumsal ve siyasal gelişmeleri etkileyen ve belirleyen temel unsurlardan birisi olmuştur.

Antik Yunan döneminde Sokrates, “Ahlak nedir?”, “Erdem nedir?”, “Adalet nedir?” gibi sorular ortaya atarak, önemli bir kapıyı aralamıştır. “Güçlü olan haklıdır” bakış açısına karşı mücadele veren Sokrates, bunun bedelini, Atina meclisinde oy çokluğuyla ölüme mahkum edilerek ödemiştir. Ancak öğrencisi Platon bu davayı üstlenmiş, Sokrates’in düşüncelerinden esinlenerek, “Devlet” adlı eserini yazmış, akıl, bilgi, ahlak, erdem, adalet, siyaset arasındaki ilişkiyi ortaya koymuştur. Daha sonra, Platon’un öğrencisi Aristoteles, bu modeli geliştirmiş, “Politika” adlı eserinde, “İnsan toplumsal bir canlıdır” ilkesini ortaya koyarak, bireyden ibaret bir ahlakın ve siyasetin olanaksızlığını vurgulamıştır.

18 Haziran 2017

Cübbeli Ahmet Hoca Bir İstisna Değil

Cüppeli Ahmet hoca bir istisna değil

Fikret Başkaya

" İşçi çıkarılınca kıdem tazminatı almak caiz midir? şeklindeki soru üzerine, Ahmet Mehmet Ünlü, "Caiz değil. Çünkü, kıdem tazminatı hakkı değil, maaşını almış. Kendi çıksa alamıyor, adam çıkarırsa alıyor. Hakkı olsa kendi çıksa da alması lâzım. Demek ki hakkı değil" demiş. Tepkiler hocaya yönelik ama asıl önemli olan böyle bir sorunun sorulabiliyor oluşudur. Zira bu soru, işlerin nereye vardığını, dinci gericiliğin aldığı mesafeyi gösteriyor. Fakat daha da önemli olan, Cüppeli Ahmet Hoca'nın bir istisna olmamasıdır.
 Dinler her zaman mülk sahibi sınıfların ve devletlerinin hizmetinde oldu. Tarih sahnesine çıktığı günden beri din, sömürüyü, yağma ve talanı, savaşları, toplumsal eşitsizliği, adaletsizliği meşrulaştırma ve kabullendirme işlevi gördü. Velhasıl egemenlik sistemini meşrulaştırma aracıydı. Elbette bunu söylerken bir 'kurum' olarak dinden söz ediyoruz. Bir de bireyi ilgilendiren veçhe var. Öleceğini bilerek yaşayan bir varlık olarak insan, haklı olarak ölümden sonrasını merak ediyor. Bir rahatlamaya ihtiyaç duyuyor. Tanrı arayışının, bir "kurtarıcı" arayışının asıl nedeni bu...