İlişkide
Senin Değerini Belirleyen Nedir?
Atalay
GİRGİN*
Cinsellikten aşka,
siyasetten dinsel ve ekonomik ilişkiye dek, toplumsal yaşamın tüm alanlarında
yaşadığın ilişkide özelde senin genelde insanın değerini belirleyen nedir?
Kadınlığın mı? Cinselliğin, dişiliğin mi? Yoksa erkekliğin mi? Yoksa verilmiş
ya da kazanılmış toplumsal statün mü? Örneğin; Milliyet blog yazarı ya da yazar
olmak, statü anlamında senin değerini, diğer insanlar karşısında daha mı
değerli kılar?
Herhangi bir ilişkide statüleriyle
kendisine ya da karşısındaki kadın veya erkeğe değer biçenin değeri nedir? Statüler
temelinde doğru bir etik ilişki kurulabilir mi? Statülerin ahlakı ve etik bir
değeri var mıdır? Peki; etik ilişki nedir?
Etik
ilişki, statü ve ilinek insan ilişkisinde birinciden
başlayalım: İoanna Kuçuradi, “Etik” adlı kitabında, “Etik ilişki”yi şöyle
tanımlar: Etik ilişki, (..) belirli bütünlükte bir kişinin belirli bütünlükte
başka bir kişiyle ya da en geniş anlamda insanlarla –yüzyüze geldiği veya
gelmediği insanlarla-, değer sorunlarının söz konusu olduğu ilişkisidir: eylemde
bulunarak yaşadığı her ilişki1.
Bu bağlamda, önce
sorularla başlayalım: Kuçuradi’nin bu tanımını, belirlemesini de dikkate
alarak, insana, insanın ahlaki eylemlerine bakmaya, sorgulayıp anlamaya
çalıştığımızda ne görüyoruz? Ahlaki eylemlerimizin, kurduğumuz ilişkilerin
temelindeki etik ilişkiyi, değer sorunlarını kavrıyor muyuz? Kavramayı,
anlamayı bırakalım bir yana, ahlaki eylemlerimizin, ilişkilerimizin temelindeki
etik boyutu, bunların taşıdığı değer sorunlarını birazcık düşünüyor muyuz? Hadi
bunu da bir yana bırakalım, hangi eylemlerimizin ahlaki olup olmadığı üzerine
kafa yoruyor muyuz? Yaptığımız ahlaki eylemin değerinin ne olduğunu sorguluyor
muyuz?
Etik filozofu olan
Kuçuradi, insanın değeri ve değerlerinden söz ediyor. Bunlardan söz ederken iki
şeyi birbirinden özenle ayırıyor: İnsanın değeri ve insanın değerleri. Çünkü
bunlar aynı kavramlardan oluşmuş ve aynı şeyleri çağrıştırıyormuş gibi görünse
de birbirinden farklıdır.
Karşımızdaki bir insanı
değeri ve değerleriyle birlikte değerlendirmek gerek. Çünkü karşımızdaki kim
olursa olsun, onun, öncelikle bir insan olarak değeri vardır. Ve aynı zamanda o
insanın değerleri…
Değeri ve değerleriyle
birlikte değerlendiremediğimiz her insanı eksiltiriz. Eksilttiğimiz her insanla,
aslında, farkında bile olmadan kendimiz de eksiliriz. Çünkü değeri ve değerleri
temelinde bütünsel olarak doğru değerlendirip kavrayamadığımız, anlayamadığımız
her insan yanılgılarımızın, yanlışlarımızın da nedenidir.
Gündelik yaşamın akıp
giden olayları arasında, insanı değeri ve değerleri temelinde bütünsel olarak
değerlendirmenin önündeki en önemli engellerden, bizi yanılgılara, yanlışlara
götüren nedenlerden birincisi, karşılaştığımız kişilere statüleri üzerinden
değer biçme yaklaşımı ve anlayışıdır. Oysa karşımızdaki insanı ya da kendimizi
o an için sahip olunan statüyle değerlendirmek, statüye göre değer biçmek ya da
değer atfetmek yapılan en büyük yanlışlardan biridir. Yalnızca yanlış da değil,
aynı zamanda bu değerlendirme yaklaşımı ilinek insan oluşun göstergesidir. İlinek
insan halinin dışavurumudur.
İlinek insan ne
kendisinin ne de karşısındakinin değerini kendisinden başlatır. Aksine; ilinek
insan, hem kendisinin hem de karşısındaki ilişkide bulunduğu insanın değerini
ve değerlerini, kendi dışlarındaki bir varlık, otorite, nesne ya da kişiyle
ilişkisinin uzaklığı ya da yakınlığına göre belirler. Davranışının kaynağı,
niteliği, biçimi ve değeri de buna göre şekillenir.
İlinek insan için statü
de kendisinin ya da karşısındakinin değerini belirleme ve ona yönelik
davranışını oluşturma ve sergilemede en önemli ölçütlerden biridir. İlinek
insanın burada unuttuğu, belki de hiçbir zaman düşünmediği sorun ise, bu kabul
çerçevesinde kurduğu ve yaşadığı ilişkilerin, gerçekleştirdiği ahlaki eylemin
kendisince ya da karşısındakince değeri ne olursa olsun, olumlu anlamda değer
üreten değil, aksine değer tüketen bir ilişki olmasıdır.
Statüler ahlaki eylemde
bulunmaz. Statüler etik ilişki kurmaz. Statülerin ahlakı yoktur. Bir başka
deyişle statüler ahlaksızdır. İşte ilinek insanın temel yanılgılarından biri de
budur. O statüyle değer kazandığını düşünür. Statüsüne saygı bekler. Oysa
insana değer kazandıracak olan, kendisinde olmayanı ona katacak ya da
sağlayacak olan statü değildir. Aksine, statüye ya da herhangi bir sıfata değer
katacak, onu daha değerli ya da değersiz kılacak insandır. Dolayısıyla, saygı
insana gösterilir. Etik ilişki insanla insanın ilişkisinde gerçekleşir.
Statüler arasında ahlaki bir eylem, statüler arasında etik bir ilişki
kurulamaz. Çünkü hiçbir statü ahlaki eylemde bulunamaz. Hiçbir statü etik bir
ilişki kuramaz. Bunları gerçekleştirebilecek olan yegâne varlık insandır.
Ne var ki ilinek insan,
kendisini ve ilişki kurduğu insanı değeri ve değerleriyle kavrama anlayış ve
yaklaşımında olmadığı için, statüye sığınır ya da karşısındakine statüsüne göre
davranmayı mübah görür. Karşısındaki insanın algıladığı ya da değer atfettiği,
değer biçtiği statüsüne göre onun karşısında eğilir ya da böbürlenir. Onun
karşısında “bütün küçük dağları siz yarattınız efendim” dercesine vecd içinde
secde eden bir duruşa geçer. Ya da “bütün küçük dağları ben yarattım”
dercesine, kendisine karşı vecd içinde bir duruş bekler. Çünkü
ilinek insana göre, değerliliğin ya da değersizliğin, önemliliğin ya da
önemsizliğin ölçütünü belirleyen ne bir kişi olarak kendisinin bütünlüğüdür ne
de bir birey olarak karşısındakinin bütünlüğü. Bunları belirleyen, kendi kabulleri
temelinde, hem kendisinin hem de ilişki kurulan kişinin dışındaki, varlık,
nesne, otorite, sıfat, statü, vb.dir. Kendisinin ya da diğerinin o varlıklarla
ilişki düzeyidir.
Tüm bunları dikkate
aldığımızda, ilinek insan için kurduğu ilişkinin, gerçekleştirdiği ahlaki
eylemin, söylediği sözün, dayandığı etik temelin ve ortaya çıkardığı değer
sorunlarının önemi yoktur. Statüsüne, konumuna bağlı olarak, gün gelir, yerli
ya da yersiz, doğru ya da yanlış olduğunu düşünmeksizin karşısındakine
“ahlaksız” der, onu “ahlaksızlık”la itham eder. Bir başka ilinek insan durur
mu? O da ona söyler aynı sözleri. Birkaç gün sonra bir de bakmışsınız ki,
birbirine göre “ahlaksız” olan iki zevat el ele kolkola girmiş, yanak yanağa
öpüşüyor. Oysa ikisinin de düşünmediği, belki de düşünüp kavrama gereği bile
duymadığı hakikat ise şudur: Ahlaksız insanın olmadığı, ahlaksız insan
olamayacağı hakikati.
Yukarıdaki satırlardan
da anlaşılabileceği gibi, ilinek insan, yalnızca kurduğu ilişkilerin,
gerçekleştirdiği ahlaki eylemlerin temelindeki etik boyutu düşünmeyen, dikkate
almayan bir insan değildir. Aynı zamanda etik tutarlılıktan da yoksun bir
insandır. Bundan dolayı, ilinek insan, ilişki ve eylemlerinde değer üreten
değil, değer tüketen bir kişidir.
İşte Kuçuradi, etik ve
değer üzerine çalışmalarıyla, insanı değeri ve değeriyle birlikte
değerlendirmek gerektiği bilincini, okuruna ve öğrencilerine aktarıp
kazandırırken, yaşadığımız ve akıp giden toplumsal ilişkiler içerisinde de,
bizleri insan, ilinek insan, değer ve değer sorunlarına ilişkin düşünmeye,
sormaya, sorgulamaya yönelten, günümüzün yaşayan önemli düşünür ve
filozoflarından biridir. Ve onun, yukarıda söylenenler bağlamında altını
çizerek vurguladığı önemli hususlardan biri de şudur: Değerleri yeniden yeniden
değerlendirebilmek gerek.
Değerleri yeniden değerlendirmeyi bir bilinç
haline dönüştürmek ise kendisinin ve kendisi dışındaki insanların değerini,
yalnızca ve yalnızca kendilerinden başlatabilme bilincini kazanmış gerçek
bireylerin yapabileceği bir iştir. İlinek insanların değil. Çünkü onlar,
hukuken ne denli kişi bütünlüğüne sahip olarak görülseler ve değerlendirilseler
de, hakikatte, kabulleri dolayısıyla, yanılsamalı bilinç hallerini gerçeklik ve
hakikat sanma kötürümüdürler. Tıpkı; her bireyin insan olmasına rağmen, her
insanın birey olmadığı, olamadığı hakikati gibi…