06 Kasım 2023

Eğitim Bir Toplum Mühendisliğidir

 Eğitim Bir Toplum Mühendisliğidir 

Atalay Girgin*

 

Eğitim ve öğretimdeki çöküş, her yıl ağırlaşarak öylesine bir enkaza dönüştü  ki artık en sıradan velisinden, karşılarındaki öğrenciye ve kendilerine karşı saygı ve vicdani sorumluluğunu yitirmemiş eğitim yöneticisi ve öğretmenine dek herkes, bu durumdan kurtulmak için ne yapılması gerektiğine ilişkin çaresizce sorular soruyorlar.

 

Öylesine çaresizce ki hem “Hangi eğitim? Nasıl bir eğitim?” sorularından ve bunların yanıtlarından bağımsız olarak, “Eğitim şart!” diye yineliyorlar hem de sanki sağından solundan yama yapar gibi bazı değişikliklerle sorunu çözmek mümkünmüş gibi, “Eğitim ve öğretimdeki değiştirilmesi gerekenler nelerdir?” diyorlar. Ama toplumsal gerçekliğin geneline ve bunun eğitimle ilişkisine bile bakmıyorlar.

 

Varolan toplumsal gerçekliği ve onun temel bir bileşeni ve unsuru olan mevcut eğitim sorununu, neliği ve gerçekliği temelinde, olabildiğince bütünsel olarak kavramadıkça da ne sav sözler yerini buluyor ne de sorular uygun ve doğru yanıtını... Bundandan dolayı öncelikle sistematik eğitimin ve bu faaliyet sürecinde öğretmenin işlevinin ne olduğunu anlamak ve algılamak gerek. O halde kısaca değinelim...

 

Eğitim Siyasal ve İdeolojik Bir Toplum Müdendisliğidir

 

Eğitim, her toplumda varolan temel toplumsal kurumlardan biridir. Özellikle de konumuz açısından okullarda yapılan sistematik eğitim, esas olarak siyasal ve ideolojik amaçlarla, düşünüş, söyleyiş ve davranış düzeyinde düzene uygun kafalar yetiştirmek için gerçekleştirilen bir toplum mühendisliği faaliyetidir. Hem de bu eğitimi planlayan, içeriğini belirleyen, öğrencilere neyin öğretilip öğretilmeyeceğine, hangi kazanım ya da davranışların kazandırılıp  kazandırılmayacağına, kendilerinin dünde kalmış siyasal, ideolojik ve dinsel kabulleriyle karar verenlerin, egemenlerin talep ve arzuları doğrultusunda gerçekleştirilmesini sağladıkları bir faaliyet...

 

Bunun neden, nasıl, niçin ve kimler için yapıldığı sorularına değinebilir, yanıtlarını da verebiliriz elbette. Ama bu yazının daha da uzamasına neden olur. Bundan dolayı, birilerinin bir papağan misali tekrarlayıp durduğu, hamaset kokan “Toplum için, millet için, ümmet için, vatan için, Allah için, din için, iyi vatandaşlar olmaları için, vatana, millet, devlete sadık bireyler olmaları için, vb” sözlere kanmadan, bu soruların yanıtlarını kendiniz düşünün, kendiniz verin. Sizler düşünürken kaldığımız yerden ben devam edeyim...

 

‘Öğretmen’ler Toplum Mühendisliğinin Amelesidir

 

Bu faaliyetin en alttaki aparatı ‘öğretmen’lerdir. Onların işi, görevi okulda ve sınıfta karşılarına gelen çocuğa-öğrenciye, sistematik olarak yürütülen siyasal, ideolojik, hatta dinsel toplum mühendisliğinin gerekleri temelinde birilerinin ya da sistemin ve onun efendilerinin istediği yönde aktarımda bulunmak, onları eğitmektir.

 

Günümüz memur ‘öğretmen’lerine sorsanız, neredeyse yüzde 90-95’i bunu kabul etmeyecek, kendilerinin siyaset yapmadığını söyleyecektir. Çünkü bunu kabul etmeyenlerin büyük bir bölümü ya asli işlev ve görevlerinin bile bilincinde değildir ya da işlerine öyle gelmektedir. Hele de düzen ve düzenin egemenleriyle saf tutuyorlarsa ve bilinçleri düzeni meşrulaştırmak için pompalanan egemen ideolojiye esir olmuşsa...

 

Ancak hakikat şudur ki öğretmenler kabul etsin ya da etmesin, farkında olsun ya da olmasın, bir toplumda, sistemin öğretmenlerden istediği şey, branşları ne olursa olsun, öncelikle düzenin siyasal ve ideolojik beklentilerine uygun düşünen, söyleyen ve eyleyen öğrenciler yetiştirmektir. Elbette başarabildikleri kadar...   

 

İktidarından Muhalefetine Dek...

 

Ancak düzenin iktidar kanadından düzeniçi muhalefet kanadına kadar her soydan, her boydan, her cenahtan ve inançtan aparatları, işgüderleri ve stepneleri egemenlerin işlerini kolaylaştırmak için bu uğurda gereken her desteği sunuyor olsalar da evdeki hesap çarşıya uymuyor. Tıpkı, Heisenberg’in “Belirsizlik Kuramı” misali, her şeyi hesaplasalar bile her şeyi belirleyemiyorlar. Çünkü gerçeklik galebe çalıyor. Gerçekliğin hükmü karşısında tüm hesaplar bozuluyor. Tüm hayaller tuzla buz oluyor.

 

Mülakatla, özene bezene dibini koklaya koklaya bir kavun seçercesine, yıllardır memur ‘öğretmen’ alıyorlar, olmuyor. Cemaat, tarikat ve diyanetle işbirliği yapıyorlar, yine olmuyor. “2023 Eğitim Vizyonu” diyerek şaşaayla göreve bir ‘bakan’ getiriyorlar, yine olmuyor. “Fikri bir buhran içinde çırpınıyoruz”  diyerek ne halde olduklarını cümle aleme ilan ediyorlar ve elinde “2023 Eğitim Vizyon Belgesi”yle koltuğa oturttukları ‘bakan’ı koltuğundan kaldırıp bir başkasını oturtuyorlar yine olmuyor. Onun yerine, özel mi özel bir kararnameyle ‘Rektör’ sıfatı verdikleri birini, bu kez de ‘bakan’ sıfatıyla koltuğa yerleştiriyorlar. Ama nafile, yine olmayacak... Ne yaparlarsa yapsınlar... Ayrık otları her şeye rağmen yine yeşermeye, yine boy vermeye devam edecek... Hem de düzenin siyasal ve yasal bilinç sınırlarına hapsolup, iktidarın stepnesine, onun meşruluğunun dolgu malzemesine dönüşen düzeniçi muhalefete ve “sarı” sıfatının bile iltifat sayılması gereken sözde eğitim ve memur ‘öğretmen’ ‘sendika’cıklarına rağmen...

 

Yapılması Gereken Yeni Bir Toplumsal İnşa Projesidir

 

Buradan hareketle, “Eğitim ve öğretimdeki neler değiştirilmelidir?” sorusunun yanıtı topyekun yaşanmakta olan toplumsal gerçeklik dikkate alınmadan verilemez. Bu gerçeklik, her alanda toplumsal çözülme ve kültürel çürümenin damgasını taşımaktadır. Hatta tepeden tırnağa buna teslim olmuştur. Toplumsal çözülme ve kültürel çürümenin girdabına düşmüş toplumlarda, yasamadan yargı ve yürütmeye, ekonomiden siyaset ve dine dek tüm toplumsal kurum ve kuruluşlar bundan nasibini alır.

 

Türkiye toplumu da bunlardan biridir. Ve yasamadan yargı ve yürütmeye kadar her şey, herkesin gözü önünde yerle yeksan eylenmiştir. Toplumsal çözülme ve kendini ahlaki değer erozyonu ve her alanda yozlaşma olarak gösteren kültürel çürüme en tepeden en aşağıya dek, başta iktidar ve muhalefet olmak üzere, tüm toplumsal kurum ve kuruluşları da sarmalına alıp, neredeyse bir bataklığa dönüştürmüştür. Buna eğitim de dahildir. Cumhuriyetin bile yalnızca adı kalmıştır. Tabelalarda “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresini görenler, bunlara bakıp bakıp onun varolduğu yanılsamasını yaşamaktadırlar. Lakin bir şeyin adının olması ya da telaffuz edilmesi, o şeyin gerçek bir şey olarak varlığına delalet etmez.

 

Var olan bu gerçekliği dikkate aldığımızda, temel toplumsal kurumlardan biri olan genel olarak eğitim ve özel olaraksa okullarda yapılan sistematik eğitim, ekonomi, siyaset, yasama, yargı, din, vb gibi diğer toplumsal kurumlardan bağımsız düşünülemez. Eğitim-öğretimde yapılabilecek, önerilebilecek her şey diğerleriyle bir koşutluk ve uyum içinde olmak zorundadır. Ki bugünkü koşullar içinde ve altında Türkiye toplumunun ihitiyacı olan şey, tüm diğer toplumsal kurumlar gibi eğitimin de ayrılmaz bir parçasını oluşturduğu “Yeni Bir Toplumsal İnşa Projesi”dir. Konumuz açısından, bu projenin eğitim-öğretim alanında yapılması gerekenleri koşullayan ise “Nasıl bir toplum, nasıl bir insan istiyoruz?” ya da “Nasıl bir insan, nasıl bir toplum istiyoruz?” sorusunun yanıtıdır.

 

İktidarın Yanıtı Belli, Ya Diğerlerinin...?

 

Bu soruya iktidarın verdiği yanıt, en yetkili, hatta tek yetkili isim tarafından yıllar önce cümle aleme ilan edildi ve biliniyor: “Dindar ve kindar nesiller...” Yani dindar ve kindar insanlardan oluşan bir toplum istiyorlar. Yıllardır da bunun için canla başla çalışıyorlar.

 

Ancak başta düzenin siyasal ve yasal bilinç sınırlarına mahkum olan ve bu çözülen ve tüm toplumsal kurum ve kuruluşlarıyla çüürüyen düzeni tahkim etmek ve yaşatmak için seferber olan düzeniçi muhaletin herhangi bir yanıtı yok... Acaba neden? Yoksa onlar da iktidarla aynı şeyi mi istiyorlar?

 

Eğitimdeki Sorun Yöntem Değişikliğine İndirgenemez

 

Hal buyken ve iktidarın “Nasıl bir insan, nasıl bir toplum?” sorusuna yanıtı, arzuladıkları toplum doğrultusunda icra eyleniyorken, eğitim ve öğretimde yapılan ya da yapılabilecek her öneri ve değişiklik palyatif olmaktan ve buna hizmet etmekten öte gitmez. Düşünün, eğitimde birilerinin yere göğe koyamadığı “Montessori Yöntemi” bile bu düzenin arzularına uygun insan yetiştirmek için kullanılıyor günümüzde... Elbette istedikleri toplumda potansiyel yönetici adayı olarak yetiştirmeyi düşündükleri kendi çocukları için...

 

Dolayısıyla, mevcut düzen koşullarda eğitim-öğretimde yapılabilecek ya da yapılması gereken öneriler sorusu, salt eğitim yöntemine, salt öğretmen yetiştirmeye, salt mülakatın kaldırılıp kaldırılmamasına, vb indirgenemez. Keza birilerinin ağızlarına pelesenk ettikleri “bilimsel-laik, demokratik eğitim”, vb talep ve sav sözlerine de indirgenemez.

 

Çünkü eğitim-öğretim, “Yeni Bir Toplumsal İnşa Projesi”nin temel bir unsuru olarak değerlendirilip, diğer temel toplumsal kurumlarla birlikte, baştan ayağa yeniden örgütlenmesi gereken bir alandır. Aksi halde yapılan her şey var olanı yeniden üretmeye hizmet etmekten öte gitmez. Tıpkı, “Montessori Eğitim Yöntemi” gibi... Çünkü onunla bile sürü bilincine sahip kitlleler yetiştirilir. Onunla bile işkenceciler, kitle imha silahı üreten-satan silah ve kan tacirleri yetiştirilir.

 

Unutmayın ki en mükemmel eğitim-öğretim yöntem ve teknikleri bile düzenin egemenleri ve iktidar tarafından nasıl bir toplum, nasıl bir insan isteniyorsa, esas olarak,  ona hizmet eder. Gerçeklikten bağımsız bir biçimde yüceltilen eğitim-öğretim yöntem ve tekniklerinin keramati kendinden menkuldür. Daha ötesi değil...


OKUYUN: Mülakat ÖĞRETMEN Seçme Sistemi Değildir.



* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı.  Güncel Ve Düşünsel; https://atalaygirgin.blogspot.com

Hiç yorum yok: