TÜRKİYE’DE
YAZAR “ÜRETKENLİĞİ”..
Dr. Halit SUİÇMEZ
İktisatçı
Yazar
Yazarın üretkenliğine eserinden
gidebiliriz. “…Bir sanat eserini sanat
eseri yapan asıl gerçek, …sanatkârın hayatından aldığı… ve ifade edebildiği
anlamdır.”( İsmail Hakkı Baltacıoğlu,
Hayat, Sayı 8, 20 Kanunisani(Ocak) 1927, Birinci Cilt, Ankara. Aktaran;
Osman Bahadır, CBT, 955, 15 Temmuz 2005)
Akademik performans ölçütleri ile sanatçının
üretkenliği de birbirinden farklı konulardır. Akademik performans ölçütleri
olarak şunlar gösterilmektedir: Yönetim görevleri, yayınlar, araştırmalar,
üyelikler-ödüller.(Mustafa Tokyay, Üniversitelerde Üretkenlik ve Kalite: ODTÜ Örneği,
CBT, 955, 15 Temmuz, 2005)
Her alanda olduğu gibi yazar üretkenliği
konusunda da genel kabul görmüş bir “kavram” yoktur. Kullanılan kavramlardan
bazıları; performans, üretkenlik, verim, verimliliktir.
Örneğin; Turgay Fişekçi bir yazısında
Dağlarca için, “…Yeryüzünün belki de en çok şiir yazan şairi, yetmiş yılı aşan
aralıksız bir şiir verimi. Yaratıcılığın neredeyse günlük bir alışkanlığa
dönüştüğü, açıklanması güç, benzerine kolay rastlanmayacak bir şiir olayı” demiştir.
(28.3.2007, Cumhuriyet)
Dağlarca bir kitabında; “sayrıyı/ ne iyi eder
biliyor musunuz/ yazı yazmak iyi eder” diyerek şiirin ve edebiyatın toplumları
da iyileştirebileceğini sezdirmek istemiştir.
Buradan yola çıkarak, “üretkenlik; eserin
toplumun iyiliğine katkısı ile ölçülür” diyebilir miyiz?
Yazar üretkenliği gerçekten çok ilginç ve
ölçümü de o denli zor bir konudur. Önce üretkenliği bir biçimde tanımlayıp,
sonra bunun ölçülebilirliği üzerine tartışmak gerekir.
Erdem Öztop’un “Ahmet Ümit’le “Ninatta’nın
Bileziği” üzerine yaptığı söyleşide konuya ışık tutabilecek bir yaklaşımdan
bahsedilmiştir:
“…bir yazar üretirken, neyi ölçüt alacak,
soru bu. Eğer benim okurumun ortalama beğenisini dikkate alırsam bir süre sonra
geri kalmaya başlayacağım. Ben yepyeni şeyler bulmalıyım…(Cumhuriyet Kitap, 19 Ekim
2006, sayı 670.)
Soru önemlidir: ne ölçüt alınacak? Örneğin,
edebiyat dünyasına yirmi dokuz yaşındayken yazdığı “Vahşetin Çağrısı” ile adım
atan ve 40 yaşında öldüğünde elliden çok kitap, sayısız hikâye bırakan Jack
London’ ın yüksek performansı, üretkenliği tanımlamada bize yol göstermiyor mu?
Dağlarca Hilmi Yavuz’a öfkelenmiş, “beş
şiirle şair olduklarını sanıyorlar” demiş. (Enis Batur, 21.9.2006 Cumhuriyet
Kitap)
Enis Batur’a göre “…anlamsız bir ölçülendirme bu. Azdan çoktan
çok, iyi-kötü, has-sahte, derin-sığ, sahici-yapmacık üzerinde oyalanmak en
doğrusu belki de. Gelgelelim, “kanı” larla yapılacak işlerden değil bu; oturaklı çözümlemeler eşliğinde derin
yorumlar geliştirilebilir ancak…”(a.g.y.)
Ahmet Yıldız 1980 sonrası edebiyat ortamını
şöyle değerlendiriyor:
“1980’den 2005’e yazı ve yazın dünyasında
egemen çizgi, “birincil sorunların ötelenmesi, değer üretiminin düşüşü,
“toplumsal ve anlamsal” ölçütten kopma eğiliminin yaygınlaşması yönündedir. Dil
özensizdir. (Ümit Sarıaslan, Cumhuriyet Kitap, sayı 850)
Mal üretiminde “verimlilik-üretkenlik”
konusunda üretimin sayısı, miktarı, parasal değeri, değişim değeri,
fayda-maliyet gibi kavramlardan hareket edilebilir, oysa sanat ürünlerinin
değeri nasıl, ne ile ölçülür?
Örneğin, asırlardır okunan bir kitap,
dinlenen müzik, seyredilen tablo sanatçının üretkenliğini mi kanıtlamaktadır?
Kemal Gündüzalp “Eleştiriye Doğru” kitabında;
“…herkesin kitaplarının sayısı kadar değeri oldu! Benim de dosyalarım kadar..
Bu nedenle gölgede kalmış biriyim.”(M.Sadık Aslankara, Cumhuriyet Kitap, sayı
850 1.6.06) demiştir. Buradaki sorun da yayımlanmamış bir üretiminizin olması.
Yayımlanamamış ürünleri üretkenlik bahsinde nereye koyacağız?
Yazarın üretkenliği kitap sayısı ile
ölçülürse şimdi biz yayımlanmamış 30 dosyası olan Kemal Gündüzalp’i verimsiz mi
sayacağız?
Necati Tosuner bir söyleşide(Adam Öykü, Ocak-Şubat
1998) şöyle demektedir:
“…yedi kitapta yetmiş beş öykü var. Bunca
uzun süren bir yazarlık serüveni için bu sayı az görülebilir. Benim amacım,
hiçbir zaman çok yazmak olmadı… Çok verimli bir yazar olmasam bile, kalıcı
birkaç öykü bırakacak olmayı da bir verimlilik sayıyorum ben.”
E. Aysever de bir yazısında doğrudan yazar
üretkenliğinden söz etmese de bazı edebi ölçütler üzerinde durmaktadır.
Örneğin;
“…Pamuk çok satan, dünyaca ünlü bir yazardır.
Bu bir edebi ölçüt değildir elbette…”(E. Aysever, Remzi Kitap Gazetesi, Kasım
2006)
Aysever Pamuk’un ilk romanını okuduğunda
“düşsel bir hazzı ve edebi doygunluğu yaşamış..”(a.g.y.) Fakat bu doygunluğu
sonrakilerde bulamamış.
Burhan Günel’in roman, öykü, şiir,
deneme-eleştiri-inceleme, çocuk kitapları olarak 35 adet yapıtı vardır. Birçok
da ödülü bulunmaktadır. Buradaki durum şudur: hem çok yazmış, hem nitelikli
ürünler verilmiş, hem de edebiyatın çok cephesinde çalışılmıştır. Acaba “yazar
üretkenliği” denilince bu üçlü yaklaşımı mı benimsemeliyiz? Yani nitelik,
nicelik ve çeşitlilik, üretkenlik konusunda sağlam göstergeler olarak
alınabilir kanımca. Böylece Günel yazar üretkenliğinde bütünsel, güncel ve
toplumsal bir yaklaşımın güzel örneğini oluşturmuştur.
Tek kitabıyla 70 baskı yapan şair Ahmed
Arif’in üretkenliği konusunda ne diyebiliriz? Çok kitap yazıp yalnız bir tanesi
ile kalıcı olan yazarlarla ilgili ne düşünebiliriz? Yazar üretkenliğini yazarın
türünü doğru seçmesiyle de bağlantılı kılabilir miyiz? Örneğin Orhan Kemal’in
önceleri şiir yazmaktayken, Nazım’ın çok isabetli yönlendirmesiyle düzyazıya
yönelmiş olması üretkenliğini ortaya koymada bir şans olmuş mudur? Kanımca
olmuştur, çünkü böyle bir yönlendirme olmasaydı Orhan Kemal ziyan olabilirdi.
Ve biz “Murtaza”ları bilemezdik..
Bu örnekleri de dikkate alarak şu soruları
sormak konuyu açmaya katkı sağlayabilir:
Bir yazarın üretkenliği eserlerinin niceliği
ile mi ölçülür? Nitelik de önemli midir? Nitelik ile anlaşılması gereken nedir?
Zamana dayanmak mı? Toplumların iyileştirilmesine katkı sağlamak mı?
Sonuçta örneğin; “Türkiye’de yazar
üretkenliği nedir, nasıl ölçülür” dediğimizde eser sayısını mı, niteliği mi,
okur sayısını mı, kitapların satış rakamını mı, baskı sayısını mı” esas
alacağız.
Yoksa eserin ve yazarın toplumsal gelişmeye
katkısını mı? Bunu ölçebilmek de o kadar zordur ki, ancak toplumların ve
bireylerin vicdanında ve bilincinde yaşayan bir duygu mudur bu katkı. Doğrusu
bunu da çok merak etmekteyim.
Bu yazı bir yanıt aramak için değil, bir soru
ortaya atma ve bu çerçevede düşünmeye yönelmek amacıyla yazılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder