06 Aralık 2020

Öğretmenevi Skandalı, Diyarbakır MEM ve Mahir Müfettişler

 

Öğretmenevi Skandalı, Diyarbakır MEM ve Mahir Müfettişler-1

Atalay Girgin*

Okuyanlar anımsayacaktır. Diyarbakır Öğretmenevi yolsuzluğuyla ilgili 10 Kasım’da yayınlanan yazıya “Her olayın öncesi ve sonrası vardır. “250 milyonluk yolsuzluk”1 iddiasıyla kamuoyunun gündemine düşen Diyarbakır Öğretmenevi skandalı da bu genellemeden arî değildir.” sözleriyle başlamış,  operasyon öncesindeki bir dizi olayı kısaca özetlemiş ve ardı sıra da sormuştuk:  Peki; olayın sonrasında her şey bitti mi?2

Elbette bitmemişti. Hatta bu olay bağlamında yeni gelişmelerin ve ilişkilerin, yeni başlangıçların, hatta yolculukların kapısı aralanmıştı. Birileri o kapılardan geçecek, başka birileri bir üvey evlatmışçasına, kullan at bir eleman gibi,  kapıların dışında ya da eşiğinde bırakılacaktı. Birileri yollara çıkacaktı. Başka birileriyse o yolları gözleyecekti.

Kim bilir, şehre kimler gelir, kimler giderdi o yollardan… Kim bilir, tıpkı şair KemalBurkay’ın dediği gibi, “Belki şehre bir film gelir”di ve “Bir güzel orman olur”du “yazılarda” düşlerde…  

Şehre bir film geldi mi, bilmem. Lakin Diyarbakır Öğretmenevi yolsuzluk skandalının ardından geleni de gideni de çok oldu şehrin. Hele de korona nedeniyle konulan şehirlerarası seyahat kısıtlaması sona erdirilir erdirilmez, birileri soluğu Ankara’da aldı. Peki; geleniyle gideniyle kimdi bu birileri?

O halde başlayalım bir yerinden ve bakalım, kimler kimlerle nerelerde soluklanmış? Kimler kimlerle neler eylemiş bir yerlerde… Elbette şu hatırlatmayı da yapalım: Geçen yazımızın başkahramanı Öğretmenevi Müdürü Yunus Memiş’ti. Bu yazının başkahramanı ise Yunus Memiş’in cürümü ve İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Serkan Batur…

Mahir Müfettişler Zamanı

Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nce gerçekleştirilen yolsuzluk operasyonunun kamuoyuna yansıyan ve basına düşen iki önemli ismi vardı: Öğretmenevi Müdürü Yunus Memiş ve İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Serkan Batur. Diğerleri yardımcı oyuncular ya da figüranlardı.

Ama yine de hem Emniyet Müdürlüğü’ne hem de Cumhuriyet Savcılığı’na Ankara’daki etkili ve yetkili makamlarda, koltuklarda oturan, sıfat ve statüleriyle iş gören zevatlar tarafından yapılan müdahaleler sonucu, operasyonda gözaltına alınanların hiçbiri nezarethane kapılarında bekletilmemişti. İstisnasız tamamı, bireysel suçlardaki yasal gözaltı süresi bile dolmadan salıverilmişlerdi. Savcılıktan da adli kontrol şartıyla… Oysa buradaki yolsuzluğun organize olduğu konuşuluyordu. Adli kontrol şartı kalkmaksızın bu dosyadaki hiç kimse göreve dönemeyecekti! Bunu aklınızda tutun!

Ancak bir de bu işin idari soruşturma boyutu vardı. Ve bunun için de deneyimli, seçkin ve işini bilen mahir müfettişler gerekiyordu. Bu müfettişler Ankara’dan, MEB Teftiş Kurulu’nca görevlendirildi.  Oldukça hızlı bir biçimde de inceleme soruşturma işlemlerini tamamladılar.

Soruşturma sonunda, yolsuzluk operasyonunda adları en çok anılan iki kişiden biri olan Öğretmenevi Müdürü Yunus Memiş ve diğer öğretmenevi yöneticileri hakkında, hem disiplin yönünden hem de idari açıdan tekliflerini sundular. Bu tekliflerin idari boyutunda yöneticilik görevlerinin üzerlerinden alınması, disiplin yönünde de kademe ilerlemesinin durdurulması vardı.

Ya İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Serkan Batur…?

Öğretmenevi yolsuzluk operasyonuyla birlikte, nasıl ki Yunus Memiş’in AKP’den milletvekili adayı olduğu ve listenin de seçilmesi garanti olan üçüncü sırasına konulduğu ortaya çıktıysa; idari soruşturma sürecinde de Serkan Batur’un, öğretmenlikte dördüncü yılını bile doldurmadan il milli eğitim müdür yardımcılığı koltuğuna oturtulduğu ortaya çıkıverdi.

Peki; bu, kimler tarafından ve nasıl yapılmıştı? Öğretmenlikte bile acemilik yıllarını atlatmamış sayılacak biri nasıl olmuştu da bu kadar kısa sürede il milli eğitim müdür yardımcılığına atanmıştı? Hangi başarılar, hızlı bir biçimde Serkan Batur’un il milli eğitim müdür yardımcılığına terfi ettirilmesine olanak sağlamıştı?

Ne var ki müfettişler bu işin nasıl olduğu, kimler tarafından yapıldığı üzerinde bile durmadılar. Belki de hiç fark etmediler bile… Ya da fark ettilerse de hangi iyi saatte olsunların işiyse, hikmetinden sual olunmaz ya vardır bir bildikleri deyip sormaya sorgulama kalkışmadılar. Zaten üzerlerine vazife miydi ki…? Onların görev sınırları belliydi. Bunun dışına çıkıp arı kovanına çomak sokmanın da pişmiş aşa su katmanın da gereği yoktu.

İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı olan Serkan Batur, hem Diyarbakır Öğretmenevi Müdürü Yunus Memiş’in hem de haklarında soruşturma yürütülen diğer yöneticilerin amiriydi. Emniyet Müdürlüğü fezlekesinde, “ihaleye fesat karıştırma” fiilini işlediği belirtiliyordu. Bu eyleminin sübut bulduğuna ilişkin ortalıkta hiçbir kuşku da yoktu.

Ancak müfettişler, kamu zararına neden olduğu tespit edilmiş olan, “ihaleye fesat karıştırma” fiilinin işlendiği yılı dikkate alarak ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 127. maddesinin son fıkrasına dayanarak “zaman aşımı” kuralını işlettiler. Ve Serkan Batur hakkında disiplin yönünden herhangi bir teklif getirmediler. Keza kamu zararına ilişkin de işi adli sürece havale ederek, mali açıdan da bir teklife gerek duymadılar.

Lakin karşılarında, “ihaleye fesat karıştırma” fiilinin sübuta erdiği ve bununla kamu zararına neden olduğu tartışma götürmeyen; dahası, hakkındaki iddialar nedeniyle adli kontrol şartıyla salıverilmiş, hem de il milli eğitim müdür yardımcısı sıfatını taşıyan bir yönetici duruyordu. Hem bu fiilin hem de kamu zararının gereği olarak, idari açıdan bir teklif getirmeleri bekleniyordu.  Ve bu teklifin de ne olabileceği malumdu: Yöneticilik görevinin üzerinden alınması.

Ne var ki malum olan vuku bulmadı. İddialara göre; müfettişler, Serkan Batur hakkında ne idari olarak yöneticilik görevinin üzerinden alınması teklifinde bulundular ne de göreve iade edilmesi gerektiğini belirttiler. Çünkü görevden uzaklaştırılan diğer memurlar gibi, onun hakkında da adli kontrol şartı sürüyordu. Bundan dolayı olsa gerek ki konuyu boşlukta bıraktılar! Herhangi bir hüküm vermediler.

Yine iddialara göre; müfettişler, maharetlerini göstererek ve şapkadan tavşan çıkarırcasına, Serkan Batur’un yöneticilik görevinin üzerinden alınması teklifini yapmamalarının gerekçesi olarak da iki dayanak ileri sürdüler: Birincisi, aynı kurumda yöneticilik yapmamaktadır. İkincisi ise bir kez “ihaleye fesat karıştır”mış, bir kez kamu zararına neden olmuştur.

Mahir müfettişlik böyle bir şey olmalı! Ve bu müfettişlerin hazırladığı raporla Serkan Batur, hem 127 maddeye göre “zaman aşımı” nedeniyle disiplin cezasından hem de idarecilik görevinin üzerinden alınması teklifinden kurtulmuş, “ihaleye fesat karıştırma” ve kamu zararına neden olma eylemlerine rağmen, soruşturmadan pürü pak çıkmıştı. Ancak bu sonuç Serkan Batur’un göreve dönmesine yetmemişti. Peki; neden?

Ver Elini Ankara

Korona nedeniyle getirilmiş olan şehirlerarası seyahat kısıtlamaları kaldırılır kaldırılmaz, Serkan Batur, soluğu Ankara’da aldı. İddialara göre; yanında, cürmü Yunus Memiş değil, Yenişehir İlçe Milli Eğitim Müdürü Hüsamettin Atlı vardı. (Bu kim diyenler için kısa bir açıklama: Hani şu, Yunus Memiş ve Serkan Batur’la birlikte yazdıkları, düzmece şikâyet dilekçelerini Teftiş Kurulu yerine malum bir internet sitesine gönderip haber3 yaptıran üçlüden biri… MEB’den ve Teftiş Kurulu’ndan bir Allah’ın kulu da buna ilişkin “Bu ne iştir” deme gereği bile duymamıştır. Kim bilir ki belki de oralarda Allah’ın herhangi bir kulu kalmadığındandır! )

Hem Öğretmenevi Müdürlüğü ortadan kalkan hem de yöneticilik görevi üzerinden alınan Yunus Memiş, MEB merkez teşkilatındaki rant çetesi için miadını dolduran, ekarte edilmesi gereken birine dönüşmüştü artık. Bundan dolayı onun için bir şeyler yapmanın gereği kalmamıştır. Aslolan Serkan Batur’u kurtarmaktır.

İddialara göre; Bakanlığın ve soruşturmayla ilgili malum birimlerin üst düzey bazı yetkilileriyle görüşmeler yapılır. Hatta bu kişilerin arasında, “Kıbrıs’a kumara götürülmesi için 50 bin dolar harcandığı” ileri sürülen bakan yardımcısının bile olduğu dile getirilir.

Bu arada Diyarbakır valisi de değişmiştir. Eski vali gitmiş yerine Münir Karaloğlu atanmıştır. Yeni valinin adı ve özgeçmişiyle birlikte umutlar ve beklentiler daha da güçlenir, yerelde ve MEB merkez teşkilatındaki rant çetesinde.

Görüşmeler Meyve Vermeye Başlar

Ankara’da ve MEB merkez teşkilatındaki görüşmelerin ardı sıra malum rant çetesinin devam eden girişimleriyle yaklaşık bir ay sonra ilk sonuçlar alınmaya başlar. Yukarıda anılan bakan yardımcısının, Vali Karaloğlu’nu aradığı bilgisi valilikte ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü çevrelerinde konuşulmaya başlar.

Bu umutları tazeleyen ve güçlendiren önemli bir işarettir hem Serkan Batur, hem de MEB merkez teşkilatındaki çete için.

Ve yaz ortalarına doğru yeni bir haberle umutlar daha da pekişir: MEB’den yeni bir yazı gelmiştir Diyarbakır Valiliği’ne. Hem de doğrudan Serkan Batur’un durumuna ilişkin.

“Bu kez oldu bu iş” diye konuşurlar hem Diyarbakır’da hem Ankara’da, “Buna da itiraz edecek, bunun da gereğini yapmayacak değil ya… En tepeden geliyor! En tepeden!”

Bilin bakalım, bu yazının altında kimin imzası vardır?

****

Kaldığımız yerden, yarın devam edeceğiz efendim! Hem de sorduğumuz sorunun yanıtını vererek ve “Serkan Nasıl Kurtulur?” diyerek



*Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com

 

2 “Diyarbakır Öğretmenevi Skandalı Patlamadan Önce..” başlıklı yazı: https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/2722/diyarbakir-ogretmenevi-skandali-patlamadan-once

Hiç yorum yok: