Öğretmenevi
Skandalı, Diyarbakır MEM ve Mahir Müfettişler-1
Atalay
Girgin*
Okuyanlar anımsayacaktır. Diyarbakır Öğretmenevi yolsuzluğuyla ilgili 10 Kasım’da yayınlanan yazıya “Her olayın öncesi ve sonrası vardır. “250 milyonluk yolsuzluk”1 iddiasıyla kamuoyunun gündemine düşen Diyarbakır Öğretmenevi skandalı da bu genellemeden arî değildir.” sözleriyle başlamış, operasyon öncesindeki bir dizi olayı kısaca özetlemiş ve ardı sıra da sormuştuk: Peki; olayın sonrasında her şey bitti mi?2
Elbette
bitmemişti. Hatta bu olay bağlamında yeni gelişmelerin ve ilişkilerin, yeni
başlangıçların, hatta yolculukların
kapısı aralanmıştı. Birileri o kapılardan geçecek, başka birileri bir üvey
evlatmışçasına, kullan at bir eleman gibi, kapıların dışında ya da eşiğinde
bırakılacaktı. Birileri yollara çıkacaktı. Başka birileriyse o yolları
gözleyecekti.
Kim
bilir, şehre kimler gelir, kimler giderdi o yollardan… Kim bilir, tıpkı şair KemalBurkay’ın dediği gibi, “Belki şehre bir film gelir”di ve “Bir güzel orman olur”du
“yazılarda” düşlerde…
Şehre
bir film geldi mi, bilmem. Lakin Diyarbakır Öğretmenevi yolsuzluk skandalının
ardından geleni de gideni de çok oldu şehrin. Hele de korona nedeniyle konulan
şehirlerarası seyahat kısıtlaması sona erdirilir erdirilmez, birileri soluğu
Ankara’da aldı. Peki; geleniyle gideniyle kimdi bu birileri?
O halde başlayalım bir yerinden ve bakalım, kimler kimlerle nerelerde soluklanmış? Kimler kimlerle neler eylemiş bir yerlerde… Elbette şu hatırlatmayı da yapalım: Geçen yazımızın başkahramanı Öğretmenevi Müdürü Yunus Memiş’ti. Bu yazının başkahramanı ise Yunus Memiş’in cürümü ve İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Serkan Batur…
Mahir Müfettişler Zamanı
Diyarbakır
Emniyet Müdürlüğü’nce gerçekleştirilen yolsuzluk operasyonunun kamuoyuna
yansıyan ve basına düşen iki önemli ismi vardı: Öğretmenevi Müdürü Yunus Memiş
ve İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Serkan Batur. Diğerleri yardımcı oyuncular
ya da figüranlardı.
Ama
yine de hem Emniyet Müdürlüğü’ne hem de Cumhuriyet Savcılığı’na Ankara’daki
etkili ve yetkili makamlarda, koltuklarda oturan, sıfat ve statüleriyle iş
gören zevatlar tarafından yapılan müdahaleler sonucu, operasyonda gözaltına
alınanların hiçbiri nezarethane kapılarında bekletilmemişti. İstisnasız tamamı,
bireysel suçlardaki yasal gözaltı süresi bile dolmadan salıverilmişlerdi. Savcılıktan
da adli kontrol şartıyla… Oysa buradaki yolsuzluğun organize olduğu
konuşuluyordu. Adli kontrol şartı kalkmaksızın bu dosyadaki hiç kimse göreve
dönemeyecekti! Bunu aklınızda tutun!
Ancak
bir de bu işin idari soruşturma boyutu vardı. Ve bunun için de deneyimli, seçkin
ve işini bilen mahir müfettişler gerekiyordu. Bu müfettişler Ankara’dan, MEB
Teftiş Kurulu’nca görevlendirildi. Oldukça hızlı bir biçimde de inceleme soruşturma
işlemlerini tamamladılar.
Soruşturma
sonunda, yolsuzluk operasyonunda adları en çok anılan iki kişiden biri olan
Öğretmenevi Müdürü Yunus Memiş ve diğer öğretmenevi yöneticileri hakkında, hem
disiplin yönünden hem de idari açıdan tekliflerini sundular. Bu tekliflerin
idari boyutunda yöneticilik görevlerinin üzerlerinden alınması, disiplin
yönünde de kademe ilerlemesinin durdurulması vardı.
Ya İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı
Serkan Batur…?
Öğretmenevi
yolsuzluk operasyonuyla birlikte, nasıl ki Yunus Memiş’in AKP’den milletvekili
adayı olduğu ve listenin de seçilmesi garanti olan üçüncü sırasına konulduğu
ortaya çıktıysa; idari soruşturma sürecinde de Serkan Batur’un, öğretmenlikte
dördüncü yılını bile doldurmadan il milli eğitim müdür yardımcılığı koltuğuna
oturtulduğu ortaya çıkıverdi.
Peki;
bu, kimler tarafından ve nasıl yapılmıştı? Öğretmenlikte bile acemilik
yıllarını atlatmamış sayılacak biri nasıl olmuştu da bu kadar kısa sürede il
milli eğitim müdür yardımcılığına atanmıştı? Hangi başarılar, hızlı bir biçimde
Serkan Batur’un il milli eğitim müdür yardımcılığına terfi ettirilmesine olanak
sağlamıştı?
Ne
var ki müfettişler bu işin nasıl olduğu, kimler tarafından yapıldığı üzerinde
bile durmadılar. Belki de hiç fark etmediler bile… Ya da fark ettilerse de hangi
iyi saatte olsunların işiyse, hikmetinden sual olunmaz ya vardır bir bildikleri
deyip sormaya sorgulama kalkışmadılar. Zaten üzerlerine vazife miydi ki…? Onların
görev sınırları belliydi. Bunun dışına çıkıp arı kovanına çomak sokmanın da pişmiş
aşa su katmanın da gereği yoktu.
İl
Milli Eğitim Müdür Yardımcısı olan Serkan Batur, hem Diyarbakır Öğretmenevi
Müdürü Yunus Memiş’in hem de haklarında soruşturma yürütülen diğer
yöneticilerin amiriydi. Emniyet Müdürlüğü fezlekesinde, “ihaleye fesat
karıştırma” fiilini işlediği belirtiliyordu. Bu eyleminin sübut bulduğuna
ilişkin ortalıkta hiçbir kuşku da yoktu.
Ancak
müfettişler, kamu zararına neden olduğu tespit edilmiş olan, “ihaleye fesat
karıştırma” fiilinin işlendiği yılı dikkate alarak ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun 127. maddesinin son fıkrasına dayanarak “zaman aşımı”
kuralını işlettiler. Ve Serkan Batur hakkında disiplin yönünden herhangi bir teklif
getirmediler. Keza kamu zararına ilişkin de işi adli sürece havale ederek, mali
açıdan da bir teklife gerek duymadılar.
Lakin
karşılarında, “ihaleye fesat karıştırma” fiilinin sübuta erdiği ve bununla kamu
zararına neden olduğu tartışma götürmeyen; dahası, hakkındaki iddialar
nedeniyle adli kontrol şartıyla salıverilmiş, hem de il milli eğitim müdür
yardımcısı sıfatını taşıyan bir yönetici duruyordu. Hem bu fiilin hem de kamu
zararının gereği olarak, idari açıdan bir teklif getirmeleri bekleniyordu. Ve bu teklifin de ne olabileceği malumdu:
Yöneticilik görevinin üzerinden alınması.
Ne
var ki malum olan vuku bulmadı. İddialara göre; müfettişler, Serkan Batur
hakkında ne idari olarak yöneticilik görevinin üzerinden alınması teklifinde bulundular
ne de göreve iade edilmesi gerektiğini belirttiler. Çünkü görevden
uzaklaştırılan diğer memurlar gibi, onun hakkında da adli kontrol şartı
sürüyordu. Bundan dolayı olsa gerek ki konuyu boşlukta bıraktılar! Herhangi bir
hüküm vermediler.
Yine
iddialara göre; müfettişler, maharetlerini göstererek ve şapkadan tavşan
çıkarırcasına, Serkan Batur’un yöneticilik görevinin üzerinden alınması
teklifini yapmamalarının gerekçesi olarak da iki dayanak ileri sürdüler:
Birincisi, aynı kurumda yöneticilik yapmamaktadır. İkincisi ise bir kez “ihaleye
fesat karıştır”mış, bir kez kamu zararına neden olmuştur.
Mahir
müfettişlik böyle bir şey olmalı! Ve bu müfettişlerin hazırladığı raporla Serkan
Batur, hem 127 maddeye göre “zaman aşımı” nedeniyle disiplin cezasından hem de
idarecilik görevinin üzerinden alınması teklifinden kurtulmuş, “ihaleye fesat
karıştırma” ve kamu zararına neden olma eylemlerine rağmen, soruşturmadan pürü pak
çıkmıştı. Ancak bu sonuç Serkan Batur’un göreve dönmesine yetmemişti. Peki;
neden?
Ver Elini Ankara
Korona
nedeniyle getirilmiş olan şehirlerarası seyahat kısıtlamaları kaldırılır
kaldırılmaz, Serkan Batur, soluğu Ankara’da aldı. İddialara göre; yanında,
cürmü Yunus Memiş değil, Yenişehir İlçe Milli Eğitim Müdürü Hüsamettin Atlı
vardı. (Bu kim diyenler için kısa bir açıklama: Hani şu, Yunus Memiş ve Serkan
Batur’la birlikte yazdıkları, düzmece şikâyet dilekçelerini Teftiş Kurulu yerine
malum bir internet sitesine gönderip haber3
yaptıran üçlüden biri… MEB’den ve Teftiş Kurulu’ndan bir Allah’ın kulu da buna
ilişkin “Bu ne iştir” deme gereği bile duymamıştır. Kim bilir ki belki de
oralarda Allah’ın herhangi bir kulu kalmadığındandır! )
Hem
Öğretmenevi Müdürlüğü ortadan kalkan hem de yöneticilik görevi üzerinden alınan
Yunus Memiş, MEB merkez teşkilatındaki rant çetesi için miadını dolduran, ekarte
edilmesi gereken birine dönüşmüştü artık. Bundan dolayı onun için bir şeyler
yapmanın gereği kalmamıştır. Aslolan Serkan Batur’u kurtarmaktır.
İddialara
göre; Bakanlığın ve soruşturmayla ilgili malum birimlerin üst düzey bazı
yetkilileriyle görüşmeler yapılır. Hatta bu kişilerin arasında, “Kıbrıs’a
kumara götürülmesi için 50 bin dolar harcandığı” ileri sürülen bakan yardımcısının
bile olduğu dile getirilir.
Bu
arada Diyarbakır valisi de değişmiştir. Eski vali gitmiş yerine Münir Karaloğlu
atanmıştır. Yeni valinin adı ve özgeçmişiyle birlikte umutlar ve beklentiler
daha da güçlenir, yerelde ve MEB merkez teşkilatındaki rant çetesinde.
Görüşmeler Meyve Vermeye Başlar
Ankara’da
ve MEB merkez teşkilatındaki görüşmelerin ardı sıra malum rant çetesinin devam
eden girişimleriyle yaklaşık bir ay sonra ilk sonuçlar alınmaya başlar.
Yukarıda anılan bakan yardımcısının, Vali Karaloğlu’nu aradığı bilgisi valilikte
ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü çevrelerinde konuşulmaya başlar.
Bu
umutları tazeleyen ve güçlendiren önemli bir işarettir hem Serkan Batur, hem de
MEB merkez teşkilatındaki çete için.
Ve
yaz ortalarına doğru yeni bir haberle umutlar daha da pekişir: MEB’den yeni bir
yazı gelmiştir Diyarbakır Valiliği’ne. Hem de doğrudan Serkan Batur’un durumuna
ilişkin.
“Bu
kez oldu bu iş” diye konuşurlar hem Diyarbakır’da hem Ankara’da, “Buna da
itiraz edecek, bunun da gereğini yapmayacak değil ya… En tepeden geliyor! En
tepeden!”
Bilin
bakalım, bu yazının altında kimin imzası vardır?
****
Kaldığımız
yerden, yarın devam edeceğiz efendim! Hem de sorduğumuz sorunun yanıtını vererek
ve “Serkan Nasıl Kurtulur?” diyerek
*Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi
Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 İlgili haber: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/diyarbakirda-neler-oluyor-buyuk-yolsuzluk-operasyonu-nasil-durduruldu-267391h.htm
2 “Diyarbakır Öğretmenevi Skandalı Patlamadan
Önce..” başlıklı yazı: https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/2722/diyarbakir-ogretmenevi-skandali-patlamadan-once
3 İşte Düzmece Dilekçelerle Yapılan Haber:
https://www.kamudanhaber.net/guncel/hirsizlikla-sucladigi-mudurler-kendisini-sikayet-etti-h410684.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder