“Evrensel
Temel Gelir” Düşüncesi Kimleri Gerdi?
Atalay
Girgin*
Başlıktaki
sorunun yanıtından önce, kapitalizmin, Covid-19 salgınıyla tetiklenen ve tek tek
ülkeleri aşarak, neredeyse, Dünyanın genelinde olağanüstü bir nitelik kazanan
bunalımına ilişkin kısa bir girizgâhla başlayalım:
Dünya-evrensel
bir sistem olan kapitalizmin toplumun geniş kesimlerini etkisi altına alan ve
olağanüstü nitelikler taşıyan (Örneğin; iç savaş, salgın hastalıklar, kıtlık, hızla
artan işsizlik, yaygınlaşan yoksulluk, açlık, vb gibi) toplumsal bunalım
dönemleri, olağan bunalım dönemlerinde olduğundan çok daha fazla sayıda insanı
arayışa yöneltir1.
Gelecek Kaygısı Galebe Çalar
Olağanüstü
toplumsal bunalım zamanları, olağan bunalım dönemlerinin aksine ekonomik,
sosyal, siyasal, kültürel, vb düzeyde yaşanan gelecek kaygısının tek tek
bireyleri aşmasına ve her geçen gün yaygınlaşarak hızla kitleselleşmesine neden
olur. Ve bunun peşi sıra çok daha fazla sayıda insan kendisinin, çocuklarının,
yakınlarının, hatta toplumun ve insanlığın geleceğine ve ne yapmak gerektiğine
ilişkin yanıtı belirsiz sorular sormaya başlar.
Bir
yanda da şifreler, semboller üzerinden kehanetlerde bulunan ‘gelecek bilici’2 ve üfürdükçe üfüren “Cambaza bak”
‘esnafı’ arz-ı endam eyler. Geçmişte olup bitenleri ve içerisinde yaşadıkları
gerçekliğin hakikatini bile bilmekten ve anlamaktan aciz olanlardan bazıları
birbiri ardına felaket senaryoları, komplo teorileri üretmeye girişirler. Bazıları
ise sistemin mevcut egemenleri, efendileri ve onların iktidardaki temsilcileri etrafında
kenetlendikçe ‘nurlu ufuklar’ın yakın olduğuna ilişkin ahkâm keserler. Tıpkı
günümüzde olduğu gibi…
Böylesi
dönemlerde yalnızca soruların yanıtları belirsiz değildir. Aynı zamanda ortaya
çıkan sorunların çözümleri de tek tek bireylere bağlı değildir artık. Her acı
ne denli bireysel yaşansa da o acılara neden olan sorunların kendisi de çözümü de
toplumsaldır.
“Hepimiz Aynı Gemideyiz”
Yanılsaması
Toplumsal
sorunların çözümleri ise “Her koyun kendi bacağından asılır” ya da “Gemisini
kurtaran kaptan” sözlerinde dile gelen kolaycılık, çıkarcılık ve
adamsendecilikle gerçekleştirilemez. Keza asıl sorunların ve gerçekliğin
üzerine kapkara bir şal çekmeye, kitleleri yanılsamalı bilinç hallerine yöneltmeye
yeltenen “Hepimiz aynı gemideyiz” söylemiyle de…
Covid-19
salgını bir kez daha gösterdi ki ne yeryüzünde ne de tek tek ülkelerde yaşayan
insanlar aynı gemidedir. Hatta ne aynı dine mensup olanlar, yani Müslümanlar,
Hıristiyanlar, Yahudiler, vb aynı gemidedir, ne aynı etnik kökene sahip olanlar,
ne de aynı dili konuşan, aynı Tanrı’ya inananlar...
Düşünün
bir kez: ilk fırsatta işçileri ücretsiz izne çıkaranlar, “ücretsiz izin”
uygulamasını jet hızıyla yasal güvenceye kavuşturanlar, milyonlarca insanı
işsizliğe, asgari ücretin altında ve sigortasız, sosyal güvencesiz çalışmaya,
yoksulluğa, açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edip üç kuruşluk yardıma ve
erzak kutularına muhtaç hale getirenlerle nasıl “aynı gemide” olunabilir ki... Bunları
yapanlarla kimler aynı gemide olabilir, kimler aynı safta durabilir ki…
Toplumsal Sorunlar Lütuf, Ulufe
Hayırla Çözülemez! Aslolan Haktır!
Dolayısıyla
sorunun kitleselliği ve yakıcılığı artıkça, buna paralel olarak çözüm
arayışlarının ve önerilerinin toplumsallığı ve genelliği de ön plana çıkar.
Başlangıçta yanılsamalı bir biçimde düzenin efendilerinden lütuf, ulufe ve
ayrıcalık beklentisi, onların, dönemsel sorunlardan kaynaklı ‘yardım’ ve ‘hayır’larından
nasiplenme kaygısı başattır. Ancak gün geçtikçe bunun palyatifliği ve sorunu
çözmekten çok ‘birilerine’ el avuç açtıran pansuman bir tedbir olduğu fark
edilir.
Bu
farkındalık yaygınlaştıkça, kuvveden fiile doğru rüşeym halinde de olsa “herkes
için” geçerli ekonomik, sosyal, siyasal hak düşüncesi ve talepleri ortaya çıkar
ya da kökeni asırlar öncesine dayanan düşünceler ve formülasyonlar yeniden ete
kemiğe büründürülür. Buna ilişkin düşünce ve hak talepleri söz konusu ‘yardım’,
‘hayır’, ayrıcalık, lütuf ve ulufe beklentisi içerisinde olanların zihinlerinde
(ilk başlarda sayıları ne denli az olsa da) karşılık bulmaya başlar. Tıpkı
bugünlerde daha sık dile getirilen “Evrensel Temel Gelir”3
ya da “Vatandaşlık Maaşı” düşüncesinde olduğu gibi…
“Kapitalsiz Kapitalistler”
Peki;
sonra ne mi olur? Elbette itirazlar yükselir. İlginçtir ki ihtiyaçlarına uygun
düştüğünde Dünyanın her metrekaresini, insan dâhil olmak üzere, yer altı ve
yerüstü kaynaklarıyla birlikte metalaştırarak, alınır satılır bir mala
dönüştüren, sömüren, yağmalayan, üretim ve tüketim artıklarıyla kirleten kapitalist
sömürü düzeninin efendileri ve onların iktidardaki siyasal temsilcileri bile
daha ağzını açmadan önce, itiraz başkalarından gelir.
Bunlar
herkese “Evrensel temel gelir” ya da herkese “Vatandaşlık Maaşı” düşüncesini, önerisini
şu ya da bu biçimde duymuş ya da okumuş ve uygun anı bekleyen ‘görevli’
işgüderler misali hemen atılırlar: İstemezük! Çünkü herkese vatandaşlık maaşı
verilirse enflasyon artar!
İşin
ilginç yanı, o ana dek, işsizliğe, ücretsiz işten çıkarmalara, ikili
anlaşmalarla bilumum kaynağın-zenginliğin sistemin egemenlerine peşkeş
çekilmesine sesini çıkarmayanların, “Evrensel temel gelir” ya da “vatandaşlık
maaşı” önerisi karşısında sözüm ona ekonomi gurusu kesilivermeleridir. Tabiri
caizse, kuyruğuna basılmış kedi misali can havliyle fırlayıp ortaya
çıkıvermeleridir. Acaba neden?
Peki;
itirazlarıyla savunmaya çalıştıkları kapitalist sömürü düzeninin ve onun
efendilerinin kendilerine ekonomist olarak görev vermeye tenezzül edip
etmeyecekleri bile şüpheli olan bu ‘ekonomi guru’ları kimlerdir? Bunların adı,
sanı, sıfatı nedir?
Anımsar
mısınız bilmem ama yaklaşık yarım asır öncesinden onlara ilişkin yazdıklarıyla
yukarıdaki soruların da yanıtını vermişti Harun Karadeniz: Kapitalsiz
kapitalistler4! Ama bunlar mürekkep
yalamış olanlarından… Hem de inceden inceye ‘algı operasyonu’ yapmaya
çalışanlarından…
“Peki;
“Kapitalsiz kapitalistler” kimlerdir?”, derseniz. Onun da yanıtı gelecek
yazıda…
* Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi
Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
1 Kapitalizm
koşullarında ekonomik sosyal siyasal bunalımlar olağandır. Ancak kapitalizmin
egemen sınıfı ve onun iktidardaki siyasal temsilcileri bu bunalımların
bedellerini ülke içinde toplumun alt sınıflarına, Dünya kapitalizminin
hiyerarşik yapılanması içinde de ‘az gelişmiş’ ve ‘gelişmekte olan’ ülkelerdeki
işbirlikçileri ve boyunlarına tasma kabilinden madalyalar, yakalarına nişanlar
takarak iktidar koltuğuna oturttukları her soydan, her boydan, her dinden devşirme
siyasal temsilcileri aracılığıyla o toplumların sömürülen sınıflarına
ödetirler. Bir başka deyişle Dünya kapitalizminin hiyerarşik yapılanması içinde
olağan bunalım ya da krizler, devletler söz konusu olduğunda‘merkezden
çevreye’, toplumsal piramit söz konusu olduğunda da ‘yukarıdan aşağıya’
aktarılabildiği, yönetilen ve sömürülen sınıfların sırtına yüklenebildiği
sürece egemenlerin, efendilerin sorunu yenisi ortaya çıkıncaya dek nihai
anlamda olmasa da geçici olarak çözülür ya da ertelenir. Ancak olağanüstü
toplumsal bunalım dönemlerinde sorunu bu yöntemle çözebilmek hiç de kolay
değildir. Özellikle de toplumun işçileri, işsizleri, asgari ücretin altında ve
sigortasız, sosyal güvencesiz çalıştırılan yoksul kesimleri örgütlüyse ve
onların bir kısmının bile üyesi bulunduğu sendikalar, o sendikaların
yöneticileri devşirilmemiş ya da satın alınmamışsa işler hiç de kolay değildir.
Küçücük bir kıvılcım bile tutuşturur her şeyi… Bunu bilen egemenler ve onların
iktidardaki temsilcileri de sendikaları ve sendika yöneticilerini kendilerinin
kapıkuluna dönüştürürler.
2 Ben ‘gelecek
bilici’ desem de onların bazıları daha afili olduğunu düşündükleri, fütürist,
fütürolog, vb sıfatlar yakıştırıyorlar kendilerine. Bu sıfatların ciddiyet
sorunu yarattığını düşünen içlerinden bazıları da kendisini hızla
“stratejist”liğe yükseltmeyi tercih edebiliyor. Ne diyelim ki ‘İmaj her şeydir.
Gerisi teferruat” anlayışının egemen olduğu yerde her şey mubahtır.
3 “Evrensel temel
gelir” fikrinin tarihçesine, bu yazıyı daha fazla uzatmamak için daha sonra
değineceğim. Günümüzde “Evrensel temel gelir” ya da herkese “vatandaşlık maaşı”
için ne yazık ki ne sendikalar mücadele ediyor, ne de işçileri, işsizleri,
yoksulları ve onların haklarını savunduklarını söyleyen partiler (vaatte
bulunmaktan öte geçmeyen birkaçı dışında)... Peki; neden? Bu noktada hemen
belirteyim ki bu satırların yazarı için asıl olan, “evrensel temel gelir” ya da
“vatandaşlık maaşı”ndan önce, “insanca yaşanabilir ve açlık sınırının üzerinde
bir asgari ücret skalası temelinde ve ücretler düşürülmeksizin mevcut işlerin
çalışabilir nüfusa pay edilerek iş saatlerinin düşürülmesi ve herkese iş”
verilmesidir.
4 “Kapitalsiz
Kapitalistler”, 60’lı yılların gençlik önderlerinden biri olan Harun
Karadeniz’in kitabının adıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder