Ah
Atıf Ala Ah!
Atalay
Girgin*
Ah Atıf Ala ah! Yoksa bunu da mı yaptın? Ya da bunun da mı yapılmasına neden oldun?
Biliyorum!
“Şimdi siz neyi yapmış? Ne yapmış ya da neyin yapılmasına neden olmuş Atıf Ala?”
diye soracaksınız. Bunun yanıtını vermesi gereken kişi elbette Atıf Ala… Yani adıyla
sanıyla, sıfatıyla statüsüyle, MEB Teftiş Kurulu Başkanı Atıf Ala. O bilmeyecek
de ben mi bileceğim?
Konu
İstanbul efendim! İstanbul’da bir okul…
Hem
de İstanbul’un en gözde, en seçme öğrencilerinin gittiği bir okul... Lakin
çiftlik gibi yönetilen bir kurum…
Tabii ki mesele çiftlik olunca, malum ya, her çiftliğin de bir sahibi oluyor: Bazen bir ağa bazen de bir hanım ağa… Hangisi olup olmadığına ilişkin takdir, şimdilik sizindir efendim!
Adını
versem şıp diye bileceksiniz. Elbette yalnızca siz değil… Atıf Ala da bilecek!
Hatta yalnızca Atıf Ala değil, görevlendirdiği mahir ve ‘münasip’ müfettişleri
de…
Ama
adını öğrenmek için biraz bekleyeceksiniz efendim. Yalnızca sizler değil, Atıf
Ala da bekleyecek! Ve merak edecek…
Kendi
kendine düşünecek ya da mülakatla bakanlık müfettişliğine seçip sonra da yanına
yardımcı, kuruluna üye diye seçtiği müfettişleriyle düşünüp istişare edecekler,
“Biz yine nerede, ne yaptık?” diye soracaklar birbirlerine…
Ancak
konunun İstanbul olduğunu unutmadıkları sürece, güçlü, hatta nokta atışı, tam
isabet kaydeden tahminlerde bulunacaklar… Ve yanılmayacaklar… Çünkü olup biten
hiçbir şey sır değil.
Hele
her geçen gün her şeyin dijitalleştiği yirmi birinci yüzyılda… En mahrem dosyalar…
O mahrem dosyalardaki bilgiler, saniyeler içinde sınırlar aşıyor. Ve sırlar
dört bir yana saçılıveriyor efendim! Öyle değil mi Atıf Ala?
Hatta
Sağır odalar bile kâr eylemiyor. Sağır odalara sığınan, oralarda fısıldaşan
sağır sultanların nefes alış verişleri bile, onlar daha odanın kapısından
çıkmadan servis edilirken dünya âleme… O sözüm ona mahrem dosyaların,
dosyalardaki sırların, bilgi ve belgelerin hükmü ne ki… Malumunuzdur ki bu
devirde sırların ömrü, çöl sıcağındaki karın ömrü kadar bile değildir artık!
İşte
böyle bir zamanda, İstanbul’da… İstanbul’un en gözde, en seçme öğrencilerinin
gittiği, lakin bir çiftliğe dönüştürülmüş bir okulunda, yoğun şikâyetler sonucu
bir soruşturma başlatılır. Elbette çiftliğin sahib-i aslisine ilişkin…
Bu
soruşturma konusunda, bilgiler öyle çok, rivayetler öylesine muhteliftir ki…
Tam soruşturma tamamlanıp çiftlik sahibinin görevden alınması teklif edilmişken…
Yine Atıf Ala… Yine Atıf Ala’nın Teftiş Kurulu karışır işe… Ve Hızır misali
yetişir çiftlik sahibinin imdadına… Başka işi gücü yok da marabanın derdine
koşacak değildi ya…
İşte
Atıf Ala’nın başında bulunduğu bu MEB Teftiş Kurulu, hemen olaya el kor ve en
mahir en ‘münasip’ müfettişlerini görevlendirir. “Her şey yeniden incelenip
soruşturula!” diyerekten…
Ve
görev başarıyla sonuçlandırılır. Çiftlik sahibi görevden alınmaktan kurtarılır.
Ve onun yerine de bir değil, cezalandırılması teklif edilen iki kurban bulunur
tez elden… Tanrılar kurban istiyorsa alın size kurban dercesine…
Sonunda
neredeyse tüm Dünyada ve elbette Türkiye’de de hepimizin tanık olduğu gibi, üretilen
onca yanılsama eşliğinde, gerçekliğin hakikati utanarak kuytu bir köşeye
çekilir yine. Çünkü yalanlar ve yanılsamalar arz-ı endam eylerken ortalıkta ve
herkes onu seyre dalmışken, hakikatin sahibi yoktur, bir avuç insandan gayrı…
Oysa
utanması gerekenler, ürettikleri yanılsamaları gerçekliğin hakikatiymişçesine arsızca
servis ederken, utanmak yine hakikate düşer… Ve o hakikatin peşine düşenlerin
payına düşer! Peki; ne zamana kadar? Var mı yanıtı olan…
Peki;
Atıf Ala, senin ve başında bulunduğun Teftiş Kurulu’nca görevlendirilen mahir
ve ‘münasip’ müfettişlerinin bir yanıtı var mı? Hangi soruya mı? Soru aşağıda
efendim’
İşte
“Ah Atıf Ala ah!” dememizin ve ardı sıra “Yoksa bunu da mı yaptın? Ya da bunun
da mı yapılmasına neden oldun?” diye sormamıza neden olan soru: Daha önceki “münferit”tir
kararı gibi, yoksa İstanbul’da da bunun benzeri bir karar mı verildi? Bu kararı
verenler görevlendirdiğiniz müfettişler miydi yoksa siz miydiniz? Ya da bir
bütün olarak Teftiş Kurulu mu?
****
Bu
okulun adı, hangi ilçede bulunduğu, müdürü ve daha fazlası yakında efendim! Hem
de çok yakında… Yukarıdaki satırlar yalnızca bir selamlama, yalnızca bir
girizgahtı.
* Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi
Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder