Münferit
Başkan’dan Münferit Öğretmen’e Hayırlı İşler MEB!
Atalay
Girgin*
Bu yazıya bir uyarı ve bir teşekkürle başlayalım: Uyarımız, bundan önce yayımlanan “MEB’in Münferit Başkan”ı** yazısındaki zata… Şimdi o, başlığı okur okumaz yine paniklemiştir. Nabız atışları artmıştır. Lakin o kadar heyecanlanıp da kalp sektesinden gitmesini istemem. Heyecana ve paniğe gerek yok! Zira şimdilik kendisinden söz etmiyorum.
Teşekkürüm
ise elbette, Muhterem beye… Gerçekten kurt gibi… Çünkü ilettiği son dosyayı
daha okuyup bitirmemiş olsam da içerisinde yer alan ve adı bende saklı olan “Münferit
Öğretmen”i yazmaktan kendimi alamadım. Esaslı bir yolsuzluk dosyasıymış. Yani
yine “münferit” kontenjanına aday… “Tam Atıf’lık bir dosya!” diye zihnimden
geçiyor olsa da elbette bunu dosyanın sonunda göreceğiz, hemen hüküm vermeye
gerek yok. Şimdiden heyecanlanıp da “İmza atacağım o gün ne zaman gelecek?”
diye sevinip beklentiye girmesin.
Bu satırların ardından şimdi devam edebiliriz efendim.
Neden MEB ve Eğitim?
“MEB’de
Ahlâki Çürüme ve Ahlâksız Teklif”1 başlıklı
iki yazıyı durduk yere yayınlamadık. Asli işlevi, eğitimin düzenlenmesi ve
toplumun yeni nesillerinin düşünüş ve söyleyiş, yanı sıra etik ve estetik
boyutuyla eyleyiş becerileri de kazanarak geleceğe hazırlanması olan bu kurumun;
merkez teşkilatından taşra teşkilatlarına dek, tepeden tırnağa ne denli çürümüş
bir halde olduğuna dikkat çekmekti kaygımız.
Şimdi
siz diyeceksiniz ki “Sadece Milli Eğitim Bakanlığı mı, çürümüş olan?” Haklısınız.
Hem de yerden göğe kadar haklısınız… Yalnızca MEB değil çürüyen ve bir cüruf
yığınına dönüşen… Neden toplumsal çözülme ve kültürel çürümeden söz ediyoruz ki…?
Neden bu çözülme ve çürümenin yasamadan yargı ve yürütmeye, siyasetten din ve
eğitime dek her yere sirayet ettiğini, en büyüğünden en küçüğüne dek tüm
toplumsal kurum ve kuruluşları sarıp sarmaladığını yazıyoruz ki…?
Lakin
eğitim, bu kültürel ve ahlâki çürüme sürecinin en tehlikeli boyutudur. Hem de
bir an önce, acilen bu bataklıktan, cüruf yığınının içinden kurtarılması
gereken boyutu… Çünkü kültürel ve ahlâki çürümeye ve onun zehrine karşı panzehir
olması gerekirken; mevcut durumuyla, olması gerekenin tam aksine, her geçen gün,
yeni neslin zihnine sistematik ve kitlesel olarak enjekte edilen bir zehre
dönüşmektedir. Hem mevcut eğitimin içeriği
hem de egemen düşünüş, söyleyiş ve eyleyiş biçimleriyle…
Tam
da bundan dolayıdır ki MEB’in içerisinde cirit atan rant çetelerine, kadrolaşmaya
ve “münferit” denilerek yolsuzluklardan aklananlara ilişkin örnekler veriyoruz.
Çünkü MEB’e, dolayısıyla eğitime atılan “domuzbağı”nın iki ucundan birinde rant
çeteleri vardır, diğerinde de kadrolaşma ve istenenleri aklama, istenmeyenleri
de bertaraf etme çarkı… Ve bunlar çıkarları doğrultusunda birlikte ve işbirliği
içinde çalışırlar. İstemediklerini kitabına uysa da uymasa da öğütürler,
istediklerini ise yasa, mevzuat dinlemeden hızla yükseltirler.
“Domuzbağı”na Uygun Her Tür “Münferit”
Makbuldür
İşte
bu yazının başlığı da kadrolaşmada yapılanlara işaret eden tipik örneklerden
birine ilişkin… MEB’de “Münferit Başkan” olur da “Münferit Genel Müdür”, “Münferit
Müfettiş”, “Münferit Şef”, her türden “Münferit Müdür”, “Münferit Muhasebeci”, “Münferit
Öğretmen”, vb olmaz olur mu hiç? Sürüsüne bereket!
Bir
tarafta sayıları milyona yaklaşan, yüz binlerce “Atanamayan ve atama bekleyen
öğretmen” adayı, twitter üzerinden birilerini etiketleyerek seslerini duyurmaya;
sıfat, statü ve makamlarından dolayı bir halt sandıkları birilerinden yalvar
yakar, bin bir zahmetle randevu alıp dertlerini anlatmaya çalışırken…
Diğer
tarafta ise birilerinin “Ahlâksız teklif”lerine karşılık vererek, puanları bile
yeterli olmadığı halde atandığı ileri sürülen ‘öğretmen’ler… Atandığı yeri
beğenmeyip, malum yollarla kısa sürede hatta sınıfta derse bile girmeden yer
değişikliklerini yaptıranlar… Dahası; bunlar yetmezmiş gibi, bir de başlıktaki
gibi “Münferit Öğretmen”ler var.
İşte O “Münferit Öğretmen”lerden
Biri2
Fıstığı
ve kebabıyla ünlü bir ilimizdendi. Okulu bitirmişse de öğretmenliğe atanamamıştı.
O da el yordamıyla gazeteciliğe başladı. Özellikle eğitim haberlerinin peşinde
koşuyordu.
Ancak
gazeteciliğin gerektirdiği ilke ve etik değerler çerçevesinde haberler yapmanın
hem meşakkatli hem de para getirmediğini çabucak kavradı. Oysa o para ve nüfuz
sahibi olmak istiyordu ve hızlı bir biçimde de kariyer basamaklarını çıkmak;
sıfat, statü ve makam kazanmak… Hal buyken kim takardı ahlâkı, ahlâki değerleri…
Hele de etik tutarlılığı… Uyarına geldikçe namaza durmak yeter de artardı bile…
Kararını
vermişti. Sahada aç bilaç koşturup durmak istemiyordu. Ve ardı sıra, kendisiyle
hareket eden kafadarlarıyla birlikte bunun gereğini yapmaya soyundu. Artık gerçekliğe
dair bilgileri eğip bükerek, bazen birilerinin isteği doğrultusunda onları
parlatan, allayıp pullayan haberler yapıyordu. Bazen de herhangi bir iş
yaptırmak, üzerinde nüfuz kullanmak, yerine göre maddi ve manevi haz ayrıcalığı
sağlamak istediği kişilere ilişkin, gerçekliğin bilgisini eğip bükerek,
çarpıtarak, hafiften tehdit ve şantaj kokan, tabir-i caizse aba altından sopa
gösteren haberler kaleme alıyordu. Elbette bunların karşılığını devşirmek
kaydıyla…
Bu
yöntem çabucak etkisini gösterdi. Hele de hedef seçilen alan Milli Eğitim
Bakanlığı gibi, neredeyse her kademesinde küçük ya da büyük her türden rant
ilişkisinin ve usulsüzlüğün döndüğü bir kurum olunca, birilerinin açığını
bulmakta hiç zorlanmadı. Öğrendiklerini haberleştirmemek de rant ve nüfuz
kazandırıyordu, doğruluğu ya da yanlışlığından emin olmadığı bilgileri
haberleştirmek de…
Ve
kısa zamanda yalnızca Milli Eğitim Bakanlığı’nın, gözüne kestirdiği taşra
teşkilatlarındaki yöneticileri üzerinde değil, merkez teşkilatındaki bazı bürokratları
arasında da bilinen, tanınan ve yerine göre etkili ve kullanışlı bir aparata
dönüştü. Kendini kullandırmayı da biliyordu, yerine göre karşısındakileri
kullanmayı da… Bu sayede birilerinin işlerini takip ederek yaptırabiliyordu
artık.
Rant Çetesiyle Gerçekleşen
Öğretmenlik Hayali
Başkalarının işlerini yaptırabiliyordu ama kendisi hala atanamamıştı. İddialara göre işte bu süreçte MEB merkez teşkilatında, yıllardır at koşturan, gerektiğinde her türlü pisliği, şantajı yapmaktan çekinmeyen, kravatlı rant çetesiyle tanıştı. Ve onun sorununu öğrenir öğrenmez, “Dert ettiğin şeye bak gardaş!” dediler, “O iş kolay! Sen bizim dediğimizi yap yeter! Eksik gedik diye düşünme, ne evrakın varsa ver. Gerisini biz hallederiz!”
İçinde
bir uhdeye dönüşen, öğretmen olma arzusuyla, “Nasıl olacak bu iş?” diye bile
sormadı. “Eyvallah abi!” dedi, “Emriniz olur! Yeter ki siz söyleyin! Ne
gerekirse yaparım!”
Belli
belirsiz de olsa farkındaydı. Eğer dediklerini yapar ve öğretmen olarak atanmasını
sağlarlarsa o andan itibaren ya onlara çalışacak ya da en iyi ihtimalle onlarla
birlikte çalışacaktı. Ve eğer sözlerinin gereğini yaparlarsa, kariyeri de
öğretmenliği de onların iki dudağının arasından çıkacak söze bağlı olacaktı
bundan sonra. Lakin geri dönmek için çok geçti artık. Çünkü ok yaydan çıkmış ve
kravatlı rant çetesi vakit yitirmeden işlemlere başlamıştı bile.
Kravatlı
rant çetesi sözünü tutmuş, nasıl yaptılarsa atama sorununu bir biçimde çözmüşlerdi.
Haberi
aldığında öyle çok sevinmişti ki büyük bir kenti bırakıp küçük bir yerleşim
yerindeki küçücük bir okulun dört duvarı arasına sıkışmanın nasıl bir şey
olabileceğini bile düşünememişti. Atandığı ile ve sonra da okula vardığında
anladı. “Ben burada yapamam” dedi kendi kendine, “Ben burada yapamam!”
Gün
günden daha çekilmez, daha zor geliyordu. Sonunda dayanamadı. Yeniden telefona
sarıldı. MEB merkez teşkilatındaki kravatlı ağabeylerine yana yakıla derdini
anlattı. Biraz da kendine acındırarak…
Yine
aynı yanıtı aldı: Dert ettiğin şeye bak gardaş! Sık biraz dişini! Biz
hallederiz. Sen bizim dediğimizi yap yeter! İller arası olmasa bile en kısa zamanda
il merkezine aldırırız. Sonra da büyükşehirlerden birindesin! Hiç merak etme
sen burada biz varız!
Merkezdeki Rant Çetesi Sözünü
Tutmuştu
İlk atandığı yerde üçüncü yılını bile
doldurmadan, söz verdikleri gibi önce bir büyük kente atanmasına yardım etmişler,
ardı sıra da atandığı okulda bir tek derse bile girmeden, uygun bulunan bir
okulun müdür yardımcılığı koltuğuna oturtuvermişlerdi, “Münferit Öğretmen”i. Artık
isteme sırası onlardaydı. Babalarının hayrına yapmamışlardı hiçbir şeyi… Adı
üstünde, kravatlı da olsalar, rant çetesiydi. Hacıbaba’nın tekkesi değildi ki…
O da hayır dememişti istenen hiçbir şeye…
Elinden gelen her şeyi yapmıştı. Hatta ödüllendirilmeyi hak edecek kadar… Ve bunun
ödülü de hemen sunuldu “Münferit Öğretmen”e. Bir anda kariyer basamakları
önünde eğildi:
Artık
il müdür yardımcılığı koltuğundaydı. Daha öğretmenliğinde dördüncü yılı bile
tamamlamamıştı. Ne önemi vardı ki MEB merkez teşkilatındaki efendilerinin hizmetine
koşmakta ayak sürümüyorsan, fikren ve bedenen onların bir dediğini iki etmiyor
ve rant çarkını sekteye uğratmıyorsan, kariyer basamakları önünde secde ederdi.
Atıf Ala’ya Bile Nal Toplattı
“Münferit
Öğretmen”, en azından ilk dört yılını tamamlamadan çıktığı kariyer basamakları
itibariyle, Atıf Ala’ya bile nal toplattı. Elbette MEB merkez teşkilatındaki
rant çetesinin sayesinde…
Peki;
MEB merkez teşkilatında bu olup bitenleri hiç kimse bilmiyor muydu? Bilmez olur
muydu hiç? MEB Personel Genel Müdürlüğü ne güne duruyor? Ne iş yapıyordu ki… Merkezinden
taşrasına tüm personelin işlemleri, onayları onların elerinden geçmiyor muydu? Peki;
bu işleri görmezden gelen ya da onay veren kim? Ya da tüm bunlara onay veren,
görmezden gelen ya da bile isteye yapan “Münferit Genel Müdür” kim?
Yanıtı
olan var mı? Eyy MEB’in yetkili yetkisiz çemişleri! Eyy MEB’in rant çeteleriyle
kol kola girmiş, aynı tabağa pisleyip aynı tabaktan beslenen çemişleri! Yanıtı
siz mi verirsiniz? Yoksa ben mi vereyim?
Sanırım merak ediyorsunuzdur. “Münferit Öğretmen”le “Münferit Başkan” Atıf Ala’nın yolu kesişiyor mu, diye… Şu anda bilmiyorum. Çünkü dosyanın tamamını okumadım. En azın okuduğum yere kadar herhangi bir bağlantı ya da kesişme yok! Eğer ilerleyen sayfalarda karşıma çıkarsa da çekinmeden yazacağımdan hiçbir kuşkunuz olmasın…
* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
** MEB’in “Münferit Başkan”ı Atıf Ala... ’https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/2771/mebin-munferit-baskani-atif-ala-neden-celallendi
1 MEB’de Ahlâki Çürüme ve “Ahlâksız Teklif”!
https://www.gercekgundem.com/yazarlar/atalay-girgin/2698/mebde-ahlki-curume-ve-ahlksiz-teklif
2 Buradan itibaren, Muhterem beyin aktardığı belgelerden hareketle hızlı ve kestirme bir kurgu yapılmıştır. İşin büyüsü bozulmasın diye yıl, tarih, il ve okul adları özellikle yazılmamıştır. Elbette “Münferit Öğretmen”in adı da… Dosyayı okuyup bitirdikten ve gerekli değerlendirmeleri yaptıktan sonra bunların hepsine, gerektikçe yer verilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder