Öğretmen toplumsal çürümeden etkilendi
Atalay Girgin, Aşk Mavidir Öğretmenim’de çürümeye dikkat çekiyor. Kitap, Karaman’da şeytanlaştırılan öğretmenin sistemden bağımsız olmadığını da ortaya koyuyor.
Serbay Mansuroğlu
serbaymansur@birgun.net
Okul, öğrenci, öğretmen ve sendika ekseninde toplumsal alanda yaşanan dönüşümü ve bu dönüşüm çerçevesindeki ilişkileri konu alan Aşk Mavidir Öğretmenim kısa süre önce raflarda yerini aldı. Kitabın yazarı Atalay Girgin ile kitabı ve eğitim dünyasını konuştuk.
Girgin yıllar önce yazdığı Lağımpaşalı kitabı nedeniyle aynı zamanda kısa süre önce Cumhurbaşkanı’na hakaretten hakkında soruşturma başlatıldı ve ön rapor kapsamında sürgün edildi. Girgin'in anlattıkları Karaman'da 45 öğrenciye tecavüzle suçlanan öğretmenin çürüyen bir sistemden bağımsız olmadığını ortaya koyuyor.
Aşk Mavidir Öğretmenim
kitabı sizin yedinci kitabınız. Kitapta ne anlatıyorsunuz?
İdealize bir düzeyde, eğitimin, toplumsal çözülme ve çürümenin
panzehiri, değer erozyonunun engelleyicisi olduğu düşünülür. Yanılsamalı ve
eğitimin içeriğinden bağımsız bir biçimde de öğretmen, sanki bu panzehirin genç
kuşaklara şırıngacısıdır. Okulda ve sınıftaki duruşuyla, toplumsal değişme
sürecinde olumluluk atfedilen, ahlâki anlamda yüceltilen doğruluk, dürüstlük,
iyilik, ilkelilik ve tutarlılık gibi, her biri görelilik arz eden değerlerin
öğrenci karşısında model alınması gereken örneğidir.
İşte Aşk Mavidir Öğretmenim, okul-öğretmen-öğrenci ve kısmen de
veli çerçevesinde kurulan olayları, kişileri ve aralarındaki ilişki
biçimleriyle yukarıdaki kabullerin bir yanılsama olduğunu sergiliyor. Bunları
sergilerken, hem eğitim ve okulun hem de öğretmenin kendilerini kuşatan ve
sürekli değişen toplumsal, siyasal koşullardan bağımsız olmadığını ve aynı
zamanda toplumsal çözülme ve çürümeden nasıl nasiplerini aldıklarını anlatıyor.
Aynı zamanda ahlaki açıdan olumlu anlamda öğrenciye örnek olmak bir yana,
ilkesiz ve tutarsız düşünüş, söyleyiş ve eyleyişleriyle değer erozyonunun fiili
bir unsuru haline gelişlerini, gücün karşısında rüzgârın önündeki kuru bir
yaprak gibi savruluşlarına işaret ediyor. Keza tüm bunlara inat, gerçek hayatta
olduğu gibi, umudu yeşertmeye çalışanlara da…
Hem öğretmenlik hem yazarlık
bir arada nasıl oluyor? Yazmak meşakkatli bir süreç değil mi?
Elbette… Yazmak meşakkatli bir süreç. Öğretmenliği ve yazarlığı bölünmeden,
düşünsel sürekliliği koparmadan bir arada yürütebilmek oldukça zor. Bundan
dolayı, eğitim öğretim sürecinde uzun erimli ve hacimli çalışmalara
girişemiyorum. Kısa yazılarla, bazen de yalnızca okuyup araştırmakla
yetiniyorum. Kapsamlı çalışmalar, örneğin roman yazımı için, eğitim öğretim
döneminin bittiği yaz tatilini sabırsızlıkla bekliyorum.
Yazarken hangi gayeyle
yazıyorsunuz? Bir derdiniz var mı?
Her yazarın, kendince en az bir amacı vardır. Her yazının da
ister kısa olsun isterse uzun, her daim, en az bir nedeni, bir sorusu, arka
planda belki de okura sunulandan daha da çarpıcı ve ilginç olan bir öyküsü...
Bu anlamda benim de amacım ve amaçlarım, derdim ve dertlerim var. Bunların
başında yakın çevremizden başlayarak, toplumsal ve bireysel olarak içinde
yaşadığımız, çelişki ve çatışmalarıyla bizi kuşatan gerçeklikte olup bitenlere
itiraz gelmektedir. Elbette yalnızca itiraz değil. Var olanı değiştirmeye
dönüştürmeye yönelmek, yaşanana müdahale edebilmek… Yazı tek başına ve asla
değiştirip dönüştürmeye yetmese, bunun için başka araçlar gerekse de önemlidir.
Özellikle yaşanan toplumsal gerçekliğin üzerine, egemenler ve iktidar
sahiplerince top yekûn kapkara bir şal örtülmeye çalışıldığı dönemlerde her
zamankinden daha da büyük bir değer taşır ki bazen kitleler nezdinde
yaygınlaşan kısacık bir dize onlarca slogandan, gösteriden, yakılan yüzlerce,
binlerce mermiden daha etkili olabilir. Bu açıdan yazmak, benim için, gücü
abartılmamak kaydıyla, toplumsal eşitsizlik, adaletsizlik, yoksulluk ve sömürü
karşısında bir tür mücadeledir. Yaşananı olabildiğince çarpıcı bir biçimde
gösterme biçimlerinden yalnızca biri…
Yıllar önce kaleme
aldığınız Lağımpaşalı kitabınız kısa süre önce soruşturmalık
oldu. Nasıl gelişti?
İşte bu zevat, kendi kusur ve suçlarını örtbas edebilmek için,
günlerce kafa kafaya verdikten sonra, “yavuz hırsız ev sahibini bastırır”
anlayışıyla, bir can simidi misali Lağımpaşalı’ya sarılmışlardır. Hem de
kapağını bile açmadan, içinde ne yazılıp yazılmadığına bakmadan, oturdukları
yerden, Lağımpaşalı’yla “Cumhurbaşkanına hakaret” ettiğim sonucuna varmışlardır.
Sonra da hakkımda idari soruşturma başlatmışlardır. Oysa işin aslı, Birgün
Gazetesi’nde “Zorunlu Kandil Orucu” başlığıyla yer alan ve oruç tutmayan
öğrencilere kahvaltı verilmemesini de aktaran haberdeki olaydır. Bu olaydaki
sorumluluğu “el çabukluğu marifet” anlayışıyla benim üzerime atmaya, suçu
sırtıma yıkmaya çalışan akl-ı evveller, tek başına bu konuda şikâyetin geri
tepeceğini düşünmelerinden olsa gerek, bunun yanına Lağımpaşalı’nın adına da
güvenerek, “cumhurbaşkanına hakaret” iddiasını ekleyerek işi büyütmüşlerdir. Bu da yetmemiş, aslı astarı olmadığı halde
yanına öğrencilere para karşılığı kitaplarımı sattığımı yazmışlar, kişisel
facebook sayfamda yazdıklarımı, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü vesilesiyle
Birgün Gazetesi’nde “Öğretmen sorunları maaşa indirgenemez” başlıklı yazımı
eklemişler ve işi okulda ve sınıflarda siyaset yaptığıma bağlamışlardır. Hem
“cumhurbaşkanına hakaret” ettiğimi, hem de siyaset yaptığımı öne süren
iddialarla, alenen kendi kusur ve suçları olan öğrencilere kahvaltı vermeme ve
zorunlu olarak oruca mahkûm etme eyleminin üzerini örtmeye çalışmışlardır. İşin
aslı astarı budur. Lağımpaşalı hakkında, şu an itibariyle hem idari, hem de
Cumhuriyet Savcılığı’na yapılan başvuruyla adli anlamda “cumhurbaşkanına
hakaret” soruşturması devam etmektedir.
Sizi hedef gösterenler de
oldu. Suç duyurusunda bulundunuz mu? Şimdi son durum ne?
Evet! Durumdan vazife çıkararak, birilerine yaranmak ve
gelişmeleri fırsata dönüştürmek isteyen, bazı yerel işgüzar ya da çorbacılar,
sözüm ona gazetecilik kisvesi altında, tehditler, hakaretler ederek ve alenen
hedef göstererek böyle bir kampanya başlattılar. İlk etapta gazetecilik
kisvesiyle hedeflerine ulaşamayınca, yani halkı kışkırtmayı başaramayınca da
adlarının önüne ekledikleri gazeteci sıfatını bir yana bırakıp koştura koştura
emniyete gidip“cumhurbaşkanımıza hakaret ediliyor” iddiasıyla suç duyurusunda
bulundular ki bunların da “öğretmen” sıfatını taşıyanlardan geri kalır yanı
yok. Çünkü tıpkı idareci sıfatına sığınan öğretmenler gibi, bunlar da kitabı
zerre okumamışlar. Sonuç olarak, sendika yöneticilerinin ve avukatların
isteğine binaen ben de yapılan tehditler, hakaretler ve alenen hedef
göstermeler karşısında, ilgili şahıslar hakkında suç duyurusunda bulunmak
zorunda kaldım.
BirGün Gazetesi'ndeki Söyleşinin Linki: http://www.birgun.net/haber-detay/ogretmen-toplumsal-curumeden-etkilendi-107415.html
NOT: Yukarıdaki metin söyleşinin tam metnidir.
NOT: Yukarıdaki metin söyleşinin tam metnidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder