03 Aralık 2011

"Felsefi Roman" Üzerine


Gürsel Aytaç’ın Yeni Kitabı: 
Felsefi Roman

Atalay GİRGİN*

Edebiyat alanında, genellikle Alman Dili ve Edebiyatı üzerine yaptığı çalışmalarıyla bilinen ve tanınan bir insan Prof. Dr. Gürsel Aytaç. Son yayınlanan, Felsefi Roman1 adlı çalışması ile genel olarak edebiyata, onun içerisinde de özel olarak romana felsefeyle bakmaktan söz etmiyor. Aksine bir kategori olarak felsefi romana vurgu yapıyor.    

“Edebiyat ile felsefe ilişkisi, hayat felsefesi anlamında hep var olagelmiştir.” tespitini yapan Aytaç’a göre, “Ciddi anlamda felsefeyi sanat katında ele almak ise ‘felsefi’ olarak niteleyebileceğimiz edebiyat eserlerinde, daha belirgin olarak da felsefi romanlarda söz konudur.” Ancak Aytaç’a göre, romanlar içerik ve konuları açısından sınıflandırılmalarına rağmen, “felsefi roman kategorisi üzerinde pek durulmuyor.”

Felsefi Romanın Neliği

Roman türünde, bağımsız bir kategori olarak ‘felsefi roman’dan söz edildiğinde karşımıza yanıtlanması gereken birçok sorunun çıkması da kaçınılmaz oluyor. Bunların başında yer alan da “Felsefi roman nedir?” ya da “Felsefi romanın neliği nedir?” sorusudur. Keza peşi sıra gelen, “Felsefi olanı felsefi olmayandan ayıran nedir?”, “Konusu ve içeriği açısından ele alındığında, hangi konunun, hangi içeriğin felsefi sayılıp sayılmayacağının ölçütü nedir? Bu ölçütün belirleyicisi kim ya da kimlerdir?”, “Konusunun felsefiliği, bir romanı felsefi kılmaya yeter mi?”, vb. türden sayıları çoğaltılabilecek sorular da yanıtlanmaya muhtaçtır. Ancak ne yukarıdaki soruların hepsini ne de olası yeni soruları bu yazının sınırları içinde yanıtlamak mümkündür.

Bundan dolayı, Aytaç’ın “Felsefi Roman”ı bağlamında, yalnızca birinci soruyu, yani “Felsefi roman nedir?” sorusunu yanıtlamakla yetineceğim. Felsefi roman örnekleri olarak ele alıp incelediği “eserlerde biçim olgusunu önemsediği”ni özellikle vurgulayan Aytaç’a göre, “felsefi roman, felsefi görüşleri ete kemiğe bürüye”n, “onlara adeta can ver”en, “ruh kat”an romandır.Dolayısıyla “felsefi romanlar, felsefi düşüncelerle beslenmiş yaratıcılık (sanat) ürünleridir.”

Aytaç çalışmasında, felsefi romanın neliğine ilişkin ayrıntılı, kuramsal açıklamalar ve ölçütler ortaya koymuyorsa da, biçim olgusuna verdiği önem gereği, J. J. Rousseau’nun Emile’sini felsefi roman örnekleri arasına almayışını açıklarken, şunu vurguluyor: Felsefeyle uğraştığı, araştırma alanı felsefe olup da romancılığı deneyenlerin sanatçılığı sürdüremedikleri söylenebilir, aynı iyi romancı olduğu halde felsefede öğrenciliği aşamayanlar olduğu gibi.

Aytaç’ın Felsefi Romanlarından Birkaç Örnek

Aytaç, kitabında, felsefi roman örneği olarak seçtiği on beş romana yer veriyor. Yeni soruları ve beraberinde konu üzerine tartışmayı beraberinde getirmesi olası olan bu örneklerin başında, 12. Yüzyılda İbn Tufeyl tarafından kaleme alınmış, Hayy Bin Yakzan yer alıyor. Genel olarak tarih, özel olaraksa düşünce ve edebiyat tarihi çalışmalarının sağladığı veriler ışığında, roman vasfına sahip olan ilk yapıtın hangisi olup olmadığı tartışmalı (ki bazıları için ilk örnek Cervantes’in Don Kişot’udur) olmasına rağmen, Aytaç, “Literatürde ilk felsefi roman olarak geçen” bu yapıtı, “Giriş” ile “Son Söz” arasında yer alan kurmaca özelliğinden dolayı, ilk sıraya yerleştiriyor. Ki peşi sıra sormak gerekiyor: Bu durumda Hayy Bin Yakzan, aynı zamanda ilk roman mıdır? Eğer ilk roman değilse ve ondan öncesi varsa, onların felsefi olmamalarının ölçütü nedir?  Her roman kurmacadır, ama her kurmaca roman mıdır?

Kitapta incelenen bir diğer felsefi roman örneği ise Alman Edebiyatı’ndan Chistoph Martin Wieland’ın, “Agathon’un Hikayesi”. Aytaç, söz konusu incelemesinde, ilk felsefi roman olarak Hayy Bin Yakzan’ı kabul etmesinden dolayı, “Agothon’un Hikayesi”ni değil ama, yazarı Wieland’ı “Yalnız felsefi romanın değil, yeni Alman romanının” da “ilk temsilcisi” olarak niteliyor. Felsefi romanın ilk temsilcisi, neden ilk felsefi romanın da yazarı değil? Ya da ilk felsefi romanı yazan, neden felsefi romanın ilk temsilcisi değil?

Aytaç’ın felsefi roman örnekleri arasında, Thomas Mann’ın “Büyülü Dağ”ından, Zamyatin’in “Biz”ine; Sarte’ın “Bulantı”sından Peyami Safa’nın “Yalnızız”ına; Hikmet Temel Akarsu’nun “Nihilist”inden Ahmet Ümit’in “Bab-ı Esrar”ı ve Elif Şafak’ın “Aşk”ına dek bir dizi roman var. Keza konusunun felsefiliği bağlamında da Gürsel Korat’ın “Rüya Körü” ile Max Frisch’in “Bin ya da Peking’e Seyahat” adlı romanları.

Bu noktada bir genelleme düzeyinde şunu belirtmek gerek: Her roman, şu ya da bu düzeyde felsefi olanı içerir. Bazılarında yazarların olumlu ya da olumsuz anlamda etkilendiği filozofların düşüncelerine, onların izlerine rastlanır. Bazılarında filozoflaşan yazarların kendilerine özgü felsefi düşünce ve çıkarımlarına… Çünkü A. Galip’in “Tartışılan Roman”2 adlı çalışmasında da belirttiği gibi, her romanın şu ya da bu ölçüde, “etik ve estetik” boyutu vardır. Romanda ortaya konan, kurgulanan her etik ilişki, tasarlanan her etik problem, onun, yani romanın özelde etik genelde ise felsefi niteliğine işaret eder. Peki; bunların varlığı, bir romanı kendi başına felsefi roman kategorisine yerleştirmeye yeter mi? Ya da ortaya konan problemlerin, ele alınan konunun felsefiliği, kimi filozofların düşüncelerine dayanması, bir romanın felsefi roman kategorisinde yer alması için yeterli midir? Eğer yanıtınız “Evet!”se, bu durumda söylenebilecek yegâne söz şudur: Hiçbir romancı üzülmesin, hangi başlık altında sınıflandırılmış olursa olsun, her roman felsefidir.    

Aytaç’ın, felsefi romanın neliğine ilişkin, kuramsal anlamda yeterince açımlanıp temellendirilmemiş önerme ve düşüncelerinin olanaklı kıldığı sorular ve olası yanıtlar, “Felsefi Roman” kitabının sınırları dışına taşacak tartışmaları beraberinde getirecek gibi görünüyor. Yalnızca bu da değil, sanırım, Aytaç’ın felsefi roman örnekleri de bu tartışmalardan olumlu ya da olumsuz anlamda payını alacak.          



* Felsefe Öğretmeni, Yazar; http://atalaygirgin.blogspot.com

1 Gürsel Aytaç, Felsefi Roman, 132 sf. Phoenix Yayınları, Ankara.
2 A. Galip, Tartışılan Roman, Algı Yayın. 

Hiç yorum yok: