Hoşçakal Haymana
Evet!
Biliyorum! Haymana İlçe Milli Eğitim ve Nuri Bektaş Anadolu Lisesi çevreleri
başta olmak üzere, Ankara İl Milli Eğitim çevrelerinden birilerinin yazacağım
her satırı sabırsızlık, endişe, kaygı ve tedirginlikle beklediğini biliyorum.
Onları anlıyorum. Keza; yazdıklarımda kendilerini bulmayı uman, birkaç tas
çorbanın hatırına, cansiperane tetikçilik yapan; mevcut anlayışlarıyla, asla,
Skinner’in faresi düzeyine erişmek bir yana, “Pavlov’un köpeği” seviyesine bile
yükselemeyecek olan tasmalı çomarları ve çemişleri de anlıyorum.
Ama
ilgili satırlara erişmek için, çok değil, biraz daha bekleyeceksiniz. Çünkü
onlardan önce, fazlaca uzatmadan, olabildiğince kestirmeden giderek
söyleyeceklerim var:
Başlıkta
“Hoşça kal Haymana” dedim. Evet! Hoşça kal Haymana! Hoşça kal… Sizler
bilmezsiniz ama ben çalıştığım hiçbir okulda öğrencilerimle vedalaşmadım.
Onların gözlerinin içine bakarak, “Hoşçakalın çocuklar! Hoşçakalın arkadaşlar!”
demedim. Kim bilir, belki fırsat olmadı. Kim bilir, belki de vedalaşmaları
sevmediğim içindi. Kim bilir belki de her vedalaşmada insanı eksilten bir
şeyler olduğu duygusunu hissetmemdendi. Neden hangisi olursa olsun, bu kural
Haymana’da da değişmedi. Eğer bu bir kusursa, kusura bakmayın çocuklar! Kusura
bakmayın…
Oysa,
siz bilmezsiniz ama, ben öğrencilerimi çok sevmiştim. Okul içinden ya da
dışından birileri tarafından bana karşı kışkırtıldıklarında, birileri
tarafından muhbirleştirildiklerinde, hatta
bazıları sınırlarını aşıp beni sinirlendirdiklerinde bile çok sevmiştim. Ve
hâlâ seviyorum. Hem de en haşarılarını, en asilerini bile… Diğer öğrencilerim
alınmasın lütfen! Belki de en çok onları seviyorum ben. Neden mi?
İtiraz
edebildikleri, üzerlerinde kurulan, kurulmak istenen her türlü baskıya rağmen boyun
eğmeyip, “HAYIR! Yaptıklarınıza, birilerinin göz yummalarına, kurduğunuz
saltanata daha fazla sessiz kalmayacağız!” diyerek, mücadeleyi seçtikleri,
seslerini yükseltebildikleri için…
O
küçücük, çelimsiz bedenleriyle, sıfatlarının, statülerinin, makamlarının ardına
saklanarak kendilerini değerli sanan, sözüm ona kelli felli, etkili ve yetkili
zerzevatlara rağmen “HAYIR!” diyerek, sorumlu bir insan olma yolculuğunun çok önemli
bir kilometre taşını başarıyla aştıkları için…