Bilimin Dini Yoktur; Ya Felsefenin...?
İbn Rüşd’ün
“Tutarsızlığın Tutarsızlığı” adlı kitabından aktarılan okuma parçasında yer
alan, özel olarak filozoflar, genel olaraksa herhangi bir kişi için, “Kendisine
öğretilmiş olan dini ilkelerden kuşku duyduğunu açıkladığı ya da bunları
peygamberlerin bildirdiklerine aykırı bir biçimde yorumladığı ve onların
yolundan saptığı takdirde kafir denmeye en layık kişi olur. Bunu ve böyle bir
durumun öğrenim gördüğü dinde küfür cezasıyla cezalandırılacağını bilmesi
erdemin bir gereğidir.”1 sözleri, tartışmanın
odak noktası olmuştu.
Felsefe diye sunulan, bir
dinin sormaya, sorgulamaya kapalı, dogmatik akaidlerine dayanan, inanç temelli bu sözlerin felsefeyle bir
ilişkisi yoktur. İbn Rüsd’ün filozof olması, onun her söylediğinin ve her
yazdığının felsefi olduğu anlamına gelmez. Aslında bu bize şunu da
göstermektedir. Herhangi bir dine, onun temel doğmalarının kabulüne dayalı bir
felsefe olamaz. Çünkü, din felsefesi başka bir şeydir, bir dinin mührünü,
zırhını taşıyan bir felsefenin olduğundan söz etmek bambaşka bir şey...
Bu anlamda İslam
Felsefesi, Hristiyan Felsefesi, Yahudi Felsefesi diye felsefelerden söz
edilemez. Keza İslam Bilimi, Hristiyan ya da Yahudi Biliminden de... Bunların
tümü, akıl ve bilim sınırlarını zorlayan birer uydurma olmanın yanı sıra, asıl
olarak dinsel temelli siyasal-ideolojik saik ve aidiyetlerle yapılmış
sınıflandırma ve adlandırmalardır.
MEB’in Lise Felsefe
kitaplarına ilişkin ilk tartışmaya ilişkin kısa açıklamanın ardından asıl
konumuza gelelim. Yani MEB’in Lise 10 Felsefe kitabına...