Bir binanın ön cephesine 'üniversite' yazmakla orası
üniversite olmaz!
Fikret Başkaya
Özerklik üniversite için vazgeçilmezdir. O kadar ki,
"özerk değilse üniversite değildir" denecektir. Kendi kendini
yönetemeyen bir kurum üniversite adını hak etmez... Fakat, devlet ve sermaye
karşısında özerklik önemli olmakla birlikte, yeterli değildir. Veya aynı anlama
gelmek üzere, özerklik bir şekil sorunundan ibaret değildir. Özerk üniversite,
özgür düşünceyi, eleştirel düşünceyi içselleştirmiş, bilim namusuna ve
entelektüel dürüstlüğe sahip akademi üyelerini varsayar. Aksi halde, kapısına
istediğiniz kadar üniversite yazın, diğer devlet kurumlarından bir farkı olmaz.
Bizde üniversite üyelerinin ezici çoğunluğu, bilimsel- entelektüel kaygılara
yabancıdırlar. Pekâlâ başka bir devlet kurumunda, bir bankada, bir şirkette de
çalışıyor olabilirlerdi... Onun için, şeylerin gerçeğine nüfuz etmek gibi
kaygılar taşıyanlar, bilimsel- entelektüel iddiası olanlar çok küçük bir
azınlıktır. Aslında orada Mete Kaynar'ın, "uzman yetiştiren uzmanlar" dediği söz konusudur.
Türkiye'de gerçek üniversite tanımıma uygun kurumlar hiç bir
zaman olmadı. Ama her zaman sayıları çok az da olsa, bilim namusuna ve
entelektüel dürüstlüğe sahip, üniversiteye yakışan hocalar oldu! Zaten devletin
kutsal sayılıp tabu mertebesine yükseltildiği bir rejimde, hiç bir özerk kurumun
yaşamasına izin verilmezdi ve verilmedi. Tabii hiç bir farklı, aykırı,
eleştirel düşünceye de yaşama şansı tanınmadı. Böylesine bağnaz, böylesine
köşeli, böylesine boğucu bir resmi ideolojinin geçerli olduğu bir rejimde,
özgür düşüncenin serpilip, gelişmesi mümkün değildir. Türkiye'nin sürekli
yerinde saymasının, patinaj yapmasının başlıca nedenlerinden biri, toplumun
bağnaz bir resmi ideoloji tarafından rehin alınmış olması, özgür düşüncenin ve
özgür tartışmanın önünün kesilmesidir. Özgür düşünce ve özgür tartışmanın
yasaklandığı, dahası lânetlendiği durumdaysa, toplum kendisi hakkında düşünme
yeteneğini kaybeder, önünü göremez, yolunu bulamaz, çürür ve çöker...