Biliyorsunuz. Elbette yalnızca sizler değil, Anayasa Mahkemesi
Başkanı ve üyelerinden TBMM Başkanına, muhalefet parti ve liderlerinden
milletvekillerine dek başka birileri de biliyor.
Anayasanın amir hükmüne rağmen ve bunun vecibelerini yerine
getirmediği için, şu ana kadar ‘bakan’ sıfatıyla altığı kararlar,
gerçekleştirdiği atamalar, attığı imzalar, söylediği sözler, velhasıl yaptığı
tüm iş ve işlemler, hukuken tartışmalı ve kadük olmak bir yana, yok hükmünde
olan biri oturuyor, Milli Eğitim Bakanlığı’nın başında.
MEB’in ‘bakan’ koltuğunda arz-ı endam eyleyişinin tek dayanağı,
tek seçicinin altına imza attığı ve Resmi Gazete’de yayımlanan bir kararname…
Lakin öyle sıradan bir kararname değil. Bir kararnamenin Anayasadan bile üstün
olduğunu cümle âleme ilan eden bir kararname…
İşte yalnızca böylesi bir kararnameyle ‘bakan’ statüsüne
yükseltilen ve o andan itibaren kendisine Milli Eğitim ‘Bakan’ı sıfatı
bahşedilen Mahmut Özer, geçtiğimiz günlerde şöyle dedi: Okullarda alınması
gereken tüm önlemleri aldık.
Atalay Girgin, Aşk Mavidir Öğretmenim’de çürümeye dikkat çekiyor.
Kitap, Karaman’da şeytanlaştırılan öğretmenin sistemden bağımsız olmadığını da
ortaya koyuyor.
Serbay Mansuroğlu serbaymansur@birgun.net Okul, öğrenci, öğretmen ve
sendika ekseninde toplumsal alanda yaşanan dönüşümü ve bu dönüşüm çerçevesindeki
ilişkileri konu alan Aşk Mavidir Öğretmenim kısa süre önce raflarda yerini
aldı. Kitabın yazarı Atalay Girgin ile kitabı ve eğitim dünyasını konuştuk. Girgin yıllar önce yazdığı Lağımpaşalı kitabı
nedeniyle aynı zamanda kısa süre önce Cumhurbaşkanı’na hakaretten hakkında
soruşturma başlatıldı ve ön rapor kapsamında sürgün edildi. Girgin'in
anlattıkları Karaman'da 45 öğrenciye tecavüzle suçlanan öğretmenin çürüyen bir
sistemden bağımsız olmadığını ortaya koyuyor.
Aşk Mavidir Öğretmenim
kitabı sizin yedinci kitabınız. Kitapta ne anlatıyorsunuz?
İdealize bir düzeyde, eğitimin, toplumsal çözülme ve çürümenin
panzehiri, değer erozyonunun engelleyicisi olduğu düşünülür. Yanılsamalı ve
eğitimin içeriğinden bağımsız bir biçimde de öğretmen, sanki bu panzehirin genç
kuşaklara şırıngacısıdır. Okulda ve sınıftaki duruşuyla, toplumsal değişme
sürecinde olumluluk atfedilen, ahlâki anlamda yüceltilen doğruluk, dürüstlük,
iyilik, ilkelilik ve tutarlılık gibi, her biri görelilik arz eden değerlerin
öğrenci karşısında model alınması gereken örneğidir.
İşte Aşk Mavidir Öğretmenim, okul-öğretmen-öğrenci ve kısmen de
veli çerçevesinde kurulan olayları, kişileri ve aralarındaki ilişki
biçimleriyle yukarıdaki kabullerin bir yanılsama olduğunu sergiliyor. Bunları
sergilerken, hem eğitim ve okulun hem de öğretmenin kendilerini kuşatan ve
sürekli değişen toplumsal, siyasal koşullardan bağımsız olmadığını ve aynı
zamanda toplumsal çözülme ve çürümeden nasıl nasiplerini aldıklarını anlatıyor.
Aynı zamanda ahlaki açıdan olumlu anlamda öğrenciye örnek olmak bir yana,
ilkesiz ve tutarsız düşünüş, söyleyiş ve eyleyişleriyle değer erozyonunun fiili
bir unsuru haline gelişlerini, gücün karşısında rüzgârın önündeki kuru bir
yaprak gibi savruluşlarına işaret ediyor. Keza tüm bunlara inat, gerçek hayatta
olduğu gibi, umudu yeşertmeye çalışanlara da…
Hem öğretmenlik hem yazarlık
bir arada nasıl oluyor? Yazmak meşakkatli bir süreç değil mi?
Elbette… Yazmak meşakkatli bir süreç. Öğretmenliği ve yazarlığı bölünmeden,
düşünsel sürekliliği koparmadan bir arada yürütebilmek oldukça zor. Bundan
dolayı, eğitim öğretim sürecinde uzun erimli ve hacimli çalışmalara
girişemiyorum. Kısa yazılarla, bazen de yalnızca okuyup araştırmakla
yetiniyorum. Kapsamlı çalışmalar, örneğin roman yazımı için, eğitim öğretim
döneminin bittiği yaz tatilini sabırsızlıkla bekliyorum.
Yazarken hangi gayeyle
yazıyorsunuz? Bir derdiniz var mı?
Sorun doğru kavranmadığı ya da sorular yanlış sorulduğu sürece ne yanıtlar doğru olur ne de ileri sürülen çözüm önerileri…
Buradan hareketle, birkaç tespiti kısaca sıralamak gerek: Kapitalizmin değişen gerçekliği içinde, onun siyasal ve yasal bilinç sınırlarını aşmayan eğitim arayışları, anlayışları ve yöntemleri çözüm değildir. Keza tekil alanlar düzeyinde (örneğin, yerel yönetim, eğitim, ekonomi, vd. alanlarda) dile getirilen ve kısmen uygulama aşamasına taşınan, taşınmak istenen girişimler de sonuçsuz kalmaya mahkumdur. En iyi ihtimalle bu arayış ve girişimler kısa süreli parlayıp sönen deneyimler olmaktan öte geçemez. Aksine bu tür yaklaşımlar, kapitalist sömürü ve tahakküm düzenine muhalif (devrimci, sosyalist, komünist, vd.) kesimlerin sorunun yanıtını, belki de çaresizlik içinde, yanlış yerlerde aramasının bir ifadesidir. Çünkü sorun, yalnızca lafzi ve kitabi boyutta değil, kelimenin neliği ve gerçekliği anlamında kapitalizme karşı top yekûn bir sınıfsal ve toplumsal mücadele sorunudur.
Genel olarak eğitim ve özel olarak okul ise söz konusu mücadelenin tekil alanlarından yalnızca birisidir. Sınıfsal ve toplumsal düzeydeki bir mücadeleyle kuşatılıp beslenmediği sürece etkisi cılız ve geçici olmaktan öte gidemeyecek, bir alan…
Yazının Devamı:http://birgun.net/news/view/okul-mucadele-alanidir/6850 Yazının eksiksiz tam hali : http://ogretmeninfelsefesi.blogspot.com.tr