FEDERALİZM,
ÖZYÖNETİM …
Üstüne Notlar
Mehmet ERKAN
1-
Giriş
Demokrasi,
federalizm, otonomi/ademi-merkeziyetçilik/özerklik, desantralizasyon, yerel
yönetimler, kamusal alan vb. kavramlarının geçtiği konuşmalara dikkat
edildiğinde, bütün sorunun kitlelerin siyasete katılması, yurttaşların kendi
kendilerini yönettiği bir idari, siyasi ve ekonomik sistemin kurulması, mekân
ve kurumlarının yaratılmasıyla ilgili olduğu görülür. Fakat her iki sınıfın
aydınları aynı kavramları kullandıkları anlarda bile, asla aynı şeyi anlatmazlar.
Sosyalistler açısından sorun ya bir devrim sorunu bağlamında ele alınır, ya da
işçi devletinde sosyalizmin inşası sürecinde işçi sınıfı başta olmak üzere
emekçi kitlelerin sosyalist sınıf bilinciyle donanmış yurttaşlar olarak, mümkün
olduğunca, siyaset sahnesindeki yerlerini almaları bağlamında. Siyaset, kendi
iktidarına sahip çıkmanın, kendi kendini yönetmenin öteki adıdır artık. Burjuva
düşünürleri açısından ise, sorun toplumdaki (yöneticiler-yönetilenler,
sömürenler-sömürülenler) arasındaki sistemin devamını tehdit eden çatlağın
genişlemesinin, uçuruma dönüşmesinin yarattığı tehlikenin onarılmasıdır. Bu
düşünürler, zaman zaman sosyalistlerle aynı terimleri kullanarak, sömürülen
kitlelere sistemin bir parçası olduklarını hissettirecek, siyasal hayattan
dışlanmadıkları sanısını yaratacak kum havuzlarının yaratılması ve onaylarının
alınarak sisteme entegre edilmeleri yolunda burjuvazinin yönetici sınıflarına
akıl verirler.
Örneğin,
burjuva düşünürlerin de sık sık dillerine dolanan bu yukarıdaki kavramlardan
biri olan yerel yönetim birimleri, sosyalistler açısından, kapitalist sistem içinde, “ne katılımın, çoğulculuğun ve taban inisiyatifinin en uygun araçları olduğu için ne de demokrasinin gerçek
beşikleri oldukları için ilgi odağıdır. Önemi, tarihsel süreç içinde sermayenin
ve dolayısıyla emeğin yoğunlaştığı ve hem nesnel hem de ideolojik olarak
yeniden üretildiği mekânlar olan kentlere ait bir olgu olmasıdır.” “Bu yeniden
üretimde, ‘temsil’ gibi yerel yönetimleri de kapsayan ideolojik motifler yer almaktadır.
Sonuç olarak, solun görevi, bu nesnel zemin üzerinden, emekçi kesimlerin
kentsel mekanda ideolojik kuşatılmışlığına düzenli, uzun erimli stratejilerle
müdahale etmektir.” [1]
“Burjuva ideolojisine alternatif bir ‘karşı ideoloji’
oluşturmak hedeflenmelidir. Emekçi kesimlerin siyasallaşması ‘yerel
inisiyatif’, ‘katılım’, ‘özerkçilik’, ‘özyönetim’ vb. kavramlarla
sınırlandırılmamalı. Özellikle ‘belediyecilik’ ideolojisinden uzak durularak,
ülkenin bütününe ilişkin eşitlikçilik, kamuculuk, sömürü karşıtlığı, adalet
gibi motifler öne çıkarılmalıdır. Biraz açmak için ‘katılımcılığı’ ele alalım:
“Katılma ilişkisi, yönetilenlerle devlet arasında bir ilişkidir. Taraflardan
birinin bulunmadığı ya da bir tarafın ötekini etkilemesinin tümüyle olanaksız
olduğu ortamlarda, bir ilişki de söz konusu olamaz.[2]” [3]
Yerel
yönetimlere bugün kapitalist sistem içinde nasıl yaklaştığımız ve yarınki
sosyalizm projemizde nasıl bir yer verdiğimize işaret ederek, bunun
düşüncemizde bir sürekliliği barındırdığını göstermemiz gerekiyor. Eğer yerel
yönetimleri Komün gibi bir işçi hükümetiyle, “Emek’in iktisadi kurtuluşunun
gerçekleşme olanağını sağlayan siyasal biçim”le birlikte ele almazsak “komünal
kuruluş bir olanaksızlık ve aldatmaca olurdu”. Çünkü “Üreticinin siyasal egemenliği
onun toplumsal köleliğinin sürdürülmesiyle bağdaşamaz.”
Bu
yazı bütün bu sözü edilen kavramların genel olarak sosyalizm düşüncesi içinde
nasıl bir yer tuttuğuna, tutması gerektiğine dair bir giriş denemesidir. Bu
yazının dolaylı konularından biri bu. Bu nedenle de bu yazıda somut, pratik
çıkarımlar ve öneriler yok. Bunun için, örneğin, az önce sözü edilen Ceyda
Işık’ın yazısıyla ve Metin Çulhaoğlu’nun “Varoşlar
ve Kent Yoksulları ...” yazısına bakılabilir.