Sayfalar

30 Ağustos 2022

Sedat Peker MEB’in Nesrin’ine Uzandı

 

Sedat Peker MEB’in Nesrin’ine Uzandı

Atalay Girgin*

Sosyal medya üzerinden yaptığı her açıklamayla gündem olan ve gündemi belirleyen Sedat Peker, geçmiştekilerin yanı sıra son günlerdeki çarpıcı ve skandal niteliğindeki paylaşımlarıyla birlikte, sonunda irili ufaklı düzeniçi muhalefeti peşine taktı. Yaklaşık bir buçuk yılın sonunda eline dilekçesini alan savcılıklara koşmaya başladı.

Düzeniçi Muhalefetin Kutup Yıldızı

Asıl yazı konumuz bu olmasa da şunu belirtmeden geçmeyeyim: Düzenin siyasal bilinç sınırlarına hapsolmuş ve yürütmeden yasama ve yargıya dek toplumsal çözülmenin, kültürel-ahlaki çürümenin sarmalında tüm kurumlarıyla bir bataklığa dönüşmüş olan bu yapıyı tahkim etmeye talip olan düzeniçi muhalefet gayrı resmi fiili liderini buldu.

Bir başka deyişle, Sedat Peker, düzeniçi muhalefetin kutup yıldızı oldu. Bu noktada yorumsuz bir biçimde şunu söylemek bir kehanet değildir: Muhalefetin yapılması muhtemel bir seçimi kazanması da kaybetmesi de Sedat Peker’e bağlıdır.

Hal buyken, düzenin iktidarı ve onun düzeniçi muhalefetinin çapı ortadayken, bu düzene mahkûmsunuz ve bu düzenden kurtuluşunuz yok artık!

Ne “Yeni Bir Toplumsal İnşa Projesi” ihtimali var ufukta ne de bu düzenin ortadan kaldırılışı… Yalnızca çözülen, çöken, çürüyen ve yozlaşıp bir moloz yığınına, hatta bataklığa dönen, insanın insanı sömürüsüne dayanan bir düzenin tahkimat ihtimali var. O da bir ihtimalden ibaret şimdilik… (Bu bölümün daha geniş bir değerlendirmeyi içeren başka bir yazı konusu olduğunu belirterek devam edelim.)

Peker MEB’e Uzandı

Velhasıl düzeniçi muhalefeti peşine takıp, onların kutup yıldızına dönüşen Sedat Peker, en son açıklamalarıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na da uzandı.

Peker’in Taşkesenlioğlu kardeşleri ve onların ilişkilerini kamuoyu gündemine taşıyan son açıklamaları her boyutuyla çürümüşlüğün örneklerinden bazılarını sergiliyordu.

Bank Asya’dan Halkbank Genel Müdürlüğüne ve oradan da SPK’nın tepe yöneticiliğine uzanan Ali Fuat Taşkesenlioğlu’yla başlayıp, AKP Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’yla devam eden bu açıklamalar, MEB’in Burdur İl Milli Eğitim Müdürlüğü koltuğunda oturan Nesrin (Taşkesenlioğlu) Kakırman’la noktalanıyordu. Bizi de eğitim babında ilgilendiren işin bu kısmıydı zaten.

MEB Nesrin Kakırman’ı Bilmiyor Muydu?

Resmi kayıtlarda yer alan bilgilere göre, 27 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı personeli olan Nesrin Kakırman, bu sürenin 19 yılında değişik kademelerde yöneticilik yapmış. Son sekiz yılında ise, yani 2014 yılından itibaren, önce İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Yardımcılığına, sonra da Ankara MEM Müdür Yardımcılığına atanmış.

Ardı sıra Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü koltuğuna oturtulan Kakırman, kendisindeki cevheri keşfeden MEB yöneticileri ya da malum çevrelerce 2022 yılında da sırasıyla Eskişehir İl Milli Eğitim ve Burdur İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevlerine getirilmiş. Eskişehir MEM müdürü olarak yaklaşık iki ay görevde kalabilen Kakırman, buradan alınıp Burdur İl Milli Eğitim Müdürü yapılmış.

Halen Burdur İl MEM Müdürü olan Kakırman’ın bir devlet memuru sıfatıyla düzenli olarak mal beyanında bulunuyor olması gerek. Çünkü bu her devlet memurundan düzenli olarak istenir. Peki; devlet memurlarının ve öğretmenlerin yüzde kaçı doğru beyanda bulunur? Ya da MEB bürokrasisinin değişik kademelerinde bulunan yönetici ve bürokratların yüzde kaçı kendilerinin ve yakınlarının mal varlıklarındaki değişimi gerçeğe uygun bir biçimde beyan eder?

Nesrin Kakırman’ın Mal Beyanı Doğru Mu?

“Hepsi” mi, dediniz? Güldürmeyin insanı… “Hepsi” ya da daha doğrusu çoğunluğu, ancak ve ancak “Devlet memurunun beyanı esastır ve doğru kabul edilir” hükmünün ardına saklanır. Çünkü devlet memurunun yalan söyleyebileceği baştan reddedilir ya da istisna kabul edilir. Hele de yüksek bürokratların…

Eğer Nesrin Kakırman da bu hükmün ardına saklanarak, bir öğretmen, bir eğitimci ve bir eğitim yöneticisi olmasına rağmen, mal beyanlarında gerçeğe aykırı bildirimlerde bulunup, yalan ifadelere başvurmuş ve mal varlığındaki değişimleri doğru bir biçimde aktarmamışsa, gizlemişse, MEB’de birileri elbette hakikati bilemez. Ancak bu hem etik, hem ahlâki hem de hukuki bir sorundur. Elbette kim takar, etiği, ahlâkı ve hukuku diyorsanız orası başka…

Lakin, eğer Nesrin Kakırman, mal beyanı bildirimlerinde gerçeğe aykırı beyanlarda bulunup, kasıtlı olarak yanlış bilgiler vermediyse ya da bir başka deyişle yalan ifadeler kullanmadıysa, yani aynıyla vaki olanı aktardıysa MEB yöneticilerinin, özellikle de Personel Genel Müdürlüğü bürokratlarının Nesrin Kakırman hakkında doğru bilgiye sahip olduğunu düşünmek ve kabul etmek gerekir.

Eğer hal buysa, Nesrin Kakırman’ın MEM’lerdeki yöneticilik basamaklarını çıkmasına vesile olan ve atamasını yapanlar, onun aynı zamanda ticaretle uğraştığını, Sedat Peker’in deyişiyle çevresindeki birilerinin uyarıları üzerine devredinceye dek de “MAYA Eğitim ve Danışmanlık Şirketi”nin sahiplerinden biri olduğunu biliyorlardı, demektir.  

Bu durumda soru şudur: Eğer MEB yöneticileri ve Personel Genel Müdürlüğü bürokratları bu durumu biliyorlarsa, şirket sahibi birini neden, nasıl ve niçin Milli Eğitim Müdürü yaptılar? Bu süreçte hangi etkili ve yetkili kişiler rol oynadı? Nesrin Kakırman’ın MEM müdürü olmasını kimler istedi?

MEB ve Eğitim Böyle Çökertildi

Yukarıdaki soruların cevabını verecek birileri çıkar mı? Cevabını verse bile hükmü olur mu? Bilmem. Elbette bilirim de bilmem. Çünkü bu tür iş ve işlemler yıllardır MEB’de olup biten vaka-i adiyelik işlerdir.

Akşamdan sabaha sabahtan akşama bazı özel okul sahipleri ya da yöneticilerinin jet hızıyla bürokrasi kadrolarına atandığı bir kurumdur MEB. Keza hiçbir gerekli koşula sahip olmayanların ansızın milli eğitim müdürü yapıldığı; taciz eylemleri sübuta ermiş olanları okul müdürlüğüne, milli eğitim yöneticiliğine atayanların taltif edildiği; soruşturmalarda, milli eğitim müdürlüğü yaparken bir dizi lüks daire, lüks araba sahibi olduğu tespit edilenlerin daire başkanlığına yükseltildiği bir kurumdur da… Dikkat edin! İhale yolsuzlukları, rant ve koltuk çeteleri, görevi kötüye kullanma ve görevi suistimal, vb olayları saymıyorum bile…

Nesrin Kakırman, eğitimin ve MEB’in çökertilmesi süreci açısından basit bir çakıltaşıdır, belki de yalnızca bir kum zerresidir. Muhtemelen Sedat Peker adını anmasaydı, arada kaynayıp gidecekti. Kenarda köşede yaptıklarıyla kalacak ve hatta konumuz bile olmayacaktı.

Bundan dolayıdır ki gündem bir yana önemli olan Nesrin Kakırman değildir. Çünkü o sistem içinde küçük bir ayrıntıdır. Asıl önemli olan toplumsal çözülme ve kültürel-ahlaki çürüme sarmalının içinde yasamadan yargı ve yürütmeye dek tüm kurum ve kuruluşların, buralardaki ilişkilerin yozlaşması, zehir saçan bir bataklığa dönmesidir. Bunlar içinde daha kötüsü ve daha vahimi de eğitimin ve MEB’in bu sürecin ayrılmaz ve asli bir unsuruna dönüşmesidir.

MEB’de Çöküşün İki Birimi

MEB demişken de belirtmek gerek: Eğitimde personel seçimi, ataması ve denetim, inceleme ve soruşturmasını yapan iki temel birim vardır. Bunlardan biri Personel Genel Müdürlüğüdür, diğeri de Teftiş Kurulu Başkanlığı…

Dolayısıyla, müfredat ve içerik belirleme bir yana, eğitimin ve MEB’in çökertilmesi sürecinde asıl ve öncelikli sorumluluk bu iki birime ve başında bulunan bürokratlara aittir. Özellikle son 20 yılda bu iki birimden Personel Genel Müdürlüğünün yaptığı tüm atamalar, iş ve işlemler sorgulanmaya muhtaçtır. Keza Teftiş Kurulu Başkanlığınca açılıp kapatılan tüm dosyalar da buna dâhildir.

Abartmıyorum! Düşünün: “Harama Bulaşmayan Kalmamış” başlığı altında bir dizi yüksek MEB bürokratının yan yana fotoğrafları yayınlanıyor. Ama hiç kimseden ses çıkmıyor. Zerre bir itiraz, zerre bir açıklama gelmiyor. ‘Bakan’ından bürokratına herkes suspus…

Yoksa bu sessizlikle  “Sükut ikrardan gelir” sözü en tepeden en aşağıya dek bir kez daha onaylanıyor mu? Elbette fosseptik taşmış ve içindekiler dört bir yana dağılmışsa, soru da olası yanıtı da çoktan gereksizleşmiş ve hükmünü yitirmiştir. Yapılması gereken tek şey topunu süpürüp atmaktır artık…

NOT: Bu yazı 30 Ağustos 2022 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi'nde aynı başlıkla yayınlanmış yazının tam halidir.


* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”,  Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Güncel ve Düşünsel; http://atalaygirgin.blogspot.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder