Rejimin
Niteliğine Dair On Tez
Fikret Başkaya
1.
1-
Türkiye’de
ortalama bilinç, köşeli, bağnaz bir resmî tarih ve resmî ideoloji tarafından ‘iğdişleştirilmiş’,
dumura uğratılmış bir bilinçtir. Resmî tarih, yalana, tahrifata, yok saymaya,
adıyla çağırmamaya dayanan bir tarih versiyonudur. Fakat, resmî tarih, kendi
başına bir amaç değildir. Resmî ideolojinin hammaddesidir. Şeylerin gerçeğine
nüfûz etmeyi zorlaştıran bir şey de Avrupa-merkezcilik, veya Avrupa-merkezli
ideolojik yabancılaşma denilendir… Avrupa-merkezli yabancılaşma,
eğitimli kesimlerin kendi gerçekliklerine kendi gözleriyle bakmalarını
zorlaştırıyor… Oysa, “önemli olan nereye bakıldığı değil, nereden
bakıldığıdır” denmiştir…2.
Türkiye’de
Eski Rejim ve onun geleneksel ideolojisiyle cepheden bir hesaplaşma
hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Başka türlü söylersek, gerçek bir bilinç
devrimi, modernite devrimi yaşanmamıştır… Padişahın kulunun (tabasının) bir
türlü Cumhuriyetin yurttaşı olamamasının asıl nedeni budur... Yoğun ve ısrarlı
modernlik, ilericilik, çağdaşlık söylemi, gerçek durumu gizlemeyi kolaylaştırıyor…
3.
Türkiye’deki
rejim, Anadolu’nun otokton halklarının [Ermeniler, Rumlar, Pontus
Rumları, Asuriler, Keldaniler…) tafiyesi üzerine inşa edilmiştir. Bu niteliğinden
ötürü rejimin kendi kirli geçmişiyle hesaplaşması mümkün değildir… Başlarda
Müslüman oldukları için Kürtler kırıma uğratılmamıştır. Asimile
edilebilir oldukları düşünülmüştür ama, öyle bir şeyin mümkün olmadığı
anlaşılınca Kürtleri adam etme yoluna gidilmiştir… Geride kalan yüz
yılda Kürtlere yönelik, katliamlar, baskı, şiddet, devlet terörü, siyasi
cinayetlerin hızı hiç kesilmedi… Bugün de ‘garp cephesinde yeni bir şey yok’…
4.
Bu,
fıtraten ırkçı bir rejimdir. Rejimin muteber saydığı insan: Türk, Müslüman,
Sunnî, Hanefi olandır… Onun dışındakilerin hayat hakkı yoktur. Osmanlı
İmparatorluğu çöküş sürecine girince, önce bir İttihad-ı Anasır projesiyle
(imparatorluk dahilindeki tüm etnik, dinî, kültürel unsurları bir arada
yaşatmak anlamında), çöküşün durdurulabileceği sanılıyor… Mümkün olmadığı
görülünce II. Abdül Hamid, İttihad-ı İslam projesini (Tüm Müslüman unsurları
bir arada yaşatma) gündeme getiriyor. Onun da imkânsızlığı anlaşılınca, İttihatçılar,
Türk ırkına dayalı bir devlet projesini ‘başarıyla’ hayata geçiriyorlar.
Devlet, münhasıran Türk ırkına dayalı bir rejim olarak varlığını sürdürüyor.(1).
Etnik temizlik, ırkçı-Turancılığın bir gereğiydi… Hiçbir rejim, hiçbir insan
‘ben ırkçıyım, faşistim demez…
5.
Türkiye’de
biri ‘görünen iktidar’ (işte, seçimlerle hükümet kuran), biri de benim asıl
devlet partisi dediğim, görünmeyen iktidar olmak üzere, ikili bir
‘iktidar yapısı ve işleyişi’ geçerlidir… Rotayı asıl belirleyen asıl devlet
partisidir ki, kökleri 1910’lu yıllara kadar geride olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın
devamıdır… Asıl devlet partisi gizlidir ama legal planda araçlaştırdığı
örgütler ve şahsiyetler vardır. Asıl devlet partisiyle, seçimle gelip,
hükümet kuran partiler arasında adı konmamış bir kompromi söz konusudur.
Seçimle gelip, hükümet kuran parti, neleri yapmayacağını, nelere
dokunmayacağını bilir… Mesela seçimle gelen ‘iktidar’, Ermeni sorunu, Kürt
sorunu, Kıbrıs sorununa dokunamaz, demokratik açılımlar yapamaz. Aksi halde ‘iktidarını’
koruyamaz…
6.
Darbeler,
kitle katliamları, siyasi cinayetler asıl devlet partisinin işidir. Asıl
devlet partisi hakların, özgürlüklerin, demokrasinin iflah olmaz
düşmanıdır. Geride kalan yüz yıldaki tüm siyasi cinayetlerin, katliamların, faili
meçhul denilenlerin faili asıl devlet partisidir… Bugüne kadar halk
tarafından gelen hiçbir hak, özgürlük, sosyal eşitlik talebine olumlu cevap
verilmemiştir. Bilen varsa söylesin. Öyle bir şeyin kutsal devletin büyüsünü
bozacağını düşünürler… Kapı bir kere aralanırsa, kimin geçeceği belli olmaz
diye düşünürler…
7.
Asıl devlet partisinin onayını almayan
hiçbir parti iktidar veya iktidar ortağı olamaz. 1946’da kurulmasına izin
verilen Demokrat Parti (DP), iktidar partisi CHP’den kopanlar tarafından
kurulan bir muvazaa partisiydi…
8.
Düzen
partilerinin (müesses nizamın partileri) Kürt sorunu çözmek gibi bir niyeti
yoktur ama öyle bir şeye tevessül ederlerse, asıl devlet partisi tarafından
cezalandırılırlar. Yüz yıldır Kürt sorunun bir türlü çözülememesinin asıl nedeni
budur…
9.
Asıl devlet partisi kutsal devletin,
bekçisi, koruyucusu, kollayıcısıdır. Müesses nizamın siyasi partilerinin
bütçeyi, hazineyi, müşterekleri, şimdilerde doğayı yağmalamaları sorun edilmez.
Zaten bizde profesyonel politikacılar kendilerini ve yakınlarını
zenginleştirmek amacıyla siyaset arenasına dahil olurlar ama söylem başkadır… Bu
işi ‘kamu yararı’ için, vatana ve millete hizmet amacıyla yaptıklarını’
söylerler… Elbette gerçekten kamu yararı için siyaset yapanlar da vardır ve her
zaman vardı ama onların varlığı şeylerin seyrini değiştirmek için yeterli
değildir… İstisnalar kuralı doğrulamak içindir, denmiştir… Oysa siyaset,
kaşarlanmış profesyonel politikacılara bırakılmayacak kadar önemlidir
10. Türkiye’nin
egemenleri sadece uyduruk resmî ideolojiye dayanarak yönetemeyeceklerini
biliyorlar… Bu yüzden dinci gericiliği yardıma çağırmak zorundadırlar…
Şimdilerde toplumun ve devlet aygıtının dinci gericilik tarafından kuşatılması
bir tesadüf veya beklenmedik bir şey değil... Bilinçli
bir tercihin sonucudur…
Haklara, özgürlüğe, demokrasiye ihtiyacı olanların
ne ile cebelleştiklerini bilerek sahaya çıkmaları, işe koyulmaları gerekiyor. Zira,
bu topraklarda radikal bir rejim değişikliği olmadan bir arpa boyu yol almak
mümkün olmayacak. Yenilgi tuzağından kurtulmak, yaşanabilir bir
toplumsal düzen kurmak, demokrasinin içi boş bir söylem olmaktan çıkıp bir
gerçekliğe dönüşmesi, bir bilinç devrimini ve yüzleşmeyi varsayıyor…
(1). Bkz: Fikret Başkaya, Bir Devlet
Geleneğinin Anatomisi- YEDİYÜZ- ,Öteki Yayınevi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder