01 Aralık 2020

MEB Sülükleri ve Besleme Çemişleri

 

MEB Sülükleri ve Besleme Çemişleri

Atalay Girgin*

Toplumsal çözülme ve kendini yaşamın tüm alanlarında ahlâki değer erozyonuyla dışa vuran kültürel çürüme dönemlerinde, Dünyanın neresinde olursa olsun sülükler, rant çeteleri ve onların irili ufaklı beslemeleri her yerde boy gösterir.

Her tür toplumsal kurum ve kuruluş bunların beslenme alanıdır. Hele hele ihalelerin, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin görmezden gelindiği ya da üstünün bir biçimde örtüldüğü; bu işleri, hem de organize bir biçimde yapanların bile soruşturmalarda “münferit”tir denilerek aklandığı kurum ve kuruluşlar sülüklerin ve rant çetelerinin beşiğidir. Buralarda semirdikçe semirirler.

Elbette yalnızca semirmekle kalmazlar. Bu denli semirmişken, hem semirme alanını rakip çetelerden koruyacak hem de kendilerine dışarıdan ya da içeriden gelebilecek tehlikeler karşısında, onları savunacak, güvenliklerini sağlayacak; hatta yeri geldiğinde de kapıya bağladıkları bir it misali, birilerinin üzerine salacakları, sözlerinin dışına çıkmayan, “tut” dediklerinde tutatacak; “saldır” dediklerinde saldıracak; “vur” dediklerinde vuracak; “havla” dediklerinde  de yalnızca havlayacak, besleme çemişlere ihtiyaç duyarlar.

Elbette bunun için hiç de zorlanmaz, organize rant çeteleri ve sülükler. Rant büyüdükçe böylesi çemişleri bulmakta da bu çemişleri beslemekte de herhangi bir sıkıntı yaşamazlar. Çünkü toplumsal çözülme ve kültürel çürüme dönemleri bunun için aramakla zor bulunan cinsten münbit bir fundalık toprağı sunar onlara...

İşsizlik ve yoksulluğun genelleştiği, insanların en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlandığı böylesi dönemlerde,  kravatlısından kravatsızına; lise mezunundan üniversite mezununa; eli kalem tutanından eli silah tutanına; sıfatı, statüsü ve makamı ne olursa olsun, yasamadan yargı ve yürütmeye, memurundan bürokratına dek, beslenmeyi bekleyen çemişlerin en halisi, en seçmesi bulunur.

Ve bu sülükler ve rant çeteleri de bunlardan en uygunlarını seçip bir bekçi köpeği misali kapıya bağlarlar. Bundan ötesi ise Dünyanın neresinde olursa olsun, yağlı ya da yağsız birkaç kemiğe, birkaç tas çorbaya bakar.  Kemiğin yağ oranı da aralarındaki hiyerarşiyi belirler.

Bu genel çerçeveyi bir yana bırakıp, şimdi başlığa dönelim…

MEB Sülükleri ve Rant Çeteleri

Geçmiş yazılarda, yeri geldiğince kenarından köşesinden değindiğimiz ve “MEB’de Neler Oluyor?” diyerek dillendirdiğimiz sorunlar TBMM’de “Soru Önergesi”ne dönüştürülmüş olsa da “Skandallar Bakanlığı MEB” hâlâ bildiğiniz gibi… Sülükler ve rant çeteleri, dahası onların besleme çemişleri ortalıkta cirit atarak koşturuyor.

Nasıl atmasınlar, nasıl koşturmasınlar ki… “Bakan değil gören olacağım” açıklamaları yapan Ziya Selçuk, nedendir bilinmez (ki bu oldukça manidardır), ortalığa saçılan onca bilgiye, onca fiile ve bu fiilleri gerçekleştiren bir dizi isme rağmen, olup bitenleri ve bunları yapanları görmek bir yana, başını çevirip onlara bakamıyor bile… Eğer bakıyor, görüyor ve buna rağmen herhangi bir girişimde bulunmuyor ya da bulunamıyorsa bu daha da büyük bir sorundur.

Bu rant ve koltuk kavgası yapan çetelere ilişkin kendisine yöneltilen “Soru Önergesi”ne rağmen, bunlar hakkında usulen de olsa en küçük bir idari soruşturma talep etmiyor (belki de talep edemiyor), Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmuyor (belki de bulunamıyor). Peki; Ziya Selçuk, birinden ya da birilerinden mi korkuyor?

Acaba Ziya Selçuk’un bunlarla ya da birileriyle kurduğu özel ya da resmi ilişkiler sürecinde, şu ya da bu biçimde elde edilmiş, açıklanmasından da kaygılandığı ve kamuoyunca bilinmesini istemediği bir takım bilgi, belge ve görüntüler mi var bu sülüklerin ve rant çetelerinin elinde? Eğer öyleyse Ziya Selçuk, birilerinin şantaj ve tehdidiyle karşı karşıya olduğu için mi bu rant çeteleri hakkında herhangi bir işlem yapamıyor?

640 Milyon Euro’luk Pasta

Keza Milli Eğitim Bakanlığı’na ilişkin Sayıştay Raporunda tespit edilen, CHP Adana Milletvekili Orhan Sümer’in de önce TBMM Bütçe Komisyonunda sözlü sorusuna konu olan;   Ziya Selçuk bu soruyu cevaplamayınca da yazılı “Soru Önergesi”ne dönüştürülen, “640 milyon Euro”nun nerede, kimlerin hangi vadeli ve “özel hesaplar”ında olduğu sorusu apayrı bir muammadır.

Bırakın “640 milyon Euro”yu, bunun faizi bile, yalnızca sülüklerin ve rant çetelerinin değil, onların besleme çemişlerinin bile salyalarını akıtmaya yeter de artar. İhalelerde olup bitenleri, dönen rakamları saymıyorum bile…

Bıraktım besleme çemişleri, şu nerede, kimlerin vadeli ve “özel hesaplar”ında olduğu bilinmeyen 640 milyon Euro’dan Alaattin Çakıcı’nın bir haberi olsa o bile MEB’e kadar gelip, bunun yüzde 10’u ya da yüzde yirmisi için MEB sülüklerinin ve rant çetelerinin ümüğüne çöker! Kim bilir belki kendisi kalkıp gelmez de Ankara baronuna havale eder işi! Eyy sülükler ve onların besleme çemişleri haberiniz olsun! İşte o zaman yandı gülüm keten helva! Bu iş Ziya Selçuk’u idare etmeye benzemez ha!

İşin esprisi bir yana… Çünkü sorun ciddi… Lakin sorunun ciddiliğine rağmen; “ahlâk”, “ahlâki değerler”, “ahlâk telakkisi” ve yeri geldikçe “etik” sözünü diline pelesenk eyleyen Ziya Selçuk, bunlara ilişkin kendisine sorulan soruları bile duymazlıktan geliyor ve cevap bile vermiyor. Hem de “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazan TBMM’de, yani olağan koşullarda en yüksek mercii olması gereken yasama organında…

Çetelerin ve Çemişlerinin Yöntemi: Şantaj ve Tehdit

Hal bu olunca, mukadderat da kaçınılmazlaşıyor. Sözüm ona bir eğitim kurumu olan MEB’de sülükler ve koltuk-rant kavgasına tutuşan organize çeteler azdıkça azıyor. Sadece onlar da değil… Pastadan kendilerine düşen payı az bulan ya da bununla yetinmek istemeyen, onların MEB içindeki ve dışındaki besleme çemişleri sağa sola sarıyor.

Bazen çakma hesaplar üzerinden küfürler ve ölüm tehditleri savuruyorlar, rant çarkına çomak sokanlara. Bazen de aba altından sopa gösterircesine birilerine tehdit ve şantaj mesajları yayınlıyorlar açıktan… “Yakında dosyanızı açıyoruz! Yakında gerçek yüzünüzü herkes görecek!” diyerekten… Özellikle bir biçimde para sızdırmak ya da bir yerlerde işlerini gördürmek istediklerinde… Peki; bunu nasıl yapıyorlar?

İşte Bir Örnek

Bu rant çeteleri ve besleme çemişler, bu işleri birkaç kanaldan yapıyorlar. Bunlardan biri sosyal medyada çakma hesaplar açmak… Ve bu hesaplar üzerinden seviyelerini sergileyen söz ve cümlelerle ne yedilerse onu kusma yoluyla…

Bunlardan ikincisi ise, kontrolleri altında olan, hatta gerçekte asıl sahipleri oldukları ancak resmiyette başkalarının üzerine kayıtlı, sözüm ona habercilik yaptığı iddia edilen internet siteleri üzerinden… Yeri geldiğinde kendilerinin “gerçek Müslüman”, “Ülkücü”, “Milli”, “Vatansever” olduğunu söyleyen ve yaptıkları sözüm ona “Özel haber”lerde sık sık bu kavramları kullanan, kendileri gibi düşünmeyenlere de “FETÖ”cü, “Kürtçü”, hatta “PKK”lı demekten çekinmeyen bu sitelerin çemişleri, aslında işbirliği ve dayanışma içinde çalışıyorlar. Ve rant çetesinin hedefindeki kişi ve gruplara ilişkin hazırlayıp servis ettikleri ‘Özel haber’leri kısa zaman aralıklarıyla paylaşıyorlar. Aslında kardeştirler… Yani aynı kaba yapıp aynı kaptan yerler…

İşte geçtiğimiz günlerde, MEB’deki rant çetesinin kontrolündeki kardeş haber sitelerinden biri, her halde biraz para sızdırmak ya da bazı özel işlerini hallettirmek gayesiyle birini hedef haline getirdi. Ve ardı ardına mesajlar yayınlamaya başladı sosyal medya üzerinden… “Yarın dosyanı açıyoruz!” Yarın kim olduğunu herkes öğrenecek!”, “Sana son bir soru soruyoruz”, “Detaylar sitemizde…” minvalinde tehdit ve şantaj kokan paylaşımlar yaptılar.

Malum sitenin, hakkında böylesi mesajlar yayınladığı kişi kimdi, biliyor musunuz?  Bir üniversitede öğretim görevlisiydi. Alanında Prof. Dr. unvanını taşıyordu. Daha bitmedi. Şimdi sıkı durun:

Bu kişi, aynı zamanda rant çetesinin kontrolünde olan kardeş sitelerden birinin de köşe yazarıydı. Ve ne acıdır ki o profesör hâlâ rant çetesinin kontrolünde olduğu ileri sürülen o malum kardeş sitede yazmaya devam ediyor!

Peki; “Yarın açıyoruz”, “Detaylar sitemizde…” denilen dosya ne mi oldu? Ne olacak efendim! Elbette hayal oldu. Kardeşler konuşup anlaştı. Şimdilik kaydıyla rafa kaldırıldı. Önümüzdeki zaman dilimlerinin birinde yeniden “Açıyoruz ha…” derlerse sakın şaşırmayın!

Velhasıl, toplumsal çözülme ve kültürel çürümenin girdabına kapılmış; etikten ve etik değerlerden nasibini almamış; ilineğin ilineği olmakta ve ilinekleşmekte sınır tanımayan ve hızla, beslendiği bataklığın dibine doğru mesafe kat edenlerle düşüp kalkanların makûs talihi budur işte…

Elbette bu sülüklere, rant çetelerine ve besleme çemişlerine MEB’de yol verenlerin, haklarında idari ve adli hiçbir işlem girişiminde bulunmayanların da makus talihi bundan ötesi değildir. Bugün değilse yarın… Ama mutlaka…


* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece: http://atalaygirgin.blogspot.com

 

Hiç yorum yok: