Atıf
Ala MEB’deki “Domuzbağı”nın Hangi Ucunda?
Atalay
Girgin*
“MEB ve Eğitime Atılan Domuzbağı”nda1, İsmail Saymaz’ın Sözcü Gazetesi’nde yayımlanan “Dersimiz Domuzbağı”2 başlıklı yazısına atıfla, Diyarbakır’da olup bitenlerin, bu işin bir boyutu olduğunu belirtmiştim.
Asıl
üssün ise çeteler arasında rant ve koltuk kavgasına sahne olan MEB merkez
teşkilatı olduğuna değinerek şöyle demiştim: Bu işin, kadrolaşma açısından
MEB’deki önemli ayaklarından birisi Personel Genel Müdürlüğü, diğeri ise Teftiş
Kurulu Başkanlığı’dır. Bilin bakalım! Bunların başkanları, etkili ve yetkili
konumdaki yöneticileri, hangi sendikanın kontrolündeki “arpalık” olarak
nitelenen kuruluşların yönetim kurulu üyeliğinden maaş almaktadır?
Yanıtı
olan var mı?”
Soruya yanıt yazının yayınlandığı gün geldi. Hem de MEB’den…
****
Malum
ya, Cuma günü Ankara’da hava soğuktu. Günün erken saatlerinde Başkentin
yükseklerine serpiştiren kar eşliğinde, kış utangaç yüzünü gösteriyordu.
Manidar bir biçimde göz kırparak, “Geliyorum” diyordu, “Şimdilik yatağı yorganı
sermiyorsam da geliyorum artık! Hazır olun!”
Uçuşan
son kar zerrecikleri ortalıktan çekilirken bir mesaj geldi: Havalar da
soğumuşken, bir sütlü kahve içmenin zamanıdır artık. Cuma namazından sonra
görüşürüz.
Yıllardır
Bakanlıkta çalışan, merkez teşkilatında olup bitenlerden haberdar, kulağı delik
ve muhterem bir zattı. İroni yapmıyorum. Kelimenin gerçek anlamında muhterem
bir insan… Gerçek adını vermeyeceğime göre, madem ki “muhterem” dedik, o halde
adı da “Muhterem” olsun. Sözünün sahibi ve günümüzde aramakla zor bulunan
türden bir Müslüman… Ahlâki çürümenin girdabından savrulan MEB’de, her şeye
rağmen bunun dışında kalmaya çalışan bir insan…
Muhterem Bey Neler Anlattı Neler?
Sütlü
kahveler eşliğinde başlayan görüşmemiz saatler boyu sürdü. Eskiden olduğu gibi,
yine Muhterem bey konuştu ben dinledim. Yalnızca arada sırada ve gerektikçe
sorular yönelttim kendisine… O anlattıkça anlattı. Görüşmenin sonunda “Ahh
hocam ahh…” dedi, “Öteden beri, yazdıklarınızı okudukça, çevremde bunları
konuşabilecek güvenilir birilerini aradım. Ama nerede bulacaksın ki… Herkes
birbirinden korkuyor. Herkes birbirinden çekiniyor. Tam bir güvensizlik ortamı…
Benimse gördüğüm, duyduğum ve bildiğim şeyleri anlatamadıkça dilim şişti. Allah
nasip eder de, ölmez sağ kalırsak, uygun bir zamanda yeniden görüşürüz
inşallah!”
“Elbette
görüşürüz Muhterem hocam!” dedim, “Siz haber verin yeter!”
Atıf Ala’nın İmzasını Taşıyan
Yolsuzluk Dosyası
Muhterem
bey yazıyı okumuştu. Benim “Yazıyı okudunuz mu?” dememe fırsat bırakmadan, “Tam
isabet hocam!” dedi, “En önemli noktaya temas etmişsiniz. Teftiş Kurulu
Başkanlığı ve Personel Genel Müdürlüğü, kadrolaşmanın nirengi noktasıdır. Sizin
deyişinizle, MEB’e atılan “domuzbağı”nın kadrolaşma ucudur. Lakin ranttan da
bağımsız değildir. Personel, kimin nereye atanıp atanmayacağına, kimin uygun
olup olmadığına karar verir. Teftiş Kurulu Başkanlığı da eğer bunların başlarına
herhangi bir iş gelirse bunlardan hangisinin aklanıp aklanmayacağına ve nasıl
aklanacaklarına…”
“Aklanma”
sözüne takılmıştım. “Nasıl?” dememe fırsat bırakmadan, sanki ne düşündüğümü
anlamıştı. Gülümseyerek devam etti Muhterem bey: Size garip geliyor tabiî ki…
Teftiş Kurulu Başkanlığı inceleme ve soruşturma işlerine bakar. Birilerini
aklama, hele hele o birilerinin nasıl aklanacağına değil, diye
düşünüyorsunuzdur. Fakat Bakanlık’ta işler öyle yürümüyor.
“Peki;
nasıl yürüyor hocam?” soruma, sütlü kahvesinden kocaman bir yudum aldıktan
sonra,“Şöyle izah edeyim hocam!” diyerek karşılık verdi Muhterem bey. Ve ardı
sıra sözlerine devam etti: Her şey adamına göre… Şayet, sizin de belirttiğiniz
gibi, rant çetelerine mensup olursanız ve aynı zamanda iki sendikadan birinin
ya da her iki sendikanın birden desteğini arkanıza alırsanız her şey çok kolay
oluyor. Biraz zaman alsa bile mesele çözülüyor. Bu konumda olan biri mesela
tacizde de bulunsa, usulsüzlük ve yolsuzluk işlerine de bulaşsa, hatta hakkında
adli olarak ceza davası da açılsa hiç mesele değildir. Er ya da geç bir kılıfı
bulunur ve mesele çözülür. Yani Anayasadan girilip, ilgili kanun maddeleri,
yönetmelikler ve genelgeler eğilip bükülerek, soruşturma raporlarından
çıkılarak, çalınan minareye kılıf
bulunur. İşte bu işi yapan birim de Teftiş Kurulu Başkanlığı’dır.
Başkanı da malumunuz olduğu gibi Atıf Ala’dır.
Ben,
“Hocam bu çok ciddi bir iddia ve ağır bir itham olmaz mı?” der demez. Muhterem
bey, hemen yanıtı yapıştırdı: Ağır bir itham ama katiyetle bir iddia değil!
Çünkü doğru! Hatta bir adım daha ileri giderek telaffuz edeyim. Böyle bir
yolsuzluk dosyası raporuna bizzat imza koyan da Atıf Ala’dır.
Her Derde Çare “Münferit”tir
“Muhterem
hocam” dedim, “günümüz Türkiye’sinin hiçbir kurumu ve yetkilisi için böylesi
iddialara şaşırmamak gerek. Yolsuzluğun, hırsızlığın, yalanın ve talanın dört
bir yanda bin bir kılıkta, tebdil-i kıyafet gezdiği, hatta bazen saklanmaya
bile gerek görmediği bir zamanda yaşıyoruz. Ama nedendir bilmem, MEB’e ilişkin
yazdığım onca şeye rağmen, söylediklerinizi işitince yine de şaşırmadan
edemiyorum. Belki de arada sırada da olsa yaşananları unutup, onun bir eğitim
kurumu olduğu yanılsamasına kapılıvermemdir nedeni…”
“Galiba
anlattıklarıma dair içinizde şüphe var” dedi, Muhterem bey. Sesinde bir
kırgınlık mı peyda olmuştu, yoksa bana mı öyle gelmişti, bilmiyorum. Ancak
biraz önceki coşkusunu yitirmişti sesi.
Ben
“Muhterem beyi, hiç istemeden de olsa kırdım mı?” diye düşünürken; o, sanki
beni inandırmak istercesine “Emin olun hocam!” diyerek, sözlerini sürdürdü: Yarından
tezi yok! Bu raporun kendisini değil ama hem sayısını hem de tarihini, uygun
bir biçimde ileteceğim. Buna ilaveten şunu da söylemeliyim:
Bu
raporun Atıf Ala tarafından yazılmadığı, birilerince hazırlanıp önüne konulduğu
ve münasip bir dille de imzalaması istendiği iddia edilmektedir. Bak! İşte bu
bir iddiadır. Fakat bu iddia hem Bakanlık’ta hem de özel olarak Teftiş Kurulu
çevresinde ve maarif müfettişleri arasında dillendirilmektedir. Ancak doğru
olan şey, Atıf Ala’nın imzaladığı, sayı ve tarihini ileteceğim raporla, bir
yolsuzluk dosyasından ilgili kişi ya da kişilerin “Münferit”tir denilerek,
tereyağından kıl çeker gibi çekilip alınması, bir nevi aklanmasıdır. Bunun
birinci dereceden sorumlusu da Teftiş Kurulu Başkanı olarak Atıf Ala’dır.
“Peki;
iddiaya göre, birilerince hazırlanıp önüne konan bu rapora Atıf Ala neden imza
atmış olabilir hocam?” dedim.
Muhterem
bey, dudaklarında beliren acı bir tebessümle, “Hocam!” dedi, “Hiç kimsenin
cebine durduk yere, hem de imza atmaktan öte bir iş yapmazken, birileri, ayda
12-13 bin lira koymaz. Eğer birinin cebine durduk yere bu kadar para konuyorsa
karşılığı mutlaka doğrudan ya da dolaylı olarak ve münasip bir biçimde istenir.
Burada birden fazla taraf vardır. Aynı zamanda çoklu menfaat ilişkileri… Mesela
bu “münferit”tir denilen raporun hazırlanması ve imzalanmasında hem rant
çetelerinin hem de doğrudan ya da dolaylı olarak malum sendikalara mensup
sendikacıların dahli vardır. Velhasıl, sizin deyişinizle “MEB ve eğitime atılan
domuzbağı”nın Bakanlık’tan idare edilen kadrolaşma ucundakilerden biri de
Teftiş Kurulu Başkanı olarak Atıf Ala’dır. İmzaladığı ya da imzalamak zorunda
kaldığı rapor da bunun bariz delillerinden biridir. Bilmem sizi ikna edebildim
mi?”
Aklıma
takılmıştı. “Muhterem hocam!” dedim, “İyi de Atıf Ala’nın cebine, hem de imza
atmaktan öte bir iş yapmadığı halde, sizin iddianıza göre ayda 12-13 bin lirayı
kim ya da kimler koyuyor ki…”
Soruyu
bitirmemi bile beklemeden yanıtı yapıştırdı Muhterem bey… “İlksan” dedi,
“İlksan kimin, daha doğrusu hangi sendikanın kontrolü ve denetimi altında? Onun
yönetim kurulu üyelerini hangi sendikanın yöneticileri belirliyor, daha doğrusu
atıyor?”
Soran
gözlerle baktım. Bakışlarımdaki merakı fark eden Muhterem bey, “Türk Eğitim Sen
hocam!” dedi, “Türk Eğitim Eğitim Sen. Farkında mısınız ilişkiler ağının nereden nerelere uzandığının? Kimler arasında nasıl kurulduğunun”
Sustum!
Aklımda beliren sorular eşliğinde ilişkiler ağının peşine düştüm.
****
Muhterem
beyle görüşmemiz yukarıda anlatılanlarla sınırlı değildi elbette. Bunlara yeri
ve zamanı geldikçe, Muhterem beyin konukluğunda değineceğim. Ama bu yazıyı
takip eden yazılarda yanıtını arayacağımız öncelikli sorulardan bazıları şunlar
olacak:
1- Atıf
Ala hangi yolsuzluk soruşturmasında “münferit”tir sözüne sığınarak kimi ya da
kimleri akladı?
2- İlksan,
Türk Eğitim Sen, Eğitim Bir Sen ve rant çeteleri arasında bir ilişki var mı?
Varsa bu ilişki nasıl kurulmakta ve işlemektedir?
3- MEB’deki
rant çetelerine ve onların yaptıklarına karşı ağızlarını açıp tek bir söz
söylemeyen rakip sendikacılar, fırsatını buldukça birbirlerini yerden yere
vururken, hangi konuda olup bitenlere itiraz etmediler?
4- Atıf
Ala imzaladığı raporla hangi ildeki Milli Eğitim’e ve hangi yolsuzluk
‘operasyonu”na ve soruşturmasına müdahil oldu?
Meraklısı
için NOT: Muhterem bey, söz verdiği gibi, Atıf Ala’nın imzaladığı ya da bir
iddiaya göreyse önüne konulan ve imzalamak zorunda kaldığı raporun tarih ve
sayısını, uygun bir biçimde 21Kasım 2020 tarihinde ve Cumartesi günü bana
ulaştırmıştır. Kendisine bir kez daha teşekkür ederim.
* Ankara
Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi
Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com
2İsmail Saymaz’ın “Dersimiz Domuzbağı” yazısı: https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/ismail-saymaz/dersimiz-domuzbagi-6123120/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder