22 Kasım 2020

Atıf Ala MEB’deki “Domuzbağı”nın Hangi Ucunda?

 

Atıf Ala MEB’deki “Domuzbağı”nın Hangi Ucunda?  

Atalay Girgin*

MEB ve Eğitime Atılan Domuzbağı”nda1, İsmail Saymaz’ın Sözcü Gazetesi’nde yayımlanan “Dersimiz Domuzbağı2 başlıklı yazısına atıfla, Diyarbakır’da olup bitenlerin, bu işin bir boyutu olduğunu belirtmiştim.

Asıl üssün ise çeteler arasında rant ve koltuk kavgasına sahne olan MEB merkez teşkilatı olduğuna değinerek şöyle demiştim: Bu işin, kadrolaşma açısından MEB’deki önemli ayaklarından birisi Personel Genel Müdürlüğü, diğeri ise Teftiş Kurulu Başkanlığı’dır. Bilin bakalım! Bunların başkanları, etkili ve yetkili konumdaki yöneticileri, hangi sendikanın kontrolündeki “arpalık” olarak nitelenen kuruluşların yönetim kurulu üyeliğinden maaş almaktadır?

Yanıtı olan var mı?”

Soruya yanıt yazının yayınlandığı gün geldi. Hem de MEB’den…

****

Malum ya, Cuma günü Ankara’da hava soğuktu. Günün erken saatlerinde Başkentin yükseklerine serpiştiren kar eşliğinde, kış utangaç yüzünü gösteriyordu. Manidar bir biçimde göz kırparak, “Geliyorum” diyordu, “Şimdilik yatağı yorganı sermiyorsam da geliyorum artık! Hazır olun!”

Uçuşan son kar zerrecikleri ortalıktan çekilirken bir mesaj geldi: Havalar da soğumuşken, bir sütlü kahve içmenin zamanıdır artık. Cuma namazından sonra görüşürüz.

Yıllardır Bakanlıkta çalışan, merkez teşkilatında olup bitenlerden haberdar, kulağı delik ve muhterem bir zattı. İroni yapmıyorum. Kelimenin gerçek anlamında muhterem bir insan… Gerçek adını vermeyeceğime göre, madem ki “muhterem” dedik, o halde adı da “Muhterem” olsun. Sözünün sahibi ve günümüzde aramakla zor bulunan türden bir Müslüman… Ahlâki çürümenin girdabından savrulan MEB’de, her şeye rağmen bunun dışında kalmaya çalışan bir insan…

Muhterem Bey Neler Anlattı Neler?

Sütlü kahveler eşliğinde başlayan görüşmemiz saatler boyu sürdü. Eskiden olduğu gibi, yine Muhterem bey konuştu ben dinledim. Yalnızca arada sırada ve gerektikçe sorular yönelttim kendisine… O anlattıkça anlattı. Görüşmenin sonunda “Ahh hocam ahh…” dedi, “Öteden beri, yazdıklarınızı okudukça, çevremde bunları konuşabilecek güvenilir birilerini aradım. Ama nerede bulacaksın ki… Herkes birbirinden korkuyor. Herkes birbirinden çekiniyor. Tam bir güvensizlik ortamı… Benimse gördüğüm, duyduğum ve bildiğim şeyleri anlatamadıkça dilim şişti. Allah nasip eder de, ölmez sağ kalırsak, uygun bir zamanda yeniden görüşürüz inşallah!”

“Elbette görüşürüz Muhterem hocam!” dedim, “Siz haber verin yeter!”

Atıf Ala’nın İmzasını Taşıyan Yolsuzluk Dosyası

Muhterem bey yazıyı okumuştu. Benim “Yazıyı okudunuz mu?” dememe fırsat bırakmadan, “Tam isabet hocam!” dedi, “En önemli noktaya temas etmişsiniz. Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Personel Genel Müdürlüğü, kadrolaşmanın nirengi noktasıdır. Sizin deyişinizle, MEB’e atılan “domuzbağı”nın kadrolaşma ucudur. Lakin ranttan da bağımsız değildir. Personel, kimin nereye atanıp atanmayacağına, kimin uygun olup olmadığına karar verir. Teftiş Kurulu Başkanlığı da eğer bunların başlarına herhangi bir iş gelirse bunlardan hangisinin aklanıp aklanmayacağına ve nasıl aklanacaklarına…”

“Aklanma” sözüne takılmıştım. “Nasıl?” dememe fırsat bırakmadan, sanki ne düşündüğümü anlamıştı. Gülümseyerek devam etti Muhterem bey: Size garip geliyor tabiî ki… Teftiş Kurulu Başkanlığı inceleme ve soruşturma işlerine bakar. Birilerini aklama, hele hele o birilerinin nasıl aklanacağına değil, diye düşünüyorsunuzdur. Fakat Bakanlık’ta işler öyle yürümüyor.

“Peki; nasıl yürüyor hocam?” soruma, sütlü kahvesinden kocaman bir yudum aldıktan sonra,“Şöyle izah edeyim hocam!” diyerek karşılık verdi Muhterem bey. Ve ardı sıra sözlerine devam etti: Her şey adamına göre… Şayet, sizin de belirttiğiniz gibi, rant çetelerine mensup olursanız ve aynı zamanda iki sendikadan birinin ya da her iki sendikanın birden desteğini arkanıza alırsanız her şey çok kolay oluyor. Biraz zaman alsa bile mesele çözülüyor. Bu konumda olan biri mesela tacizde de bulunsa, usulsüzlük ve yolsuzluk işlerine de bulaşsa, hatta hakkında adli olarak ceza davası da açılsa hiç mesele değildir. Er ya da geç bir kılıfı bulunur ve mesele çözülür. Yani Anayasadan girilip, ilgili kanun maddeleri, yönetmelikler ve genelgeler eğilip bükülerek, soruşturma raporlarından çıkılarak,  çalınan minareye kılıf bulunur. İşte bu işi yapan birim de Teftiş Kurulu Başkanlığı’dır. Başkanı da malumunuz olduğu gibi Atıf Ala’dır. 

Ben, “Hocam bu çok ciddi bir iddia ve ağır bir itham olmaz mı?” der demez. Muhterem bey, hemen yanıtı yapıştırdı: Ağır bir itham ama katiyetle bir iddia değil! Çünkü doğru! Hatta bir adım daha ileri giderek telaffuz edeyim. Böyle bir yolsuzluk dosyası raporuna bizzat imza koyan da Atıf Ala’dır.

Her Derde Çare “Münferit”tir 

“Muhterem hocam” dedim, “günümüz Türkiye’sinin hiçbir kurumu ve yetkilisi için böylesi iddialara şaşırmamak gerek. Yolsuzluğun, hırsızlığın, yalanın ve talanın dört bir yanda bin bir kılıkta, tebdil-i kıyafet gezdiği, hatta bazen saklanmaya bile gerek görmediği bir zamanda yaşıyoruz. Ama nedendir bilmem, MEB’e ilişkin yazdığım onca şeye rağmen, söylediklerinizi işitince yine de şaşırmadan edemiyorum. Belki de arada sırada da olsa yaşananları unutup, onun bir eğitim kurumu olduğu yanılsamasına kapılıvermemdir nedeni…”

“Galiba anlattıklarıma dair içinizde şüphe var” dedi, Muhterem bey. Sesinde bir kırgınlık mı peyda olmuştu, yoksa bana mı öyle gelmişti, bilmiyorum. Ancak biraz önceki coşkusunu yitirmişti sesi.

Ben “Muhterem beyi, hiç istemeden de olsa kırdım mı?” diye düşünürken; o, sanki beni inandırmak istercesine “Emin olun hocam!” diyerek, sözlerini sürdürdü: Yarından tezi yok! Bu raporun kendisini değil ama hem sayısını hem de tarihini, uygun bir biçimde ileteceğim. Buna ilaveten şunu da söylemeliyim:

Bu raporun Atıf Ala tarafından yazılmadığı, birilerince hazırlanıp önüne konulduğu ve münasip bir dille de imzalaması istendiği iddia edilmektedir. Bak! İşte bu bir iddiadır. Fakat bu iddia hem Bakanlık’ta hem de özel olarak Teftiş Kurulu çevresinde ve maarif müfettişleri arasında dillendirilmektedir. Ancak doğru olan şey, Atıf Ala’nın imzaladığı, sayı ve tarihini ileteceğim raporla, bir yolsuzluk dosyasından ilgili kişi ya da kişilerin “Münferit”tir denilerek, tereyağından kıl çeker gibi çekilip alınması, bir nevi aklanmasıdır. Bunun birinci dereceden sorumlusu da Teftiş Kurulu Başkanı olarak Atıf Ala’dır.

“Peki; iddiaya göre, birilerince hazırlanıp önüne konan bu rapora Atıf Ala neden imza atmış olabilir hocam?” dedim.

Muhterem bey, dudaklarında beliren acı bir tebessümle, “Hocam!” dedi, “Hiç kimsenin cebine durduk yere, hem de imza atmaktan öte bir iş yapmazken, birileri, ayda 12-13 bin lira koymaz. Eğer birinin cebine durduk yere bu kadar para konuyorsa karşılığı mutlaka doğrudan ya da dolaylı olarak ve münasip bir biçimde istenir. Burada birden fazla taraf vardır. Aynı zamanda çoklu menfaat ilişkileri… Mesela bu “münferit”tir denilen raporun hazırlanması ve imzalanmasında hem rant çetelerinin hem de doğrudan ya da dolaylı olarak malum sendikalara mensup sendikacıların dahli vardır. Velhasıl, sizin deyişinizle “MEB ve eğitime atılan domuzbağı”nın Bakanlık’tan idare edilen kadrolaşma ucundakilerden biri de Teftiş Kurulu Başkanı olarak Atıf Ala’dır. İmzaladığı ya da imzalamak zorunda kaldığı rapor da bunun bariz delillerinden biridir. Bilmem sizi ikna edebildim mi?”  

Aklıma takılmıştı. “Muhterem hocam!” dedim, “İyi de Atıf Ala’nın cebine, hem de imza atmaktan öte bir iş yapmadığı halde, sizin iddianıza göre ayda 12-13 bin lirayı kim ya da kimler koyuyor ki…” 

Soruyu bitirmemi bile beklemeden yanıtı yapıştırdı Muhterem bey… “İlksan” dedi, “İlksan kimin, daha doğrusu hangi sendikanın kontrolü ve denetimi altında? Onun yönetim kurulu üyelerini hangi sendikanın yöneticileri belirliyor, daha doğrusu atıyor?”

Soran gözlerle baktım. Bakışlarımdaki merakı fark eden Muhterem bey, “Türk Eğitim Sen hocam!” dedi, “Türk Eğitim Eğitim Sen. Farkında mısınız ilişkiler ağının nereden nerelere uzandığının? Kimler arasında nasıl kurulduğunun”

Sustum! Aklımda beliren sorular eşliğinde ilişkiler ağının peşine düştüm.

****

Muhterem beyle görüşmemiz yukarıda anlatılanlarla sınırlı değildi elbette. Bunlara yeri ve zamanı geldikçe, Muhterem beyin konukluğunda değineceğim. Ama bu yazıyı takip eden yazılarda yanıtını arayacağımız öncelikli sorulardan bazıları şunlar olacak:

1-    Atıf Ala hangi yolsuzluk soruşturmasında “münferit”tir sözüne sığınarak kimi ya da kimleri akladı?

2-    İlksan, Türk Eğitim Sen, Eğitim Bir Sen ve rant çeteleri arasında bir ilişki var mı? Varsa bu ilişki nasıl kurulmakta ve işlemektedir?

3-    MEB’deki rant çetelerine ve onların yaptıklarına karşı ağızlarını açıp tek bir söz söylemeyen rakip sendikacılar, fırsatını buldukça birbirlerini yerden yere vururken, hangi konuda olup bitenlere itiraz etmediler?

4-    Atıf Ala imzaladığı raporla hangi ildeki Milli Eğitim’e ve hangi yolsuzluk ‘operasyonu”na ve soruşturmasına müdahil oldu?

 

Meraklısı için NOT: Muhterem bey, söz verdiği gibi, Atıf Ala’nın imzaladığı ya da bir iddiaya göreyse önüne konulan ve imzalamak zorunda kaldığı raporun tarih ve sayısını, uygun bir biçimde 21Kasım 2020 tarihinde ve Cumartesi günü bana ulaştırmıştır. Kendisine bir kez daha teşekkür ederim.



* Ankara Üniversitesi, DTCF Felsefe Bölümü mezunu ve “Arzu Okulu”, “Aşk Mavidir Öğretmenim”, “Lağımpaşalı”, “Öğretmen Düzenin Duvarındaki Tuğla”, “Edebiyat Nedir Ki…”, “Allah dedi Üstad-ı Azam” kitaplarının yazarı. Felsefenin Işığında / Felsefece; http://atalaygirgin.blogspot.com

2İsmail Saymaz’ın “Dersimiz Domuzbağı” yazısı: https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/ismail-saymaz/dersimiz-domuzbagi-6123120/

Hiç yorum yok: